ÖZGÜRLÜK FELSEFESİNİN FEDAİSİ
Özgürlük tüm canlıların ve evrenin ruhu ve yaşam kaynağıdır. Tabi en çokta sömürge halkların, kadınların, inkâr edilen halkların vazgeçilmez yaşam arayışıdır. İlk kadınların sömürgeleştirilmesi ve halkların köleleştirilmesiyle özgürlük gündeme girmiştir. Çünkü ondan öncesi anasoylu yaşamdır ve yaşam kadın etrafından örüldüğü için özgürlük yaşamın bir parçasıdır, zaten öyle yaşıyorlardı ki bundan dolayı böyle bir kavram yoktu. Ana kadın kültürü kaybetmeye başladığında, kaybedileni arama ve onu yeniden yaşamak için kadınlar halklar tarih boyunca bir arayış ve mücadele içinde olmuşlardır. Bu nedenle bu hiç bitmeyen bir arayıştır ve binyıllardır özgürlük mücadeleleri hep var ola gelmiştir. Egemenler iktidar olmaya başladığı andan itibaren ayrıca halkların tarihini de kendilerince yazıp, kendilerinin bir paçası yapmaya başlarlar. Onun için egemenler tarihi hep kendileriyle birlikte elle alırlar. Oysaki onun öncesi yaşanan binyıllarca tarihi vardır.
İşte burada Önderliğimiz, “Yazılmayan tarihi yazıyorum, bu halkların ve kadınların tarihidir” dedi. Şimdi biz geçmişimize gidip gizli bırakılmak isteneni gün yüzüne çıkarıp, yazılmayanı yazmak, hakkımız olan özgürlüğü almak ve bunun tarihini oluşturmak mücadelesi veriyoruz. Başta da belirttiğim gibi bu mücadele hiç durmadan devam etti, hem kadınlar hem halklar tarafından kesintisiz bir özgürlük yürüyüşü hep olageldi. Ama örgütlü olmada ki zayıflık, öncülükteki zayıflık ve en önemlisi yazılmayan kendi tarihimizi, Önderliğin bize öğrettiği yeni paradigma ile bütünlüklü bakış açısıyla ele almadaki zayıflık, bizi sonuca götürmede geciktirip oyalayıcı rol oynayabiliyor. Tabi daha birçok nedenleri de sıralamak mümkündür. Oysa biz Özgürlük Hareketi ve Kadın Özgürlük Hareketi olarak, arkamızda duran büyük özgürlük tarihinin, direniş tarihinin savunucularıyız; tüm direniş ve özgürlük mücadelelerinin mirasına sahip çıkıyor, yazılı yazısız bu mirası bugüne ve geleceğe taşıyoruz. Tarih sadece yazıdan ibaret değildir, canlıdır yaşanandır, bugündür.
Özgürlük Hareketi olarak 50’inci yılını geride bırakan devasa kazanımlar elde eden devrim yürüyüşümüzde, çok zorluk kavşaklardan geçtik ve dün olduğu gibi bugünde direniş ve zafer içinde bulunduğumuz durumun kendisidir. Şurası duru bir su kadar nettir ki; bu mücadele, inkâr edilen ve yok sayılan halkların ve kadınların varlığının mücadelesidir. Yarım asırlık mücadele gerçeğimizde tarih binlerce destansı direniş ve büyük bedellere tanıklık etmiştir. Ve ideal ve amaçlarından net olan özgürlük mücadelesi öncüleri, yola çıktıklarında bilinç ve inancı oluşturarak büyük bedeller vereceklerinin farkındaydılar. En başta, “Bu halk vardır ve var olacaktır, bu hakikatin yolunda yürümek onur ve özgürlüğün kendisidir” dediler. Onlar biliyordu ki; özgürlük savaşçısı olmak tüm zorluklara göğüs germek, zorlukların üstesinde gelmek, inancını keskin bıçak gibi her fırsatta bilemek demektir. Bu düstur, yarım asırdır kadınların halkların umudu olan bu harekete Önderliğin öğrettiği yaşam felsefesidir.
