PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (4.BÖLÜM)
Savaş Ortadoğu’nun ötesine taştı
Değerli Yoldaşlar!
Şimdi dünyanın da Türkiye’nin ve AKP-MHP faşizminin de durumu ortada. NATO toplantıları oldu, Ukrayna savaşı sürüyor. Ukrayna savaşı etrafında bir kutuplaştırma yaratmaya çalıştılar. ABD buna dayanarak NATO üzerindeki etkinliğini geliştirmek istedi. Avrupa’da, NATO’ya yeni üyeler katmaya çalıştılar. Bir yerde Avrupa’yı, Rusya ile karşı karşıya getirdi, dolayısıyla kendisine daha çok muhtaç kıldı. Bunun karşısında Rusya’nın da faaliyetleri var. Özellikle Asya’daki müttefiklerine dayanarak; İran, Çin ve diğer birçok güçle var olan ilişkilerini daha fazla geliştiriyor. Şangay Beşlisi toplantı yaptı. Şangay Beşlisi etrafında bu kez resmi ve misafir üyeler de izleyiciler biçiminde yeni bir ittifak oluşturmuşlar. Besbelli ki bu süreçte ABD ve NATO yönelimleri karşısında bunu daha da geliştirmeye çalışacaklar.
Tüm bunlar neyi ifade ediyor? En genel biçimde 5 bin yıllık iktidar-devlet ve onun 500 yıllık kapitalist modernist sistemin kendi içinde ne kadar çok çelişkili ve çatışmalı olduğunu; Önder Apo’nun “Üçüncü Dünya Savaşı” diye tanımladığı sürecin ne kadar derinleştiğini gösteriyor. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ardından gelişen sürecin, Üçüncü Dünya Savaşı’nın en çelişkili, çatışmalı dönemine giriyoruz. Şimdiye kadar çelişkiler daha çok Ortadoğu’da yoğunlaşmıştı. Bu alanda ideolojik, ekonomik, politik mücadele daha öndeydi. Askeri çatışmalar çok düşük seviyedeydi. Şimdi Ukrayna savaşını gördük, savaş Ortadoğu’nun ötesine taştı, hem de çok yoğun bir biçimde. İdeolojik, ekonomik, siyasi çatışma ve mücadele ileri düzey kazandığı gibi, askeri boyut da yükseldi. Hatta taraflar nükleer saldırıdan söz etti. İnsanlık Ukrayna Savaşı üzerinden bir kere daha nükleer savaş tehlikesiyle tehdit edildi. Yaşanan durum çelişki ve çatışmaların giderek arttığı bir dünya gerçeği ile karşı karşıyayız.
Diğer yandan baş düşman olarak mücadele ettiğimiz TC Devleti ve AKP-MHP faşizmi tarihinin en karmaşık dönemini yaşıyor. Karanlık dönem de denebilir. Tabi karanlığın koyulaşması aydınlığın da şafağı oluyor. Aydınlık öğeleri de içinde taşıyor. Fakat içine girilen süreç, dolayısıyla içinde bulunduğumuz yıl, Türkiye siyasetinin en çelişkili ve çatışmalı yılı konumunda. Şimdiden bu başlamış durumda, gittikçe derinleşiyor, keskinleşiyor. Bu daha ileri bir noktaya da gidecek. Türkiye’de her şey olabilir. Yani isyan ve devrim olabilir; diktatörlükler gelebilir, sivil ve askeri darbeler yaşanabilir. Her şeye açık bir durum var. Devlet ve iktidar yapısı bu düzeyde derin iç çelişki ve çatışma yaşıyor. Bunun toplum üzerinde oluşturduğu çok büyük bir baskı, yük, zulüm ve katliamlar var. Faşist terör, tutuklama, baskı, işkence, Kürdistan üzerindeki soykırım, Kürdistan’ın diğer parçalarına dönük işgalci saldırılar hat safhada. Mevcut iktidar ömrünü, çığrından çıkmış ahlak ve hukuk kurallarını aşmış bir saldırı ve savaşla uzatıyor, kendini böyle ayakta tutuyor. İnsanlar yaşayamaz durumdalar. Açlıktan ölümler gerçekleşebilir. Yağma ve talanlar ortaya çıkabilir. Mevcut yönetim çevresi dışında herkes bu gerçeği kabul ediyor. Çok yoğun bir ekonomik kriz, yokluk ve yoksulluk var. Çünkü; her şey Kürdistan üzerinde yürütülen savaşa yatırılıyor. Türkiye toplumu üzerinde uygulanan faşist baskı ve zulme yatırılıyor.
AKP-MHP faşist iktidarının kredisi tükendi
AKP-MHP faşizmi artık kendisini iktidarda tutamıyor, çöküş sürecinde. Tayyip Erdoğan ortalıkta fır dönüyor, oradan oraya koşuyor. Balkanlara gidiyor, arkasından Şangay Beşlisi toplantısına da katıldı. Bir NATO’ya koşuyor bir Rusya’ya; Çin’e, İran’a koşuyor. Bu savaş için güç ve destek bulabilmek, kendisini ayakta tutabilmek için Türkiye’nin bütün imkanlarını pazara çıkarmış, satıyor. Artık her tarafta kredileri bitiyor. Türkiye’nin geleceği de satılmış durumda. Gazeteler, “Sadece bugün değil geleceğimiz de karanlık” diye yazıyor. Çünkü her şey satılmış. Mevcut savaşın başka türlü yürütülmesi mümkün değil. Buna rağmen gittikçe desteği, kitle tabanı daraldı. Geçmişi artık çeteler ifşa ediyor. Özel savaş nerelerde ne tür pislikler yapmamış ki. Bütün kirli çamaşırları ortaya dökülüyor.
Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli ikilisinin kişisel ömürlerini uzatmaya dayalı bir yönetim, iktidar gerçeği var. Tabii bu kadar kişiselleştirmek doğru olmayabilir veya sistemi tam ifade etmeyebilir, ama kişilerin de sistem içindeki rolünü hafife almamak gerekir. Mevcut durum böyle. MHP çizgisi tümüyle TC’ye hakim oldu. 12 Eylül’ün yaratmak istediği İkinci Cumhuriyet’i MHP ile ittifak yaptıktan sonra AKP yönetimi oluşturdu, oluşturmaya çalışıyor. Tarih anlayışıyla, toplum eğitimiyle, ideolojik durumuyla tamamen MHP’nin Turancı, Kızıl Elmacı Türklüğünü uygulamaktadır. O faşist ve ırkçı zihniyeti bütün Türkiye’de egemen kılmış durumda. Bunun karşıtları da çoktur. Kemalist çizgi ortadan kalkmış durumda. Özümsemeyi esas almaya çalışıyorlar ama aralarında Mustafa Kemal üzerinden büyük bir kavga var. AKP-MHP’nin Mustafa Kemalciliği çok göstermelik. İktidar yarılması TC sistemi içerisinde en ileri düzeyde. Başa baş bir yarılma var. Kemalist çizgi ile Enverci çizginin temsil ettikleri iktidar blokları arasında tam bir yarılma var. AKP-MHP, daha çok İttihat ve Terakki’nin Türk-İslam sentezci çizgisini her şeye hakim kılmak istiyor.
Diğer taraftan CHP etrafında toplanan altılı ittifak alternatif olmaya çalışıyor. AKP-MHP’den zarar gören, onlarla bir kazanç sağlayamayacağını değerlendiren birçok bölgesel ve dış çevre, CHP ve etrafındaki bu altılı masa muhalefetini geliştirmeye, güçlendirmeye, iktidara taşımaya çalışıyor. Tabii bu durum iktidar güçleri arasındaki çatışmayı yoğunlaştırıyor. Birçok çıkar çevresi, her ne kadar “derin devlet” denen güç bunları uyumlu kılmaya, bir dengede tutmaya çalışsa da, bu iktidar bloklarının etrafında toplanıyor. Çelişkiler derin safhada, çatışmaya dönüşüyor, daha da dönüşecek ve derinleşecektir. Toplum bu konuda öncüsüz, örgütsüz ve zorlanıyor. İki tarafa da dayananlar var.
PKK YÜRÜTME KOMİTESİ
YORUM GÖNDER