ARTIK DİRENİŞİ SONUCA GÖTÜRMELİYİZ (1.BÖLÜM)
Halkın bulunduğu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı'nın dört ayak üzerinden örgütlenmesi gerektiğini vurgulayan HSM Karargah Komutanlığı, "Halk, gerilla, öz savunma ve yeraltı savaşı geliştirilirse Devrimci Halk Savaşı mutlaka zafer kazanacaktır" dedi.
Son üç yıldır Devrimci Halk Savaşı stratejisinin tüm devrim kurumlarının gündeminde olmasına rağmen, gerekliliklerinin tamamıyla yerine getirilmediğine işaret eden HSMKK, mücadelenin Devrimci Halk Savaşı çizgisine göre yürütülebilmesi için formülü şöyle ortaya koydu: “Aslında Devrimci Halk Savaşı’nın esas ayağı halktır ama Medya Savunma Alanları’nda halk yoktur. Halk olmadığı için diğer bir ayak olan öz savunma örgütü de olamaz. Bunun için bu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı iki ayak üzerinden geliştirilmektedir. Nedir bunlar? Birincisi, gerilladır. Herhangi bir savaşçı değil uzman, branş sahibi gerillalardan oluşmuş timlere dayalı koordineli gerilladır. İkincisi ise yeraltı savaşı; yani tünel savaşıdır. Biz Medya Savunma Alanları’nda halkın yokluğunu coğrafyanın stratejik yapılanmasıyla ve gerilla savaşını geliştirmeye elverişliliğiyle gidermek istiyoruz. Doğrudur; halk yoktur ama halkın dışarıdan direnişe destek olması ve coğrafyanın çok stratejik olması bu açığı kapatacaktır. Bunun için biz Devrimci Halk Savaşı’nı böyle yer altı ve uzman tim savaşı yöntemleriyle örgütledik. Ama halkın bulunduğu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı her dört ayak üzerinden örgütlenmelidir. Bunlar halk, gerilla, öz savunma ve yer altı savaşı-tünel savaşı örgütlenmeleridir. Eğer bugün hem yer altı-tünel savaşı hem de koordineli uzman tim savaşı yürütülürse, düşmanın hava güçleri boşa çıkarılabilir, düşman istediği sonucu alamaz. Bunun yanı sıra, eğer ki halkın gücü de örgütlenirse ve halk da devrede olursa, yine halk içerisinde öz savunma örgütlenirse ve Devrimci Halk Savaşı her dört ayağı üzerinden yürütülürse, Devrimci Halk Savaşı mutlaka zafer kazanacaktır.”
Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanlığı (HSMKK) halk savunma güçleri komuta ve savaşçılarına yönelik bir mesaj yayınladı.
HSMKK’nin mesajında öne çıkanları paylaşıyoruz:
Önder Apo’nun 50 yıllık özgürlük yürüyüşü temelinde gelişen Kurdistan Özgürlük Mücadelesi, günümüzde tarihi ve stratejik bir dönemden geçmektedir. Özellikle bugün İmralı’da Önder Apo’nun muazzam direnişi ve anlamlı duruşu, yine Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın tarihi direnişi, AKP-MHP rejiminin soykırımcı işgal siyaseti ve saldırıları karşısında zirvesel bir düzeye ulaşmış bulunmaktadır.
Geçen bu yedi yıllık süre içerisinde Türk devleti gerillayı tasfiye etmek, Rojava’da Kuzey ve Doğu Suriye Devrimi’ni ortadan kaldırmak ve bu temelde Önder Apo’yu geri adım atmaya mecbur bırakmak için çok kapsamlı çabalar geliştirdi. Şüphesiz Türk devleti bu amacını gerçekleştirmek için hem İmralı’da tecrit ve izolasyonu derinleştirdi hem de halkımızı, Kürt demokratik siyasetini ve Türkiye demokratik-sol hareketini baskılarla pasifize etmeye ve iradesini kırmaya çalıştı. En temel toplumsal dinamik güç olan kadın özgürlük hareketine ve Kurdistan gençliğine dönük olarak faşist baskılarını çok kapsamlı bir biçimde geliştirdi. Geçen bu yıllar içerisinde Kurdistan halkının tüm temel mücadele dinamiklerine dönük olarak faşist baskılar ile özel ve psikolojik savaşı kapsamlılaştırdı. Ancak esas olarak da en fazla da İmralı, gerilla ve Rojava Devrimi üzerinde durdu. Yani Türk devleti gerillayı ve Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek için elinden ne geliyorsa yaptı ama sonuç olarak bu amaçlarına ulaşamadı. Fakat bu savaş kendisi için de ölüm-kalım savaşı anlamını taşıdığından amaçlarından vazgeçmedi. Bunun için de şimdi Türk faşizmi ve soykırımcılığı karşısındaki mücadele önemli ve kritik bir düzeye ulaşmış durumdadır.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI KAPSAMLILAŞABİLİR
Bilindiği gibi Kurdistan özgürlük sorunsallığı sadece bölgesel bir sorun değildir; uluslararası bir sorundur. Kurdistan’ı işgal eden güçler hem Osmanlı döneminde hem de TC döneminde Kürt sorununu hep dış güçlerin yardımlarıyla çözmek istediler. Kürt sorunu için sadece sömürgecilik yapmakla sınırlı kalmadılar; hegemonik güçlerin desteğiyle sömürgeciliklerini hakim kıldılar, dayattılar. Özellikle Türk devleti sürekli Türkiye’nin jeo-stratejik durumunu pazarlık konusu yaparak ve bu temelde doğulu ve batılı hegemonik güçler arasında oynayarak her iki taraftan da yardım almak istedi. Yine tek taraftan güç alarak da Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin üzerine gitmeyi esas aldı. Çoğunlukla bu biçimde sonuç aldı.
Ancak günümüzde Üçüncü Dünya Savaşı yaşanmaktadır. Bu savaşın merkezi Ortadoğu’dur ama Ortadoğu’da da tıkanma söz konusudur. Onun için Üçüncü Dünya Savaşı şu an Doğu Avrupa’ya doğru yayılmış durumdadır. NATO ve Rusya arasında Ukrayna coğrafyasında gelişen bir savaş söz konusudur. Ukrayna’daki savaş Üçüncü Dünya Savaşı’nı yeni bir aşamaya taşıdı. Bilindiği gibi yedi aydır devam eden bu savaş gün geçtikçe daha da tehlikeli bir hal almaktadır. Hegemonik güçler arasındaki durumun ve çelişkilerin Uzak Asya’ya ve Pasifik kıyılarına yayılması ve buralarda da çelişkinin daha fazla derinleşmesi ihtimali söz konusudur. Bu biçimiyle Üçüncü Dünya Savaşı’nın daha da kapsamlılaşması ihtimalinin olduğu daha açık ve net bir biçimde görülmektedir. Zaten tüm taraflar da kendilerini böylesi bir savaşa hazırlamaktadır.
Rusya başta Ukrayna’yı tamamıyla işgal edebileceğini ve bu biçimde NATO karşısındaki pozisyonunu güçlendireceğini düşünüyordu. Ancak Rusya’nın bu hesapları tutmadı. Çünkü NATO da Ukrayna’da hazırlık yapmıştı. Bunun için Rusya’nın ilk planı başarılı olmadı. Rusya planında değişiklikler yapmak zorunda kaldı ve yeni bir stratejiyi esas aldı. Tüm Ukrayna’yı almaktan vazgeçmiş de onun yerine kendi sınırlarına yakın olan Donetsk ve Luhanks gibi bölgeleri alarak Ukrayna’yı sınırlandırmak ve NATO güçlerine de cevap olmak istiyormuş gibi bir taktik uyguladı. Bu temelde Ukrayna topraklarında belli düzeyde ilerledi. Ancak buna karşı NATO güçleri de Rusya’ya karşı çok kapsamlı bir biçimde ambargo uyguladılar. Aynı zamanda Ukrayna ordusunu gönüllü milislerle desteklediler; çağın teknolojisini Ukrayna ordusuna sundular. Bu biçimiyle Ukrayna’da savaş gün geçtikçe kızgınlaştı ve artık Rusya’nın ilerleyişi neredeyse durdurulmuş durumdadır. Hatta Ukrayna bu son dönemlerde Rusya’ya karşı saldırılar da geliştirdi.
Öyle görülüyor ki NATO Ukrayna’da önümüzdeki aylar içerisinde sonuç almak için büyük hazırlıklar yapmaktadır. Ancak Rusya yönetimi ve Putin de bu durumu erken fark etti; karşı saldırıların önünü almak için ele geçirdikleri dört bölgeyi Rusya’ya katmak, Rusya topraklarına dahil etmek için bir referandum yaptı. Her ne kadar birçok kesim bu referandumu kabul etmese de Rusya bu referandumla kazanımlarını korumayı hedefledi. NATO’nun üstü kapalı desteği temelinde Ukrayna ordusunun geliştirebileceği saldırılar ve ilerlemeler karşısında da, “topraklarıma dönük saldırı var ve topraklarımı korumak için her türlü silahı kullanma hakkım vardır. Bunun için de nükleer silah kullanma hakkım vardır” demek istedi. Zaten bir süredir Rusya nükleer silah ile NATO’yu tehdit etmek istiyor. Bu esas olarak kendisine karşı olan saldırıları durdurmak içindir. Ancak bu da taraflar arasındaki çelişkilerin çok daha derinleşeceğini göstermektedir. Esas olarak Rusya’ya dönük olan ambargo, beklendiği gibi bir etki yapmadı. Onun için Rusya’ya karşı çok kapsamlı bir askeri saldırı yapmak istiyorlar. Rusya da bunu fark etti ve bunun karşısında böylesi bir tedbir aldı. Bu ne kadar sonuç alır ya da almaz, önümüzdeki günler bu durumu netleştirecektir.
TC HER İKİ TARAFTAN DA YARARLANMAK İSTİYOR
Bu gelişmeler, güçler arası çelişkinin arttığını ve TC’nin de her iki taraf arasındaki çelişkilerden yararlanmak istediğini göstermektedir. Türk devleti hem NATO üyesidir hem de Rusya’yla da ilişki içerisindedir. TC Rusya’ya dönük ambargoya katılmayarak bu durumdan faydalanmak istemekte ve faydalanmaktadır. AKP-MHP rejimi bu biçimde Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı Rusya’dan da destek alarak kendini var kılmak hatta Rusya’nın desteğiyle seçime gitmek ve kazanmak istemektedir. Ancak taraflar arasındaki çelişki derinleştiği için, Türkiye’nin bu siyaseti de tıkanmaktadır. Bu çelişkilerin derinleşmesi Türkiye’yi bundan sonra tarafını netleştirmek ve tek bir tarafı tutmak zorunda bırakabilecektir. Bunun için Türkiye’nin sürekli iki tarafa dayanan ve farklı güçler arasında oynayan, bu biçimde Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı destek aldığı dış siyaseti, bugün bir tıkanmayla yüz yüzedir. Türk devleti dışarıdan aldığı destekle sonuca gitmek istemektedir ama bugün bu siyaset de zora girmiş durumdadır.
Bölgede de Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidara geldiği zaman, AKP-MHP rejimi de erken zafer sarhoşluğuna kapıldı. Rejim güçleri AKP-MHP’de, “işte Müslüman Kardeşler’in desteğiyle ve El Kaide, El Nusra ve Daîş gibi çeteleri de kullanarak, radikal İslamcı Selefi çizgideki çetelerle ve Yeni Osmanlı zihniyetiyle Ortadoğu’da kendimizi hakim kılabilir ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’ni yenebiliriz” diye düşündüler.
Kurdistan’da ise düşman işbirlikçi çizgiyi daha güçlü örgütlemek, her yerde koruculuğu yaygınlaştırmak ve ajanlığı geliştirmek istemektedir. Şimdi düşman Kurdistan’ın tüm parçalarında, Kürt toplumu içerisinde ajanlığı geliştirerek bu biçimde toplumu bozmayı hedeflemekte, ülkemizin Başûrê Kurdistan ve Rojava parçalarında ajan ağlarını örgütleyerek, buralardaki kazanımları anlamsızlaştırmaya çalışmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki düşman bu çerçevede kapsamlı bir çalışma yürütmektedir. Özel ve psikolojik savaş çerçevesinde hem propaganda ve yalanı geliştirirken hem de toplum içerisinde özellikle de Kürt gençlerini ve Kürt kadınlarını hedeflemektedir. Uyuşturucu maddelerini yaygınlaştırarak, fuhuşu geliştirerek, toplumu ahlaki-politik toplum değerlerinden uzaklaştırmak istediği gibi özellikle Kürt gençlerini ve kadınlarını özsel gerçekliklerinden kopararak, özgürlük mücadelesinin birer militanı olmalarını engellemeyi amaçlamaktadır. Bu uygulamalarının yanı sıra ajanlığı da geliştirmekte ve koruculuk sisteminde de bazı yenilikler yapmaktadır.
TC İTTİFAK YAPTIĞI KÜRT GÜÇLERİ DE TASFİYE EDECEKTİR
Düşmanın Başûrê Kurdistan’da hem ajanlığı geliştirmekte hem de işbirlikçi Kürt çizgisi olan KDP ile ittifak kurarak özgürlük hareketimizin tasfiye edilmesi ve Başûrê Kurdistan’dan çıkarılması için gizli bir anlaşma yaptığı anlaşılmaktadır. Bu biçimiyle TC ile KDP arasında üst düzeyde bir işbirliği söz konusudur. Bunu da bir ittifak olarak geliştirmişlerdir. Düşman böylece Kürt davasını işbirlikçi Kürtlerin eliyle yenmek istemekte ve Kürt halkının kazanımlarını ajan Kürtlerin eliyle bozmayı ve tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Şimdi düşman bunun çabası içerisindedir. Bu konuda tüm arkadaşların da bildiği gibi, eğer KDP’nin işbirlikçiliği olmasaydı, düşman bu kadar uzun süre Başûrê Kurdistan’da savaşamazdı. Eğer kimyasal silah ve çeşitli yasaklanmış silahları kullanabiliyorsa, bu, sırtını KDP’ye yasladığından dolayıdır. Çünkü KDP’yi tüm gözlemci heyetler ve kamuoyu karşısında bir kalkan gibi önüne almış durumdadır. KDP hem kimyasal silahların kullanımının kanıtlandığı görüntülerin basında yayınlanmasını engellemekte hem de kimsenin gelip araştırma yapmasına da izin vermemektedir. Birçok konuda ortaklaşmaları olduğu gibi bu konuda da aralarında böyle bir ortaklaşma var ve düşman Kurdistan’da işbirlikçi çizgiyle geliştirdiği ortaklıkla özgür Kürt çizgisini yenmek ve kendisini hakim kılmak istemektedir. Ancak şu bilinmelidir ki eğer yarın bize karşı başarılı olursa -ki bu çok mümkün değildir-, o ittifak yaptığı işbirlikçi Kürtleri de tasfiye edecektir. Çünkü Türkiye tarihinde bu bir gelenektir; bu gelenek özellikle de Kürtlere yaklaşımda tekerrür etmektedir.
ÇÖKTÜRME PLANI KARARINI 2014’TE ALDILAR
Türk devletinin bu siyaseti Kobanê’de DAİŞ’in kırılmasıyla ilk kez büyük bir darbe yedi. Zaten hemen ardından, Kobanê’de DAİŞ’in yenileceğini anlayınca, içe dönük olan ikinci bir planın kararını aldılar. Peki neydi bu plan? Planlarının adını Çöktürme Planı koymuşlardı. 31 Ekim 2014’te bu planı karar altına aldılar. O zaman Daîş’in Kobanê’de başarılı olamayacağı anlaşılmıştı. Bir tedbir olarak kendi kendilerine, ‘eğer DAİŞ yoluyla olan politikamız başarılı olmazsa, içeride yeniliriz’ dediler ve bu hesapla Türk devleti stratejik olarak bu planı karar altına aldı. Türk devleti bu uygulamalarla, yani Çöktürme Planı ve faşist baskılarla, fiziki, siyasi ve kültürel soykırım siyasetini uygulayarak nasıl ki 1925’den 1940’a kadar Bakurê Kurdistan’daki serhildanları yenmişse ve ondan sonra 30 yıl boyunca kimse Kürt sorunundan bahsetmemişse ve Kürt toplumunda bir sessizlik oluşmuşsa, kimse kendine ve Kurdistan’a sahip çıkmamışsa; Türk devleti ve AKP-MHP rejimi de bu dönemde de Kurdistan’da aynı şeyi uygulamak istedi. Bu nedenle parti eşbaşkanlarını ve parlamenterleri, yine çoğu belediye eşbaşkanlarını tutukladılar, toplumun tüm öncülerini hedef haline getirdiler; kimilerini zindanlara attılar, kimilerini tehdit ettiler ve kimilerini de kaçırdılar. Aynı zamanda tüm zindanlarda işkence ve faşizan baskıları geliştirerek özgür ve iradeli insanları teslim almak ve düşürmek istediler.
Onların İmralı ve gerillaya yönelik bu saldırılarının amacı, toplumu esir almak ve halkta sessizliği hakim kılmaktı. Bunda sonuç alamadılar. Çünkü İmralı’da Önder Apo’nun çok anlamlı direnişi ve duruşu gelişti. Önder Apo her türden psikolojik saldırıya karşı durdu. Buna karşı TC de İmralı sistemini tüm zindanlara yaydı ama tüm zindanlarda da arkadaşların direnişleri gelişti. Diğer yandan yabancı güçlerin desteğiyle elde ettikleri modern teknolojinin ürünü olarak silahlı insansız keşif uçaklarıyla ve hava güçlerini kullanarak gerillaya karşı da sonuç almak istedi. Teknolojik gelişmeler sayesinde istihbarat imkanlarını çok arttırdı; hatta son iki yıldır Medya Savunma Alanları’nda kimyasal, taktik nükleer, termobarik ve fosfor gibi yasaklanmış silahları kullanarak kesin sonuç almayı hedefledi. Ama yine de sonuca gidemedi.
SEÇİM SONUÇLARINI KÜRT HALKININ TUTUMU BELİRLEYECEKTİR
Bugün askeri alanda da, siyasi alanda da Önder Apo’nun çizgisi gücünü korumakta ve etki düzeyini yaygınlaştırmaktadır. Bunun en çarpıcı ve somut örneği şudur ki, Türkiye şu an bir seçim öngünündedir ve herkes de çok açık bir şekilde biliyor ki Kürt halkının tutumu seçim sonuçlarını belirleyecektir. Bugün Önder Apo’nun gücü ve Kürt halkının tutumu Türkiye siyasetinde kilit konumdadır. Kürtler hangi tarafı desteklerse o taraf kazanacaktır. Halbuki onların hedefi Kürt toplumunu, tıpkı ‘70’lerden önce olduğu gibi iradesizleştirmek ve ortadan kaldırmaktı. Hedefleri buydu ama bunu gerçekleştiremediler. Niye? Çünkü gerillayı tasfiye edemediler, Rojava Devrimi’ni tasfiye edemediler ve en önemlisi de Önder Apo’nun tutumunu değiştiremediler. Bunun için bu kutsal duruş Kürt toplumunu canlandırdı ve halka ruh kazandırdı. Yine demokratik Kürt siyaseti ve Türkiye sol hareketi direndi; herkes bu soykırım siyasetine karşı irade gösterdi ve direniş geliştirdi. Aslında bu direniş, bir ulusal-demokratik direniş halini aldı. Bunun için de düşman sonuç alamadı.
BÖLGESEL SİYASETLERİNDE ‘U DÖNÜŞÜ” YAPTILAR
Şüphesiz düşmanın çabaları durmuş değildir; günümüzde halen bu yönlü çabalarına devam etmektedir. Türk devleti bu yenilgisini kolay kolay kabul etmez. AKP-MHP rejimi yenilgisini kabul etmez ve rejiminin yıkılışının önünü almak için hem dünya çapında hem de yurt içinde çok kapsamlı bir çaba içerisine girmiş bulunmaktadır. Her şeyden önce Müslüman Kardeşler çizgisi eksenindeki siyasetini bölgede hakim kılma çabası sonuç almadı. Bunun için bu siyasetlerinde değişim yaptılar. Arap devletleri ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmek istediler. Artık Müslüman Kardeşler çizgisini bir yana bıraktılar ya da taktiksel bir yaklaşım olarak ikinci sırada tutuyorlar. Bu biçimde tükürdüklerini yaladılar. Önceki süreçte söyledikleri tüm sözleri ve ettikleri küfürleri geri aldılar ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’in ayağına gittiler. Hatta Suriye’ye bile o kadar küfretmelerine ve kötülük yapmalarına rağmen, şimdi Tayyip Erdoğan Beşar Esad’la oturmak için her türden çabayı sergiliyor. Peki, bu neden böyle oldu? Çünkü Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin karşısında yenildi, başarılı olamadı. Onun için bölgesel siyasetlerinde ‘U dönüşü’ yaparak geri döndüler.
Yine gördük ki dünya çapında da önce gidip NATO toplantısında destek almak istedi. Hatta İspanya’da Madrid’de olan NATO toplantısında özellikle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması konusunda Rojava Devrimi’ni de terör listesine koydurmak istediler. Bunu da başaramadılar ama NATO’dan genel bir destek sözünü aldılar. Daha sonra Tahran’a gittiler; ondan sonra Şangay Toplantısı’na geçtiler ve oradan da “herkes PKK’ye karşı bize yardım etmeli” diye çağrıda bulundular. Oradan da söz almak istediler. Sonra Birleşmiş Milletler Toplantısı’na gittiler; orada da açıkça partimiz PKK’nin adını dile getirerek herkesten yardım istediler. Zaten kimi kesimler Tayyip Erdoğan’ın bu çabalarını yenilginin itirafı olarak yorumladılar, ki bu çok doğru ve yerinde bir yorumdur. Eğer ki onlar Önder Apo’nun çizgisi, PKK ve Kurdistan halkının direnişi karşısında başarılı olsaydılar, böyle kapı kapı dolaşma çabasına girmezlerdi; bu biçimde herkese çağrıda bulunup, “PKK’ye karşı bize destek olun” demezlerdi. Onların bu çabaları, yenilgilerinin bir sonucudur ve aynı zamanda bu yenilginin bir itirafıdır. Ama onlar bu yenilgili durumu aşmak istemektedir. Bu temelde şimdi yeni ve kapsamlı bir çaba içerisindedirler.
Her ne kadar bu güçlerin taraflar arasında oynama siyaseti tıkanmaya doğru gitse de Tayyip Erdoğan seçimlere kadar bu siyasetini yürütmek ve bu arada daha çok da Rusya’ya dayanmak ve Rusya’dan destek almak istemektedir. Rusya’nın desteğiyle ve Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın da maddi yardımlarıyla Türkiye’nin durumunu biraz iyileştirmeyi ve eğer Rusya da onay verirse seçim zamanı Rojava’ya saldırarak seçimlerde kazanmayı amaçlamaktadır. Bu biçimde Türk devleti Lozan’ın yüzüncü yılında, aynı zamanda Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Kurdistan üzerindeki soykırım siyasetini sonuca götürmeyi; bu biçimde yeni yüzyılda Kürt halkına karşı zafer ilan ederek, soykırım siyasetini tamamen hakim kılmayı amaçlamaktadır.
TC’DEKİ SİSTEMSEL KRİZ CİDDİDİR
Bu ciddi bir durumdur. Biz biliyoruz ki Türk devletinin Kurdistan Özgürlük Hareketi karşısındaki bu yenilgisi, Türk devlet sistemini krize sokmuştur. Bugün Türkiye’de derin bir siyasi, toplumsal ve ekonomik kriz söz konusudur. Sistemsel bir kriz vardır. Çünkü Türkiye’nin tüm geliri savaşa harcanmaktadır. Şu an bu Türkiye’nin gündemine çok girmemekte; çünkü sistem içerisindeki muhalefet de bize karşı olan savaşı desteklemektedir. Bunun için sistem içerisindeki muhalefet de bu gerçekliği Türkiye kamuoyuyla paylaşmıyor. Nedir bu gerçeklik? Bu gerçeklik, Türkiye’nin tüm gelirini savaşa harcadığı gerçeğidir. Bu biçimde Türkiye ekonomisi bitme noktasına gelmiştir. Resmi olarak enflasyon yüzde 80 görünmektedir ama gerçekte yüzde yüzü geçmiştir. İnsanlar açtır.
Şimdi Tayyip Erdoğan dışarıdan para alarak bu açığı kapatma peşindedir. Arap devletlerinden para alarak ve Rusya’yla da ticaret yaparak bunu yapma yönünde planlaması var. Yine Rus turistlerin Türkiye’ye gönderilmesini ve hatta Rusya’dan direk para almayı ve aynı zamanda Rojava’ya saldırı için de Rusya’dan izin almayı istemektedir. Bu biçimde dönemsel de olsa, Türkiye’nin ekonomisini biraz düzeltmeyi amaçlamakta bir yandan halka biraz pasta dağıtmakta diğer yandan da Türkiye toplumu içerisinde ırkçı zihniyeti geliştirerek milliyetçiliği gürleştirmektedir. Şovenizm dalgasını güçlendirmek ve savaşın tozu dumanı içerisinde seçimlere gitmek ve seçimde de kazanmayı arzuluyor. Önceleri bize karşı olan savaşta başarı elde etmek ve bu biçimde ekonomik ve siyasi olarak olumlu bir hava yaratarak, yine ırkçılığı körükleyerek seçimlerden sonuç almak istiyordu.
Eğer Türk devleti 2021 yılında Garê’ye saldırdığı zaman başarılı olsaydı, 2021 yılında erken seçime gideceklerdi. Aynı biçimde, eğer Türk devleti bu sene bahar aylarında Zap, Avaşîn ve Metîna’ya yönelik başlattığı saldırılarda da başarılı olsaydı, Rojava’ya da saldıracak ve yine erken seçime gidecekti. Ancak Zap, Avaşîn ve Metîna’da tıkandığı ve başaramadığı için erken seçime de gidemedi. Şimdi de dış güçlerin yardımıyla ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı savaşla ve özellikle de Rojava’ya dönük saldırılarla seçime gitmek istemekte, AKP-MHP rejimi eğer böyle yaparsa seçimleri kazanacağını düşünmektedir. Şimdi bakıyoruz da AKP-MHP rejiminin seçimleri kazanmasını isteyen kesimler de vardır. Örneğin Rusya kazanmasını istemektedir. Yine zaten Arap devletlerine giderek, ‘ben de sizin gibi hareket edeceğim, emrinizdeyim’ demektedir. Bir ihtimal Arap devletleri de ‘bu durum devam etsin; çünkü bize borçludurlar, o zaman bizi dinlerler’ diye düşünebilmektedir. İşte bu biçimde Rusya ve Arap ülkelerinden destek almak istemekte ve aynı desteği kimi NATO devletlerinden de almak için çabalamaktadır. Ancak NATO’nun desteği pek net değildir; bu konuda şimdilik tereddütlü yaklaşmaktadır.
SOYKIRIM SİYASETİNİ GÖZDEN GEÇİRMESİ VEYA DEĞİŞTİRMESİ İHTİMALİ VAR
En önemlisi de açık ki devlet sistemi içerisinde de bir taraf bu rejimin devam etmesinden ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı olan projelerinin başarılı olmasından yanadır. Bu kesim ise, ‘şimdiye kadar başaramadılar ama biz başarabilmesi için devam etmeliyiz’ diye düşünmektedir. Ancak devletin bir yanı ise, ‘bunlar başaramadılar, bundan sonra da başaramazlar’ demektedir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: 2016 yılında birleşen devlet, belli ki şimdi yine iki taraf haline gelmiştir. Bunun için de Tayyip Erdoğan hem devlet içinde onu destekleyen kesimden hem de dış desteklerden yararlanarak tekrardan görevinde kalmayı planlamaktadır. Bunu rejimini kalıcılaştırmak için yapmak istemektedir. Ancak ne kadar sonuç alıcı olur ya da olmaz, bu belli değildir. Bunun için de geleceği tehlike altındadır. Bunlar eğer kazanamazlarsa onlar açısından durumun kötü olacağını iyi bilmektedir. Her şeyden önce bu AKP-MHP rejiminin yarattığı tek adama dayalı cumhurbaşkanlığı sistemi ortadan kalkacak ve bu aynı zamanda Kurdistan üzerindeki soykırım siyasetinin de büyük bir darbe alması anlamına gelecektir. Esas olarak soykırım siyaseti de yenilmiştir. Zira bu rejimin ardından devletin soykırım siyasetini gözden geçirmesi ya da değiştirmesi ihtimali vardır. Bu ihtimal de gündemdedir. Bunun için Türkiye’de yapılacak bu seçimler oldukça önem arz etmektedir. Tarafların mücadelesi bu çerçevede devam edecektir. Ama burada, yakın zamanda Rusya’nın da onayıyla Türk devletinin Rojava Kurdistanı’nın, Kuzey ve Doğu Suriye’nin bazı bölgelerine saldırma ihtimali vardır. Bunlar şimdi, bu önümüzdeki birkaç ayda Medya Savunma Alanları’nda ısrarla işgal saldırıları geliştirmeye devam edecek ve daha sonra da saldırılarını Rojava’ya yöneltecektir. Bu çerçevede şimdilik bunlar söylenebilir.
MÜCADELEYİ DEVRİMCİ HALK SAVAŞI ÇİZGİSİNE GÖRE YÜRÜTME SORUNLARIMIZ VAR
Bu iki yıldır Medya Savunma Alanları’nda devam eden savaş; özellikle de bu yılın Nisan ayından itibaren işte 5 buçuk aydır süren savaş çok çok önemlidir. Gerillanın muazzam direnişiyle Medya Savunma Alanları’nda ortaya çıkan sonuç hem halkımızın geleceği ve kazanımları açısından, hem de hegemon güçlere karşı direnmek isteyen bölge halkları açısından altın değerindedir ve çok önemlidir. İnsanın çağın modern teknolojisine karşı nasıl direnebileceği hatta yasaklanmış silahlara karşı özgür toprakları nasıl savunabileceği açığa çıkmıştır. Yani özgür toprakların savunulması perspektifini netleştirmiş, onun taktik yöntemlerini ve stratejisinin nasıl olmasını gerektiğini ortaya koymuştur. Sistem karşıtı, devrimci ve özgürlükçü hareketler açısından Medya Savunma Alanları’nda bu düzeyde gelişen direniş çok tarihi, değerli ve önemlidir.
Devrimci Halk Savaşı daha 2010’da gelişti. Ancak biz devrimci halk savaşı stratejisini yeterince doğru anlayamadık ve yetersiz anlaşıldığından dolayı da eksik ve yetersiz uygulandı. Sömürgeci faşist sisteme karşı yürüttüğümüz mücadelede toplumsal alan kadroları Devrimci Halk Savaşı perspektifini sadece askeri güçlerin işi olarak gördü, kendisi açısından görev olarak görmedi. Devrimci Halk Savaşı stratejisine daha bütünlüklü ve komple bir gerçeklik olarak yaklaşılsaydı 2015 yılında şehirlerde geliştirilen demokratik özerklik direnişi de böyle sonuçlanmazdı. Yurtseverliğin merkezi, ülkemizin başkenti Amed’de, en çok yurtseverin yaşadığı Amed’in merkezi Sur’da o Apocu fedailer yalnız kalmazdı. Eğer yalnız kalmışlarsa ve buna rağmen sonuna kadar direnişi yürütmüşlerse ve diğer şehirlerde de aynı durum yaşanmışsa, bu bizim Devrimci Halk Savaşı’na doğru yaklaşmamamız ve bu perspektifle örgütlemeyi geliştirmememizden kaynaklıdır. Eğer Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Sipî direnişleri istenilen sonucu almadıysa bu da Rojava Kurdistanı’nda Devrimci Halk Savaşı stratejisine ve onun mücadele zihniyetine girilmemesi nedeniyledir. Şimdi diğer yıllara göre değişen ve daha iyi bir durumu ifade eden bir gerçeklik ise bu son üç yıldır Devrimci Halk Savaşı stratejisinin tüm devrim kurumlarımızın gündeminde olmasıdır. Bu iyi bir gelişmedir ama hala da Devrimci Halk Savaşı çizgisinin gerekliliklerinin tamamıyla yerine getirildiği söylenemez. Buradan da anlaşılacağı üzere bir çizgi sorunu vardı. Hala da belli düzeyde bu çizgi sorunu yaşanmakta ve bu sorunu aşmamız gerekmektedir. Mücadeleyi Devrimci Halk Savaşı çizgisine göre yürütmeliyiz.
DÖRT AYAK ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENMELİDİR
Bugün Medya Savunma Alanları’nda Devrimci Halk Savaşına ilişkin olarak önemli pratik tecrübeler ortaya çıktı. Ancak herkesin de bildiği gibi Medya Savunma Alanları’nda bulunan halk büyük oranda göç etmiştir. Bunun için de Medya Savunma Alanları’nda Devrimci Halk Savaşı yalnızca iki ayak üzerinden yürütülmektedir. Aslında Devrimci Halk Savaşı’nın esas ayağı halktır ama Medya Savunma Alanları’nda halk yoktur. Halk olmadığı için diğer bir ayak olan öz savunma örgütü de olamaz. Bunun için bu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı iki ayak üzerinden geliştirilmektedir. Nedir bunlar? Birincisi, gerilladır. Herhangi bir savaşçı değil uzman, branş sahibi gerillalardan oluşmuş timlere dayalı koordineli gerilladır. İkincisi ise yer altı savaşı yani tünel savaşıdır. Biz Medya Savunma Alanları’nda halkın yokluğunu coğrafyanın stratejik yapılanmasıyla ve gerilla savaşını geliştirmeye elverişliliğiyle gidermek istiyoruz. Doğrudur; halk yoktur ama halkın dışarıdan direnişe destek olması ve coğrafyanın çok stratejik olması bu açığı kapatacaktır. Bunun için biz Devrimci Halk Savaşı’nı böyle yeraltı ve uzman tim savaşı yöntemleriyle örgütledik. Ama halkın bulunduğu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı her dört ayak üzerinden örgütlenmelidir. Bunlar halk, gerilla, öz savunma ve yeraltı savaşı-tünel savaşı örgütlenmeleridir.
YERALTI ÇALIŞMALARI ESAS BİR FAKTÖRDÜR
Şimdi eğer Rojava Devrimi, Kuzey ve Doğu Suriye ya da Şengal, Medya Savunma Alanları’ndan çıkan sonuçlardan yararlanırlarsa, Devrimci Halk Savaşı perspektifine göre örgütlenirlerse, mutlaka Türkiye’nin saldırılarını boşa çıkarırlar. Bu perspektif ve sonuçların yakıcı gerçekliği ve pratiğin kalıcı öğreticiliği doğru kavranırsa her türlü işgal saldırısına karşı cevap olunabilecektir. Bugün yürütülen savaş, çağımızda yeraltı savaşlarının çok önemli olduğunu herkese gösterdi. Burada bir kez daha anlaşılması gereken Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nde yeraltı çalışmalarının esas bir faktör olduğudur. Savaş tünelleri savaşta başarıya ulaşmak için olmazsa olmaz kabilindedir. Bugün havadan kullanılan silahlara karşı Devrimci Halk Savaşı hem yer üstünde hem de yer altında yürütülmektedir. Bunun için yeraltı kalelerinin yani tünellerin inşa edilmesi, başarı için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Bu gerçeklik çok önemli iki yöntemi ortaya çıkarmıştır: Birincisi, yeraltı ve tünel savaşı. İkincisi koordineli uzman tim savaşı. Bu her iki taktik yöntem Devrimci Halk Savaşı’nın esas temelleridir. Eğer bugün hem yer altı-tünel savaşı hem de koordineli uzman tim savaşı yürütülürse, düşmanın hava güçleri boşa çıkarılabilir, düşman istediği sonucu alamaz. Bunun yanı sıra, eğer ki halkın gücü de örgütlenirse ve halk da devrede olursa, yine halk içerisinde öz savunma örgütlenirse ve Devrimci Halk Savaşı her dört ayağı üzerinden yürütülürse, Devrimci Halk Savaşı mutlaka zafer kazanacaktır.
ROJAVA’DA KDP DUVARI YOKTUR
Düşman Medya Savunma Alanları’nda kullandığı kimyasal ve taktik nükleer silahları Rojava’da aynı şekilde kullanamaz. Çünkü deşifre olur ve Türkiye dünyaya rezil olur. Eğer kimyasal silah kullanırsa erken deşifre olur. Ama şimdi Medya Savunma Alanları’nda kullanmakta ve özellikle KDP heyetlerin alanlarımıza gelmesini ve Türk devletinin hiçbir savaş kuralına ve ahlaki ilkeye sığmayan bu tarzının deşifre olmasını engellemektedir. KDP, bunun deşifre olmasının önünde bir duvar gibi durmaktadır. Ancak KDP güçlerinin Rojava’da böylesi bir duvar olabilecek gücü yoktur.
