APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (49.BÖLÜM)
PKK'NİN KİŞİLİĞİ HALKIN BÜTÜN ÇELİŞKİLERİNİ BEYNİNDE VE YÜREĞİNDE SENTEZLEYEN KİŞİLİKTİR
Kişilik sorunu, Barzani ve Talabani nasıl ki ulusal birliğe gelemiyorsa, parti içinde de örgütsel kişiliğe gelememek de bu toplumsal kültürün bir sonucudur. Burada iyi niyet aranmamalıdır. Sorunu toplumsal gerçekliğiniz oluşturuyor. Halkımız birlik olarak ayağa kalkmış, dağdaki çobanından tutalım, profesörüne kadar herkesin dilediği bir birlik oluşmuş, ancak dışımızdaki bu tür bir gerçekleşmeyi bir tarafa bırakırsak acaba parti içinde örgütsel birliğe gelebiliyor musunuz? Gelemiyorsanız, bunun zemini oluşum tarzınızdır. Bir ahbap çavuş grubunuz olsa onlarla çok iyi anlaşırsınız, yeter ki sizinle olsun, ama biz milyonları birleştiriyoruz. Hatta en tehlikeli, en zor birleşenleri bir araya getiriyoruz. En sonuç alıcı çalışma, örgüt çalışmasıdır. O olmadan kesinlikle hiçbir şeyin başarılamayacağı açıktır. Örneğin güç kaynaklarını yaratmak için elementleri bir araya getirirler. En güçlü enerjiye sahip olan hidrojen bombası elementlerin birleştirilmesiyle sağlanır. Bu, birleşme sonucu gücün doğmasıdır. Biz de partimizin en zor birleşebilir öğelerini birleştirerek bir güç ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Siz ise, birliğe karşı savaşıyorsunuz. Ahbap çavuşluk yaparak ve hep bir taraf oluşturarak, tüm birleştirme çabalarımızı kendi pratiğinizle boşa çıkarıyorsunuz. Sizin tehlikeli yanınız buradadır. Ne kadar ilerleseniz, elinize ne kadar olanak verilse de bunlar üzerine kurduğunuz güç olma durumu keyfi ve bireyseldir. Ve bu da partimizin tarihi misyonuna terstir. Kişisel sorunlarınız olabilir, bireysel yaşamaya ilişkin haklarınız da olabilir. Kendinizi yaşamak gerçekten hakkınız, hele Avrupa gibi herkesin bireyciliği iliklerine kadar yaşadığı bir yerde bu tip yaşama ilgi duymanızı yadırgamıyorum. Kaldı ki PKK'deki yaşam böyle değil, tam olarak kolektif yaşam biçimine ulaşmak isteyen tarzdır. Bu sizi son derece sıkmış olabilir.
Bireyin en doğal kendini yaşama özelliklerine fırsat vermeyişimiz sizi çileden çıkarmış da olabilir. Bireyin bireyci tarzda yaşama hakkı da olabilir. Bunların hepsini iyi anlıyorum. Tüm bunlar çokça da eleştirildi. Bireyin yaşama hakkı var mı, yok mu tartışması yoğunca yapıldı. Ben bunların hepsini kabul ediyorum. Ama bunu kabul etmek istemem örgüte ters, yani halk temelinde bir örgütlenme olduğumuz kadardır. Kadro kişiliği aslında halkın yoğunlaşmış örgütlülüğüdür. Artık burada kişinin kendisi ortada yoktur. En büyük tarzım, en yoğunlaşmış halkçı olmamdır. Onun ideolojik-örgütsel ifadesi olduğum çokça söylenen ve belki de en güçlü yanımızdır. PKK'nin kendisi budur. PKK‟yi kendinize göre başka türlü tanımlayamazsınız. Halkın içindeki bütün çelişkileri kendi beyninde ve yüreğinde sentezleyen kişilik, PKK'nin örgütlü kişiliğidir. İşte siz buna yanaşmıyor ve tepki duyuyorsunuz. Siz, PKK ile bir çekirdek bağı içinde değil, bir cephe bağı içindesiniz. Dolayısıyla sempatizan ve cephe ayrımı, bir çoklarınızın derdine derman olabilir. Ve ben bunu da yadırgamam. Eğer bu mücadeleyi gücünüz kaldırmıyorsa, işleri düşmanlığa vardırmayın, kaçıp bizi zor duruma düşürmek isteyenler gibi olmayın. Partinin büyük örgütsel gerçekliğine güç yetiremeyeceğinizi düşünüyorsanız, aydın bir sempatizan gibi ağırlıklı olarak kendinizi yaşayın. Ama gerçekten gönülden bir bağlılığınız varsa, bazılarının sorununa bir çözüm de getirebiliriz. Ama işi burada bırakmayıp ille de “parti militanı olacağım, hatta en üst düzey yetkililerden birisi olacağım, ama bunun hiçbir örgütsel gereğine de cevap vermeyeceğim” diyorsanız bu, partinin örgütsel kişiliğine karşı bir savaştır. İkisi birlikte olmaz. Ya çekirdek kadronun gereklerine ulaşacaksınız ya da yetkiyi, sorumluluğu doğru kullanacaksınız. Örgütsel çekirdekle pek uyuşamıyorsanız, o zaman kendinize bir dost, bir sempatizan gibi bireysel yaşam hakkı tanıyarak bir biçim verin. Ben bunun başka bir yolu olduğunu düşünmüyorum.
Şu anda PKK'nin birinci elden işlerini yürütmeye çalışıyorum. Çok büyük bir eğitimle hemen herkesi kadrolaştırmak istememe rağmen, bunda istediğimiz başarıya ulaşamadık. Bu konuda zorlandığımı da belirtebilirim. Tüm bunları anlamanız gerekir. Bireysel yaşamaya hakkınız olduğuna kesinlikle inanıyorum. Ama PKK için, halk için örgüt işinin gerekli olduğuna da inanıyorum. Ben sizde ikisini de görüyorum ve her ikisinin de doğru anlaşılmasının, ayrışmasının gereğini duyuyorum. Şimdiye kadar her ikisini birlikte yürütmeye çalıştınız. Ancak böyle bir ayrışma gelişecektir ve geliştirilmek durumundadır. Kişilik yapısı örgütlenmeye gelmeyen ya da çok geri ve örgüt işinin farkına varmayan kişiye kadro, militan görevi veriliyor. Tabii o da ağzına yüzüne bulaştırıyor. Ama ha bire “gelişirler, tecrübe kazanırlar” deniliyor. Böylelikle sorun, herkesin yaşadığı bir bireycilik biçiminde karşımıza çıkmıştır. Bu da olabilir. Böyle yaptınız diye sizi en ağır suça mahkum etmiyorum. PKK‟deki çok az sayıda kişinin gerçekleştirebileceği bir örgüt kişiliği, dolayısıyla bir politik kişilikle yaşamadınız diye sizi aforoz etmiyoruz. Ancak böyle bir ihtiyacı da göz ardı etmemizin mümkün olmadığı ve günümüzde de en büyük savaşçılığın örgüt kurallarındaki savaşçılık olduğu kesindir. Hele bu toplumda zerre kadar güçlü örgütçüler olsaydı, o zaman başarılarımız mevcut durumun kat be kat üstünde olurdu. Bu tüm sahalar için geçerlidir. Bir çok sahamızın temel sorunu, doğru örgütçülerin devrede bulunmamasıdır.
Doğru örgütçülük güçlü kişiliktir. Bu kişiliğin iradesi ve bilinci o kadar keskin ve birleştiricidir ki, gerçek bir savaş kahramanı olarak da değerlendirilebilir. Sizde bunun yerine, kendi bayat bireyciliğini yaşam sanmak, tekleşmeden hiç vazgeçmemek ve zor olanla birleşmeye çalışmamak, bunun yerine ahbap çavuşluk kurmak, kendi hayaline, kendi duygularına ve kendi zihniyetine cevap veren ve resmiyete uygun olmayan her türlü ilişkinin içine girme tutumları gelişiyor. Hatta bu sizi tatmin dahi edebiliyor. Ama bu tutumlar örgüt içinde tehlikelidir. Bu belirttiklerimizi başarıyla uygularsanız gelişme olur. Bunun aksine “her şey çok iyi gidiyor, herkes çok güzel, her şey yerli yerinde” diyerek çalışmayı durdursanız bu tehlikelidir. Zaten düşmanın beklediği de tasfiyecilik değil midir? Birisi zorla düşman tarafından yaptırılıyor, diğeri ise örgüt kişiliğine gelmeyenler yüzünden kendiliğinden yapılıyor, ancak sonuçta her ikisi de aynı kapıya çıkar. Bu genel değerlendirmeyi sadece merkezi bürolar düzeyi için belirtmiyorum. Alandaki profesyonel diyebileceğimiz birçok kadromuz çalışma düzenlerini partinin genel yoğunlaşma ölçülerine göre gözden geçirmelidirler. Başlangıçtan günümüze kadar oldukça iddialı olmaya çalıştım. Gerçekliğinizi fazla göz önüne getirmeden sizlere görevler verdim, umut verdim. Hatta sizleri çok zor ve acı bir deneyimin içine soktum ve çok da zorlandınız. Bana göre artık dönem itibarıyla bu yöntemi, bu anlayışı inatlıca sürdürmenin bir gereği yoktur. İstediğiniz liberalizm ise yaşayabilirsiniz ve bu çok tehlikeli bir şey de değil. Ulusal Kurtuluşun kenarından köşesinden bir şey yapmak da herhalde insanı en alçak bir hain olmaktan çıkarır. Ve belki de yetenekleriniz bireysel anlamda daha önemli bazı katkılara da yol açabilir. Bu geriliği, düşkünlüğü, öfkeliliği böylece aşmış olursunuz. Muhtemelen yol açılır ve başkaları sizin yapamadıklarınızı yaparlar.
Böylece sizin işlerinizi de kolaylaştırabilirler. Sürece ilişkin benim öngördüğüm bunlardır. Partimizin 6. Kongresine doğru giderken ve her karargahımızda, çalışma alanlarımızda yıllık konferanslar geliştirilirken, örgütsel gerçekliğe ilişkin bu değerlendirmeler yapılabilir. Sizlere de bunları ana hatları ile sunmaya çalışıyorum. Bundan sonraki süreçte bir konferansa doğru gidilebilir. Ülke genelindeki konferanslaşmalardaki düzeyi rahatlıkla yakalayabilecek konumdasınız. Hem gördüğünüz kapsamlı eğitimler hem diğer faaliyetler böyle bir konferansın gündeminin kapsamını belirler. Fakat pratik görevler ihmal edilemez. Görevlerin daraltılması veya görev dışı kalmak değil, tam tersine daha anlamlı görevlendirmelere gidebilirsiniz. Ana karargahın almış olduğu kararlar var, tabii merkez de sayılabilir ve şüphesiz bizim eleştirilerimize rağmen karar almaya hakkı da var, merkezimizin kararlarına saygılı olmak durumundayım. Bundan sonra eleştirilerimizin karşılığı, şüphesiz merkezi karar düzeyinin daha da geliştirilmesi olmalıdır. Olağanüstü yönetim anlayışıyla hepiniz için bir yönetim gücü kurmaya çalıştım. Bunun hiç faydası olmadı denilemez, oldukça geliştirici oldu. Ancak en çok eleştirdiğimiz bir durum olan merkezileşmeyi de bu eleştiriler temelinde biraz daha güçlendirmek için, bu kurumun karar alma ve uygulama imkanlarına saygılı olacağız. En azından bu işte halen iddialı olanlara bu şansı tanımakla yardımcı olmam gerekir. Direkt bana dayanan yetkilerle hareket etmek sizleri ve birçok merkezimizi de zorluyor. Bunları aşırı bir fedakarlığa itmek tehlikeli olduğu gibi, bunların da dogmatizme dayalı yaşam gibi tehlikeli anlayışları var.
Örneğin gerilladaki tasfiyeciliği en üst boyutlara götüren anlayış Önderliği Allah katına, peygamber katına çıkardı, ama O‟nun hayatını ortaya koyduğu direnme savaşını en can alıcı yerinden boşa çıkarmaktan da çekinmedi. Kısaca, en zor koşullarda Önderliği en büyük güç kaynağı görüp ardından onu saptırmak işten bile değil. Ve bu, çoğunun da yaşadığı bir gerçek. Maalesef kadrolar yıllarca sistem içinde yaşadıkları için, güven anlayışları sakattır. Bu bir köylünün, "Allah, peygamber" anlayışına ya da bir aşiret ağasına duyulan güvene benziyor. Benim için de böylesi yaklaşımların sergilenmesi kabul edilemez. Benim güven anlayışımın temelinde doğru örgüt çalışması yatar. Bu olmadan duyulan güvenin zararlı olduğunu vurgulamak istiyorum. Bunu aşmaya çalışıyorum. Aslında sizlere bu konuda güven verdim, sizin bu güvenle yıllardır yaşamınız da olumsuz olmamıştır. Ama yavaş yavaş özgücünüze dayanarak ayaklarınızın üzerinde başarıyla yürümeyi öğrenmeniz gerekiyor. Yine bana güven duyabilirsiniz, ben size destek olabilirim, ama artık buna derin anlam biçmeli ve bunu kötü kullanmamalısınız. Derinden anlam biçmek, ölçülü olmak ve nasıl karşılık verileceğini bilmek demektir. Böyle olursa doğru bir saygı anlayışı gelişir, dolayısıyla içinizde ne varsa, yetenekleriniz neyse açığa çıkar. Ve bu daha da hayati bir rol oynayabilir. Kısaca Önderlik gerçeğine bağlı olma tarzı, önemli yeteneklerinizi daha fazla açığa çıkartmak ya da varsa yeteneksizliklerinizi örtbas etmemektir. Böylelikle kendinizi olduğunuz gibi yansıtmanıza vesile teşkil ediyorum.
