EVRİMCİ DEĞİL DEVRİMCİ SİYASET
"Devlet, burjuva sınıfının ekonomik-politik örgütüdür." Antonio Gramsci
AKP ve MHP’nin toplum üzerinde yürüttüğü “algılar” siyaseti, toplumu savaş ve sömürü politikalarına razı etmek için dinci ve sahte milliyetçi safsatalarına meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor. Türkiye'de iktidardaki bu sağcı kof ideolojiler, siyaseti gelecek nesillere de çok ağır bir fatura çıkarıyor. Halkların çıkarları yerine küresel sermaye ve onların işbirlikçi zenginlerine ülke kaynakları sunuluyor. Algılar siyasetiyle ikna edilmiş yoksul yığınlar, onları sefalete sürükleyen bu devlet oyununu ve yoksullukları pahasına yarattığı zenginleri sorgulamadan ölümüne destekliyor. Yandaş rantları uğruna oluşturulan siyasi nüfuz pazarı ve pastası, rüşveti yaygınlaştırırken yolsuzluk ve talanı teşvik ediyor. Tümden kirlenmiş siyaset, yozlaşmış bir toplum yaratıyor. Toplumun büyük bir bölümü, bu sömürücü siyasetin hizmetindeki yandaş medya tekelinin yarattığı yalana dayalı dezenformasyon tuzağına düşmüş bulunuyor.
Türkiye'de siyaseti para politikalarına yön veren yandaş zenginler ele geçirmiş durumda. Oligarşik Türk siyaset rejimi, toplumun çıkarları yerine bu talancı elit sınıfının çıkarlarına hizmet ediyor. Egemen algılar siyaseti, bunu yaparken on milyonlarca insanı zihinsel olarak teslim alıp sorgulama yetilerini donduruyor. Bu dinci ve faşist siyaset ideolojisi, toplumu saldırgan algılarla motive ederek kaosa sürüklüyor. Truva atı siyaseti, bilinçsiz siyasetçiyi ve toplumu tepe tepe kullanıyor. Günümüz Türkiye'sinde sözüm ona yoksulları koruması gereken hukukun üstünlüğü ilkesi, zenginlerin hizmetinde olan paranın üstünlüğüne kul, köle olmuş vaziyette. Suçlu olsalar bile parası olanlar için adalet, satın alınabilecek bir hizmet sektörü. Hukuk borsaları, kişiye özel para karşılığı kararlar çıkarıyor. Üniversiteler, tıpkı hazinenin karşılıksız para basması gibi envai çeşit sahte diploma satıyor. Liyakattan yoksun statüler ve unvanlar, yandaşlara peşkeş çekiliyor.
Adalet, eşitlik ve toplumsal birlik ruhuna olan güven hissi bu sömürücü rejim tarafından giderek ortadan kaldırılıyor. Yandaşlar lehine oluşturulan bariz kayırmalarla fırsat eşitliğinden yoksun bir toplumsal bölünme adım adım hayata geçiriliyor. İnsani politikalardan yoksun bu sömürü, siyasetiyle örgütsüz toplumu ağır vergilerle sömürerek ve zayıflatarak ayağa kalkamaz hale getirmeyi amaçlıyor. Bununla tümden bölünmüş toplumu kolayca yutmak istiyor. Ortak toplumsal bağlar çözülüyor. Sosyal refahın ölümü fiilen ilan edilmiş durumda. Toplumun tümüne ve gelecek nesillere ait doğal kamusal kaynaklar, yaratılan yandaş tekellere peşkeş çekiliyor. Doğal kaynaklar üzerindeki toplumun devredilemez hakları gasp ediliyor. Toplumun tümü işlevsiz tüketicilere indirgeyip sömürüye açık hale getiriliyor. Kredi ve borç kölesi olmayan bırakılmamış gibi. Yoksulluk ve sefalet kıskacı toplumu kuşatmış durumda. Toplumu yaratılmış sefaletle bastırmak ve yönetmek için zemin yaratılıyor. Sömürücü siyaset tarafından biata zorlanan 30 milyon emekli ve aileleri rehin durumda. Sosyal yardımlara bağımlı kılma ve kendisine bağlama stratejisi tıkır tıkır işliyor.
AKP ve MHP faşist sömürü rejiminde süper zenginlerin sayısı artarken yoksulluk, sefalet ve enflasyon almış başını gidiyor. Gelecek nesilleri besleyecek kaynaklar ortadan kaldırılıyor. Yeşil sermaye doğa talan edilirken canlılar yok ediliyor. Büyük sömürü altındaki toplumda gereksizler sınıfını yaratma uğraşı veriliyor. Üretim toplumu yerine tüketim toplumu yaratılıyor. Toplum üretimden düşürülüyor. Sermayenin siyaseti yönetmesi de halkın seçme özgürlüğünün gaspını amaçlıyor. Seçim siyasetinin eşitsizlik ve ayrımcılık yaratması giderek derinleştiriliyor. Sömürücü siyaset, Kürt halkına ve ötekileştirilenlere karşı yürürlükteki büyük ayrımcılık ve sosyal eşitsizliğin kapsamını daha da genişletiyor. Yaratılan sosyal, siyasal, ırksal, inançsal ve ekonomik eşitsizliklerle sosyal dokuyu tahrip ediyor. Türkiye siyasetinde başat din ve değer, para ve finans araçları olmuştur. Sosyal adaletsizlik, doğa sömürüsü ve katliam, yoksulların sömürülmesi, işsizlik kıskacı almış başını gidiyor. Yolsuzluk ve suç ekonomisi toplumun kanını emerken bu büyük yıkımı kavrayamamak önemli bir paradoks oluşturuyor.
Bunlara paralel olarak, Kürt seçmen kitlesini seçimlerden dışlama ve siyasete katılımını engellemeye dönük hazırlıklar son hız devam ediyor. Siyasetin iptali ve bir politik kilitlenme amaçlanıyor. Trol orduları, sosyal medya yasaklarıyla susturulan ve sindirilen muhaliflere karşı siviller arası savaş kışkırtıcılığı yaparak zemin oluşturmaya çalışıyor. Kürt toplumunun radikal demokrasi tabanını susturarak ve sahte işbirlikçi siyasi muhataplar yaratarak bu unsurları söz sahibi yapma amacı ve arayışı da var. Demokrasinin itici gücü, Kürt örgütlü mücadelesini siyasetten düşürme uğraşı veriliyor. Kendi çıkarları için Kürt halkına karşı kesintisiz bir savaş yürüten egemen siyasi diktatörlük rejimi, bunu herkesin çıkarına olduğunu söylerken toplumu fena aldatıyor. Bu suç ortaklığı, zengin yandaşları ihya ederken topluma yüksek enflasyon, işsizlik, yer altı ve yer üstü kaynaklarının hızla tükenmesi, doğa katliamları, kimyasal atıklar, içme sularının azalması ve kirletilmesi, sera gazı salınımı ve artan eşitsizliklerle birlikte sefalet getirmektedir. Özetleyelim: Kürt halkına karşı yürütülen bu kirli savaşa son vermek, söz konusu diktatörlük rejiminden kurtulmanın tek seçeneğidir!
Türkiye’yi ele geçirmiş bu çete ve mafya siyaseti, keskin sınıfsal, ırksal ve inançsal bölünmeler yaratmış durumda. Rantçılıkla oluşturulmuş yandaş sermaye sınıfının siyasal egemenliği, bölünmüş, kutuplaştırılmış ve demokrasiye düşman bir yığınsallığı toplumun başına musallat etmiş. Faşist siyasal İslamcı ve milliyetçi doktrin, paramiliter milis hücrelerini bu bölünmüşlük üzerinden örgütlüyor. Savaş ve sömürü rejimi tarafından Kürdistan'da yaygınlaştırılan işgaller ve doğal kaynak katliamları, Kürt toplumsallığının geleceğini tehdit edecek boyutlara ulaşmış durumda. Talan ve yağmalarla Kürt halkı, kendisine ait öz kaynaklarından yoksun bırakılmak isteniyor. Bio iktidar ve bio siyaset kıskacındaki Kürdistan coğrafyasında, özel savaş politikalarının birer aracı olarak kullandırılan sosyal yardımlar, Kürt halkının yürüttüğü devrimci mücadeleye toplumsal desteği kırmak adına bir silah olarak kullanılıyor. Aile fonlarıyla teslim alma (bağımlı kılma) ve kullandıkları oyları satın alma, aynı zamanda bir irade gaspı kalkışmasıdır. Adil toplum umudunun sonunu hazırlayan bu etik dışı faşist siyaset rejimiyle acilen hesaplaşmak gerekiyor. Çıkar grupları, iktidardaki siyaset ve siyasetçileri kendi amaçlarına hizmet etme temelinde ele geçirmiştir. Topluma, doğaya ve demokrasiye büyük kumpas işte tam da burada kuruluyor. Bu çıkar grupları, seçimlerde destekledikleri adaylarını halkı aldatarak ve onlara bunu oylarıyla onaylatarak seçtiriyorlar. Kendi çıkar ve amaçlarını işte bu seçim oyunuyla meşrulaştırıyorlar.
Topluma ait kamu kaynakları satışı, özelleştirme talanı son hızla devam ediyor. İçi boşaltılmış, delik deşik bir anayasa kadavrası sözde yürürlükte. Yasama, yürütme ve yargı, çeteleşen bu örgütlü çıkar gruplarının topluma karşı kullanılan maşaları durumundalar. Türk tipi diktatörlük denilen sömürücü, yolsuzluk ve yağma rejimi şimdi de kendisini işgallerle ve savaşlarla bölgesel düzeyde misyon biçiyor. Savaş ekonomisinin yarattığı sefalet giderek büyürken, ülkede yaşayan tüm insanların gizli olması gereken kişisel verileri bile satılmış durumda. Türkiye, bu çürümüş toplum, çürümüş ekonomi ve çürümüş siyaset ile daha fazla yol alamaz. Sivil çatışmalar ve sosyal istikrarsızlıklar da kapıdadır!
Türkiye'de gayri ahlaki eşik aşılmıştır. Türk siyasetinde mağduru suçlamak, zalimi aklamak rutinleşmiş bir durumdur. Toplumsal algıyı negatif yönlendiren bu büyük sömürü ve talan siyasetinin kurduğu oyunu bozmak gerekiyor. Zaten elitlerin özel çıkarları tarafından ele geçirilmiş bu siyasi çetecilik rejimi karşısında günümüz siyasal muhalefetin pazarlık gücü oldukça zayıftır. Adil olmayan bu egemen siyasal sistemle "müzakere yoluyla bir çözüm ve uzlaşmaya" varmak da imkansızdır. Uzlaşma arayışları da beyhude bir çabadır. Toplumun radikal demokrasi inancını ve direncini kırmak istiyorlar. Sömürücü güçleri koruyup kollayan mevcut siyasal sistemin kurbanı ve mağdurlarını koruyacak devrimci ve inşacı bir siyasi öncülüğe zamanıdır. Topluma hesap vermekten uzak bu ceberut faşist siyaset ideolojisinden, toplum adına hesap sorabilecek ve bunun yol ve yöntemlerini yaratacak devrimci bir siyasal örgütlülüğe ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumun nabzını dinlemek, doğru zamanda doğru yerde bir alternatif olarak kendisini çözüm gücü haline getirmek önemli avantajlara sahiptir. Bunun için ilkin toplumda yaygın bir devrimci bilinç oluşturmak şarttır.
Toplumda süreklileştirilen umut ve direniş eksikliğine karşı demokratik umudun ve devrimci uyanışın gücünü örgütlemek için koşullar olgunlaşmıştır. Radikal devrimci siyasetin toplumcu talepleriyle mevcut talancı rejim siyaseti arasında uzlaşmaz uçurumlar vardır. Devrimci toplumcu siyaset, doğrudan demokrasiye ihtiyaç duyan milyonları örgütlemek ve demokratik mücadele ile bağ kurmasını sağlamakla yükümlüdür. Kararlı bir devrimci siyaset, toplumu güç haline getirecek yol ve yöntemleri yaratmada mahir olmalıdır. Bu radikal demokratik siyasetin talepleri evrimci değil, devrimci talepler olmalıdır. Radikal devrimci siyasete derinlik ve yoğunluk kazandırma zamanıdır. Faşizm gündemine kapılmamak (özel savaş aracı spor, cinayetler, korku, şiddet vb.) devrim gündemini yaşamsallaştırmayı gerektirir. Toplumsal moral ve motivasyonu yüksek tutmak, devrim paradigması ve ütopyasından beslemekle mümkündür. Kürdistan demokratik devrimini görünür kılma zamanı gelmiş de geçiyor. Bunu radikal toplumsal eylemselliklere gösterme zamanıdır!
Toplumsal algıyı ve psikolojiyi kendi çıkarları için kullanan sömürücü siyasetin aldatma siyasetine karşı devrimci siyasetin toplumcu örgütlülüğü için adres de bellidir. Türkiye'deki siyasal ve toplumsal çürümüşlüğü radikal demokrasinin son direniş kalesi, Kürt özgürlük devriminin yürüttüğü kesintisiz mücadele görünür kılmıştır. Bununla birlikte, alternatif olarak demokratik kurtuluş ve özgür yaşam fırsatı yaratmıştır. Herkes için adalet, eşitlik, refah ve barış şansını ortaya çıkarmıştır. Bu çürümüş zihniyet ve onun suç refleksine karşı vicdan ve zihniyet savaşı başlatmıştır. Adil bir demokratik toplum inşasına soyunmuştur. Bundan dolayı faşist korku imparatorluğunu çöküş korkusu sarmıştır. Tecridin de ve savaşı'nda kaynağı bu ölümcül korkudur. Ama korkunun ecele faydası yoktur!
TOLA WELAT
YORUM GÖNDER