ÖNDERLİK GERÇEĞİ-50.BÖLÜM
1975’li süreçti. Başkana gidip bunları söyledim. Muhtemelen içerinde Kürt işçileri var, gidip çalışayım, dedim. Önderlik “Yönünü hangi tarafa veriyorsun, madem çalışmak istiyorsun neden Kürdistan değil de İzmit’te çalışmak istiyorsun, çalışmak istiyorsan senin ülken var, o zaman git kendi ülkende çalış” dedi. Ondan sonra anladım. Bir cümledir ama çok önelidir. Nereye gidiyorsun? Madem çalışmak istiyorsun git Kürdistan’da çalış, orada örgütlen, orada Kürt işçileri değil herkes var, dedi. Öyle olunca sınırları daha net çiziyorsun. Önderlik aynı zamanda bu durumu, konumu eleştiriyordu. Sol hareketler beni seviyordu. Önderlik bu neye benziyor diyordu. Bir apartman dairesinde kapıcısın, herkesin hizmetine koşuyorsun, bu yüzden herkes seni sever, bir kapıcıyı ne kadar seviyorlarsa seni de o kadar seviyorlar, dedi. Herkese hizmet ediyorsun. Ara sıra bizim kapıya da geliyorsun. Önemli olan kendi ana doğrultuna hizmet etmendir. Tavrını net olarak ortaya koymalı. Hareketten yana, tümüyle onun içinde yer almak ve onun amaçları doğrultusunda mücadele etmek, tümüyle ona bağlı olmak. Önemli olan budur. Bu duruş önderlikte önemlidir. Bu duruşu izleyenler vardır.
Mazlumların, Hayrilerin duruşu böyledir. Mazlum arkadaş örneğini vereyim. Mazlum arkadaş hem sonradan harekete katıldı-75 sonlarına doğru- hem genç hem de daha sonra üniversiteye girmiş bir arkadaşımızdı. Çok gençti. Mazlum arkadaş herhangi bir gurubun mensubu değil. Müthiş okuyordu. Solcuydu, kesin olarak sosyalizme inanıyordu. Bir guruba katılmak istiyordu. Ablası kendisine harçlık veriyordu, o da tüm harçlığı dergilere veriyordu. Ne kadar dergi çıkıyorsa hepsini alıp okuyor. Yeni çıkan Marksist kitapları okuyor. Tam karar veremiyor. İlkin Şahin Dönmez ile tanışıyor. Şahin Dönmez’de Hacettepe’de okuyor. Şahin’in bazı tartışmalarına tanık oluyor, bu yüzden de ona ilgi duyuyor. Arkasından Şahin kendisini Hâkî arkadaş ile tanıştırıyor. Hâkî arkadaş ile tanıştıktan sonra artık o dergilere dayalı arayışlarından vazgeçiyor ve kesin olarak APO’cu guruba katılıyor. Mazlum arkadaş ilkesel yaşamda en ideal örnektir. Mazlum arkadaş bir ilke insandı. Mazlum arkadaşta ilke onda her şeyin üstündeydi. İlke ve ölçü. Mazlum arkadaş deyince akla bu gelirdi. Zaten ideoloji ilke koyar, ideoloji ölçü koyar, ideoloji sınırlar belirler. O açıdan pratiğe doğrultu gösterir. Mazlum arkadaştaki o ideolojik derinlik, ideolojik boyut, ideolojik karakter onda hep ilkesel olmayı, ilkesel davranmayı ve hep ölçüler ile hareket etmeyi ön plana çıkarıyordu.
O açıdan da APO’cu harekete katılan, hareketin temel ilkelerini herkesten daha fazla özümseyen ve herkesten daha fazla yaşamda temsil eden bir kişilikti. Artık o doğruyu netleştirdikten sonra tümüyle o doğrultunun insanı oldu. Çok daha önceden katılanlara karşılık onlar için de örnek oluşturan bir insandı. Gençliğine ve daha sonra katılmasına rağmen ondan önce APO’cu hareket içerisinde yer alanlara örnek oluşturuyordu. Mazlum örneği. Benzer bir örnek Hayri arkadaş için de verilebilir. Hayri arkadaşta da aynı ilkesel duruş vardı. Hayri arkadaşta bir de pratikleşmenin ortaya çıkardığı deneyim ustalığı veya yaşam deneyimi ve bu ikisinin birleşmesi ile bir devrimcide yakalanması gereken olgunlaşmanın temel özellikleri ifadesini buluyordu. Olgundu. Olgunlaşmış bir devrimciydi. Olgunlaşmış devrimci bir önder kişilikti. Hayri arkadaş da gençti. Bize göre çok gençti. Ona rağmen insanı hizaya getiren nedir? Ölçüdür. İnsan ölçüyü esas alarak hizaya gelir. İlkeyi esas alarak ilkeye uygunluk içerisinde hareket etmek ister.
