KARANLIK GECELERİN AYDINLIĞI BAŞKAN APO’YA
Senin ismini duyduğum ve tanıdığım günden beri yaşamı hissediyor, kim olduğumu ve nasıl yaşamam gerektiğini biliyorum. Yani fikirlerin beni bana tanıttı ve anlamlı yaşamayı öğretti. Özgürlüğün alfabesini bana öğrettin. Senin okulunda zorlanmalar yaşamışsam da hiçbir gün ikirciklik yaşamadım ve pişman olmadım. Çünkü ben okulunda anlamın, düşüncenin ve insanın gücünü keşfettim. Çok az da anladım ki, mümkün olmayan hiçbir şey yoktur. Ama insanın amacında ciddi olması, ona inanması ve ona ulaşması şartıyla. Bir kadın ve bir Kürt olarak özgürlük bana amaç oldu ve bu amaca yürekten inandım. Bunun için hasretle bir anlığına da olsa seni yakından görmek, kucaklamak, omzunda nefes almak sonra da özgürlük, kadın ve halkıma ilişkin yüreğimdekileri seninle tartışmayı isterdim.
Ancak 1998’deki içten ve dıştan geliştirilen kirli uluslararası komplo senin ve benim aramda bir ayrılık yarattı ve bu komplo benim gibi seni görmek isteyen binlerce arkadaşımın da umudunun arasına girdi. Esir alınışından sonra bende daha güçlü bir sarsılma gelişti ve yüreğimde karar ve özgürlük gücü daha da gürleşti. Seni görmenin özlemini ve umudunu hiçbir zaman yitirmedim. Seni her zaman yakından hissetmenin çabası içinde oldum. Bundan dolayı içimde her zaman seninle diyaloglar yaptım. İçimi bir enerji ve ses gibi içime dolduğunu hissettim. Ve bundan ilham aldım. Birçok kez de rüyalarımın misafiri oldun ve bundan çok büyük bir mutluluk duydum. Ama gerçek şu ki sana yönelik tüm duygu ve düşüncelerimi dile getiremiyorum. Ancak 1999 yılından sonra her zaman bir gerçek beynimde yankılanıyordu. O da şudur senin gibi büyük bir insanın esir alınışını kabullenemiyordum ve o insan orayı hak etmiyor diyordum. Şüphesiz bu esaretin, bir halkın Önderinin ve insanlık rehberinin tecride alınışının sorumlusu olarak yalnızca komplo içinde yer alan sahtekâr devletleri görmüyorum. Sahtekâr, ikiyüzlü, ihanetçi devletlerin ihaneti kadar benim ve diğer arkadaşlarımın zayıf ve yetersiz yoldaşlığını da bu komplo da sorunlu görüyorum. Bu yüzden halk ve özgürlük umutlarını size bağlayan kadınlar her zamanlar kendilerinden utandılar.
Bu gün de 15 Şubat 2006’da Reber Apo’nun esaret altına alışının 8.yılına giriyoruz. Bununla birlikte uluslararası komplo İmralı ve Kürt halkı üzerinde yeni ve tehlikeli bir süreç başlatmıştır. Reber APO ve Kürt halkının barış ve demokrasi çabalarını boşa çıkarmak istiyorlar. Çok açık teslim olma ve Başkan Apo’dan vazgeçme çağrısı yapıyorlar. Bizi ehlileştirmek, Başkan Apo’suz, ideolojisiz, iradesiz bir yaşama alıştırmak istiyorlar. Bu nedenle bu gün Kürt halkı dünyanın dört bir yanında Başkan Apo’ya yönelik imha ve inkâr siyasetine karşı tepkilerini haykırıyor. Bende sizin bir öğrenciniz olarak, meşru olmayan saldırılar karşısında bu yılın 15 Şubat’ında halkımın içinde size olan bağlılığımı yenilemek istiyor ve halkımın direniş eylemlerini gürleştirmek istiyorum. Bedenimin ateşiyle sınıflı toplum uygarlığının buz tutmuş yürek ve beyinlerine bir mesaj vermek, batının İnsan Hakları Mahkemesinin yalancılığını ve sahtekârlığını ortaya çıkarmak için tarihin adaleti önünde birçok insan gibi bir şahit olmak istiyorum.
Başkanım Gerçekleştirdiğim eylemin nedeni senin ve Kürt halkının üzerindeki komployu kabul etmemek ve egemen devletler tarafından size ve Kürt halkına karşı uygulanan haksızlığa karşı başkaldırmak içindir. Aynı zamanda yetersiz yoldaşlığımın bir özeleştirisi, halk ve tarih karşısında utanç duygusundan kurtulmak içindir. Bir tek kişi kalsak bile senin ideolojik çizginin ve felsefenin başarıya ulaşacağına dair iddialı ve inançlıyım. Birçok kişi senin şahsında ideolojik hattı yok edeceklerini düşünüp, söylemektedirler. Ancak ben bunu çok ciddiye almıyor boş bir iddia olarak görüyorum. Çünkü sen artık milyonlarca insanın ve özelliklede kadınların yüreğinde, beyninde ve tüm hücrelerinde yer edinmişsin.. Sen tarihe ve topluma mal oldun. Sen her zaman kadınının bağlılığını ve dürüst oluşunu bize tanıttın. Bugün tüm yetersizliklerim ve zayıflıklarımıza rağmen özeleştirimi vermek, demokratik ve bilimsel sosyalizme ve yeni paradigmaya yönelik kararlılığımı göstermek istiyorum. Azda olsa iç gericilik ve dış saldırılar bir mesaj vermek istiyorum. Çoğu zaman şehit arkadaşlar gibi keşke canımdan daha değerli bir şey olsaydı ve Başkan Apo’nun, halkımın ve ezilen kadınların yoluna feda edebilseydim diyordum.
Sizin 1999 yılında esaret altına alınışınızdan sonra her zaman böyle bir eylem gerçekleştirme kararı beynimde vardı. Ancak koşul ve şartların uygun olmayışı ve özellikle sizin böyle bir eylemi kabul etmeyeceğinizi düşündüğümden ben de yaşam içerisinde dürüstlük ve bağlılığımı size ifade etmek için mücadele ettim. Bu gün de biliyorum ki, bu eylemimi kabul etmeyip eleştireceksiniz. Ama ben ne yapayım Başkanım? Bazıları aşık olup el ele verip kaçıyorlar. Benimde âşık olmam bu şekildedir. Yüreğim siz olmadan, ülkemin çocuklarının yüzünde gülücükler olmadan huzur bulmuyor. Bu kararımı böyle bir süreç ve zamanda sizden ayrı ve uzak geçen 8 yıl geciktirmiş olmamdan dolayı sizden özür diliyorum.
Çok inançlı ve umutlu olduğumu da söylemek istiyorum. Özellikle de PKK’nin Yeniden İnşa Komitesine seçilmek için adımı dile getirdiğinizde ve beni sorduğunuzda, bana dünyanın en büyük onur ve armağanını verdiğinizi hissettim. Bunu büyük bir onur olarak görüyorum. Devamla perspektiflerinizde Güney devrimini kadın devrimi olarak adlandırmanız bende mücadeleye olan inancı geliştirdi. Şimdi de Güneyin içinde var olan bu ölüm sessizliğine karşı bir güney kadını olarak yarattığınız çaba ve değerlerinize azda olsa bir cevap olmak istiyorum. Başarılı bir sonuç elde edeceğimden dolayı çok mutluyum.
Son olarak görüşme hasretimi, sevgilerimi ve selamlarımı siz emsalsiz insana sunuyorum. Başkanım bunu hiç unutmayın, sizi çok özlüyoruz, sizi çok özlüyoruz.
Selam, saygı ve hasretimle
21. 01. 2006
YOLDAŞLAR, DOSTLAR VE ACI ÇEKEN KADINLAR
Sizler için de birkaç değerlendirme yapmak istiyorum. Üzülmeyin, halay çekin Biliyorsunuz ki ben halay çekmeyi çok seviyorum. Halay çektiğim zaman kanatlanıp uçtuğumu hissediyorum.
Ben doğanın bir çocuğu ve evrenin küçük bir parçası olarak söylüyorum ki kutsal bir yaşamın kanun ve ölçülerini yerine getirmek ve yaşamıma anlam vermek istiyorum. Bende bir meyve ağacı gibi acı çeken halkıma ürün verme zamanına geldiğime inanıyorum. Elleri havada kalmış çocuklara ve boğulmuş hayallere bir umut olmak istiyorum. Az da olsa acı çeken kadınların özgürlük molekülünü geliştirmek için bir atom olmak istiyorum. En önemlisi de İmralı Adası etrafındaki mumlar içinde bir mum olmak istiyorum. Size şunu belirtmek istiyorum ki artık egemen devlete, yalancı ve zalim erkeğe bir cevap vermenin zamanı gelmiştir. Bunun için 15 Şubat gecesini içimdeki kin ve nefreti bir volkan gibi patlatarak bunların cezalandırılacağı bir geceye dönüştürmek istiyorum.
15 Şubat gecesi Mazlum DOĞAN, Zekiye ALKAN, Berivan, Ronahi, Rahşan, Sema, Fikri BAYGELDİ ve zincirin son halkası olan Serdar ARI’nın bedenindeki ateşi yüreğimde hissetmekteyim. “Ya özgür bir yaşam ya da onurlu bir ölüm “Bijî Rêber Apo sloganları kulaklarımda çınlıyor, beynimde üst üste yankılanan ses dünyaya sesleniyor. Bu ses amaca kilitlenişimin sesi olup eylemdeki amacımın başarısını yüzde yüz garantiliyor. İçimde Sema ve Serdar’ın alevleri gürleşirken hiçbir zaman Başkan Apo’nun etrafındaki ateşin soğumasına izin vermeyeceğim. Çok zorlu geçen bir kış içinden bedenimdeki ateşin acısıyla mesaj vermek ve çağrıda bulunmak istiyorum. Bu mesajım özgürlük mesajıdır. Hepinizi Başkan Apo’yu korumaya, başarıya ulaşmak için eylem ve mücadeleyi yükseltemeye çağırıyorum.
Selam ve saygılar
15. 01. 2006
Başkan Apo’ya hücre cezasının verildiği gün
TÜM DEĞERLİ YOLDAŞLARA
PKK’de en büyük eylem, sözüne sahip çıkmaktır. Bilin ki bir yerde söz anlamını yitiriyorsa orada gaflet, vicdansızlık ve ahlaki çöküntü vardır. Böyle bir durumun sonucu da kesinlikle ihanettir. Kürt halkı, kadın, PKK ve Başkan Apo sürekli sırtlarından hançerlenmişlerdir. Tüm fikir, duygu, şiir, şarkı ve tartışmalarda büyük bir acıyla bunlardan bahsedilir. Her zaman direniş iradesi, mücadele ve ihanet yan yana yürümüşlerdir. Tıpkı Ehriman ve Ahura Mazda arasındaki savaş gibi sürekli bir çatışma içinde olmuşlardır. Zerdüşt diyor ki “ Bu savaşta her ne kadar zorlu da olsa başaran Ahura Mazda’nın ışığıdır, şu şartla iyi düşün, güzel konuş ve doğru yap. Ta ki çağdaş Ahura Mazda’nın fikirleri başarıyı elde edene kadar.
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi uzun süren bir yoğunlaşmanın sonucunda eylemimi 15 Şubat gecesi yapmayı kararlaştırmıştım. Bir kadın ya da bir Kürt olarak, Başkan Apo’nun esaret altına alınışının 8. yıldönümüne bir kez daha böyle girmek ve çarmıhı bir kez daha görmek istemiyordum. Kış koşullarında partinin Ehrimanların hedef ve mevzilerine ulaşmasının biraz zor olduğunu biliyorum. Ehrimanlar da gün geçtikçe gözümüzün önünde halkımın yüreğini, beynini ve bedenini yiyor ve bu tehlikeli bir durumdur. Bu da bir eylem yapmamı şart kılıyor. Canımı vermeden bir eylem gerçekleştirmeyi isterdim ama şuna inanıyorum ki, insan gerektiği kadar yaşamalıdır. Aynı zamanda söz anlamını yitirdiğinde sıra eyleme gelir, her eylem de sözün yeniden anlam bulması ve özgürlük umudunun güçlendirilmesi içindir. Bu sürekli beynimde yankılanan bir gerçektir. İçinden geçtiğimiz sürecin kaderi belirlenirken bir yandan Kürt özgürlük sorununun çözümüne yönelik imkânlar ortaya çıkartıyor ama diğer yandan da bir o kadar Önderlik ve halk üzerindeki tehlikeleri artırıyor. Bu kadar imkân ve fırsat varken umutsuzluk ve karamsarlığın ihanet düzeyine ulaşması her geçen gün böylesi bir eylem gerçekleştirme ısrarımı arttırmıştır.
Değerli yoldaşlar
Bu kararım yeni değil. Temmuz ayında PKK ve YJA-STAR’a yazdığım raporlarda dile getirmiştim. Bu yeni bir karar olmayıp uzun süreye dayanmaktadır. 1999 yılından itibaren böyle bir karara ulaşmıştım. Bir yandan 1999’dan sonraki yılda hareketimizin içinde kaldığı sorunlu durumda kadın hareketinin ve örgütün yönetimine katılım gerekliliği vardı, diğer yandan ise siyasi ve teknik koşullar böyle bir eylemi yapmama imkân vermiyordu. Ama 1 Haziran hamlesinden sonra böyle bir fırsat elime geçti. İç ve dıştaki komplolara karşı ateşten bir çember yaparak buz tutmuş yürek, beyin ve vicdanları eritmek için kadın hareketinin 1996-98 yıllarındaki gibi militanlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yani sahte dostluğa ve yetersiz yoldaşlığa karşı yaşamda ve eylemde Zilan, Sema ve Serdar gibi cevap olmak gerekir.
“Neden böyle bir eylem yaptın? diye beni eleştirebilirsiniz, ya da Rêber Apo böyle bir eylemi kabul etmeyebilir. Ancak anladığım kadarıyla Kürdistan özgürlük mücadelesinin gelişiminde çözüm yolu ve gelişme bedelsiz olmamıştır ve olmaz. Bu, Apocu hareket ve kadın özgürlüğünde vazgeçilmez bir yöntem olmaktadır. Ben de bir kadın militan olarak, bu yöntemi devam ettirmek istiyorum. HPG ve YJA-STAR’a gelişimle birlikte büyük bir aşk ve moralle böyle bir eylemi planlıyordum. İki ayrı yerde ya da iki ayrı hedefte eylem yapmak istiyordum. Birincisi Kürdistan’da fahişeliğin ve köleliğin merkezinde, ikincisi çeteleşmiş savaş devletinin yönetim merkezinde kendime zarar vermeden, Zilan ve Sema gibi eylemimle devleti sarsmak istiyordum. Bir yandan içinden geçtiğimiz kış koşulları, diğer yandan da arkadaşlarla yeteri kadar tartışma geliştirmeyişimden kaynaklı onları ikna edememiştim. YJA-STAR Konferansından sonra dağda da olsa böyle bir eylem yapma kararlılığına ulaştım. Bu yılki 15 Şubatı ağlama, çaresizlik ve umutsuzluk içerisinde değil aşkla, coşkuyla ve büyük bir inançla karşılamak istiyorum. Ancak burada üç noktadaki özlemimi dile getirmek ve sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Birincisi bu temelde kendime belirlediğim plana ve esas aldığım hedefe ulaşamadım ve istediğim gibi intikamımı alamadım. İkincisi Kuzey Kürdistan halkını yakından göremedim ve doğasının güzelliğini görme özlemi içimde kaldı. Üçüncüsü sadece bir anlığına bile olsa başımı Başkan Apo’nun omzuna dayayıp derin bir nefes çekmek isterdim. Her ne kadar bu yüreğimde bir hasret olarak kalsa da, buna rağmen sevinçliyim. Çünkü arkadaşlarımın benim yerime, hatta benden daha fazla bu günden sonra bunu gerçekleştireceğine inanıyorum.
Şüphesiz ki bir yönetici olarak yoğunlaşmak, kendini hazırlamak bu şekilde bir eylemi planlamak ve gerçekleştirmek zordur. Çünkü günlük olarak güçlü bir katılımı gerektiriyor. Ben, son güne kadar da çalışmalardan uzaklaşmadan katılma çabası içerisindeydim. Yalnız şunu kesinlikle biliyorum ki, son aylarda gerekli olduğu kadar arkadaşlara yardımcı olamadım. Bu nedenle arkadaşlardan özür diliyorum.
Selam ve saygılarımla
23.01.2006
HAFTANİN’İN ALANININ TÜM SAVAŞÇI VE KOMUTANLARINA
Bu alana gelişim uzun bir zaman olmadı. Burayı çok sevdim. Burada doğa sanki her zaman benimle konuşuyor gibi. Bu bana çok güzel ve çekici geliyordu. Bunlardan daha önemlisi fedakârlık ruhu, arkadaşların dürüstlüğü bana daha büyük bir huzur veriyordu. Burada ölümle her zaman alay eden bayan erkek tüm arkadaşları çok sevdim. Buna rağmen nefret ettiğim, eleştirdiğim ve hep eleştirmeye devam edeceğim birçok şey var. Özellikle bazı kişilerdeki tereddüt, inançsızlık, şikâyetçiler, aşkın ve sevginin kirletilmesi, yani genelde geri kadın kişiliğinin tavırları, kendini beğenmiş feodal erkeklik, burada bir kez daha beni içten yaraladı. Bazen kendimi ifade etme yöntemim ve üslubum sizi incitmiş olabilir, bu yüzden sizden özür diliyorum. Ama yine de geliştirici eleştirilerimin arkasında duruyorum. Eksik kalan eleştiri ve özeleştiri yaklaşımlarımıza yönelik eleştiriler, dedikodu kültürü, açık olmayan mücadele tarzı örgüt için bir dinamit gibidir. İnanıyorum ki her biriniz, her PKK’li kadro inançsızlık, kararsızlık ve ihanete karşı örgütsel yaşamın geliştirilmesi, korunması, yine insanın geliştirilmesi ve korunmasından kendini sorumlu görür. Eğer yerinde ve zamanında yaşamsal ve düşünsel bir emek verirsek başaramayacağımız ve sonuç alamayacağımız hiçbir şey yoktur. Çünkü tekrarlanan ve çözülemeyen örgüt yaşamının sorunlarının kaynağı, yine genelde Başkan Apo’nun özgürlüğüne ve Kürt sorununun çözümüne yönelik siyasi ve taktiksel eylemlerin tümden başarılamamasının temelinde, kadronun kendini sorumlu görmemesi ve partileşmemesi vardır. Yani hiyerarşik mantığımız örgütü koruma ve geliştirmeyi sadece küçük bir sınıfın ya da elit bir kesimin (yönetimin) görevi olarak görmektedir. Bunu söylediğim zaman sadece tek taraflı kadroyu ya da bireyi suçladığım anlamı çıkarılmasın. Çünkü kadro kadar örgütün de eksiklikleri ve zayıflıkları görülmektedir. Zaten her zaman temel formül (kişiliğin gelişimi örgütün gelişimidir tersi de doğru olmakla birlikte) ortaya çıkan sorunların, olay ve olguların ele alınmasında esas aldığım bir görüştür.
Bu temelde partileşmenin sırrı, kadronun başarısı sadece tek bir şeydir o da örgütün tüm eksiklik ve yetmezliklerine rağmen örgüte karşı kendini sorumlu görmek ve kendini onun temel bir parçası olarak ele almak aynı zamanda da onu eleştirebilmek ve gelişimi için canı gönülden çalışma yapmaktır. Onun için her ne kadar zorlanma ve kırılmalar yaşasak da bu yaşamı ve örgütü kendi gözümüzden daha iyi korumalıyız. Çünkü bu örgüt, devletlerin ya da egemen sınıfın bir örgütü olmadığı gibi maddi ve manevi gücünü başka bir yerden alan bir örgüt de değildir. Bu örgüt, emekçi halkın alın terinden, binlerce yürekli ve sevdalı kız ve erkeklerin tatlı ve berrak kanından yaratılmıştır. Bu nedenle örgüte sahip çıkmak, halka ve şehitlere sahip çıkmaktır. Bu yaklaşıma sahip olan kişiler ahlâklı ve onurlu insanlardır. Bunun tersi ise ahlaksal bir çöküş ve büyük bir vicdansızlıktır. Bunun sonucu da Rezan ve Nujin gibi ihanete gidiyor.
Değerli yoldaşlar
Bu eylemim sizi etkileyebilir ama sizden ricam duygusal bir temelde yaklaşmamanızdır. Benim için üzülmeyin. Çünkü 2006 yılı hamlesi hepimizden güçlü ve olağan üstü bir katılım istemektedir. Ben de bir kadro ve kadın militan olarak bu şekilde katılım göstermek ve hem dıştaki hem de içteki komplolara mesajımı vererek sesimi halkın eylemleriyle birleştirmek istiyorum. Derler ki “zaman keskin bir hançer gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Hazırlık ve eğitim için bahara kadar fırsatınız var. Benden dolayı tek bir gün bile program ve çalışmalarınızı durdurmayın. Çünkü her biriniz kendinizi fedailik çizgisinde bahara hazırlıyorsunuz. Ben de sizden biriyim ve eğer şimdiden başarabilirsem doğal militanlık görevimi yerine getirmiş olurum. Bu dönemin eylemi çok yönlüdür. Fedailik sadece Zilan ve Sema yöntemiyle değildir, yaşam, kararlılık, öncü olmak, savaş taktiklerini uygulamak, ideolojik ve felsefik anlamak, dürüst yoldaşlık ilişkisi, tereddütsüz hedefe yönelmek, yaratıcılık ve kesin başarıya kilitlenmektir. Şunun inancındayım ki yoldaşlarım nasıl geçmiş süreçte bu gerçeğe sahip çıkmışlarsa şimdi de bütün yetersizliklerine rağmen bu gerçeğe sahip çıkacaklardır. Ama şu da bir gerçek ki biz kadro olarak geçmişte görevlerimizi tam olarak yerine getiremedik ve orta yolcu duruşumuzu aşamadık. Bundan dolayı bu eylemi gerçekleştirme kararlılığımdaki amaç, söylediklerimize yeniden anlam kazandırmak ve kendini tekrarlayan sorunlardan kurtulmaktır. Elbette hiç yetersizlik olmasın demiyorum ama tekrarlanması bir tehlikedir. Bu da kaynağını söylediklerimize inanmamak ve ikna olmamaktan almaktadır.
Eylemim her şeyden önce Başkan Apo ile yetersiz yoldaşlığımdan dolayı bir özeleştiridir. Apocu hareket içinde ve özelliklede kadın hareketi içinde zihin, vicdan ve ahlak devriminin geliştirilmesinde az da olsa rolümü oynamak istiyorum. Bu eylemimin güç kaynağını Başkan Apo’nun savunması ve PKK ruhunun yeniden doğuşundaki ilhamdan alıyorum. Aynı zamanda bu eylemim Başkan Apo’ya, halka ve harekete yönelik topyekûn saldırı ve komploya karşıdır. PKK’nin marjinalleştirilmesi siyaseti ve Başkan Apo’suz Kürt sorununa çözüm yaklaşımının kabul edilmemesine dönük bir refleks olup, örgüt kadrosu ve Kürt militan kadınının direniş kültürünü yeniden göstermesidir.
Her arkadaş bu doğruları iyi bildiği için çok fazla uzatmak istemiyorum. Yalnız ek*** kalan, bilinçle her zaman hissetmektir. Yani bildiğimiz ve yaptıklarımız arasındaki his köprüsünü güçlü kuramamaktır. Bunun için bildiğimiz şeyleri iyi uygulamıyoruz. Sonuç olarak son zamanlarda gerektiği kadar çalışma ve eğitimlere katılamadığım için özeleştirimi veriyor, sizlerden özür diliyorum. Yine hepinizi yürekten selamlıyor, tek tek kucaklıyorum. Unutmadan, özellikle aynı komisyonda bulunduğumuz arkadaşlardan da özrümü istiyorum. Ama onların da iyi bir şekilde çalışmalarında rollerini oynayacaklarına inanıyorum.
Selam ve saygılar
26.01.2006
HAFTANİN’DE Kİ YJA-STAR GÜCÜ ŞAHSINDA TÜM YJA-STAR GÜÇLERİNE
Genelde Kürt halkı, özelde de Kürt kadını özgür ve iradeli kimliğin yaratılmasında çok büyük bedeller ödemiştir ve hala veriyor. Bundan sonra da bir kültür gibi tarihin günlerini nakşediyor. YJA-STAR Hareketine üye olmak, benim için büyük bir gurur, azim ve onurdur. Çünkü her gün, içinde kutsal ruhlu insanlar kendini feda ediyor. Yaşayan arkadaşlarsa köleliğe karşı kendilerini güçlendirme çabasındalar. YJA-STAR Örgütü binlerce güzel kızın kanlarıyla sulanmıştır. Kadının öz hareketidir, bu nedenle acı çeken kadınların umudu, kadın cesaretinin öncüsü olmaktadır. YJA-STAR kadının cesaret tanrıçası ve yalancı, zalim erkeğin cezalandırılmasıdır. YJA-STAR, özgürlük ve bağımsızlığını arayan kadının mekânıdır. Bu nedenle ister YJA-STAR içerisinde, ister başka bir kadın örgütlenmesi içerisinde olsun, her kadro kendini bu onurdan yoksun bırakmamalı, bunu hiçbir zaman inkâr etmemeli ve değersiz görmemelidir. Bu zeminden kaçanlar ya da anlam vermeyenler özgürlükten kaçtıklarını ve özgürlük mücadelesine anlam vermediklerini bilmelidirler. Çünkü biz Kürt kadını olarak gerilla saflarında inanç, irade ve kadının öz gücünü ortaya çıkardık. Bugün de bütün diğer kadın örgütleri tanrıça Star ananın kucağında dünyaya geldi ve büyüdü. Hepimiz özgürlüğümüzün doğruluğunu arıyorsak Başkan Apo’nun perspektiflerini anlamalıyız ki şöyle diyor “Herkes dağdan inse bile, kadın direnmeli ve özgürlüğünü aramalıdır. Bu hepimiz için uzun ve kısa zamanlı kendini örgütlemenin temel ilkesidir. Sırtımızı günlük yaşam tarzına, genel hareketin taktik ve üstlenmesine dayamadan ya da ulusal sorunun çözümü ve sistemin içine girmeyi beklemeden bizim kadın özünü savunma konusunda şehirlerde de kadını geliştirmemiz ve onların savunma gücü olmamız gerekir. Dağda yerleşmeyi temel bir çalışma olarak ele almalı ve bütün boyutlarıyla kendimizi hazırlamalıyız. Bununla da dağlar nasıl ki Kürt halkı için kendini savunmanın ve işgalcilere teslim olmamanın mekânı olmuşsa biz de aynı zamanda Kürt kadınları olarak dağları, kadının savunma kalesi yapabilmeliyiz. Aynı zamanda dağlar Rönesans ve bir grup öncü kadronun aydınlanma mekânı olurken bu kadrolar örgütün ve toplum içerisinde örgütlendirilen kurumların doğrultusunu özgürlük ve bağımsızlık çizgisinde belirlemelidir. Yani YJA STAR ve içten gerçek özgürlüğü arayan kadınlar uzun süreli kadın özgürlük ideolojisinin savunma teminatı olmalı ve erkek egemenlikli sistemin bir mezhebi haline gelmemelidirler. Eğer böyle olmazsa kendimizi kesinlikle erkeğin zalim ve yalancı sisteminin kapanından kurtaramayız ki zaten bu sistemde kadının yararına olan hiçbir şey yoktur. Yani dağlar kadının sadece kendini kaba silahla savunduğu bir yer anlamına gelmiyor ve amacı da yalnızca ulusal sorunun çözümü değildir. Aynı zamanda dağlar kimlik sahibi kadroların ve kadın iradesinin geliştirildiği, kadın zihniyetinin aydınlatıldığı mekânlardır. Her birimiz dağlara böylesi bir anlam ve misyonu yüklemez, yaşamda kişiliğimizi buna göre büyük bir coşku, iddia ve bilinçli bir kararlılıkla donatmaz aynı şekilde kölelik ve geriliklerimize ve yine erkeğin yalancı, kurnaz, ikiyüzlü egemenliğine karşı mücadele etmezsek, ulusal sorunumuzun çözülmesi mümkün olmayacaktır. Bakın, 2003-2004’te bölgedeki siyasi ortamdan faydalanmak ve çözüme adım atmak için elimize önemli imkânlar geçti. Fakat örgütün içindeki çete ve ihanet grubu buna engel oldu. Ve hareket olarak büyük bir tehlike ile yüz yüze kaldık.
Bu ihanetçi grup içinde bir grup kadın da vardı. Eğer bunlar özgürlük arayışçıları olup biraz vicdanlı ve ahlaklı hareket etselerdi, etkilerini onlar üzerinde kullanıp böylesi bir ihanetin önünü alabilirlerdi. Ama tersine içteki ihanet için büyük bir güç olup ihaneti ileri bir düzeye ulaştırdılar. APO’cu hareket içinde gerek direnişte gerekse de ihanette kadının rolüne ilişkin birçok örnek var. En son örnek de Rezan ve Nujin olmuştur. Demek ki bu gösteriyor ki, böylesi durumlarda rolümüz ve misyonumuz belirleyicidir. Bunu kulağımıza küpe yapmalı, yüzeysel yaklaşmamalı ve unutmamalıyız. Çünkü ‘unutmak ihanettir.’
Çok uzun yazmak istemiyorum. Çünkü Şubat ayında her bölgede kadro konferansları gerçekleşecek ve inanıyorum ki, bu konular üzerinde benim söyleyeceklerimden daha derin tartışacak, karar ve projeler çıkartacaklardır. Ama bu konferanslar için vasiyetim şu ki kendimizi kandırmayalım ve yeni kararlar peşinde koşmayalım. Almamız gereken bir karar var. O da şudur: acaba özgürlüğün amaçlarına göre yaşıyor muyuz, yaşamıyor muyuz? Ya da Önder APO’nun sorduğu gibi “Özgür kadın kimdir ve nasıl yaşar? sorularına cevap vermemiz yürekten, bilinçli ve vicdanlı bir katılım göstermemiz yeterli olacaktır. Ondan sonra zaten amacında kararlı ve net olan nasıl mücadele edeceğini, nasıl savaşacağını, nasıl örgütleneceğini bilir ve kendi sistemini yaratabilir. Bu çerçevede komuta, savaşçı -ister yeni ister eski olsun- bütün arkadaşların bu konferansı yüreklerini ve beyinlerini temizlemenin bir vesilesi yapacaklarını ümit ediyorum. Aynı zamanda iş başına gitmenin ve özgürlükten başka hiçbir şey düşünmeyeceklerini, şikâyet etmeyeceklerini, cesaretlice başarı kararını alacaklarını umut ediyorum.
Çaba ve tecrübe sahibi olan eski arkadaşlar kendilerini nihilizmden kurtararak değer olduklarının bilinciyle hareket etmeli ve özgürlük ve örgütle sözleşmelerini yenilemeliler. Yeni arkadaşlar da kendilerini çaresiz görmemeliler. Çünkü Özgürlüğün imkânları çok fazladır yeter ki karamsarlık, gevşeklik ve duyarsızlığa düşmesinler, anlamak ve geleceğin kadroları olmak için Önder APO ve kadından öğrenmelidirler. Kadını bir güç olarak görmeli, çabuk kırılmamalı ve geri adım atmamalıdırlar.
Biz kadınların her biri toplumdan çıkarak dağa gelmiş ve yaşamda özgürlüğü arıyoruz. Toplum içerisinde fahişelik, evlilik, intihar, okuma ve birçok farklı yol vardı, ama biz bilinçli ya da bilinçsiz bu yolları seçmedik ve bu yaşama katıldık. İşte bu noktada çok önemli bir çelişki var ki, çözülmesi gerekmektedir. Bu çelişkinin temelinde kaçış ve ihanet gerçekliği ya da yaşam içerisinde aşk ve sevgi adına kendini bir erkeğe ait kılarken erkeği de kendine mal etmek vardır. Bazı arkadaşlar da sevgi nedir ve nasıldır diye bir arayışa girmiş olabilirler. Bazıları diyor ki “bu yasak bir şeydir ve kendime bastırırsam iyidir, örgüt için çalışayım. Bu kişilik devamında bu çelişkiden kaçmaktadır. Bazıları da diyor ki “bir düzeyim var. Bir erkekle yaşayabilir, yüreğimde ve beynimde ona bir yer açabilirim, hem de Başkan APO, halk ve kadın için çalışabilirim. Birçok yönüyle herkes böyle bir çelişkiyi yaşıyor. Başkan Apo’nun bu konuda görüşleri belli olmasına rağmen herkes kendine göre bir yöntemi esas almaktadır. Ben bunu temel ve önemli bir sorun olarak görüyorum. Bazı arkadaşların “bu sorun sosyal reformdan sonra ortaya çıktı biçimindeki değerlendirmelerine katılmıyorum. Çünkü bu toplumun ve insanlığın bir sorunudur. Bu nedenle bizim içimizde ideolojik bir sorundur. Eğer geçmişte kişilik çözülmüş olsaydı, sosyal reform etkili olmazdı. Böyle bir sorun olduğundan dolayı tasfiyeci ve ihanetçi grup bu konuyu kendilerine çalışma ve güç için kaynak haline getirdiler. Bu nedenle öncelikle Başkan Apo’nun ideolojisini ve felsefesini iyi anlayın. Çünkü bu felsefe aşkın ve sevginin kendisidir. Bu felsefede ait olmak, mal olmak, tapulamak yoktur. Bu nedenle bu konularda iyi tartışın ve özlü kararlar alın, tercih edin. Eğer bu noktada Başkan Apo’ya katılarak ideolojisini özümsersek, o zaman bütün diğer konularda kesin katılırız ve önümüzde herhangi bir engel kalmaz. Çünkü Başkan Apo’da “Savaşımızın özü, aşkın ve sevginin savaşıdır diyor. Eğer bu gün kadın ve erkek kadrolar olarak çalışmalarımız yarı yarıya sonuç alıyorsa ya da hiç sonuç almıyorsa kaynağını bu sorunlardan alıyor. Bu nedenle biz aşk ve sevgiyle mücadele etmiyor ve gücümüzü amacın hizmetine koymuyoruz. Hala içimizde aşk ve sevgi bir tabu gibidir ve biz ona yabancıyız. Ya bir yasaklama ya da devrimden sonra yaşanacak bir konu olarak anlamışızdır. Tüm bu görüşlerin hepsi yarım ve yanlıştır. Bana göre de aşk ve sevgi bu yaşamda saklıdır. Bu da mücadele ve emekle görülebilir.
Aşk ve sevgiyle yaşamamız için kendimize bir erkek bulmak ya da bir kadın bularak özelleştirmek şart değildir. Çünkü bir insan olarak da sevebilirsin. Çünkü biz kadın ve erkek olmadan önce insanız ya da çocuğuz. Aşkımız ve sevgimiz insan ve çocuk gibi temiz olsun. Hiçbirimiz aşk, sevgi ve duygularımızı bir kişiyle sınırlamalı ve esir düşürmemeli. Zaten benim için böyle bir süreçte bir bir erkek ya da kadın aramak, onu sevmekten bahsetmek bir gaflettir. Çünkü hâlâ zihniyet devrimi, özelde de sevgi devrimi tamamlanmamıştır. Bu nedenledir ki, iki kişi arasındaki dar ilişki sonuçta aşkı köleliğe götürmektir. Burada aşkın ve sevginin olmadığını söylemiyorum. Var ama insanda genel olmalıdır. Her kadın ve erkek için kabul ettiğim ölçüler var. Bundan dolayı herkesi sevememezlik edemem. Ama başka bir şey daha var, erkeği sevmek için koyduğum ölçüleri tümünü bir erkekte bulmam mümkün değil. Çünkü herkeste teslimiyet ve ihanete gitmek için zemin vardır. Bu nedenle diyorum ki, ne şekilde olursa olsun bir kişinin arayışında olmak gaflettir, kendini oyalamak ve zaman geçirmekten başka bir şey değildir. Bundan dolayı diyorum ki, bir erkeğe âşık olmadan önce, insanlığın, doğanın ve yaşamın aşığı olmalıyız.
Artık karar almanın, Başkan Apo’nun ideolojisini özümsemenin zamanı gelmiştir. Yüreğinde sadece bir erkeğin ya da bir kadının yeri olan birisinin bir halkın ve Önderinin yaşamasına yol vermesi mümkün değildir. Eğer yer verse bile bu güçlü olmayacak ve gün gelecek kopacaktır. Doğrudur, insan karşısındakinden etkilenir ve etkiler. Bu inkâr edilemez. Burada önemli olan savaşma sanatıdır. Duygularından kaçmama fakat ona karşı da yenilmeme ve teslim olmamaktır. Öyle olursa karar sahibi ve istikrarlı bir kişilik çıkar. Bu da her gün kendini yenileyerek gelişir. Bu yönüyle beni yanlış anlamayın. Ve “Viyan arkadaş kişilik sorununu çözerek özgür bir kadın olmuştu. İstemiyorum. Şu bir gerçek ki, insan yaşadığı sürece mücadele etmeli, kişiliğini küçülmesine ve köleliğe doğru gitmesine izin vermemelidir. Benimde bir kadın olarak geleneksel yanlarım var. Ancak duygularımdan kaçmamayı kendime her zaman esas aldım ve onlara hiçbir zaman yenilmedim, teslim olmadım. Aynı şekilde mücadele içerisinde bir erkek arkadaşın benden etkilendiğini ve bunun onun mücadelesinde zayıflamasına neden olmuşsa kendime çok öfkelenmiş ve kendime karşı bir sorgulama içine girmişimdir. Çünkü bir Kürt, bir kadın olarak bir devrimciyi geliştirebilirim ama bir insanı mücadeleden uzaklaştırma hakkına sahip değilim.
Sonuç olarak bir kadın olarak Başkan Apo’nun gerçekliğine, halka, tüm özgürlükçü kadınlara ve siz sevgili yoldaşlara, Haftanin’deki kadın gücüne, YJA-STAR güçlerine ve bütün mücadele eden yoldaşlarıma özeleştirimi veriyor, eğer bir eksikliğim olmuşsa ya da sizi üzmüşsem hepinizden özrümü istiyorum. Burada mektubumun bu bölümüne son veriyorum. Kadro konferansının ve bütün mücadelenin başarıya ulaşacağına olan inancımla, hepinizi kadın duygularımla içten selamlıyor ve sizi tek tek öpüyorum.
27.01.2006
YURTSEVER VE DİRENİŞÇİ KÜRT HALKINA
Tarih Kürt halkının kahraman ve fedai bir halk olduğunu ispatlamıştır. Tüm inkâr siyaseti, Araplaştırma, Türkleştirme ve Farslaştırmaya karşı tüm yetersizlikleriyle birlikte halkımız kendini korumayı bilmiş ve tarihten silinmemiştir. İşgalci devletler her zaman “eğer siz Türkleşir, Farslaşır ve Araplaşırsanız, yurttaşlık ve bir yaşama hakkınız olur. demişlerdir. Emperyalist devletler Kürtleri siyasi çıkarları için nasıl, ne zaman ve nerede bir maşa gibi kullanacakların ve oyunu başarıya götüreceklerini sürekli düşünüyorlar. Kürt egemen sınıfları ya da işbirlikçi Kürtler de kendi dar parti, aile ve bireysel çıkarları için her zaman emekçi kür halkını satmak ve bunun üzerinden ticaret yapmak istemişlerdir. Kürt halkı öyle bir duruma gelmiştir ki, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir tarihte onun gibi bir örnek görülmemiştir. Tecrit edilen ve yalnızlaştırılan bir halk olup, suçlu ve bozguncu bir kesim olarak görülmüştür. Bu durum 5000 yıldır yaşanmakta, bu duruma karşı da Kürt halkı binlerce savaş, kılıçtan geçirilme, ölme, kesilme, göç ettirilmeyle karşı ancak kendilerini koruyabilmiş ve 21.yy’a gelebilmişlerdir.
Başkan Apo, Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi 30 yıldır bu duruma müdahale etmiş ve Kürt halkını mücadele edecek bir düzeye ulaştırmış ve yalnızca kendini savunma, öldürme ve kırdırılmayı bir kader olmaktan çıkarmıştır. Şimdi de tüm dünyaya çağrı yaparak bu trajedisine son vermek istemektedir. Kendine çözüm, barış ve demokrasi elinin uzatılmasını istemektedir. Ama ne insan haklarını koruma adına hareket ettiğini söyleyen güçler, ne de Kürdistan’ı işgal eden devletler barış eline cevap vermemekle kalmayıp sonuna kadar büyük bir vahşet, savaş ve baskıyla cevap vermekte, teslimiyet ve köleliği dayatmaktadırlar. Bu da uluslararası komploya dâhil olarak yeni bir konsept şeklinde sürmektedir. Bu yeni konseptin adı da bağımsız Kürt’ün iradesini kırma ve onursuzlaştırmadır. Kürt halkını inkâr etmediklerini söylüyorlar, ama Başkan Apo’suz ve PKK’siz bir çözümü esas alıyorlar. Bir taraftan Başkan Apo’ya, gerillaya ve direnen halka saldırmakta, diğer yandan da kendine bağlı Kürtleri Ortadoğu projesinin merkezine koyarak kendilerine bağlı, devlet ve statülerin garantisi haline getirmek isteyişleri normal bir durum değildir.
Öyle görünüyor ki 2006 yılı çok sıcak geçecek. Düşman topyekûn bir savaş ilan etmiş ve bunu şimdiden uygulamaya koymuştur. Bu temelde biz de Kürt halkı olarak her yönüyle çok yönlü ve güçlü bir mücadele yürütmeliyiz. 2006 yılı sadece kendini koruma yılı değil, Kürt sorununda çözümü geliştirecek bir yıl olacaktır. Herkesin kendisini ve halkını koruma ve onur savaşında yer alması ve iş başına gitmesi şartıyla başarının teminatı elimizdedir. Bunun için her Kürt insanı, her aydın, her örgüt, bütün toplumsal sınıflar, bütün şehirler, köyler, kendine insanım ve kürdüm diyen herkes bu yılda eylem haritasına sahip olmalıdır. Bu haritanın yalnız ve yalnız amacı özgürlük ve başarı olmalıdır. Artık çaresizlik ve yenilgi değil, 21.yy.da öz mücadelemizle kaderimizi belirlemeliyiz. Uzak ve yakın zamanda üç temel noktayı eylem haritamızın dayanağı yapmalı ve bütün güç ve yeteneğimizi bu yolda harekete geçirmeliyiz.
Birincisi Kürt halkı ve Kürt kadınları olarak Başkan Apo’nun özgürlüğü için “Başkan Apo’suz yaşam olmaz şiarı ile adım atmalı ve bu gerçeği bu slogan olmaktan çıkartılmalıdır. Bu nedenle her günümüz 15 Şubat 1999’daki gibi cesaretli ve anlamlı geçmeli, ama bilinçli ve örgütlenmiş olmalıdır. Çünkü gerçekten de 15 Şubat 1999’da Kürt halkının serhıldanları çok sıcaktı ve Kürt insanı şunu ispatladı ki Reber APO onları için vazgeçilmez bir gerçek, savaş ve barışın temel gerekçesidir. O yılın iradesinin Başkan Apo’ya yönelik komploya karşı bir kez daha yüreğimizde kendini yenileyeceğine, Önder Apo’nun koşullarını düzeltmede ciddi gelişmeler yaratacağına, çok yakın bir zamanda Reber APO’nun özgürlüğünün zeminini garantileyeceğine inanıyorum. Çünkü 15 Şubat 1999’da ki direniş ruhu tüm dünyayı sarsmıştır. Bu nedenle dünyanın dört bir yanındaki Kürtleri bu yılın 15 Şubatını da özgürlük mücadelesinin bir başlangıcı haline getirmeye çağırıyorum.
İkincisi meşru savunma çizgisinde halkların birliğine zarar verilmemesi, kan dökülmemesinin hedeflenmesi için demokratik eylemler ve halk direnişiyle bir olarak tüm gençler -ister kadın, ister erkek olsun- hepsi birer gerilla gibi yönünü dağlara çevirmeli ve Şehirlerdeki misilleme hakkını sadece HPG’den beklememelidirler. Düşmanın, savaş isteyen ve Kürtlerin yok edilmesinde başrolde olan güçlerin maddi ve manevi kaynakları hedef alınmalıdır. Çünkü bunlar Kürtlerin katledilmesinde ve yok edilmesinde rol sahibidirler. Kürt gençleri ve kadınları nasıl ki, dün rollerini oynadıysalar bu gün de pasif eylem tarzını aşarak birer gerilla gibi şehirlerde büyük eylemler yapmanın fırsatını yaratıp, gerçekleştirmeleri gerekir. Çünkü bugün mücadele ve kararlılık günüdür. Yetersiz eylemler büyük bedeller ve hak etmediğimiz sonuçları kendisiyle getirecektir. Bunun için imkân var devlet bir sarsılma içindedir ve o kadar da güçlü değil. Eğer öz savunma temelinde eylem gerçekleştirirsek devlet çaresiz kalacak ve İmralı’yı çözüm muhatabı yapmak ve Kürtlere barış eline uzatmak zorunda kalacaktır. Eğer bu gerçekleşirse Kürt kadının ve gençlerinin barışa dair istemleri anlam bulacaktır. Çünkü barış ve çözüm büyük bedeller ister.
Halkın eylem haritasında üçüncü dayanak da Kürdistan Konfederalizm sisteminin örgütlendirilip, geliştirilmesidir. Bu yönlü Başkan Apo sürekli sorumlu kurum ve kuruluşların ağır hareket etmesini eleştirmektedir. Şehitlere cevap vermenin, halkın yıllarca yürüttüğü mücadele emek ve değerlerine aynı zamanda Başkan Apo’ya bağlılığın temel ölçüsü Konfederalizm sisteminin kurulmasıdır. Çünkü Demokratik Konfederalizm demokratik çözüm yolu olup, Kürt halkının kendi öz yönetiminin sistemidir. Eğer bu sistemi iyi anlayıp alttan üste doğru örgütlenmesini sağlarsak o zaman hiçbir zaman devletleşmeye ihtiyaç duymayacağız. Dil, kültür ve kimlik haklarımızı elde etmeyi devletten değil, kendimizden bekleyeceğiz. Bu çerçevede askeri, siyasi ve örgütsel olarak büyük bir katılım gerekmektedir. Çok yakın bir zamanda Kürt halkının özgürlüğünün doğuşunun gerçekleşeceğine inanıyorum. Nasıl ki ulusal diriliş devrimi süreci başarıldıysa, bugünde çaba ve irademizle demokratik çözüm süreciyle başarı elde edilerek ulusal trajediye son verilecektir. Bende sizin bir çocuğunuz olarak eylemlerinize katılmak ve siz değerli ve fedakâr halkıma borcumu ödemek istiyorum. Kürdistan kutsal dağlarında düşmanın halk ve gerilla arasında yarattığı zorlukları aşarak kışın soğuğunu yenerek ateşli bir eylemle gerilla dürüstlük ve bağlılığını göstermek istiyorum. Aynı zamanda bu müjdeyi ve mesajı vermek istiyorum ki, tüm eksikliklerimize rağmen içimde zerre kadar PKK ve Kürtlük ruhu, fikri bende olana dek Sema ve Serdar ARI gibi irade ve inançla kendimizi feda etmeye hazırız. Barış ve özgürlük dolu bir yaşam için zaferin çok uzak olmadığını düşünüyorum. Eğer uzak da olsa zaman, hiçbir şekilde mücadele inanç ve irademizi kıramaz. Son olarak da sizin gibi bir halkın çocuğu olmaktan mutluluk duyduğumu belirtiyorum.
KUZEY KÜRDİSTAN’DAKİ KÜRT HALKINA
Kuzey Kürdistan dağlarından serhıldanlarınızın sıcaklığına doğru yürümenin özlemini hep duydum. Bütün umut ve amaçlarım odur ki, herkes gibi sizin de, barışçıl ve özgür bir ortamda diliniz, kültürünüz ve ulusal kimliğinizle yaşamanızdır. Ben bir birey olarak bunu görmeyebilirim. Ancak şimdiden bu gerçekliği hissediyor ve buna inanıyorum. Zaten bunu bizim görmemiz de çok önemli değil. Ama sadece yaşamlarını kâbusa dönüştüren, geleceklerini ve güneşlerin karartanlara küçük elleriyle taş atan çocukları görmek yeterli.
Başkan Apo size yakındır. Bu nedenle siz çok şanslısınız. Ama sizin omuzlarınızdaki yükün çok ağır olduğunu iyi biliyorum. Çünkü o sadece bir halkın önderi değildir, o tarihin ve insanlığın emanetidir. Bu nedenle özgürleştirilmesi ve korunması çok zordur. Durmaksızın ve yorulmaksızın yürüttüğünüz mücadele bu yüzden çok kutsaldır. Ben de özeleştirimle sizi kutluyorum. Bundan sonrada Kürt halkının demokratik referandum için topladığı imza kampanyası ve diğer tüm demokratik eylemlerin demokratik barış sürecini yapılandıracağını umut ediyorum. Sonuç olarak tüm sevgili halkımızı Başkan Apo’nun ve onun örgütleri etrafında toplanmaya çağırıyorum. Hiçbir grup, topluluk ve umutsuz kesimleri önünüzde engel yapmayın ve yalnız ve yalnız gözünüz başarıda olsun
Selam ve saygılarımla
GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ KÜRT HALKINA
Başta Kürdistan’ın görkemli dağlarından bir kadın gerilla olarak selam, saygılarımı ve bağlılığımı size sunuyorum. Bu gün güney Kürdistan’da ortaya çıkan tarihi kazanım ve başarılar için mutluyum ve bu başarılardan dolayı sizi kutluyorum. Bu başarı binlerce şehidin kanı ve yüzyıllarca süren halkımızın emek mücadelesiyle oluşmuştur. Kürdistan’da bugün yaşanan ve siz yurtseverleri sevindiren gelişmeler Halepçe, Enfal, göç, ölüm ve talan gibi büyük bedel ve kurbanlarla elde edildi. Bu nedenle Kürt halkının iradesini koruma, geliştirme ve Irak’ın demokratikleşme meselesi ve demokratik sistemin geliştirilmesinde onurlu ve şerefli olan her Kürt üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Tersi bir duruş içinde olmak talihsizlik olur. Burada en önemli nokta halkımızın bu kazanımlarını büyük bir duyarlılıkla koruması ve onların geliştirilmesi için çalışmasıdır. Çünkü şu iyi bilinmelidir ki, hâlâ bölge ve Kürdistan’da Kürt halkı üzerindeki tehlike ve savaş çanları ortadan kalkmış değildir ve buna karşı genel bir tutuma ihtiyaç var.
Tarihte batılı devletler, özellikle de Amerika’nın kendisi Kürt sorununun oluşumunda bir sebep olmuştur. Buna rağmen utanmadan halkın emeği ve şehitlerimizin kanı üzerinde büyüklük taslamaktadırlar. Kendilerini tarihte Kürdistan’da yaratılan kazanımların sahibi olarak görüp Güney Kürdistan’ı Ortadoğu’daki siyasetlerinin ve çıkarlarının önüne bir savunma kalesi gibi koymak istiyorlar. Bir yandan kirli planları içerisinde Güneydeki Kürtleri Türkiye, Suriye ve İran’a karşı ne zaman ve nerede kullanacaklarının hesabını yaparken, diğer yandan da Kürtlerin sınırı aşmaması için hep kontrol altında tutacaklardır. Güney Kürdistan’ı diğer parçalardaki Kürtler için bir tuzak haline getirerek Kürtleri birbirine kırdırtmak istiyorlar. Bir taraftan PKK’yi terör listesine koyup, Başkan Apo’yu yakalatmaları diğer yandan da Güneydeki liderlere ve Kürt federasyonuna evet demeleri tesadüfü bir şey değildir. Bunu iyi görmeli ve Güney halkı olarak da onaylamamalısınız. Suriye, İran ve Türkiye Güney Kürdistan’daki kazanımları yok etme çabasına devam ederek düşmanlık ve karşıt siyasetlerinden geri adım atmamaktadırlar. Kürt egemen sınıfları ve çıkarcıları özellikle hizip, aile ve partilerden oluşan güçler Kürtlük siyaseti adı altında yüzlerini maskelemiş ve halkın kanı üzerinde pazarlık yapıyorlar. Bu kadar nazik ve hassas bir süreçte Kürdistan’ın dört parçasında ve Kuzey Kürdistan’da özellikle siyasi çözüm diyalogu ve Kürt sorununun çözümü tartışılırken, Mam Celal’in Türkiye ve Amerika’ya söylediği “Apo’yu susturun sözü büyük bir utanç olup, onaylanmamalıdır. Artık Kürtler için birbirine karşı plan yapmak, savaşmak utanç vericidir. Çünkü bütün parçalardaki Kürtlerin sorunu tüm Kürdistan’ın sorunu olmaktadır. Kürdistan’ın her dört parçasının kaderi et ve tırnak gibi birbirine bağlıdır. Özelliklede Kürdistan’ın en büyük parçası olan Kuzey Kürdistan Kürtlerinin sorunu çözülmeden Kürdistan’ın diğer parçalarının şerefli ve özgür yaşamaları mümkün değildir. Bu temelde Güney Kürdistan’daki tüm Kürtlere Kuzey Kürdistan devrimine yönelik sessizliği ve sorumsuzluğu onaylamamaları çağrısında bulunuyorum. Çünkü sessizlik ölüm anlamına gelmektedir ki, Güney Kürdistan’da yeni kazanımların ve gelişmelerin ölü doğmasına neden olacaktır. Dolayısıyla kadın, çocuk, genç, yaşlı ve aydın hep birlikte demokratik referandum ve Başkan Apo’yu korumaya ve onu Kürtlerin siyasi iradesi olarak kabul etmede oyunuzu kullanın. Bütün imkân ve kazanımlarınızı Kürdistan’ın diğer parçalarındaki eylemlerle dayanışma için kullanmalısınız. Bu konuda halkımızın direniş iradesine inancım vardır. Çünkü Güney halkı fedai bir halk olup, Halepçe, başkaldırı ve özgürlük serhıldanın halkıdır.
Bende sizin bir kızınız olarak on yıldır sizden aldığım direniş kültürü, PKK ve Başkan Apo’dan, özgür kadın hareketinden aldığım irade ve bilinç ile Kürdistan dağlarında Kürt halkı ve Kürt kadınının özgürlüğü için çaba ve mücadele veren bir kadınım. Bütün amaç, umut ve çabam dört parçadaki Kürtlerin özgürlüğüdür. Güney Kürdistan’ın demokratizasyonu ve zihniyet özgürlüğü, intiharların, çaresizliğin, kadın köleliğinin, gençlerin kaçışının ve diğer tüm toplumsal sorunların sona erişi olacaktır. Bu temelde eylemimle bu amaca olan bağlılığımı göstermek için kendimi feda ediyor ve siz değerli insanlara bir mesaj vermek istiyorum. Bu eylemim çaresizlikten ve acıdan kaynağını alarak intihar eden kadınlarınki gibi değildir. Ama bu eylem yaşam aşkının, zihniyet gelişimi ve özgürlüğün eylemidir. Aynı zamanda Leyla KASIM, Zilan ve Semaların direniş çizgilerinin bir devamıdır. Bu mesaj ve eylemimi tüm halkımızın ve bütün Kürt kadınlarının kulaklarının duymasından dolayı çok mutluyum. Güney Kürdistan’daki halkın içinde gelişen mücadeleye ve yeni örgütlülüğe az da olsa güç katacaktır. Sonuç olarak da Güney Kürdistanlı bir kadro olarak özeleştirimi veriyorum. Yeteri kadar güçlü bir öncülüğü yerine getiremedim. Başkan Apo’nun kadın özgürlüğünü Güneyin toplumsal devrimi olarak gördüğü ideolojisini yeteri kadar tanıtamadım.
-YAŞASIN BAŞKAN APO
-YAŞASIN PKK VE PAJK
-YAŞASIN KJB VE KKK
-YAŞASIN HPG VE YJA-STAR
-YAŞASIN ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜN YOLU OLAN TÜM ŞEHİTLERİMİZ
-KAHROLSUN İHANET VE ULUSLARARASI KOMPLO
-KAHROLSUN HER TÜRDEN GERİCİLİK VE EGEMENLİK
Selam ve saygılarımla
01 Şubat 2006
SEVGİLİ AİLEME
Başta selam ve saygılarımı anne, baba, kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim ve tüm akraba ve dostlara gönderiyorum. Sağlıklı olmalarını diliyor tek tek gözlerinden öpüyorum.
Sevgili ailem,
Yaklaşık on yıldır mücadelenin imkân ve koşullarından dolayı ve biraz da size olan kızgınlığımdan size mektup göndermedim. Başta Başkan Apo ve PKK öncülüğündeki Kürt özgürlük hareketine ve kadın özgürlük hareketine katılışım konusunda birbirimizi anlamayışımız sıkıntılara sebep oldu. Ama on yıldan sonra Kürdistan’ın dört parçasından binlerce genç kadın ve erkeğin tercih ettiği bu yolu ve mücadeleyi anlayacağınızı umut ediyorum. İsteseniz de istemeseniz de siz bu devrimin bir ailesisiniz. Kapınızı, yüreğinizi arkadaşlara ve milyonlarca insanın ve kızınızın sevdalısı olduğu bu fikir ve amaçlara kapatmak size yakışmaz Sizler toplumda saygın ve değerli bir yere sahipsiniz ve siz o Kürtlersiniz ki, tarihinizde Halepçe, Enfal, kurban ve sürgünler yurtseverliklerinize şahitlik etmiştir. Siz “Aslan aslandır, ha erkek ha dişi doğrusu temelinde bir mücadele felsefesine sahip bir halktansınız. Bu nedenle ulusal sorunun çözümüne katılan bir kadının katılımını ve iradi varlığını bir utanç ve namus konusu olarak ele almamalısınız. Artık toplumun geri ve geleneksel yanlarının peşine düşmemeli ve kadının toplumsal bir varlık olduğunu kendinize itiraf etmelisiniz. Çünkü kadının bir insan olarak kabul edilmesi toplumun ve halkın iradesinin onaylanmasıdır. Eğer böyle olmazsa yaşam ek*** kalır. Artık sizin de karar verme vaktiniz gelmiştir. Halkın ve insanlığın tarihine, direnişine, kahramanlığına sahip çıkmalı ve siz de şerefli ve namuslu her Kürt gibi biz de varız ve kendi gücümüz oranında hizmet edeceğiz diyebilmelisiniz.
Sizden ayrıldığım zaman 15 yaşındaydım, şimdi 24 yaşındayım. Sizden rica ediyorum, biraz objektif düşünün ve kendinize “bu kızımız ne yapıyor ve ne için ve nasıl mücadele ediyor. O da Awaz, Xalıt ve bazıları gibi geri dönüp kendisi için yaşayamaz mıydı? diye bir sorun
Bundan böyle arkadaşlar evinize gelip size uğrasınlar. Siz de onlara uğrayın. Mektuplarımı okuyup benim ve arkadaşların yaşamlarını sorun. Sürekli ROJ TV izleyin ve Mezopotamya’nın Sesini dinleyin. Başkan Apo’nun kitaplarını okuyun. O zaman kızınızın neden böyle bir yola başvurduğunu anlayacak ve bu yaşamda kalmama anlam vereceksiniz. Şöyle ya da böyle yapın demiyorum ama siz elinizi vicdanınıza koyun ve kendiniz kararınızı verin.
Bu yönüyle kendime yönelik sadece bir şey söyleyeceğim. Yaklaşık 9 yıldır hiçbir gün ihanet ve pişmanlık fikrini yaşamadım. PKK’de çok şey anladım ve bundan dolayı çok onurluyum. Anladığım en temel doğrulardan biri de anne, baba, kız ve erkek kardeşlerimi ve tüm insanlığı sevmek oldu. Bir dönem size çok öfkelendim ve “neden beni yanlış anlıyorlar ve kendilerini PKK dışında görüyorlar diyordum. Zamanla sadece sizin suçlu olmadığını anladım, çünkü sizin tavrınız yüzyıllarca süre gelen siyasi ve zihniyet sorunlarından ve geriliklerden kaynağını alıyordu. Sizinle tartışma konusunda fırsat yaratmadığım için benim de yetersizliklerim oldu. Bu açıdan da sizden özrümü istiyor, sizin de hem bir aile ve hem de her Kürt insanı gibi yüreğimde ve beynimde yer edindiğinizi belirtmek istiyorum. Mutlu bir yaşamın yaratılmasının yolunda yaşamımı feda etmeye hazırım. Bana sarf ettiğiniz emeğe cevabım şehitlerin kanına ihanet değil, onlara sahip çıkmak ve kendini feda etmektir.
Bu eylemim Kürt halkının inkâr siyasetine ve Başkan Apo’nun üzerindeki tecrit siyasetine bir cevaptır. Kürt halkının ve kadınının özgürlük yolunda zulüm ve baskılara karşı canımdan başka vereceğim daha değerli bir şeyim olsaydı onu da verirdim. Ama Kürt halkının her gün ayakta olduğu ve başarıya doğru gittiği böylesi bir dönemde benim gibi bir kadının kendini feda etmesini çok yetersiz görüyorum. Ben de birçok arkadaş gibi kendimi halka ve acı çeken kadına borçlu görüyorum.
Hepiniz için çok şey yazmak ve hepinize tek tek bir şeyler söylemek isterdim, ama eylemi gerçekleştirmeye birkaç saat kaldı. Zamanın kısıtlığından dolayı size bundan fazla yazamıyorum. Çünkü sizin kadar ve sizden daha fazla söz vermem gereken kız ve erkek kardeşlerim ve insanlarım var. Son olarak bir şey söylemek istiyorum. Eğer siz birbirinize karşı doğru bir sevgiye sahipseniz sizden ricam amaç ve yöntemimi doğru anlayın ve yanlış değerlendirmeyin. Çünkü ben bunun için yaşadım ve bunun için kendi elimle şahadet planımı belirledim. Awaz’ın tekrar gerilla saflarına katılmasını, silahımı kaldırıp Kürdistan özgür dağlarının kucağına geri dönmesini vasiyet ediyorum. Çünkü ben onu çok seviyorum. Çünkü o yoldaşları içinde olmayı hak ediyor.
Aynı şekilde diğer erkek ve kızlarında kendilerini ve geleceklerini tanımaları ve irade kazanmalarına engel olmayın.
Son olarak selam, sevgi ve saygılarımı size sunarken, mutluluğunuzu ve onurlu olmanızı umut ediyorum.
SELAM VE SAYGILARIMLA
GERİLLA KIZINIZ LEYLA WALİ HÜSEYİN- VİYAN SORAN
01 ŞUBAT 2006
YORUM GÖNDER