HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (3.BÖLÜM)
Antik Çağın Devrimcisi;
En başta farklı dönemlerde yaşayan üç ayrı Zerdüşt karakteri bize Hermes’i çağrıştırdığı gibi, zerdüşt öğretisinin de aslında bir döneme veya bir kişiliğe bağlı bir çıkış değil de, bir geleneğin devamı olarak gerçekleştiğinin kanıtı olmaktadır. Evrensel hakikatin toplumda yarattığı sistem kesintisiz bir şekilde toplumsal bir hafızayı oluşturma çabasındadır. Her biri kendi döneminde ve kendi toplumsallığında ifadeye kavuşan her düşün faaliyeti de, aslında bu hakikatin insan üzerinden kendisini kanıtlaması oluyor. Kendi gününde tüm evrensel süreçleri anlamaya çalışırken, aynı zamanda geleceğin şekillenmesinde de bir köşe taşı rolünü oynuyor. Zerdüşt de böyle bir karakterdir. Kendisinden önceki geleneğin kapsamlı bir temsili söz konusudur. Evren ve evrim konularında oldukça derin bir düzeye ulaşılmıştır. Yaşamın düalistik karakteri her ne kadar Hermes’te dile gelmiş olsa da, Zerdüşt bu yaklaşımı her şeyin temeline oturtmuş ve tüm oluşumu bu düalizmle gerekçelendirmiştir.
Zerdüşt henüz genç yaştayken yaşadığı dönemin çelişkilerine çözüm olma konusunda çok çaba harcamış olsa da bir türlü başarılı olamadığını görünce, aslında daha sonra bütün filozof, bilgin ve peygamberler için misal teşkil edecek olan inziva sürecine çekilir. Bu da ona Ahura Mazda’nın bir meleği tarafından öğütlenir. Bu inziva süreci, aslında hakikate ulaşma anlamında kendisini maddi dünyadan koparma, manevi dünyanın özüne ulaşma anlamlarına geliyor. Yani maddede hapsedilmiş enerjinin kendisini maddeden kurtarma süreci oluyor.
Zerdüşt, toplumdaki parçalılığı ve dağılmayı engellemek için çok tanrıcılığı aşmak ister. Ahura Mazda’yı iyilikleri yaratan tanrı olarak ele alıp, buna dayanarak Ehriman ve onun yarattığı kötülüklere karşı sürekli mücadele edilmesini savunur. Bu anlamıyla dayandığı Mitra dininde derin reformlar gerçekleştirir. Mitraizm’deki Mitra-İndra-Varuna, zerdüştlükte tek tanrılığa dönüşür.
Zerdüştlükte tek tanrıcılığa doğru bir gidiş olsa da, her şey dualite temelinde ele alınır. Dualiteler arasındaki ilişki ve çelişkinin sonucu da varlıkları ve olayların gidişatını belirler. Dualiteler başta yaratım-yaratan ve yaradılış için geçerlidir. Buradaki dualite, kendisini doğaya, topluma, insana, varlıklara, olaylara ve yaşama yansıtır. İki yaratandan bahsedilir, ancak ikisinin de eşit düzeyde oldukları ve eşit düzeyde yarattıkları söylenemez. İyilikleri, iyileri ve gerçek olanları yaratan Ahura Mazda iken, Ehriman ise; Ahura Mazda’nın her yarattığı iyiye karşılık bir kötülük, kötü ve sahte yaratan yaratıcıdır. Doğal toplumun milyonlarca yıllık birikimi, ana-kadın öncülüğünde neolitik devrimi ve tarım kültürünü yaratarak, ahlaki-politik toplum olarak adlandırılan hakikati ortaya çıkarmıştır. Toplum dışı ve karşıtı küçük bir kesim de ortaya çıkan bu hakikate el koyup, yaratılan tüm manevi-maddi değerleri gasp ederek kendi sahte hakikatini yaratmış ve buna da uygarlık adını koymuştur. Bu nedenle demokratik uygarlık, devletçi uygarlık ve bunlar arasındaki ilişki-çelişkiler ne anlam ifade ediyorsa zerdüştlükte de Ahura Mazda ile Ehriman ve bunlar arasındaki ilişki-çelişkiler o anlamı ifade eder.
Gathalarda, Zerdüşt iyilik ve kötülük; aydınlık ve karanlık ikililiğini aynı anda-birlikte var olan ve birbirleriyle sürekli savaşan ikizler olarak tanımlar. Yine iyiliğin aydınlıkla, ışıkla, güneşle tarif edilmesi, ışığın evrensel anlamına yapılan en temel vurgu olmaktadır. Kötülük ise karanlık, ışıksızlık olarak ifadeye kavuşur. Bunlar insanlığın düşünmeye başladığı andan itibaren önemle üzerinde durduğu bir konu iken, Zerdüşti öğretide bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Zerdüştlükte doğa, en temel kutsallık alanıdır. Bu anlamda bütün varlıkları oluşturduğuna inanılan hava, su, toprak ve ateş en temel maddelerdir. Su arınmayı, ruhsal ve fiziksel temizliği ifade eder. Toprak, en temel yaratıcı güçtür. Zerdüşte göre bir karış toprağı ekmek, bir ülkeyi fethetmekten daha değerlidir. Bu nedenle toprağı kirletmek en büyük günahtır. Hava ise, yaşamın olmazsa olmazıdır. Ayrıca meleklerin havadan yapıldıkları inancı öne çıkmaktadır.
Yaşamın kaynağı olarak sayılan dört maddenin en önemlisi ise ateş olarak görülmektedir. Zerdüştlükte ateş, varlıkların en temel yapı taşı iken, aynı zamanda toplumsallaşmanın da en temel kaynağıdır. Arılık, temizlik, erdemlilik ve aydınlığın kaynağı sayılan ateş, aynı zamanda Ahura Mazda’nın da sembolüdür. Bu nedenle temel ibadethaneler ateşgahlar olarak adlandırılırlar. Buralarda toplumun eğitimleri gerçekleştirilir, aynı zamanda toplumsal sorunlar buralarda tartışılarak çözüme kavuşturulur. Bunun yanında her evde de bir ateşgah mevcuttur ve asla sönmesine izin verilmez. Bir evin ateşinin sönmesi, o eve kötülüğün ya da karanlığın hakim olması anlamına gelmektedir. Bugün bile birine yapılacak en büyük beddua ‘ocağın sönsün!’dür. Ocaktaki ateşin sönmesi, orada yaşamın bitmesini temsil etmektedir.
Tabii ateşin toplumsallığa etkisi de bu anlayışın gelişmesinde baş aktördür. Ateşin toparlayıcı, besleyici, koruyucu ve yerine göre cezalandırıcı etkisi toplumsallığa olan katkılarını ifade etmektedir. Bundan kaynaklı olarak Aryen topluluklarında ateş, aslında bir bütün olarak yaşamı ifade etmektedir.
Zerdüşt’ün yaşamın kaynağı olarak ele aldığı her dört maddenin daha sonrasında Yunanistan’da ortaya çıkan filozoflarca da gerek tek tek gerekse de toplu olarak evrenin ana maddeleri olarak ele alınmaları aslında bu geleneğin bir devamı olmaktadır. Ki Zerdüşt’ün çıktığı MÖ. 1000-600 arası dönemden sonrası Yunanistan felsefe çağına girecektir. Ancak bu çağı Hermes ve Zerdüşt’ten bağımsız ele alamayacağımız, aslında bu kısa bilgilenmelerden de netçe anlaşılmaktadır.
Bu nedenle Zerdüşt’ü bir peygamber, öğretisini de bir din olarak değerlendirmekten çok, onu bir filozof olarak değerlendirmek daha yerinde olabilir. Zerdüştlük, felsefi yanı ağır basan zihniyet yapısı, ahlak ve vicdanı öne çıkaran inanç yapısıyla tarihin ilerleyen tüm aşamalarında merkezi uygarlığa karşı direnen halkların kendi dönemlerine ve toplumsal zihniyetlerine uyarladıkları bir öğreti haline geliyor. Etnisiteye, kabilelere, dine, mezheplere, tarikatlara ya da felsefe akımlarına dayalı olarak gelişen komünal toplum direnişlerinin kendilerini ifadelendirdikleri ideolojik, felsefik, dini, siyasi yapılarda sürekli olarak Zerdüştlüğün ve sonrasında aldığı değişik biçimlerin izlerini görmek mümkündür.
Muhakkak ki Zerdüştlüğün gücü salt ideolojik felsefik ve inanç yanıyla sınırlı da değildir. Hangi hakikat olursa olsun, eğer kendisini maddi bir gerçekleşmeye, yapısallığa dönüştüremez ise unutulmakla yüz yüze kalacaktır. Zerdüşti gelenek günümüzde halen büyük bir etkiye sahipse, bunun en temel nedeni de kendi hakikat rejimini yaratmış ve bu rejim etrafında kendi toplumsallığını örgütlemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada Zerdüşt topluma sunulmamış ve toplumla paylaşılmayan bilginin hiçbir anlamının olmayacağını sürekli ifade etmiştir. Toplumun, kendisini de ahlaki bilgiler temelinde terbiye etmesi ile ancak aydınlığa kavuşturabileceğini salık vermiştir. İyi’yi, doğru’yu ve güzel’i en temel ahlaki ölçüler olarak değerlendirmiş, insan ve toplum kurumlaşmasını bunlara dayandırmıştır.
Tüm bunlarla beraber, aslında doğal toplumla beraber başlayan komünal toplum geleneğini yaşatma ve sürdürme kararlılığını göstererek, özellikle de insanlığın beşiği olan coğrafyada hakikat arayışçılığını zirveye taşırmıştır. Düşünce sistematiği, doğa ve insan anlayışı ve toplumsal yapısı ile sadece kendi coğrafyasıyla da sınırlı kalmayarak, en fazla da Doğu’ya doğru bir açılım göstermiş ve Hindistan’dan Çin’e kadar uzanan alan içerisinde aynı geleneğe bağlı başka birçok inanç ve düşünüş tarzının da kendi ortamlarında yeşermelerine katkıda bulunmuştur.
DERLEME
YORUM GÖNDER