Mesela Hayri arkadaş bir yerde olduğunda ona karşı toparlanma ihtiyacı duyardık. Aklımıza ilk gelen “duruşum iyi midir” oluyordu. Yine kılık kıyafetin yerinde midir diye düşünüyorduk. Diğer ortamlarda genç olduğumuz için genç ortamlarında olduğu gibi hareket ederdik, şakalar yapardık. Hayri arkadaşın bulunduğu yerde şaka yapamazdın. Şaka kaldıramayacak bir insan değildi. Onun yanında öncelikli yapılması gereken şakadan daha önce ciddi işler vardır, ciddi sorunlar vardır. Insana saygı telkin eden ölçülerin temsilidir. O, insanda saygı uyandırır. Benzer bir saygıyı aynı biçimi ile Hâkî arkadaşta var. O, insanlara saygı telkin ediyordu. En yumuşak, böyle insanı bile incitmez bir kişilik olarak karşınıza dikiliyordu. Hâkî arkadaşı öyle görüyorsunuz. Ama öylesine yumuşak bir insan karşısında bile en büyük disiplin örneğini görüyorsunuz. Sizi disipline davet ediyor. Sizi yaymaya, rahatlamaya davet etmiyor. En sade hali bile sizi disipline davet ediyor. Sizi disipline koyuyor. Tabi bunların hepsi neyi esas alıyor? Esasta harekette bu duruma yol açan nedir? Önderliğin doğru algılanışıdır.
Önderlik düşüncelerinde son derece ciddidir. O olmazsa katılmazlar. Önderlikteki o ciddiyeti, samimiyeti, Önderliğin düşüncelerinin derinliği görmeseler katılmazlar. Sadece Kürtlere özgü olsa katılmazlar. Kemal arkadaş ne diyor? Ben dayanışma tarzında katılmam, diyor. Ben kendi devrimime katılıyorum, diyor. Bunu söylüyordu. Ortaya çıkan durum, oraya çıkan tablo gerçekten de bu Önderlik ile uyum, Önderliğin etrafındaki bu uyuma bağlı çelik çekirdeğin oluşumu böyle oluyor. Onları bir çelik çekirdek olarak değerlendirebiliriz. Atom dünyasında da var. Böyle çelik çekirdekler var. Böyle yanda merkeze çekilenler var. İçteki çekim gücüne bağlı olarak onlar hep dışa çıkmak isterler. Zaten dönüş hızları buna bağlıdır, kurtulmak isterler. Ama merkez onları kendisine çekerek etrafında döndürür. Onlar ve Önderlik diğerlerini gerçekten etrafında döndüren temel güç rolünü oynuyorlar. Özellikleri esas itibarı ile böyledir. Çelik çekirdeği. Öncelikle APO’culuk ciddiyet demektir. Önderlik bize hep şunu söylerdi. Sizden fazla bir şey istemiyorum, iki temel şey istiyorum, derdi. Anlayışlı ve ciddi olacaksınız, diyordu. Bir devrimci için bu iki ilkeye bağlı kalmak yeterdir, diyordu. Anlayışlı olmak ve ciddi davranmak. Anlama işine ciddi olarak yaklaşmak, anladığını da aynı ciddiyet ile pratikleştirme, onun sonuçlarını da aynı ciddiyet ile anlamaya çalışmak, dolayısı ile anladığını yeniden pratikleştirmek.
Demek ki anlayış ve ciddiyet ilkesinin gücü bir devrimcinin temel ilkeleridir.
Önderlik özellikleri de böyledir. Önderlik ne diyordu? “Gidin onara söyleyin ki APO ciddi adamdır” derdi. Ciddiyeti dar anlamda somurtkanlık olarak değerlendirmezsiniz. Ciddiyet nedir? Belki de nerede durulduğunun bilincinde olmaktır. Hangi ortamda bulunuyorsun? Ne için mücadele ediyorsun? Bunun ciddiyetinde olmak. Hangi davaya el atıyorsun? Bunun ciddiyeti. Amaç ile ilişkin senin ciddiyetinin ölçüsüdür. Kesinlikle böyle ele almakta yarar var. Önderlikte bu var. Devrimcinin temel özelliği nedir? Amaca kenetlenmektir. Yolu doğru tayin eden amaçtır. Yani amaçsız yaşanmamalı. Bir an için bile olsa amaçtan kopmama en temel Önderlik özelliği olduğu kadar Önderliğin parça parça da ola cisimleşmesi anlamında bir devrimcilikte vücut bulması gereken temek bir özelliktir. Bunun da doğrudan örgütlenme gerçeği ile bağı var. Örgütlü insan ciddi insandır. Örgütsüz insan gayri ciddi insandır. Kesinlikle böyledir. Örgütlü insanı hep şöyle düşünmeniz lazım. Örgütlü insan en temel özellik olarak amacı için yaşayan insandır. Amacı için bir an bile kopmayan insandır. Örgütlü insan esasta budur. Sizi örgütlülüğe davet eden amacınızdır. Amacınız sizi örgütlülüğe çağırıyor. Özgürlük bir gerekliliktir. Özgürlük olmazsa yaşam olmaz. Bunu hedef olarak koyuyorsunuz. Özgürlük ne ile yaratılır? Güç ile yaratılır. Bu kesindir. Özgürlük ile güç bağlantısını görebiliriz. Güç olmadan özgür olunamaz. Peki, ne ile güç olunur? Örgüt ile. Örgüt olmadan güç olunmaz. Dolayısı ile örgüt bir güç biriktirme zeminidir.
Dolayısı ile en temel insan özelliğidir. Bu açıdan Önderlik “Örgütlenme kolay bir iştir” diyordu. Neden? Çünkü insani bir eylemdir, insan örgütlü bir varlıktır. Peki, Kürt insanında ne var? Kürt insanın en fazla kaybettiği nokta örgütlü olunmamasıdır. Kürdün neyi dağıtıldı? Örgütlülüğü dağıtıldı. Kürt nerede kaybetti? Örgütlülüğünü yitirmek ile kaybetti. Kürdistan’da Kürt köleliğinin temel kaynağında yer alan nedir? Kürdün örgütsüz olmasıdır. Demek ki örgütsüzlük bir illet gibi Kürt toplumunun yakasına yapışıyor. Önderliği Önderlik yapan nedir? Bu illete çare olarak ortaya çıkmasıdır. Önderlik Kürdistan’daki illetsizliği yendiği için Önderlik oldu. O açıdan örgütlülük önemlidir. Önderlik çok basit kavramlardan yola çıkıyordu. Mesela burada bir ağaç var, bunu kesmen lazım, diyordu. Bir kişi ile onun kesilemeyeceğini ya da onun yerinden çıkarılamayacağını iyi biliyor. Onun için üç kişinin bir araya gelmesi gerekir. Dolayısı ile üç kişinin bir araya gelmesi güç biriktirmedir, örgüt ortaya çıkarmadır. İnanlaşma eyleminin bizzat kendisi örgütlenme eylemedir. Toplumsallaşma da bir örgütlenme biçimidir. Düşman bunu bizim elimizden alıyor. O zaman da her kadroda esas olarak yaratılmak istenen budur. Örgüt biçimdir. Özün içerisinde şekillendiği, özün ete kemiğe kavuştuğu zemindir. O açıdan da bu tarzda bir biçim olmadan öz bir et yığını olur. İmparator’u ya da Çokluk’u okuyan var mı? Batı toplumunu veya bazı toplum biçimlerini et yığınına benzetiyor. Gevşek, dağınık, bedenleşmemiştir.
Bedenleşmek aynı zamanda biçim kazanmaktır. Öz et olabilir ama ette özün bir parçası olabilir, o bedende cisimleşir. Örgüt ideolojinin cisimleşmesidir ya da düşüncenin cisimleşmesidir. Önderlik gerçeğinin cisimleşmesidir. Önderlik en temelde kendisini nerede cisimleştiriyor? PKK’de cisimleştiriyor, PKK’de var ediyor. O açıdan PKK’ye Önderlik cisimleşmesi demek, en temel Önderlik cisimleşmesi demek kesinlikle doğru olur. İşte PKK ayrıdır, ben PKK’yi bilmem, ben Önderliğe bağlıyım diyenler koptular. Mesela Botan onlar Amerika ile konuşuyorlar. Amerika Botan onlara ne diyor? Önderliğe bağlı olmanıza bir şey demiyoruz, onu uygulamadıkça bağlı olabilirsiniz, diyordu. “Mesela Önderliğin özgürlüğü için mücadele edebilirsiniz, bu ahlaki bir şeydir, buna bir şey demiyoruz, ama onu uygulamayın, İmralı’dan gelen talimatlara uymayan” diyordu. Amerika’nın temel ölçüsü bu. Ama resmini indirin demiyor, özgürlüğü için mücadele edebilirsizin, diyor. Amerika bile buna izin veriyor. Ama gidin Önderliğin resimlerinin üzerini örtün demiyor. Sistemin kendisi, sistemin başı, sistemin baş jandarması bile rahatlıkla bunu söyleyebiliyor. Ama bizimkiler bunun da ötesine geçebiliyor.
Önderliğin resminin üzerini örterek. Demek ki burada bir sorun var. Zaafını esastan alıyor. Bizden alıyor. Belki onları bile çok fazla itham etmek doğru değil. Bizim duruşumuz sağlam olsa böyle yapmazlar. Bizden bir şey buluyorlar. Veya bir başka yerde bir şey görmüşler, bizim zaaflarımızı görmüşler. Masumane bir zaaf, fazla zarar dokunmayacak bir olgu olarak görüyorlar ve onu yapıyorlar. Fakat felaketin kapısının aralandığını bilmeden bunu yapıyorlar. Dedim ya dürüst ahmaklık böyledir. Dediğim gibi onlardaki cisimleşme örnekleri yani Hayri’deki, Mazlum’daki cisimleşme farklıdır. Bu farkı diğer arkadaşlarda görüyor. APO’cu harekete katılmak isteyenler gurubun özelliklerinin farkındadır. Türkiye solundaki veya diğer gençlik yapılanmalarındaki örneklere benzemeyen bir yaşam duruşu var. Karasu arkadaş tüm saflığı ile tüm güzelliği ile o durumu anlatır. Mesela benim ile çok uğraştılar, diyor. Beni APO’cu yapmak için çok uğraştılar, diyor. Aslında APO’cu harekete biraz ilgi duyuyor. Bir de ben eski arkadaşıyım. Aramız da çok iyi. APO’cu olmadan öncede arkadaşız. Harekete de o anlamda bir ilgisi var. Fakat hesaplar yapıyor. Mesela APO’culara bakıyor ve “bunlar farklı yaşıyor” diyor. Işte babam ve annem Almanya’da çalışıyor, evin tek çocuğu benim, kazandıkları parayı bana gönderiyorlar ve ben de harcıyorum, diyor.
Örneğin canın yoğurt yemek istediğinde Ankara’dan otobüse binip İstanbul’a gider Kanlıca’da yoğurt yiyebiliyorum, diyor. Yine canım Fenerbahçe maçlarına gitmek istediğinde bir gün öncesinden statın kapısına gidebilirim, solculukta yaparım aynı zamandan bunu da yapabilirim, diyor. Karasu arkadaş “APO’cu olursan bunların hiçbirini yapamayacağım” diyor. Gerçekten APO’cu ortam buna izin vermiyor. Onun için kararsız düşüyordum, diyor. Daha sonra beni arabaya koyup başkanın yanına getirdiler, diyor. Önderlik benim ile konuştuktan sonra APO’cu olma kararını verdim, diyor. Kararımı verdikten sonra biraz Pir Sultan Abdal gibi yaptım, diyor. “Yani dönen dönsün ben dönmezen” diyor. Bunlar şaka değil. Yaşam tarzları farklıdır. Diğerleri adeta yaşamı ikiye bölüyorlar. Özel yaşam alanı ve devrimci yaşam alanı diye yaşamı ikiye bölüyorlar. Akşam eve gittin mi özel yaşam alanı başlar. Sabah kalkıp devrimci ortama girdin mi bu sefer devrimci yaşam alanına girmiş olursun. Yaşamı bu biçimi ile ele almak aslında gençlik hareketi içerisinde egemen olan bir durumdu. Ama APO’culuk, yaşamı birleştirdi. Yaşam bölünemez, bütünlüklüdür. Yaşamı bölemezsin. Yaşamı özel ve genel olarak bölemezsin. Bir devrimcinin yaşamı ise bir bütün olarak o yaşamı bütünleştirirsin ve bir bütün olarak kendisi olmuş hali ile bütünsel yaşamın hizmetindedir. APO’culuk bunu yaptı.
Bu, Önder APO’nun yaptığı bir şeydir. Biz de küçümsenmemesi gereken arkadaşlardan bir Karasu arkdaştır. Karasu arkadaş demek eylem demektir. Bizim en eski eylemcilerimizden biri de Karasu arkadaştır. Gözü kara eylemlerde Karasu arkadaş vardı. Böyle hareketli, anarşist bir tipi vardı. Karasu arkadaş gerçekten de anarşist biridir. Bir de Deniz hayranıdır, zaten. Hatta kabadayıdır da. Önderliği bile gidip tehdit ediyor. Biz okulumuzda temsilcilik seçimi yapıyoruz, temsilciyi önderlik belirlemiş. İşte bu, Siyasal Bilgiler Fakültesi temsilcisi olabilir, demiş. Seçim yapılıyor. Diğer gruplarda başka bir temsilci seçmişler. Önderliğin seçtiği temsilci Karasu arkadaşın hoşuna gidiyor. Kendiside onu destekliyor. Kişilik olarak onu tutarlı buluyor. Karasu arkadaş diğer adayı eleştiriyor. İşte devrimci aday var, diyor. Tabi diğeri “ne devrimci adayı, onu APO destekliyor, APO Kürtçülük yapıyor” diyor. Karasu bu Kürtçülüğü, milliyetçiliği kabul eder mi? Daha önce Önderliği de fazla tanımıyordu. Derhal Önderliğin yanına giderek “Sen Kürtçülük yapıyorsun” diyor.
Önderlik ile kavga yapmaya gidiyor. Karasu arkadaş ısrarla siz Kürtçülük yapıyorsunuz diyor, ama Önderlik oraya gelmiyor. Önderlik gençliğin birliği, gençlikte radikal çizgi, devrimci, reformist yaklaşımlara karşı mücadele, direniş mücadelesini mutlaka kazanması, onun temsilini kazanması üzerinde duruyor. Karasu arkadaş kavga etme imkânı bulamadığı için dönüp geliyor. Yoksa kavga edecek. Önderlik onun şeyine gelmiyor. Önderlik “Ne milliyetçiliği ne Kürtçülüğü” demiyor. Kürtçülük nedir, oradan Kürdistan’a geçse yine anlamayacak ve kavga edecek. O açıdan Önderlik hiç oraya bile girmiyor. Önderlik başka yere çekiyor. Önderlik esas konuya çekiyor. Önderlik bu tarzda etkiliyor. Bütün bir toplumun, gençleri bu tarzda etkiliyor. Bir de şunu belirteyim. O okul içerisinde bile ilkelerimiz, ölçülerimiz vardı. Öğrenci kitlesiydik. Mesela bin beş yüz kişilik bir fakültede bile yaşamanın bir ölçüsü vardı. Ben, Karasu arkadaş ve bazı arkadaşlar ikinci sınıftaydık. Önderlik ikinci sınıftaydı, biz sınıfta kalmışız ya. Ders dinliyoruz. Sevmediğimiz bir hoca. Bir de arkada oturmuşuz. Önümüzde kızlı erkekli bir grup vardı. Böyle el kol hareketleri yapıyorlardı. Bizim zorumuza gitti. Bizim bulunduğumuz ortamda böyle yapıyorlar. Mahallenin namus bekçileri gibiydik. Biraz terbiyeli olun, burada ders dinleyenler var, dedik. Halbuki ders ile hiç alakamız yok. Bunlar bize el salladılar. Ondan aynı şeylere devam ettiler. Bunlar dışarı çıktıklarında üzerlerine yürüdük.
Önderlik ne oluyor diye sordu. Biz de ne olduğunu anlattık. Önderlik “Böylelerini yaşatmayın” dedi. Önderlik bizi destekledi. Bir okul yapısı, bir öğrenci topluluğu içerisinde bile Önderliğin ilkeleri vardı. Gerçekten o okul ortamı böyleydi. Orada bile, o genel kitlesi içerisinde bir yaşam duruşu, yaşam ölçüsü vardı. Namus bekçileri dedim ya. O tarzda da değildi. O kişiler küçük burjuva tiplerdi. Onlar ile dalga geçerdik. Onlara Sev-Genç topluluğu derdik. Bir Dev-Genç vardı, bir de Sev-Genç vardı. Sev-Genç’ler siyasalda yaşamaz. Ya burada doğru temelde okuyacak devrimci olacaksın ya da bu tarzda yaşamayacaksın. Gelip senin o ortamdaki yaşamını bozuyor. Başkalarında da öyle bir eğilim yaratabilir. Devrimci eğilime o ortamda zarar verebilir. Ortamda devrimci bir ortam. Mahir’in okuludur. O okulda öyle yaşayamaz. Kısacası Önderlik kesinlikle her yerde ölçü demektir. Tabi bizim gibi kaba değil. Ama ölçüleri daima gözetirdi. Bizim gibi belki şiddet kullanmazdı, ikna gücünü kullanırdı. Yine de tavır konulması gereken yerde seni tavırsız bırakmazdı. Bir şey olmaz, ikna edin demedi bize.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER