BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (12.BÖLÜM)
EYLÜL
Şervan Görüşme Tarihi: Aralık – 2012
Abisi: 1999 yılında ilan edilen barış sürecinde yurt dışına geçiş sürecinde Dersim’de yaşamını yitirdi.
Not: Annesinin bu görüşmeye dayanamayacağını söylediği için kendisiyle görüşüldü.
Tarih; okuyana, kendi gözünün görme derecesine göre, yol gösteren bir kılavuzdur. (Rousseau) Bizim oraların tuhaf bir hüznü vardır. Bu yüzden eylülü yakıştırdık yüzümüze. Yapraklar sıyrılırken o yaz rehavetinden kopuş ve ayrılıkların hüznüdür biraz da eylül. Yıllar önce yazılmış bir öykü yıllar sonra yaşanmış bir gerçekle de buluşabilir. Şervan bizimle görüşmeyi kabul ettiğinde Eylül’ün yaşamlarında bir milat olduğundan söz etmişti. Biz de dağa çıkışların ve şahadetlerin tarihidir diyor Eylül. En iyi gerçekler yaşam deneyimlerinden koparılmış kanlı gerçeklerde gizlidir diyerek başlıyor sohbete. Şervan felsefe mezunu bir öğretmen adayı. Sizinle konuştuklarım bana zarar verir mi diye soruyor. Kusura bakmayın bu da benim gerçeğim diyede ekliyor. Kendisine herhangi bir zarar gelmeyeceği güvencesini verdiğimizde, köylerinin tarihçesiyle başlıyor. Şervan Anlatıyor Ceylanpınarlıyız. Bir kökümüz de Mardin’e dayanır.
Köyümüz Çanakkale cephesinde yirmi beş şehit vermiş bir köydür. Sanırım yaşanan sıkıntılar köyün büyük bir kısmının tarım şehirlerine göç etmesine neden olmuş. Yaklaşık kırk beş yıldır biz de Adana’da yaşıyoruz. Kürt sorununa ilginiz nereden geliyor diye sorduğumuzda, Ceylanpınar’da bir dönem PKK’nin üst düzey yöneticisi Kani Yılmaz’ın bölgede yaptığı siyasi çalışmaların önemli bir etkisinin olduğunu söylüyor. Ardından 12 Eylül’ün yaşandığı Diyarbakır cezaevi süreci ve dedesine yapılan işkenceler onların bu davaya bağlılıklarını daha da geliştirmiş. Ardından büyük dayının dağa gitmesiyle birlikte dağın yolu bize de göründü diye anlatıyor. “Ailede dağa katılım büyük abimle başladı. Ardından ikinci abim gitti.
1999 yılında PKK’nin ateşkes ilanıyla güneye geçişin başladığı dönemde. Dersim’de şehit düştü. Abimin şahadetiyle ilgili iki söylenti var. Birincisi, çatışma sırasında elindeki el bombasını patlatarak, diğeri çatışma sırasında şehit düştüğü şeklinde. Mezarını bilmiyoruz. Nazmiye’nin bir köyündeki cem evinde cenazesinin defnedildiği söyleniyor. Köyün yerini söylemiyorlar. Köylülerin, devlet tarafından zarar görecekleri korkusu yüzünden sanırım. Büyük abimi hatırlamıyorum. Bir kez telefon aracılığıyla görüştüm. Çocukluk anılarımıza dair yaşanmışlıkları ablam ve annemden öğreniyorum çoğunlukla. Yüzünü hayal meyal hatırlıyorum. O yıllarda Küçük Peşmerge diye bir dergi çıkıyormuş. O dergiyi okurmuş bana. Ailemizin en farklı kişisiydi diyor annem. Çok derin biriymiş. Son beş yıla kadar devlette bilmiyordu gerillaya katıldığını. Sanırım annem onun dağdan bir gün geri döneceği umudunu taşıyordu. Polisler gelip abimi sorduklarında evi terk etti. Kötü işlere bulaşmış diye duyduğunu söyleyerek polisleri geçiştiriyordu. Bu yüzden annem ve buradaki abim polisler tarafından büyük eziyetlere maruz kaldı. Abimle Telefon Görüşmesi Abinle yaptığın telefon görüşmesini anlatır mısın diye sorduğumuzda, Polislerle yaşadığı bir diyalogla başlıyor Şervan. “Telefon görüşmesi öncesinde başlayayım isterseniz.
