APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (32.BÖLÜM)
DÖNÜŞÜM FETHEDİCİ TARZLA GERÇEKLEŞTİRİLİR İnsanlığa ve Özgürlüğe Parti Terbiyesiyle Adım Atılır; Bir kişiyi bozmak için iki şey yapmak gerekir; biri layık olduğunu vermemek, diğeri layık olmadığını vermektir. Bazıları tarafından size bunlar uygulanmış. Her türlü feodal yöntemle birini kendine bağlamak istiyorsan ona layık olmayanı ver, o zaman çok büyüksün demektir. Yine birini zor duruma düşürmek istiyorsan, layık olduğu şeyi ona vermeyerek, onu en zor duruma düşürebilirsin. İşte feodal entrika yöntemi budur. Bunun bizim belirlediğimiz önderlikle ne alakası var? Bizimkilerin komuta işlerine bakın, bu ilkeyi uygulamışlardır. Yanılgı ortamının ürünlerini kolay karşılayamayız, bunun davranışlarını, bunun alışkanlıklarını sağlam bırakamayız. Mutlak hesap sorulacak hususlar var. Bir eylemde kırk dört kişi yitirmek kolay mı? Bir Güney Savaşı‟nda kendini imhaya hazırlamak kolay mı? Bir halkın umudu gidiyor, varsa biraz onurumuz, gururumuz o da yerin dibine gidiyor. Elbette ki bunun için kafayı patlatacaksın. Patlatmazsan kaç para edersin? Hepiniz silah alıyor, yiğitlik taslıyorsunuz. Bunun kolay olmadığını size söylüyorum. Çok zorsa çekin gidin, ama “bir şeyler yapabiliriz” diyorsanız o zaman kafamızı yoralım, benliğimizi katalım. Kürt tarzı diyorsunuz, bu hangi Kürt‟ün tarzıdır? Ona da biraz açıklık getirdim. Bu Kürt tarzı, kaçıncı elden düşman tarzıdır; şerefsizlik, onursuzluk tarzıdır. Bunu neden kendi tarzımız olarak algılayalım. Bana göre bizim ülkeye, bizim halka yaraşan şu anda bizim tarzımızdır. Ben ülkeme daha bağlıyım, çünkü o nokta da beni savaşa götürüyor; beni halkıma karşı daha saygılı kılıyor; beni biraz daha güce kavuşturuyor. İşte doğru tarz budur. Erkenden “önder olacağız” diyorlar. Bakın, benim halimin Önderlikle ne alakası var? Görüyorsunuz ki, hemen her saat böyleyim. Ne böyle hizmetkar bulunur, ne böyle amir, memur bulunur. Ama işin mecburiyetidir, gereğidir diyerek yapıyoruz. Benim tarzımda şu vardı; iki kelime dağarcığıyla başladık. Sanki zafere gidiyormuşum gibi bir hava yansıtmıştım. Deli miydim, gafil miydim? Bir anlamda öyle, ama bir anlamda öyle değil. O koşullarda başka türlüsü yapılamazdı. Bütün iyi niyetimizle böyle olmak zorundaydık. İşler o zaman öyle yapılıyordu. Her şey sönmeye yüz tutmuşsa, sana düşen bir kibrit çöpüyle bir kıvılcımı tutuşturabilmektir ve o bir umuttur. Mazlum yoldaşımız da Newroz‟u basit bir kibrit çöpünü yakarak kutluyor. Orada sen de o kadar kıvılcım yakabilirsin. Niye büyük bombayı patlatmadı diye suçlayamazsın, ama bazı yerler de var ki, büyük bomba patlatılır, o zaman orada onu yapacaksın. Biz de o zaman öyle yaptık. İşler büyüdü, ona göre sizden düşünce ve katkı isteriz. Bazıları “yarattığım birkaç başarı bana ömür boyu yeter” diyor. Ne başarısı? Ben şimdiye kadar yaptıklarımıza başarı demedim ki. Bunlar zorunlu gereklerin elde edilmesiydi. Biz doğru dürüst daha neyin hesabını sorduk? Kendimizin olan neyi elde ettik? Biraz anlayışlı olalım. Bir mezar kadar kurtulmuş yerimiz dahi yok. Her gün düşman bu kadar genç kız ve delikanlıyı vuruyor, toprağı açıp üst üste atıyor. Gerçek buyken, sen hangi rahatlıktan bahsedebilirsin? Hangi dağları “ben yarattım, üzerine kurulayım” diyebilirsin? Senin yoldaşların böyle gidiyor. Bütün bu durumların sizin tarafınızdan idrak edilmemesi düşündürücüdür. İster zorda kalın, ister rahatlık içinde, ama bunları düşünmeliydiniz. Benim PKK için tehlike olarak gördüğüm bu idrak, vicdan noksanlığı ve sağduyu eksikliğidir. Buna rağmen acı duyduğum, zor yaşama nasıl geldiğinizdir. Bu büyük çelişkiyi uzun süre nasıl yaşadığınızı çözün. O zaman sanıyorum birbirimizi daha iyi anlayacağız. Ben de kendi yolumda yürüyeceğim. Oldukça açık ortaya koymaya çalıştığımız tarzı, bütün ufkuyla ve başlangıçla birlikte götüreceğiz. “Anlamadık, kavramadık, duymadık” demeyin. Bu işin kanunu, kuralı böyledir. Hesabınızı iyi yapın, anlayışınızı geliştirin, tutabileceğiniz yerden tutun beraber yürüyelim. Her zaman söylüyorum; bırakın Önderliği, burada herkese özgürlük kadar bana da özgürlük, herkese çalışma imkanı kadar bana da imkan, herkese hesap sorma imkanı kadar bana da bu parti için hesap sorma imkanı verin. Bu partileşme, gerçek partileşmedir, ordulaşma da bununla başlar. Bu kadar silah isteyenler bu işin asgari gereğini biraz anlayabilmelidir ve unutmamacasına, saptırmamacasına bellemeli, kalın bir çizgi gibi beynine kazımalıdırlar. Böyle yürürsek bu işler başarılır. Şimdiye kadar yaptıklarımızın ispatı böyledir demiyorum, sanki ilk defa başlıyorum. Tek bir kişiyle bile tekrar bu işe başlasam bu tarz başarıya götürür. Biri sana yaşamın asgari gereklerini bile haram etmişse, her türlü duygu ve düşünceyi inkar etmeyi dayatıyorsa, senin de biraz yaşama saygının bir gereği olarak özgürlüğü dayatman doğrudur. Onun çaresi de bulunur. Özgürlük kendini bu kadar dayatmışken, çaresizliğin, tıkanıklığın, vuruş tarzındaki eksikliğin değil bu kadar yaygınca yaşanması, değil bu kadar saflarımızı bozması; bunları, partimizde küçük bir belirtisini herhangi bir üyemizin aklına bile getirmemesi gereken çoktan aşılmış durumlar olarak değerlendiriyorum. Benim ilk ele aldığım PKK olayı bugün de tamamen böyle gider. Ama yine söylüyorum; bazıları başka türlü de dayatırlarsa, perişan olurlar. Bu anlamda PKK tarihi bir şeyi ispatlamıştır; aslında doğrusu bizim tarzımızdı, sonuç alan da buydu. Bunun tarzı, temposuyla sonuç alıyorduk. Diğerleri kendilerini de, birçok değerli çabayı da, değeri de heba ettiler. Dayattıkları tarz ve tempo, kendilerinin de mutlak sorumluluğu altında olan, korumaları ve geliştirmeleri gereken birçok değeri kaybettirdi. Biz de size böylesi bir tarzın doğru olmadığını söylüyoruz. Yeniden PKK‟lileşelim derken, PKK gerçekliğine ulaşalım derken; her zaman yeni ve başarı için her koşulda gerekli olan bir yaklaşımdan bahsediyoruz. Düşman üzerimize çok geldi ve