Ancak bu, Önderlik rolünün gerekmediği anlamına gelmez, yine gerekli olacaktır. Mezarda bile olsak rolümüzü oynayacağız. Ama bireycilik değil de, bireyin gerçek rolünün ve kadronun önder kişilik olarak rolünün doğru ortaya çıkması da, en az önderlik kadar önemlidir. İşte dönem böyle dönemdir. Ben sizleri bu dönemi yakalamaya davet ediyorum. Biz yine önder olarak rolümüzü oynayacağız. Sizin de oynamanız gereken rolün gerçek ölçüleri, çerçevesi ve tarzı, temposu bellidir. Bu temelde artık neredeyse çocukça bir ifadeye kadar indirgenmiş ve artık tahammül edilmesi zor bir konuma gelmiş durumları çözmeniz, en iyi çözümü kendi içinizde gerçekleştirmeniz ve böylece de sunabileceğiniz ne kadar şey varsa ona ortam açmak ve onunla kendinizi yürütmek hem çok gecikmiş hem de ertelenemez bir görev olarak önünüzde durmaktadır. Bu değerlendirmelerin ışığında, örgüte cevap vermeyen bir çok yaklaşımınızı belirterek, sizi sizlerle karşı karşıya getiriyorum, örgüt gerçekliyle karşı karşıya getiriyorum. Tüm bunları sadece adı geçen bir avuç kişi için belirtmiyorum. Bütün alt kadrolar da dahil, kadrolarımızın hepsini örgüt gerçeğiyle karşı karşıya bırakma ve bu konuda bir yenilik geliştirme bizim için de son derece önemlidir. İşler bu noktaya gelmiştir. Örneğin, işi-gücü yemek içmek olan birisi bile, “şu kişiliği başımdan at” diye bana rapor yazıyor. Savaşa gitmiş, orada da hiçbir işe yaramamış ve sakat olmuş, yıllarca ipe sapa gelmez birçok beklentilerle yaşamış ve canı sıkıldıkça her karşısına çıkana kendini dayatıyor. Suçlamadığı tek bir kişi kalmıyor ve en son gelip bana çarpıyor. Şüphesiz bu konuyu hafife almam. Bu kişilikler kim ve nerede olursa olsun, neredeyse PKK'den vazgeçmemi ve mücadeleye son vermemi istiyorlar. Sakat olmasa ne olurdu? Bunlara sığınarak kendini yaşatmak doğru olamaz. Onun anlamını derinliğine bilerek yaşamak en doğrusudur.
Ancak ortamla fazla uyumlu olmadan, bu durumuna dayanarak sefalet içinde yaşamak da emeği istismar etmek olur. Bütün bu hususları göz önüne getirdiğimizde, doğru örgüt anlayışının ve çalışma tarzının en iyi silahımız olduğunu bilmelisiniz. Bunu da her zaman bütün işlerimizde başarı ve zafer için kullanmamız gerektiği esastır. Benim vazgeçemeyeceğim temel bir husus da budur. Bana neyi dayatırsanız dayatın, bana ne kadar yüklenirseniz yüklenin, ancak bizler için vazgeçilmez olan örgütsel gerçeklikten ve bunun doğru yönetiminden taviz vermemi istemeyin. Bu tutumlarınızda ısrarlı olursanız sizinle amansız savaşırım ve bu savaşı da sonuna kadar götürürüm. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmamanız gerekir. Bu vesileyle bir kez daha doğrular temelinde birleşerek tüm sorunların rahatça üstesinden geleceğinize inanıyor ve başarılar diliyorum.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER