KOMUTAN İSLAM VE GEVER
Zagros dağları insanlığın tarihinde önemli bir yere sahiptir. İnsanlığın yaşamsal, toplumsal anlamda büyük gelişimleri kaydettiği yerdir. Daha da ötesinde insanlık adına devrimlerin yaratıldığı bir mekandır. Zagros dağları Kürtleri de bağrında yetiştirmiş, korumuştur. Saldırılara karşı da Kürt halkının korumuş her daim mesken olmuştur. Bu dağlar tarih boyunca aşılamamış, aşmaya tenezzül edenlerin sonu felaket olmuştur. Gerek asiliğinden, gerek şartlarından dolayı yabancıları hiçbir zaman kabul etmemiştir. Onları bir bela ve tehlike olarak gördüğü için def etmiştir. Zagros dağları, özgürlüğün ve hakikatin mekanı olduğu için gerçeği inkar edenleri, egemen zihniyetleri ile köleliği dayatanları ne zirvelerinde ne de eteklerinde kabul etmemiş; havasından, suyundan, binbir çeşit güzelliğinden mahrum bırakmıştır.
Bu dağlarda yaşayan insanlara da kendi asiliğini, yiğitliğini de vermiştir. Gever’e vermiş olduğu tüm güzellikleri ile insanlar sıradan olmayıp Zagros’un çocukları olarak büyümüşlerdir. Çarçella’nın, Cilo’nun, Govendê’nin, Samuray’ın, Semedar’ın ruhlarını bedenlerinde taşımışlardır. Gever’in bu çocukları Kürdistan Mücadelesinde Zagrosların ruhları ile egemenlere ve sömürgecilere karşı direniş içerisinde oldular. Gever’in çocukları kuşandıkları zagros ruhu ile direniş kültürünün temsiliyetini en önemli yerde ve zamanda yerine getirdiler. Bağrında yetiştirdiği kahramanlar ile Kürt tarihine önemli damga vuran, direniş çizgisinden taviz vermeyen Gever bu defa komutan İslam ile tarih sahnesine çıktı. Kırk yıla yakın kesintisiz süren direniş farklı bir boyuta evrildi.
Yüzyıllardır Kürt halkına dayatılan soykırıma karşı her dönemde refleksler ortaya çıktı. Her dönemde olduğu gibi Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin öncülüğünde sürdürdüğü mücadelede de belli dönemde çok önemli kahramanlar ortaya çıktı. Bu kahramanlar yerinde ve zamanında direniş sergileyerek Kürt halkının kaderini belirlemişlerdir. 1977’de Haki Karer; 1982’de Mazlum, Kemal, Hayri; 1984’de Mahsum Korkmaz; 1992’de Beritan, 1996’da Zilan, 1998’de Sema Yüce, 2006’da Viyan Soran ve daha niceleri. Düşmanın imha ve inkar saldırılarına karşı zamanında en net cevabı ortaya koyarak nasıl mücadele edileceğini herkese gösterdiler. Karşısında hiçbir gerçekliğine tahammül etmeyen düşmana karşı Kürt halkı direniş ile varlığını kanıtlamaya çalıştı.Ki bugüne kadar ne kazandıysa direnerek, dövüşerek kazandı. Akıl alır bir durum değil, bir halkın varlığı inkar ediliyor-du. Buna karşı ne yapılabilir ki? Bunun cevabının direniş ya da savaş dışında bir yol olduğunu kaç kişi ya da kimler verebilir? Yılların bizlere gösterdiği direniş dışındaki yolun tek anlamı işbirlikçilik ve teslimiyettir. Düşman, Kürde bunun dışında bir yol bırakmamış. Ya teslim olacak, ya da direnecek.
Topyekûn imha saldırılarının hayata geçirildiği dönemde biçilmiş kefene girmesinin beklenmesi bir gafletti. Her taraftan saldırılar yapılacak, on ila on beş bin insan katledilecek, on binlerce insan tutuklanacak, yüz binlerce insan göçertilecek ve bu şekilde soykırımın başarı yolu açılacaktı. Buna karşı hiç bir cevap verilmemesi ve eli kolu bağlı bir şekilde durması beklenemez. Bu yok oluştur. Direnişçiler tüm soykırım saldırılarına karşı, kendi varlığını Kürt halkının yokluğunda gören faşist zihniyete karşı direndi. Hem de çok büyük bir direniş gösterdi. Komutan İslam ve Gever’in kahramanları da bu direnişte en önde yerlerini aldı. Tarihe öyle bir müdahalede bulundular ki Kürde yönelik soykırım girişimini paramparça ettiler.
Bu direnişin günümüze bıraktığı bir çok şey vardır. Kazandıran tek şeyin direniş olduğu, ‘özündeki ısrar’ın kaybettirmediği gerçeğini bizlere kanıtlamıştır. Komutan İslam ve beraberindeki direnişçilerin duruşları günümüzün aydınlığa doğru yol almasını sağlamış ve bizlere bir gelecek vaadinde bulunmuştur. Kürt halkının soykırımının başarılamayacağını göstermiştir. Bugün daha yüksek bir direniş ile faşizm çöktürülüyorsa İslam komutasında direnenlere teşekkür borcumuz var.
Gever ve bir bütün Öz yönetim direnişçilerini sahiplenmek, saymak ve yollarından yürümek en onurluca görevlerimizden biridir. Her yerde onları sahiplenmeli ve anmalıyız. İbadet edercesine onları yaşamalı ve yaşatmalıyız. Onlar hepimizi kazandı, biz de onları ancak bu şekilde kazanabiliriz. Hepsi birer manifesto, hepsi birer özgürlük abidesi, hepsi birer yaşam kaynağıdır. Ölümsüzlüğe ulaşmış bu yiğit direnişçileri hiçbir zaman unutmamalı yaşamımızın her anında yaşatmalıyız.
ROHAT KORKMAZ
YORUM GÖNDER