Annemler bir iş için Adana dışına gitmişlerdi. Ben ve ablam yalnız evde kalmıştık. Polisler eve geldi. On iki on üç yaşlarındaydık. Dersim’de çekilmiş bir fotoğrafla geldiler. Fotoğrafı bize göstermeye çalışıyorlardı. Fotoğrafa bakmadık. Abimler yüzünden evin içinde bile işkenceye maruz kaldı annem. Yaşım yirmi altı. Çocukluğumu açıp içine bakarsanız büyüklerimize yapılan eziyetlerin çığlıklarıyla doludur. Polislerin geliş amacı hem haber vermek hem de öldürülen kişinin hangi abim olduğunu tespit etmek içindi. Fotoğrafa bakmamakta ısrar edince sonra geleceğiz deyip gittiler. Birkaç nedeni vardı resme bakmamamızın. Küçük abimi hatırlıyordum. Belki fotoğrafa bakmazsak ölümü de geciktirebilirdik. Ölümü değiştirmeye çalışıyorduk. Polisler gittiğinde birçok soruyla kala kaldık. Bize söylenenlerin yalan olduğuna dair kendimizi inandırmaya çalışıyorduk. Bir zaman sonra da büyük abimden bir telefon geldi. Ben açtım tesadüfen. Küçük abimin şahadet haberini vermek için aramıştı. Önce abim olduğuna inanmadım. Abim olup olmadığını nerden bileceğim diye sordum. Yanıtı tüylerimi diken diken etmişti. “Küçükken seni ısırarak severdim. Dizinde derin bir iz kaldı sonra. Annem anlatmıştır sana, anlatmamışsa da izi duruyordur.’’ dedi. Telefonu kapattığımda, anı dediğin nedir ki dedim içimden. İçimizde iyileşemeyecek bir yara izi. Bir kardeşin bir kardeşe ulaştırdığı ölüm haberi. Haklısın abi dedim. Yara iyileşti ama izi hala duruyor. İlk görüşmemiz bu olmuştu. Abim bu haberi verdiğinde uzun süre sakladık annemden.
2008 yılında bir komşumuzun oğlunun şehit haberi gelmişti. Yıllar önce ölmüş ama haberi yeni gelmişti. Abimin arkadaşları, artık annemin durumu bilmesi gerektiğini ve bir şahadet çadırı kurmayı önerdiler. Daha bu durum konuşulurken, abimden etkilenerek dağa giden kuzenimin şehit haberi geldi. Hem de abimin vurulduğu yerde. Cenazeyi almaya giderken, abimin öldüğünü de anneme söylemiş olduk. Biz de dağa her giden bir diğerinden etkilenmiştir. Ne tesadüftür ki Eylül, hem dağa gitmek konusunda hem de şahadetlerde kutsal ayımızdır. Eylül hem matem hem de özgürlük arayışımızdır. Mevlana’nın bir sözü çok hoşuma gider. ‘Aşka uçarsan kanadın yanar/ lakin aşka uçmazsan kanat neye yarar.’ der. Onlarınki de kendi aşklarıydı. Kanatlarını yaka yaka gittiler. Söyleyebilir misiniz bana bu yas ve matemin içinde PKK’nin düşüncelerinden kopmak mümkün olabilir mi?... Kanatlarımız bu yangının içinde kaldı. Dizindeki yara izini öğrendik, ruhunda derin izler bırakan ne var diye sorduğumuzda, Hallac-ı Mansur’dan bir sözle karşılıyor bizi. “Beden gibi ruh da kanar.” abim dağda hastalanıyor. Türkiye sınırına yakın bir yere getiriyorlar. Annemin dayısı da aynı bölgede gerilla. Bir şekliyle anneme ulaşıyor. Annem de pasaport çıkartarak gidiyor. Abimin arkadaşları, abimden habersiz alıp getiriyorlar annemi eve. Ne tesadüf ki anneler günüymüş o gün de. Ama aşırı heyecanın abime zarar vereceği düşüncesiyle üç gün boyunca annemin evde olduğu gizleniyor. Kolay değil.
On beş yıldan sonra ana- oğul buluşması. Üç günün sonunda, arkadaşları abimi traş edip giydirdikten sonra ona alıştıra alıştıra annemin burada olduğunu söylüyorlar. İlk karşılaşma sırasında abim geçici felçlik geçiriyor. Abim aslında sert ve katı biriymiş. Mansur’un dediği gibi “sert ve katı tenin altında kanayan bir ruh” varmış demek ki. Bir haftalık tedavi sürecini annemle geçirmişler. Abime gösterilen saygıyı görünce artık gel diyememiş. Annem, abimin beni ne kadar çok sevdiğini anlatırken: “Benim süpermenim” diyormuş. “Büyüdüğünde dağılanı o toplayacak, sihirli gücüyle bütün sorunların üstesinden gelecek” diye anlatırmış. İyi bir tarihçiymiş abim. Arkadaşları, ailemizin verdiği kayıplar ve de annemin halini görünce abime istediği takdirde dönmek isterse bunu hoş göreceklerini söylemelerine rağmen abim kabul etmemiş. Sonrasında da annemle vedalaşmadan gitmiş. En son görüşmemiz bu oldu… Şervan’la görüşmemizin ardından bir ay geçmişti ki bir gazete haberinde abisinin İran’da tutuklandığını ve idama mahkûm edildiğini öğrendik fakat bu bilgiyi kendisine doğrulatamadık.
Aralık 2012 Adana
MÜRSEL YILDIZ & İBRAHİM ALP
YORUM GÖNDER