Tünellerde en fazla kullanılan ve bu son yıllarda Türk devletinin en çok güvendiği silah taktik nükleer silahtır. Herkes şunu çok iyi bilmektedir ki Türkiye, bu silahı NATO’nun onayı olmadan kullanamaz ama Rojava’daki bir savaşta kullanılmasına onay vermeme ihtimalleri de vardır. Çünkü Türk devletinin Rojava’ya saldırmasını istemedikleri gibi bir de açık bir şekilde Türkiye’nin katliamlarına ortak olmak istemiyorlar. Onun için Rojava’da kullanılmasını onaylamayabilirler. Bu silah Türk devletinin elinde olmasa, tim, tünel ve Devrimci Halk Savaşı’na karşı çok kısa bir sürede tıkanmayı yaşayacaktır. Şimdi Medya Savunma Alanları’nda bize karşı hava kuvvetlerini ve yasaklanmış silahları kullanarak bu iki yöntemle savaşmaktadır.
SAVAŞA HAZIRLIK SÖZLE DEĞİL YERİNDE ÇABAYLA OLUR
İşgalci ordunun hava güçlerine karşı savaşan halk gerçeğiyle, tim ve yer altı savaşlarıyla yanıt olunabilir. Bunun yanı sıra kullanılan yasaklanmış silahları kullanamaması için kamuoyuna dönük olarak medya savaşı da yürütülürse, kapsamlı bir mücadele geliştirilebilir. Eğer Türk devleti bu şekilde daraltılırsa, bugün Medya Savunma Alanları’nda yaşadığı tıkanıklığı Rojava’da çok daha sert bir şekilde yaşayacaktır. Şimdiden bunun öyle kolay bir savaş olmayacağı söylenebilir. Her şeyden önce Devrimci Halk Savaşı’nı doğru ele almak gerekir. Devrimci Halk Savaşı’nda kimse yerini bırakmamalı ve göç etmemeli; herkes kendi yerinde kalmalı, savaşa katılmalı ve askeri güçler de bütün bunlara hazırlıklı olmalıdır. Savaşa hazırlık sadece sözle olmaz; aynı zamanda yerinde çaba ve hazırlık gereklidir. Eğer bu olursa, Türk devleti Rojava’da yenilecektir.
İçinden geçtiğimiz dönem, tarihi bir dönemdir ve Kurdistan Özgürlük Mücadelesi için çok stratejik anlamlar içermektedir. Bu tarihi ve stratejik süreçte Medya Savunma Alanları’nda yaşanan savaş çok önemli bir aşamaya girmiş bulunmaktadır. Çünkü artık yaz mevsiminin sonuna gelindi ve düşman toparlanmak için çabalamakta ve aynı zamanda işgale de devam etmek istemektedir. Türk işgalci güçlerinin amacı gerillayı tamamıyla Behdînan’dan çıkarmaktır. Temel direniş mevzilerimizi düşürmek ve Kurdistan’da kendilerini hakim kılmak istemektedirler.
GERİLLA DİRENİŞİ DÜNYA SAVAŞ TARİHİNDE YENİ BİR ÇIĞIR AÇTI
Ama arkadaşların direnişleri de gerçekten tarihi bir düzeyde devam ediyor. Zaten bu direniş savaş sanatı tarihinde yeni bir sayfa açtı. Bu yeni geliştirilen savaş yöntemiyle, yeni taktiklerle direnişin yükseltilmesi, dünya savaş tarihinde yeni bir çığır açtı. Birçok örneği var. Şüphesiz bu kolay olmadı. Önder Apo’nun zihniyeti, ideolojisi ve felsefesiyle kendini eğiten militanların Apocu fedai ruhla, Apocu hareketin kadrolarının Önder Apo’nun çizgisinde derinleşmeyi yaşaması, yine kahraman şehitlerimizin fedakarlıklarıyla, tüm yoldaşların ve şehitlerin emeğiyle bu gerçekleşmiştir.
Tüm kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz; bu tarihi kazanımları onlara borçluyuz. Mizgîn, Bager ve Doğan Jirkilerin şahsında tüm Zap direniş şehitlerini yine tüm Girê Cûdî, Girê FM, Girê Amediyê direniş şehitlerini Nalîn, Zamanî ve Ronahîlerin şahsında anıyoruz. Tüm Avaşîn direnişi şehitlerini Helbest, Fedaî Kobanê ve Agir Botanların şahsında ve tüm Metîna direniş şehitlerini değerli komutanımız, ulusal militan, Metîna Eyalet Komutanlığı Üyesi ve Girê Hakkâri cephesi direnişinin komutanı Nuri Yekta yoldaş ve Siyabend ile Mardinler şahsında anıyoruz. Kahraman şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyoruz. Sonuna kadar onlara verdiğimiz söze bağlı kalacağız ve onların hayallerini gerçekleştireceğiz. Önder Apo’nun ve Kurdistan’ın özgürlüğü yürüyüşünde onların bayrağını hep yükseklerde tutacağız. Bu kahramanların anılarını yaşatacak ve bu biçimde onları ölümsüzleştireceğiz.
DİRENİŞİ SONUCA GÖTÜRMEK GEREKİYOR
Rêber Apo’nun ve bu kahramanların emeği sayesinde, tüm Zap eyaleti, yine Batı Zap bölgesi (yani Girê Cûdî, Girê FM, Girê Amediyê ve Girê Hakkâri), Çemço ve Werxelê’de ortaya çıkan ve bugün bütün şiddetiyle devam eden direnişi sonuca götürmek gerekmektedir. Bunun için de bu önümüzdeki dönem şüphesiz çok önemlidir ve şehitlerimizin emek ve direnişleriyle bugünlere getirdiği ve bizlere devrettiği mirası korumalı ve başarının temeli haline getirmeliyiz. Zaten bu 6 aya yakın zamandır devam eden savaş, tarihi bir direniştir ve büyük başarının zemini yaratılmıştır. Tüm yoldaşlar da bu çerçevede dönem görevlerine yaklaşmalıdır. Biz, Önder Apo’nun İmralı’daki direnişi, tüm zindanlarda gelişen direniş, Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın direnişi ve aynı zamanda halkımızın her dört parça Kurdistan’da geliştirdiği direniş temelinde Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’ni çok daha fazla yükselteceğiz. Aynı zamanda bu temelde somut sonuçlar elde edeceğiz. Bu çerçevede mücadelemiz sonuca ulaşacaktır. Bunun için kuşkusuz herkesin dönem görevlerine sahip çıkması gerekmektedir. Şimdiden görünen şudur ki, bundan sonra sonuç ne olursa olsun, değerli komutanımız Çiyager yoldaşın dediği gibi ‘muhteşem olacaktır.’ Yoldaşların Zap, Avaşîn ve Metîna’da geliştirdikleri direnişin sonucu şimdiden böyle görünmektedir. Ancak bu direnişi daha ileri sonuçlara götürmek gerekmektedir. Aslında düşman Medya Savunma Alanları’nda başaramamıştır; yenilmiştir; eğer burada kazansaydı çoktan erken seçime giderdi ve iktidarını da yenilerdi. Onların hesabı buydu. 2 ay içerisinde sonuca gitmek ve 3-4 ayda Rojava’da da sonuç almak ve zaferlerini ilan etmek istiyorlardı. Ancak bunu yapamadılar ve yapamayacaklar. Bunun için de arkadaşların direnişinin sonuçları şimdiden görülmeye değer ve takdire şayandır. Fakat bizler bu sonuçlara bakarak düşmanı hafife almamalı ve sürece kendimize göre yaklaşmamalıyız. Savaşın devam etmekte olduğunu ve önümüzde daha önemli aşamaların olacağını bilmeliyiz. Buna göre dönem görevlerine daha üst düzeyde sahip çıkmalı ve Zap, Avaşîn, Metîna direniş ruhuyla Kurdistan Özgürlük Mücadelesini her yerde yükseltmeliyiz.
GERİLLA DİRENİŞİNİN DAYANDIĞI TEMELLER
Kuşkusuz bu kadar mucizevi bir direnişi ileri götürmek kolay değildir. Bu muhteşem direnişin temelinde büyük bir emek ve düşünce vardır. Yine Apocu ideolojinin ve felsefenin gücü vardır. Aynı zamanda dönemin taktik yöntemlerinin zihniyeti vardır. 21’inci yüzyılın direnişi bu temellerde yürütülmektedir. Bunun temelinde bu çalışma, bu emek, bu ideoloji ve bu taktik çeviklik vardır.
Ancak bunun içinde bir de eksiklikler vardır. Her şeyden önce buna da değinmek gerekmektedir.
Son 7-8 yıldır tünel çalışmaları yürütülmektedir. Doğrusu, ondan önce de Zap’ta bu çalışmalar vardı ama bu son 7-8 yıldır sistematik bir şekilde ve tüm arkadaşların katılımıyla büyük emekler verildi. Birçok kez kazalardan dolayı arkadaşlarımızın şehadeti yaşandı. Emekle, çabayla, yıllarca bu mevziiler hazırlandı. Yine zihniyet ve fikir olarak Önder Apo’nun emekleri vardır. Arkadaşların hazırlanmasında Önder Apo’nun geliştirdiği sistemin ve 50 yıllık fikrin örgütlü ve zihni olarak verdiği emeklerin sonucu vardır. Büyük bir emekle yürütülen ideolojik ve örgütsel bir çalışma söz konusudur. Önder Apo’nun emeklerinin yanı sıra, yoldaşların da emekleri vardır. Bunu tüm arkadaşlar bildiği için burada çok açmaya gerek yoktur. Savaş tünelleri büyük bir emek ve uzun süreli bir çalışmayla hazırlanmıştır. Bu bir.
İkincisi ise; bu direniş ve savaşın temelinde Önder Apo’nun ideolojisi ve felsefesi vardır. Önder Apo’nun felsefesi tüm kadro, savaşçı ve halkımızda yeni bir zihniyet geliştirdi. Özgür ülke inancı, her şeyden önce ülke sevgisi, ülkeye bağlılık, Kurdistan ulusal kültürü ve demokratik-sosyalist devrimci kültür, birlikte bir zihniyet oluşturdu. Yine özgür kişilik, özgür kadın, özgür erkek, özgür birey, özgür toplum, özgür ve demokratik ülke zihniyetini yarattı. Bu ahlak ve kültür, Önder Apo’nun çalışmalarıyla Kurdistan’da geliştirildi ve bugünün direnişinin esas temeli oldu. Eğer Önder Apo’nun bu ideolojik emeği ve felsefi çalışmaları olmasaydı Kurdistan’da böylesi bir devrimci militan ve yiğitliğin yaratılması da mümkün olamazdı. Ancak dönemi doğru okumayla, Kürt toplumunu doğru tanımakla özgürlük ideolojisi geliştirilmiş, demokratik bilimsel sosyalizm, demokratik modernite bu zihniyetle geliştirilerek bunlar sağlanmıştır. Özgürlük aşkı, ülke aşkı, özgür kişiliğe duyulan aşk bu temelde yaratılmış, inancı güçlendirmiş ve hepimizde fedai ruhu derinleştirmiştir. Özgürlük mücadelesinin temeli, bu cefa dolu direnişle, fedakarlık ve cesaretle atılmıştır.
Direnişin en esas temelini ise yoldaşlık ruhu oluşturmaktadır. Eğer yoldaşlar arasında Apocu yoldaşlık ruhu, kolektivizm, birbirini tamamlama, yine ister erkek isterse kadın olsun tüm arkadaşlar arasında özgür kadın çizgisi temelinde bir zihniyet gelişmezse ve bu temelde gerçek Apocu yoldaşlık ilişkisi yaratılmazsa, bu kadar sinerji, bu kadar güç ve iradeleşmenin bu düzeyde yaratılması mümkün olmazdı. Bunun içeriğinde ideoloji, felsefe, kültür ve özgürlük bilinci vardır. Bu temelde kutsal değerlere bağlılık, şehitlere bağlılık, insani değerlere bağlılık, özgür yaşama anlam verme, anlamlı yaşama, özgür yaşamın önemi ve xwebûn olma temelinde irade kazanma, Kürt kızlarında ve oğullarında bir büyüme yarattı. Köleci sistemde kapitalist modernitenin etkisi altında eğitilen ve büyüyen kişilik Önder Apo’nun ideoloji ve felsefesini tanıdıktan ve üzerinde eğitim görüp yoğunlaştıktan sonra, kişideki o küçüklüklerin ortadan kalktığını ve yüceleştiğini görmektedir. Aslında küçüklük büyüklüğe gerekçe oluyor; cücelikten yücelik gelişiyor. İdeolojik derinlik Apocu ahlak temelinde, her bir militanda iradeleşme, kararlılık ve bir büyüme yarattı.
KAYNAK: ANF/ BEHDİNAN
YORUM GÖNDER