Bizler ateşin ve güneşin çocuklarıyız. Bütün kutsallarımız ve ateş ve güneşten gelir ve bizi kutsal özgürlük sevdasına en başta bunlar bağlar. Ortadoğu ve Kürdistan için geçmişten yadigâr kutsallarımızla kendimizi var ettik ve bugün çağın maskeli tanrılarının çaldığı varlığımızı geri alıncaya kadar, mücadelemiz durmayacak. Vardık, varız ve direnerek-savaşarak var olacağız. Başardıklarımız başaracaklarımızın aynası olacaktır ki bilen bilir, özgürlük gerillaları olarak fedailik çizgisinde ölümü öldürüp, nasıl yaşanması, nasıl savaşılması gerektiğinin perspektifini oluşturan, yoldaşlarımızın izinde, “Yaşanılacaksa bir yaşam, ya özgür olmalıdır, ya da hiç” diyenlerdeniz.
Özgürlük Hareketi’nin diyalektiğinde her dönem irade ve direniş perspektifimizi yoldaşlarımız bize eylemleriyle gösterir. İşte bu irade ile insanlığa aşkla bağlı Sara ve Ruken yoldaşımız bu dönem özgürlük tarihinin yazılmasının, fedaice yaşam çizgisinin yol göstericileri öncüleri oldular. Mersin’de düşmanın hiç beklemediği yerde, yaptıkları eylemle, özgürlük felsefesiyle kendini eğitmiş kadın hakikatini gösterdiler.
Sara ve Ruken yoldaşımızın eylemini, yürüyüşünü bıraktıkları mirası iyi anlamak gerekiyor. Anlam bilimiyle varlığını anlamlandırmış kadının eylemsel bütünlüğünü Özgür Kadın Hareketi gerçeğini bir kez daha ortaya koyan bu yoldaşlarımız aynı zamanda düşmanın her gün yürüttüğü özel savaş politikalarını da boşa çıkardı.
Sara ve Ruken tanrıçalarımız şahsında bir kez daha gördük ki, özgürlük tarihimiz, köklerimiz, mücadele tarihimiz, bizi binyıllardır ayakta tutuyor ve bundan sonra ise doğru düşünce ve doğru eylem tarzıyla başarıya kilitleyecektir.
Yarım asırdır dağlarda kaybedilmek istenen özgürlüğü toplumsallığı yaratmaya soyunmuş, 30 yıldır ise bunun ordulaşmasını geliştirmiş, partisini oluşturmuş, paradigması ve yaşam perspektifi ile emin adımlarla yürüyen Özgür Kadın Hareketi’nin yarattığı değerlerin, sonucu ve onun bir adım ileriye taşıyanı olacaklardır Ruken ve Sara yoldaşlarımız.
Ve bugün Rojhılat Kürdistan’ında başlayıp tüm İran’a yayılan “Jin jiyan azadi” sloganı öncülükten bir adım geri atmadan canlarını feda eden Özgür Kadınların ete kemiğe kavuşturduğu bir felsefedir. Bu felsefe dalga dalga tüm dünyada kadınların özgürlük ütopyası olacak ve Dünya Kadın Konfederalizmini yaratacaktır.
“Şafak sökmeden önce en karanlık anını yaşar gece” diye bir söz vardır. İçinde bulunduğumuz süreci de göz önünde bulundurduğumuzda şafak artık bize daha yakın ve her zamankinden daha çok mücadele ve fedakârlık gerekiyor. Önderliğimiz fiziki özgürlüğüne kilitlenmek ve gerillanın etrafında kenetlenmek temel, düşünsel ve eylemsel amacımız olmalı.
Mücadele saflarını keskinleştirmeye ve faşizmi birlikte tarihin çöplüğüne göndermeye çağırıyoruz.
PAJK KOORD. AYTEN DERSİM
YORUM GÖNDER