TC FAŞİZMİNİN POLİTİK KİN İHTİYACI
Emperyalizm icadı ulus-devletler modelindeki “küresel krizler yüzyılı” “küresel savaşlar yüzyılı” na dönüşüyor. Faşizm rüzgârı hiçbir dönem olmadığı kadar güçlü bir şekilde esiyor ve insanlık için giderek yakın bir felakete dönüşüyor. Türkiye'de; soğuk savaşın ürünü "Yeşil Kuşak Projesi", küreselleşmenin ürünü "Ilımlı siyasal İslam projesi" ve bu küresel güçlerin senaryosunu yazdığı derin kaoslar manifestosu "Büyük Ortadoğu Projesi" denklemine bağlı işbirlikçiler tarafından yönetilen bir ulus devlet. Güçlü bir şekilde esen bu faşist rüzgârı ve desteği arkasına alan TC faşist rejimi de uygulamaya koyduğu bu işbirlikçi faşist sağ propaganda ile adeta güdülenmiş Türk toplumunun ruhsal ekonomisini yürütüyor. Her kritik dönemde olduğu gibi şimdi de iktidardaki sağ ırkçı faşizmin en etkin özel savaş aparatları “ötekileri” düşman gösteren bitmek bilmeyen manipülasyonlara dayalı ajitasyonu ve propagandasıdır.
İçerisinde bulunduğumuz süreçte Türk toplumunun psikolojik eğilimlerinin bu faşist sağ ajitasyon salgınından nasıl etkilendiğini sorgulamak da büyük önem arz ediyor. Yanlış yalan safsatalara dayalı bir köksüz tarih bilincini faşizmin bindirilmiş cahil kitlelerine ve misilleme bağımlısı nesneler yığınsallığına aşılıyorlar. Böylece toplumsal bir sorgulamayı ve kavrayışı ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu faşist ajitasyon ve propagandanın toplumsal karşılığını irdelemek kadar giderek yükselen ve yaşamı teslim alan bu hastalıklı milliyetçiliğin ve siyasi İslamcılığın sürekli başvurdukları sahte mağduriyetlere dayalı yalana ve safsatalara, yine kitlesel ikna hilelerine karşı bir mücadele seferberliği başlatmak gerekiyor. Tarihi ve dini gericileştirme ve içini boşaltma TC faşist diktatörlüğünün bilindik özel savaş yöntemlerinden biridir.
Türk faşizmi kendisine biat eden ve suç ortaklığı yapan yandaş bir suç topluluğu yaratmak için salt kendisine özgü çok sayıda psikolojik savaş istismar teknikleri yaratmış durumdadır. Bunlarla da toplumun tarihsel süreklilik bilincini dumura uğratmışlardır. Yine ortak toplumsal anımsamanın ve belleğin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Böylece toplumu bir arada tutan ortak demokratik bağların çözülmesi de hız kazanmıştır. Faşizme seyirci kalan hipnotize edilmiş bir kitlesellik var karşımızda; güncelde siyasi öznelliğin iptalini amaçlayan ve tam bir teslimiyeti barındıran, kitlesellik kazanan sorunlu bir pratikle yüz yüzeyiz. Unutulmasın, TC faşizminin işlediği suçları savuşturma eğilimi ve geçmişte kalmış savıyla üstünü örtme, yüzleşmeyi ortadan kaldırmak içindir. Cezasızlık aynı suçların tekrar tekrar işlenmesine de zemin sunuyor. Oysa insanlığa karşı işlenmiş olan suçlar ortak suçtur ve işbirlikçileri ile birlikte işlenmiştir. Er ya da geç bunun hesabı da sorulacaktır. Bu yalın hakikatte hep akıllarda tutulmalıdır!
Kaçınılmaz olarak Türkiye'yi bekleyen demokratik bir devrimden sonra bu yığınsallık gösteren faşizm kitlesini; uygarlaştırıcı bir demokratik ıslah eğitimine de tabi tutmak gerekecek. Faşizmin bu sıradan ve vasat kitlesi için Prof. D. Ergil’in şu tespiti de oldukça önemlidir: "Yetersizliğin, kötülüğe dönüşmesi" ifadesi, içinde o kadar şey saklıyor ki...Kötülük her daim sıradanın elindedir, toplumlar sıradan hale gelince, sıradan olan biri başa geçer ve kendileri kötülüğün bir parçası olan toplum, kötülüğü sıradanlaştırır. Vasatlığın yüceltilmesi kötü, vasat insanlar iyi olanı, duyarlı olanı kötü olarak algılar.” İşte günümüz Türkiye’sinin özeti budur!
Türkiye tarihi boyunca emperyalizm destekli darbelerle örgütlendirilen ırkçı, dinci sağın demokrasiye ve özgürlüklere karşı olan bağnaz hıncını meşrulaştırma saldırganlığı sonunda ulusal faşizm salgınına yol açmış bulunuyor. Türkiye, bir avuç işbirlikçi milliyetçi ve siyasi İslamcı şarlatan tarafından yağmalanan bir ülke. Siyasal, sosyal ve ekonomik belirsizlik artık insanları canından bezdirmiş durumda. İşte bu soygunu ve talanı yapan faşist çete, devlet rejimini ömrünü uzatmak için toplumu kutuplaştırarak derin bir politik dejenerasyon eşliğinde düşman yaratma pazarı kurmuş. Bunun içinde durmaksızın bir politik kine ihtiyaç duyuyor. Sürekli olarak körüklenen Kürt ve Alevi fobisi de kurulan bu düşman pazarının bir iç savaş yakıtı olarak kullanılıyor!
Şurası nettir ki, halkların demokrasiye yabancılığını yaratmak, kendi kendisine de yabancılaşma getirir. Öz bilinç ve benliğin güçlenmesi, ırk önyargısının da panzehiridir. Kürt halkına karşı yürütülen bu haksız ve kirli savaşın yüklediği acıları toplum olarak artık vicdanlarda yoğun bir şekilde duyumsamak gerekiyor. Kürdistan özgürlük gerillalarına karşı tüm şiddetiyle süren savaş, bölgesel çapta yayılma işaretleri gösterirken, AKP-MHP faşist çete rejimi tarafından Kürt halkına karşı TC meclisinde sergilenen ve giderek tırmandırılan şiddete dayalı saldırganlık, aynı zamanda bir iç savaş provasıdır. DEM partiyi ve Kürt halkını açıktan hedefleyen ve örgütlendirilen bir şok şiddet dalgası geliyor. Kürt halkının tüm demokratik kazanımları ve yarattığı kurumları ortadan kaldırılmak isteniyor. Kürt halkına karşı TC faşist mahkemelerinin son süreçte peş peşe verdiği dehşet kararlarla birlikte cezaevleri ve Kürt kentleri tam bir rehine toplama kamplarına dönüştürülmüş durumdalar. İmralı tecrit rejimiyle de Kürt halkının sinir uçlarıyla oynanıyor. Dışta ise buna paralel olarak Kürt işbirlikçilerinin de dahil olduğu bir yok etme konsepti işliyor. TC faşist çete devleti, Kürt özgürlük mücadelesinin tasfiyesi için tüm jeopolitik ve jeostratejik kozlarını da seferber ediyor. Bu amaca ulaşmak için de dünya ve Ortadoğu'daki önemli merkezlerde çok kirli bir ödünler siyaseti ve diplomasisi yürütüyor.
Bazen faşizmi demokratik siyasi söylemlerle ve istemlerle değişime zorlamak beyhude bir çabadır. Zira demokratik bir süreçle faşizmi aşmanın yol ve yöntemleri ortadan kaldırılmış durumda. Türkiye arka planını ve kaotik siyasi atmosferini yansıtan fotoğraf nettir: Faşist sağ demagogların yarattığı siyasi yıkım, toplumsallaşan bir faşizm doğurmuştur. Faşizme dümen kırmış güncel yaşam ise tipik bir depresif Ortadoğu ülkesi gündem profili çiziyor. AKP-MHP faşizm iktidarı, ikinci bir Abdülhamit dönemi, izlenimi veriyor. Mağduriyet edebiyatı, politik siyaset yapıcılarının klikleşmesi, kutuplaşma ve hesaplaşma kini her kesimi sarmış. Aşırı abartılan Neo Osmanlıcılık ve mavi vatan olarak güncellenen İttihat Terakki işgalci emelleri ve ütopik siyasal İslamcı Türkiye 21.Yüzyılı masalları da ülkeyi uçuruma düşmekten kurtaramayacak. Beklenen çöküş sanılandan da yakındır!
Özetle: Bu hayati süreçte toplumda kangrenleşen duygusal tepki yetersizliği ve olayları yadsıma hastalığı tez elden aşılmalıdır. Zira donukluk ve tepki gösterme yetersizliği faşizmi cesaretlendiriyor. Toplumda demokratik bir farkındalık uyanışını başlatmak gerekiyor . Demokrasi olgunluğu kazanmış radikal bir özgürlük bilincini savunmakla işe başlamalıyız. Adil bir toplum için etik ve politik bir dayanışma yaratma zamanıdır. Toplumun zihin özgürlüğünü ve demokratik cesaretini sokakta korumak faşizme öldürücü bir darbe olacaktır. Adaletin evrensel değerlerini önceleyen bir isyanı mayalamak için koşullar olgunlaşmıştır. Şimdiden toplumun tek kurtuluş umudu, Kürt özgürlük mücadelesinin yarattığı devrimci cephe etrafında toplanmaktan geçiyor. Demokratik uluslar ve halklar konfederasyonu: Toplumun ortak değişim talebiyle örtüşen ve nihai sebebini sokaklarda direnişle arayan, antiemperyalist , antikapitalist ve sosyalist bir demokratik devrim kıvılcımından doğacak.
TOLA WELAT
YORUM GÖNDER