halen geliyor. Aslında şimdiye kadar küçük bir çabayla karşı koyabilirdik. Ama anlayışsızlığın bu tarzda üzerimize gelişine bakıyorum; hem anlam vermekte, hem karşı koymada zorlandığımız kadar hiç bir dönem zorlanmadık. Düşmandır, dayattığı yöntemlere karşı sen de ona yöntemler dayatırsın. Bunda da fazla zorlanma yok. Ama bir yoldaşlık adına, bir yoldaşın yaşam ve çalışma tarzı adına bunlar nasıl yapılabilir? Hatta bir tane yoldaş ayakta kalmış, herhangi bir yerde, bölgede etrafına ne kadar olumsuz yansımış, bunu yadırgıyorum. Bunun müdahalesi nasıl sınırlı kalır? Bir yoldaş topluluğunda, onun yarısı parti karşıtı olsa, benim büyük iddialarıma karşı ne yapabilirler? Yarısı ajan olsa, bana burada ne yapabilirler? Bir PKK‟li olarak mümkün değil; ben yaşayacağım da, beni kendi düzeylerine, platformlarına çekecekler. Bu nedenle soruyorum; o kadar düzey, o kadar yetkiyle büyük bir kesimi de oldukça partileşmeye, ordulaşmaya yatkın adaylarla, militanlarla hareket edilecek ve bu bahsedilen durumlar ortaya çıkacak. İşte bunu anlamada zorluk çekiyorum. Önderlik tarzının saptırılmasının en sakıncalısı bu biçimiyle ortaya çıktı. Kimseye zorla, yanıma gel seninle böyle yürüyeyim demedim. Ama gelip benim çalışmamı, çabamı, gücümü de bana karşı, hem de beni saptırarak kullanırsan ben de seninle savaşırım. Ne ağlamakla, ne sızlamakla, ne de saptırarak beni bu duruma getiremezsin. İstediğin kadar “diktatör” de, bu mümkün değil. Kendi çabalarıma sahip çıkmaktan beni alıkoyamazsınız. Ben bir dağ çobanı bile olsam, uğruna bu kadar emek verdiğim keçilerimi, koyunlarımı kimseye kolay kaptırmam. Bunu anlayacaksınız. Kaldı ki ben, bir çobandan daha fazla bu işin başındayım. Böylesine vahşi bir düşmana karşı bu mücadeleyi buraya kadar getirmişken, sanki bu mücadele sahipsizmiş, sanki kendiliğindenmiş gibi onu istediğiniz gibi vurup dağıtmanız, kırıp geçirmeniz mümkün mü? Akıllı olan bir partili bunu düşünebilir mi veya doğrusunu düşünmeme gibi bir duruma kendini düşürebilir mi? Yılların parti, ordu ölçülerini kesinlikle göz önüne getirememe olur mu? Bundan işinizi çok zorlaştıracağım, yükünüzü ağırlaştıracağım sonucunu çıkarmayın. Tam tersine; böylesine bastırılmış, harap edilmiş bir ülke, halk gerçekliğinde en büyük nimet ve kurtuluş imkanı olarak, bu parti içinde size yaşama ve savaşma imkanlarını sunarak bunu vermeye çalışacağız. Kendime bile layık görmediğim savaşım imkanlarını, hatta yaşama imkanlarını da size vermeye hazırım. Ama bundan çıkaracağınız sonuç, biz köylü kurnazlığıyla ele geçirdik, esnaf kurnazlığıyla bunu bir yerinden hırsızladık olmamalıdır. Tekrar belirteyim; bazıları vahşice öldü ve öldürüldüler. Öyle yapmak, öyle bir durumla karşı karşıya gelmek istemiyorum. Fakat siyasi hırsızlığı böyle meslek edinirseniz, yetki ve komuta olaylarını böyle bir duruma getirirseniz çok acımasız durumlarla karşı karşıya gelmekten kurtulamazsınız. Düşmana teslim olanlar bile bugün perişan bir haldedirler. Onların analarına, babalarına M. Kemal bile “Alçak adamlar çekilin” diyor, en çok hizmet edenler dahil, böyle itibarlandırıldılar. Bunlar başka türlü karşılanamaz. Benim bu kadar kapsamlı yönelmeme gerek yoktu. PKK‟nin abecesini bilenler bu işe doğru yaklaşır. Sen özgürlük istiyorsan, insanlık istiyorsan, buna önce parti terbiyesiyle başlanır. Toplumsal etki, kişisel özellik, sevdalanmışlık, çarpıklık demek ayıp değil mi? İlk gün, ikinci, üçüncü gün olur, ama bunu bir alışkanlık gibi yıllarca bize dayatmak doğru mudur? Hiçbir PKK sempatizanı düşünmez, yapmaz demedim. Parti değerleriyle oynayan, bizim ne olduğumuzu bilir. Bırakın beni, kulak kabartacağınız başka değerlerimiz var. Hem onları bir tarafa iteceksiniz hem de “biz PKK‟li olduk, bazı değerleri kullanıyoruz” diyeceksiniz. Olmaz. Belli ki bir saptırma oluşmuş, hemen hepinizin kişiliğinde şu veya bu düzeyde, şu veya bu derinlikte, boyutta bir yetersizlik yaşanıyor. Bütün bunlar sizin iddianızı kırmasın. Tam tersine, daha fazla amansız olun, parti doğrularına, asgari çizgi doğrularına gelerek çeşitli ve uygun yöntemlerle hem tarzınızı gözden geçirin, hem de düzeltin. Bunu rahatlıkla yapabilirsiniz. Geçmiş suçunuz, yetersizliğiniz ne kadar ağır olursa olsun, bu konuda samimiyetiniz ve özellikle pratik olarak da fazla ertelemeden gerçek bir devrimci gibi kendinizi katış tarzınız sizi affettirebilir ve biz de bu affedilmeye onay verebiliriz. Bunlardan anlarız, ama her kim ki “eskiden de böyle söyleniyordu, biz de böyle karşılık veriyorduk” derse ve yine 1994 süreci için de “PKK‟nin gerçeğine hep böyle dayatılır” derse, bütün olumsuzlukların acılı sonuçlarını kendinden bilsin. Biz saflarımızı artık netleşmiş, kendini tam katmış yoldaşlar, savaşçılar topluluğu olarak görmek ve böylece sağlıklı bir pratiğe yönelmek istiyoruz. Çok sayıda sorumlusuyla muazzam bir mücadele yılını hazırlamak istiyoruz. Bu hakkımızdır, ayrıca hepinizin mutlak görevidir. Çok genç olan birinize de bir bölgeyi verebiliriz veya herhangi birinize çok genel bir görev düşebilir. Gideceğiniz bölge ne kadar zayıflıklarla, hatta olumsuzluklarla dolu olursa olsun; isterse ilk adım atılacak kadar yeni olsun, hazırlık düzeyiniz sizi oraya yeterliliği, başarıyı dayatan bir yaklaşımın, bir kişiliğin, bir militanın gerçeği haline getirsin veya sizi o düzeyde tutsun. Biz böyle görmek istiyoruz. Önümüzdeki dönemin fethine böyle girişmek amacındayız. Fırsat hem tarihi açıdan, hem de özellikle PKK‟nin yaptığı çıkış açısından hayati önemdedir. Öyle fazla boğuntuya getirilecek bir durum da söz konusu değildir. Eğer herkes görevlerine, hiç olmazsa açıklığa kavuşturduğumuz oranda katılırsa, bu düşmanı biz belki nihai bir yenilgiye uğratamayız, ama yenilgiden daha beter bir duruma düşürebiliriz. Belki tam ülkeden kovamayız, halkı elinden kurtaramayız, hatta kendimizi bile belki tam elinden kurtaramayız, ama onu da bizden daha perişan halde tutmasını biliriz. Bunlar mümkündür. Bunlar hem bizim seçeneğimizdir, hem de mecburiyetimizdir. Hem çok gönüllü bu işin içindeyiz, hem de mutlak bir yaşamın gereği olarak bu sürece yüklenmek durumundayız. Her zaman böyle olduğunuza inanıyorum. Esas ağır basan kişilik özelliğinizin de böyle olduğuna eminiz. Fakat, nedenleri kimden, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın bazı saptırmalar sizleri biraz karıştırmış, gerçek oynamanız gereken rolü size oynatmamıştır. Bu noktada kendinizi gözden geçirin. Kendinizi gerektiğinde eğitime, gerektiğinde tecrübeye verememenizden dolayı bu duruma düşmüşsünüz. Bütün bunların bir kader olmadığı, rahatlıkla aşılabilir hususlar olduğu anlaşılıyor. Şimdiye kadar bu tarzla geldik. Hiç kimsenin ben varım demediği çok umutsuz ve alacakaranlık bir dönemde çıkış yaptık. Bugün halkımızın muazzam bir katılış tarzıyla, muazzam kabaran saflarımızın savaş tutkusuyla adımlarımızı atıyoruz. Gerekçeleriniz olmazsa ve bizi oldukça tökezleten durumlara bir kez daha düşmeye fırsat verilmezse bizde hemen herkes, her savaşçı, her militan, her parti sorumlusu mükemmel başarabilir. Bu, imkan dahilindedir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bütün bu yüklenmelerimize rağmen, yanılgılarımıza rağmen yine de başarabileceğimize inanıyoruz. Yılların üzerinde kolay konuşma olmaz, yıllar, süreçler kolay planlanmaz. Bu iş devrim işiyse, bu Kürdistan‟da bir devrimci adımın daha başarılı olmasıysa, kendini sonuna kadar bütün yeteneklerinle bu işe kattığında ona başarı imkanı verebilirsin. Hiç şüphe yok ki, yine böyle bir çalışmanın başındayız, içindeyiz. Yine hiç şüphe yok ki, düşman da her şeyini tamamen bu yıla vermiştir. Eskiden polisiyle, jandarmasıyla veya hükümetiyle, sağ partisiyle, istihbaratıyla bizimle uğraşırdı; şimdi her şeyiyle uğraşmaktadır. Bu, işlerimizin geliştiğini gösterir. Bu düşman gerçeğinden çıkaracağımız sonuç: Geçmiş yetmezlikler, yanlışlıklar bir yana, tam tersine yalnız daha fazla derinleştirilmiş bir bakış açısı, ufku yakalama, inancı pekiştirme değil, hatta rahat ve sıradan yaklaşım da değil; her zamankinden daha fazla ince eleyip sık dokumak, yani olanakları eskisiyle kıyaslanamaz tarzda değerlendirmek, bu yıla başarı kazandırmak isteyenlerin doğru yaklaşım tarzıdır. Bu tarzı daha da yetkinleştireceğiz. Şimdilik sizlerle bu yılı böyle götürürken eminim ki bu yaklaşımlarla en yakın bir sürede bütün partimize, bütün halkımıza ve taktiğe yükleneceğiz. Zorluklar olabilir; çok ciddi fiziki sorunlarınız olmadığı müddetçe bu taktiğe bir yerinden güç getirilebilir. Tarihin nabız atışları, “yürü ya kulum, başarabilirsin” dediğinde onu iyi dinleyeceksin, kalbini ve bilincini ona yatıracaksın ve tarihin bizim için “biraz başarabilirsiniz” dediğini duyacaksın. O halde yüzyılların umudu gerçekleşmeye doğru yüz tutuyor. Niye doğrusuyla ve bütün gücümüzle yüklenmeyelim, başarmayalım ve yine hepimizin neden önemli bir başarısı olmasın... HALKLAR ÖNDERİ (32.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER