APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (39.BÖLÜM)
GÜÇLÜ BİR ANLAYIŞ SAHİBİ OLMAK YAŞAMDA İDDİA KAZANMAK DEMEKTİR
Yoğun biçimde yaşanan gerçekliğinizin, devrimci karar, yoğunlaşma ve pratikleşme düzeyinizin oldukça karmaşık ve tehlikeli yanları içerdiği bir gerçekliktir. Bundan kurtulmadıkça ne özgür yaşama ulaşma ne de düşman tarafından elinizden alınan her şeyi yeniden kazanma işinde başarılı olursunuz. Tüm kaybettiklerini düşman diye tanımlanan gerçekliğe karşı savaşarak yeniden ele geçirmede de karmaşıklık ve yanlışlıklarla dolu yaklaşımlar sorunlarımızın özünü teşkil etmektedir. Hatta bu anlamda düşmana epey güç veren tutum ve davranışlar en alttan en üste ve her düzeyde kendisini dayatmaktadır. Bilerek veya bilmeyerek geri yanlarını dayatma, güdülerini yaşama, birbiriyle inatlaşma ve alışkanlık üzerine kendini inşa eden her türlü davranış içimizde kol gezmekte, ortamı zorlamakta, bulandırmakta ve zehirlemektedir. Tabii bu durumunuz nedeniyle savaş çabalarımız belki de düşmandan daha fazla sizden darbe yemekte ve zayıflamaktadır. Ve bu da bizleri daha yoğun bir çözümlemeye götürmektedir. Bunu size göstermeye çalışırken, anlam vermekte güçlük çektiğimiz husus, sizlerin büyük karar gücüne ulaşmanızı ve daha da önemlisi, pratikleşmenin büyük önemini kavramanızı sağlama yerine kendinizi bırakmanızı ve geçmişte olduğu gibi üzerinde tamamen düşman hakimiyetinin yükselmesini sağlayan zemindir. Farkında olarak ya da olmayarak bu yetersizliklerin etkili olmasına yol açmak, buna güç vermek, zemin sunmak ve bizzat onun tarzını konuşturmak bize son derece sakıncalı ve anlaşılmaz gelmektedir. Kimler sizi bu hale getirdi? Bunu anlamak istiyorum. Düşman etkisi altında şekillenen kişilik özellikleri, çok geri toplumsal çevrelerdeki yetişmenin muazzam baştan çıkarıcı etkileri ve müthiş bir eğitimsizlik bu durumunuza yol açmış olabilir. Biz de bunları çözdük.
Fakat azıcık yaşama ilginiz varsa, biraz gurur, onur kavramlarından anlamak istiyorsanız makul ve kabul edilebilecek sınırlar dahilinde kendinizi yaşatmak neden size bu kadar zor gelmekte ve buna bu kadar terslikle yaklaşmaktasınız? Çirkinlikten zevk mi alıyorsunuz? Pratik tarzın başarısızlığı size hoş mu geliyor? Bile bile başarısızlığa götüren, hatta imhanıza yol açan tutum ve davranışta ısrar ne anlama geliyor? Bunu sürdürmekte çıkarınız nedir? Anlayamadığım bu, eğer çıkarınız olsaydı, onun peşindedir derdik. Ancak o da yok. Ortaya çıkardık ki yaptığınız, bile bile kendini bitirme, anlamsız kılma ve hiçe götürmedir. Tabii bu noktada hemen akla gelen, düşman karşısında hiçleşen kişilik özelliklerinizdir. Çoktan düşmana yenilmiş, belki her gün yenilmeyi nefsine kabul ettirmiş bir kişilik militan, asker ve gerilla olmak bir yana hep düşmanı konuşturacaktır. İşte bu tehlikeyi görüyoruz. Bunun aşılması şu an bizim için en zorunlu uğraş olmaktadır. Belki bu durumunuzun farkında değilsiniz, ama pratiğiniz ortadadır. Eleştiri-özeleştirileriniz bütün çıplaklığıyla ortaya çıkardı ki, durumlarınız pek iç açıcı değil. Biz en erken yaşlarımızda bu yönlerimize karşı çok yüklendik. Teorik yetersizlik denildiğinde, hazır bir-iki kelime bile yoktu. Ancak biz büyük bir inatla neredeyse insanlığın büyük kütüphanesini söke söke kendimiz için değerlendirdik. Aldığımız bazı kırıntılara da büyük bir umutla yaklaştık. Pratik olarak yıllarca biz birkaç kuruş para, birkaç kuruşluk yiyecek ve giyecek için oldukça çaba harcadık. Şimdi bu konuda derya kadar imkanlar var. Oysa sizde halen bunların anlamını bile bilmemek, saygısızca yaklaşmak ve heba etmek bir tarz haline gelmiş. Unutmayın ki, güzel konuşmayanın güzel bir pratiği de olamaz.
Ama en güzel kelimeleri, en güzel cümleleri biz size hazır veriyoruz ve bu sizi rahatsız ediyor. Size bir kimlik, değerli bir kişilik kazandırmak istiyoruz, ancak buna kendinizi dayatıyorsunuz. Hatta bazılarında tam bir kontra, suç kişiliği ağır basıyor. Gücümüzü, yetkimizi ve silahımızı almış, üstüne üstlük bütün partiye kendini dayatmaktan çekinmiyor. İşleri bu adar azıtmışlar. Peki bunu nasıl izah edecek, nereye götüreceksiniz. Bireysel haktan bahsediyorlar, ancak bilindiği gibi düşman karşısında bir hiçtirler. Düşmana biraz vurabilseler neyse. Açık ki, düşmanın bütün gücüyle seferber olup yıkamadığı partiyi, bu kişilikle dağıtmak istiyorlar. Gel de bunu izah et. İşleyiş esaslarını, gelişim yollarını tıkıyor ve “bu bireysel hakkımdır, ben böyle yaşayacağım” diyorsunuz. Hemen her gün görülüyor ki, en üst düzeylerden tutalım en alta kadar bu kişilik oldukça yaygınlaşmış. Bu durum karşısında isyan etmemek mümkün değil. Bu kişilikler kendilerini nasıl savunuyor? Şu çok açık ki, bir yaşamı kurtarmak, hatta bir kişiyi bile kurtarmak için örgütün bazı esaslarının ayakta kalması gerekiyor. Eğer imkanlar, kanallar ve örgüt ilişkileri olmasa dağda iki gün bile dayanamayacak. Fakat bunu da idrak edemiyor, kendilerini ayakta tutan örgütü bile tanımıyorlar. Örgütünü tanımazsan bir günlük ömrün kaldı diyorsun, ancak o gün bile tanımak istemiyor. Ve halen “bir hakkım var, bir yaşam tarzının sahibiyim” diyor. Tabii bu noktada yine bizim geri toplumsal kişilik özelliklerimiz hortluyor. Tam anlamıyla kendini orta yere atmış bir bela gibi tüm bu özelliklerini kabul etmek, hatta etrafına dayatmak ne anlama gelir? Buna siz karar verin. Ben istediğim veya sizi zorladığım için değil, anlayışınız ve yaşama karşı saygınız geliştiği için kendinizi dönüştürmelisiniz. Halen vicdanınız uyanmadı mı? Bu sorunlara kendi iradenizle makul ölçülerde yanıt verecek gücünüz
de mi yok? Eğer bu gücünüz yoksa, o zaman yönetici veya militan diye karşımızda ne duruyorsunuz? Aile ocaklarına, bizim bu köhnemiş toplumsal değer yargılarına bazen yükleniyorum, ama tabii bu da sizi kurtarmaz. Güçlü bir anlayış sahibi olmak, yaşamda iddia kazanmak demektir.
Doğrularda ısrar etmek, yaşama şansını arttırmak demektir. Hele örgütlü ve örgütlenme esaslarına hakim olmak, sizi bir savaşa güç yetirecek kadar güçlendirebilir. İlgilerinizi tümüyle bu hususlara çekeceksiniz. Kendinizi dayatmada ısrar ediyorsunuz. Dünün zavallısı kendini biraz yaşatma fırsatı buluyor - bazı ünlü komutanlarımızın kişiliğinde bunu çözdük- sonrasında sınır tanımıyor. Kendini var eden örgütü bile yerle bir etmede tereddüt etmiyor. Bu kişilikler klinik vaka haline gelmişler. Her şeyini partiden ve bizim çabalarımızdan alıyor, ancak mücadelenin hiçbir gereğine de yanıt vermek istemiyor. Bu ucube kişilikler içimizde halen var ve etkilidirler. Gücünüz varsa, bu konularda kesin bir tavrın sahibi olun. Artık bu bir eğitim işi olmaktan da çıktı, ancak mecbur olmadığım halde bu konuların üzerinde bu kadar duruyorum. Biraz saygılı olmak istiyorsanız, mutlak ulaşmanız gereken bir yaşam pratiğini gerçekleştirmeye ihtiyacınız var. Bu olmadan kimse sizi ciddiye almaz. Ben de bu işin askeri-siyasi sorumlusu olarak hiç ciddiye alamam. “Gücümüz yok” diyorsunuz, ancak insan temel doğrular konusunda kendini böyle zavallı bir konumda bırakmaz. Aslında burada bir oyun var, ben onu bozmak istiyorum. Bu son çözümlemelerin amacı bunu netleştirmektir. Bu oyunu kimler oynuyor. Bazı kişilikleri açığa çıkardık. Her gün bunun vurgulamasını yapıyorum. Eskiden mal hırsızları veya korsanlar vardı, bunlar can hırsızlarıydı. Siyaset hırsızları, askeri hırsızlar da casus kişiliklerdi ve casusluk yapıyorlardı. Bunlar inanılmaz kişiliklerdir. Şimdi ise bizdeki hırsızın veya casusun niteliğini anlamak istiyorum. Zaten bunların en büyük silahı da çok muğlak ve netlikten uzak olmalarıdır. Yapay bir kişilik de demeyeceğim, akla hayale gelmez kişiliklerdir. Eskiden böylelerine “numara yapıyor” ya da “maskeli dolaşıyorsun” derlerdi. Bu kişilikler bunların da çok ötesinde öyle bir konum arz ediyor ki, geleneksel numaralar ve maskeler solda sıfır kalır.
En temel örgüt doğruları konusunda belki de bir düşmanın özel bir psikolojik savaşçısının yönlendiremeyeceği, boşa çıkaramayacağı bir tarzı dayatıyorlar. Hem de bunu gözümüzün içine baka baka yapıyorlar. İşin en kötüsü de, içinizde bu yapılana alet olmayanınız yok. Bunun için duruşlarınız, yaşamınız hiç hoşuma gitmiyor. Yaşamı sorgulama düzeyiniz oldukça zayıf. Kendinize yakıştırdığınız bu düzeyle neye karşı saygılı olacaksınız? Halkınıza karşı en ufacık yararlı bir işiniz olabilecek mi? Sözümona, bağlı kaldığınız değerler var, bu anlamda bunlar konusunda bir hiçsiniz. Bu durumunuz kabul edilirse, elinizden gelen tek şey boş vermişlik oluyor. O zaman size başka bir yol bulalım. Askeri-siyasi kişilik hiç böyle olur mu? Komuta görevleriniz var, ancak üzerinde durmuyorsunuz. Hatta üzerinde durmak şurada kalsın, içini boşaltıyorsunuz. Hem de gözlerimizin içine baka baka ve bizim tüm çabalarımıza rağmen bunu yapıyorsunuz. Hatta daha da ötesi, “canım sıkılıyor, ben dağılmışım, bırak her şeyi bitireyim” diyorsunuz. Peki bu tutum nereden çıktı? Kimin adına böyle konuşuyorsunuz? Bunun arkasında şeref-onur var mı? Tabii ki yok. Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı vardır derler. Siz yiyip içiyorsunuz, ancak bir misafir kadar bile saygılı olamıyorsunuz. Herhangi bir savaşıma anlam verme de yok. Peki bu ne anlama geliyor, kimin adına böyle yapıyorsunuz? Burada tamamıyla anlaşılmaz bir kişilik var. Düşman ajanlığı desek, onu bile bir süre sonra açığa çıkarırsın, itiraf eder. “Kendimi gizledim, işlerinizi böyle boşa çıkarmak istedim” der. İçimizdekilerin üzerine gidip neden böylesin diye sorduğumuzda, iki kelime dahi konuşmuyor, ama metelik kadar değer verilmeyecek çok basit bir çıkar bile diyemeyeceğimiz şeyler üzerinde de süper geveze gibi konuşabiliyor. Kendisini çok sınırlı oranda ilgilendiren sahte bir yaşam artığı için onlarca yoldaşının ölümüne yol açabiliyor. Bunun için bizzat emir verebiliyor.
Ama onların sağlığı ve gelişmesi üzerine on yıl da yaşasa hiçbir şey yapmayabiliyor. Verdiğimiz bu kadar desteğe rağmen dönüşmeyen bu kişiliği nasıl tanımlayacağız? Peki, biz bu kadar destek vermeye mecbur muyuz? Herkesin bazı temel ulusal-toplumsal amaçları vardır. Hatta birey olarak bile yaşamak istiyorsanız, bazılarıyla birleşerek bunu sağlayabilirsiniz. Sen benim dediklerime uyarsın, ben senin amaçlarına biraz bağlı yaşarım, sonuçta birbirimizi yürütürüz. Bu basit bir yaşam kuralıdır. Toplumlar ilk olarak bu temelde oluştu. Bir taşı tek başına kaldıramayan insan, bir başkasına “gel birlikte kaldıralım” der ve o taşı kaldırırlar. Veya bir avcılığı “birlikte yapalım” derler. Daha sonra bunun sonuçlarından birlikte yararlanırlar. Siz ise, en ilkel toplumsal kuruluşun esasını bile uygulamıyorsunuz. Tam tersine bir yaklaşımınız var, o da dağıtmak. Peki, bu kişilikler bu durumu nasıl izah edecekler? Bunları izah etmeden neyin emekçisi olacaklar veya neyin peşindeler?
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER