TARİHTEN GÜNÜMÜZE KADININ ÖZ SAVUNMASI (GİRİŞ)
Şahmaran efsanesi kadına yönelik şiddetin tarihini aktaran ve öz savunmanın önemini kavratan bir tarih anlatısıdır. Öz savunması kırılan kadının vahşet oranında uğradığı şiddetin hikâyesidir Şahmaran. Bu hikâye de öldürülen ama öldürülmesi yeterli görülmeyip, bedeni parçalanıp, çiğnenen ve yutulan bir şiddet ölçüsüyle karşı karşıyayız. Bu olay, şiddetin imal edilen, politik amaçları olan ve sürekli planlanan bir akıl olduğunu gösterir. Kadın, kaybedişlerinin, ihanete uğramışlığının, aldatılmışlıklarının nedenlerini bu hikâyede metaforlaştırarak (Metafor:Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma, eğretileme) anlatmış ve söze getirmiştir. Mezopotamya kadınları gerçeklerini hikâye dili ile geleceğe taşırlar. Bu hikâyeyi oluşturan o ilk kadınlar, unutmaya karşı bu denli güçlü bir hakikat hatırası geride bırakırken, unutmanın gerçek ölüm olduğunu bilerek, bize bir bilgi aktarırlar; Unutmamak gerçeğin adaletidir. Kadınlar hakikati söz ile bildirir ve ihanetin, yalanın yanlış bilgisine karşı geleceği korumaya alırlar. İktidarlar yazı ile hüküm bildirir ama kadınlar, halklar ve tüm ezilenler hikâye, efsane, masal, mesel, stran ve şiir ile tarihlerini anlatırlar. Lakin söz her nefesten, her sesten, her ruhtan ve her olaydan geçer, yenilenir ve tüm zamanlarda yaşar. Bu nedenle hakikat söz yoluyla kendini sürekli hatırlatır, düşündürür ve böylelikle hikâye ölümsüzleşir. Aynı paralelde, kadın sanatları ile bu hikâyeyi nakış ve resimle işleyerek yoksul ve yalnız bırakılmış evlerinin duvarlarına Şahmaran’ı konuk eden kadınlar vardır.
Şahmaran özgür ama ihanete uğramış, katledilmiş kadın hatırasıdır; bu hatıra her duvarda özgürlük tutkusu kadar, bir yası, kabullenilmemiş kaybı ve unutmamayı ifade eder. Sözün sanatı ile tarih anlatılır bu hikâyede. Bilge kadınların sözlerinden biliriz ki Şahmaran zalim hükümdarın zulmüne isyan eden bir kadındır. İsyancı kavmiyle birlikte derin ormanlara giden Şahmaran iyi ve adaletli bir yaşamın çağrıcısı olur. Derler ki Şahmaran kavmi ile bir gün gizlendikleri yerden çıkacak ve yeryüzündeki tüm zalimleri yenip dünyayı zulümden kurtaracaktır. Efsaneye göre iyicil, şefkatli ve adaletli Şahmaran ülkesi yerin yedi kat altındadır. İyilik ve barış içinde yaşayan, şifacı ve bilge kişiler olan Marlar, akıllı ve şefkatli özellikleriyle tanınırlar. Marlar’ın gövdesi yarıya kadar yılan göğüsten yukarısı insan biçimindedir ve şahlarının adı Şahmaran’ dır. Şahmaran hiç yaşlanmayan, güzel ve öldüğünde ruhu kızına geçen Marlar’ın kraliçesidir. Yerin yedi kat altındaki ülke, yaşamın köklerinin dayandığı toprağı, onun derinliklerinden gelen bitkiyi, ürünü ve hayatın döngüsel aşamalarını temsil eder. Yılan her yıl derisini değiştirerek yenilenir ve her yenilenme yaşama yeniden gelmektir. Ağız sıvısı, derisi türlü dermanın yapıldığı şifa kaynağıdır. Kadının her doğum ve regl ile yaşam döngüsünde yeni bir evreye girmesiyle özdeş görülen yılan, bu neden ile neolitik zaman tanrıçalarının ana sembolü ve klan totemidir. Şifa ve her yıl deri atarak yenilenme, bilgeliğe ve yeniden doğuşa tekabül eder. Yarıya kadar yılan gövdeli kadın insan-maran yaşamın her yıl yenilenmesini ve neolitik bilimi ve şifacı bilge kadını temsil etmektedir. Kraliçe Şahmaran’ın hiç yaşlanmaması kadın bedeninde gerçekleşen her doğum ve reglin sonsuz bir döngüsellik içinde ölümsüzlüğe ve yeniden doğuşuna vurgusudur. Ruhunun kızına geçmesi ana soylu hukuku belirtmektedir. Dünyaları işgal, kölelik, mülkleştirilmeden uzak ve ülkesi barış, zenginlik ve huzur içindedir. Temel ilkeleri mülkiyet, zenginlik ve sahip olma hırsları ile bozulmuş, hile, ihanet ve talan ile yoldan çıkmış insan gerçeğinden kendini korumaktır. Kent ve devlet uygarlığından uzak durmak, ondan gizlenmek, yaşam alanlarını ulaşılmaz kılmak ve derin dağlara, ormanlara sığınarak yaşamın savunmasını yapmak gibi bir felsefeleri vardır.
Ancak hikâye bir yerden itibaren farklı bir biçim alır; Camsap (Bazı anlatımlarda Cemşab olarak da geçer) adında bir oduncu iki arkadaşı ile ormanda gezinirken bal dolu bir mağara bulurlar. Balı almak için mağaraya inen Camsap’ ı, daha fazla pay almak için iki arkadaşı mağarada bırakıp kaçarlar. Mağara kadının ilk yerleşim alanıdır, bal ise neolitik toplumun birikimini, zenginliğini temsil eder. Camsap ve iki arkadaşı kadın toplumunun birikimine göz ve el koyan kent uygarlığı ve onun erkek egemenlikli gerçeğidir; neolitik zenginliğe ilk saldırıda bulunan erkeği temsil etmektedir. Birikim görülmüş, el konulmuş, ihanet ve çalmak öğrenilmiştir. Daha fazlasına sahip olma hırsı mülk edinme tutkusuna dönüşmüş ve arkadaşlık tükenmiştir artık. Mağaranın derinliğinden bir ışık sızdığını fark eden Camsap, bıçağı ile deliği büyütür ve karşısına olağanüstü güzel bir bahçe çıkar. Işık esasında kadın toplumunun neşeli, barışçıl, zengin ve yerleşik yaşam çekiciliğini anlatmaktadır. Tarımın, bahçeciliğin üretici gücü kadının, yaşam mekanı olan bu bahçe metaforunun en güçlü imgesi, bahçenin ortasındaki havuz ve havuzun başında oturan Şahé maran’ dır. Suya ve toprağa, yani yer ve göğe yöneten ana tanrıça imgesidir bu. Aynı zamanda su kıyılarına kurulan neolitik köyün güzellemesidir. Hırslı, ihanete uğramış ve bu neden ile ihanet etme yeteneği de kazanan insanın gerçeği Camsap’ın şahsında bu ülkeye dokunmuştur. Şahmaran bilir; açgözlü, talancı hırs gelip ülkesini bulmuş ve kaçınılmaz olanı kapısına gelmiştir. Lakin iyicil ve barışçıldır Şahmaran, Camsap’ı yurdunun özgür ve eşit üyesi olarak ağırlar, dostluk ve yoldaşlık öğretir ve bilgelik ile Camsap’ın potansiyel tehlikesini bertaraf etmeye çalışır. Şahmaran'ın güvenini kazanan Camsab uzun yıllar bu bahçede yaşar.
Ancak Camsap gün gelir geldiği dünyaya geri dönmek ister. Ancak Şahmaran kent uygarlığının ihanetini ve Camsap’ın bu ihanet gerçeğinden kaçınamayacağını bilir ve Camsap’ ın gidişini başlangıçta onaylamaz. Camsap’ın yoğun ısrarı karşısında Şahmaran yerini kimseye söylemeyeceğine dair söz alması karşılığında onu bırakır. Şahmaran'a söz veren Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran'ın yerini kimseye söylemez. Bir gün ülkenin padişahı hastalanır ve vezir, hastalığın çaresinin Şahmaran'ın etini yemek olduğunu söyler. Uzun yıllar Şahmaran ülkesinde kalan Camsab’ın vücudunda pullanma oluştuğundan, onun Şahmaran’ın yerini bildiği anlaşılır ve Marlar ülkesinin yerini göstermesi istenir. Camsab işkenceler sonucu kuyunun yerini gösterir ve ülkesi viraneye çevrilen Şahmaran, bulunup dışarı çıkarılır. Kimi anlatımlarda hain bir pusuda yakalandığı ve ülkesinin bundan bihaber olduğu belirtilir. Şahmaran yılların dostluğu ve yoldaşlığına bağlı kalır ve Camsab'a 'Beni toprak çanakta kaynatıp suyumu Vezire içir, etimi de Padişaha yedir' der. Etin suyunu içen vezir ölür, eti yiyen Padişah da iyileşip Camsab'ı veziri yapar. Vezirin içtiği su Şahmaran ın direniş sürecini ve öz savunmasını anlatmaktadır. Son ana kadar direnmektedir, düşmanına ölümcül darbeler vurmaktadır. Etin kral tarafından yenmesi (yılan gövdesi-kadın tıp bilimidir) kadın bilgeliğinin kadından çalınmasını sembolize etmektedir.
Camsap bir zamanın dostluğu ve yoldaşlığını kullanarak kadın uygarlığının bilgeliğini çalmış ve satmıştır. Padişahın hastalığı esasında ataerkin, devlet egemenliğinin ve sınıf iktidarının yaşamakta olduğu krizi sembolize etmektedir. Kriz yeni yerlerin işgali, toplumun birikimine el koymakla ve yeni bir sömürgeleştirme seferi ile aşılabilir. Her yeni bir sömürgeleştirme evresi ise kadın katliamı ile gerçekleştirilmektedir. Vezir sömürge hareketinin aklı ve iktidarıdır burada; Marlar’ın ülkesi sömürgeleştirilecek topraklar ve Şahmaran bu toprakların öz yönetim iradesidir. En ilginç ve çarpıcı olan şey, hikâyede eski vezirin ölümü ile iktidarın el değiştirerek yenilenmesi ve iktidar krizinin yeni bir iktidar denklemi ile çözüme kavuşturulmasıdır. Camsap hegemonyanın bir iktidar çözümüdür; işgal ve talan edilen toprakların insanını iktidara ortak ederek, işbirlikçi bir sınıf oluşturarak sömürge sistemi geliştirilmektedir. Camsap kendi toplumunu sömürgeci güçlere açan, iç toplumsal yapıda egemen erkek ve sınıf iktidarını geliştiren kişilik olarak, karşılığında devlet iktidarına ortak olur. İhanetin bu hikâyede ana kurgu olması, ihanetin yargılanmasının ahlaki temelde ana mesajı içermesi, Camsab gerçeğinin tam olarak bu sosyolojik gerçeği temsil etmesiyle ilgilidir. Şahmaran’ın trajedyası ya da öz savunmasının kırılmasının nedeni ise karşısındaki uygarlığın hile ve oyunları ile baş edememiş olmasıdır. Hikâyenin sürekli aldatılma, ihanet ve hile etrafında kederli ve hüzünlü bir kurgu etrafında dönmesinin nedeni budur; sömürgeci kral, vezir ve sözde dostu Camsab bir karşı uygarlık ittifakı kurmuş onu tuzağa düşürmüştür. Onun tuzağa düşürüldüğünü anladığı an gözlerine yerleşen acı kadınlara kalan bir yalnızlık olmuştur.
Kürdistan’da kadınların Şahmaran’ı bir arkadaş ve bir kızkardeş gibi yoksul ve kimsesiz duvarlarına konuk etmesinin, bu hikâyeyi daha yeni yaşanmışçasına kalben aktarmalarının nedeni kendi gerçekliklerinin tarihi olduğunu bilmeleridir. Kadın bedenine yönelik şiddettin nedenlerini, şiddetin politik karakterini ve iktidar kurgusunu alabildiğine açık ve anlaşılır biçimde ortaya koyan Şahmaran hikâyesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın katliamının tarihini anlatan mesellerden biridir. İktidar hastalığının dermanı kadın bedenidir; o bedeni ele geçirmek, onu yönetmek (parçalayıp yemek, erkek iktidarı içinde yok etmek, eritmek ve gerçekliğinden geriye hiçbir şey bırakmamaktır) ve hakikatini yok etmek iktidarı var etmektedir. Kadın bilinci, iradesi ve özgür duruşundan mahrum kalan bir toplumun aklı ve duygusu iktidar altına alınabilir. Aksi durumda toplum ele geçirilememektedir, çünkü özgür kadın bir duruş bir tavır ve bir direniş gerçekleştirir. Kadın iktidar karşıtı duruş gösterirse onu öldürüp ortadan kaldırmak en basit iktidar mantığı temelinde işler. Camsab sömürgeci iktidar güçleri ile iktidar ittifakını, ataerkil iktidar yapılanmasıyla gerçekleştiren erkektir. Yani evdeki eş, baba, kardeş, sevgilidir. Aile ve sosyal yapıda kadını iktidarı altına alıp, ataerkil egemenliğe kavuşturan erkek, varlığını devletçi iktidar gücü ile devam ettirmektedir.
Devletçi iktidar ise toplumsal yapıda tüm ilişkilerin, sosyal modellerin ve kişilik tipinin bu ataerkil karakteri ile var olmaktadır. Tarihin en dehşetli, en hain, en alçak ve en ahlaksız gerçekliği budur. Yıllarca dostluk içinde olduğu Şahmaran’ı tuzağa çekip padişaha kurban eden ve birlikte etini yiyerek erk kazanan, iktidar olan Camsap ve yanaşması olduğu padişah, günümüzün katil erkeğini, onu aklayan hâkimi, meşru bulan erkek egemen iktidarı, katili anlayan polisi, fetva veren imamı ve hep birlikte suç işleyen sınırsız ittifakın öncüllerini anlatır. Önderliğin bu konuda yaptığı değerlendirme mevcut gerçeği özetlemektedir; ‘Güçlü ve kurnaz erkek kadının ev ekonomisine bir hırsız gibi girdi. Talanla yetinmedi. Daha da vahimi kadını daimi tecavüzü altında tutarak kutsal aile ocağını kırk haramiler yatağına dönüştürdü. Ne yaptığını bilen bir hainin ruh halini hiçbir zaman terk etmedi. İlk sermaye birikimlerinin tohumları bu iki mekânda atıldı. Ev ekonomisinin yakınlarından bizzat evi işgal etme, ikincisi devletin resmi, meşrulaşmış tekeline karşı özel tekel halinde kırk haramilerin üs merkezlerinde veya yakınlarında mekân tuttu. Toplumun ve devletin gözetiminden çekindiği için erkenden hileli ve maskeli yüzle mekânları arasında gezindi, pusuya yattı. Fırsat bulduğunda aslan kesilerek avın üzerine atladı. Bazen tilki kurnazlığıyla avını yakaladı. Bukalemun gibi her ortama göre renk vermekten geri kalmadı.’ Egemen erkek iktidarı ve sömürgecilik sistemi sermayesini ve mülkiyetini kadın bedenini elde ettikçe oluşturur, ama bu sermaye ve mülk ancak vahşet yoluyla kadın bilinci karartıldıkça, değersiz ve anlamsız kılındıkça mümkün olmaktadır.
Meşruiyet kazanmak iktidar olmanın ilk kuralıdır ve bu hikâyede meşruiyet, kadın katlini haklı çıkarma üzerine kurulur. Padişah ölmektedir ve aslında tam olarak da insan olmayan, eksik insan ya da yarım varlık kadını kurban ederek bu ölüme çare bulunabilir, kriz aşılabilir. Tıpkı günümüzde mülkünü kaybetme korkusunu yaşayan erkek iktidarın kadını katlederek gücünü yenilemesi ve kâr bunalımına, ekonomik krize giren kapitalist tekelin kadın katliamı yoluyla yeni sömürge ele geçirerek krizini çözmesi gibi. Bu efsanenin son sözleri tüm hikâyenin en kederli ama bir o kadar güçlü ve umut dolu mesajını vermektedir. Efsaneye göre Şahmeran'ın öldürüldüğünü Marlar bilmemektedirler. Şahmeran'ın öldürüldüğünü öğrendiklerinde Marlar bir uyanış yaşayacak ve yeryüzü Marlar’ın istilasına uğrayacaktır. Bu uyanış tarih bilgisidir ve tarihsel gerçekler mutlaka kendini mevcut zaman içinde gerçekleştirir. Öldürüldüğünü bilmemek toplumun başına neler geldiğinin farkında olmamasını, bilincin kaybını ve tarih bilincinin karanlığa hapsedilmesini anlatır. Öldürülmüşlüğünün bilgisinden mahrum olmak, irade kaybının farkında olmamak ve öz yönetiminden kopartılmışlığının anlamını bilmemek sömürge kişiliğini ifade eder. Öldürüldüğünü anladıkça ve bilincine vardıkça sömürgenin başkaldırısı her zaman ve mekanda güçlenerek sürecektir. Şahmaran nasıl öldürüldüğünü bilmektedir, bilmeyen onun toplumudur. O halde kendi gerçekliğinin farkında olmak, öz varlığını savunmanın ilk koşuludur. Gerçekliğini ve kişiliğini bütünsel toplum bilincine kavuşturan kadın kendini koruma ve savunma sistemini geliştirebilir. Binlerce yıl önce bu hikâye ile kadınlar toplumsal sorun tanımını ve beraberinde çözümünün tanımını muazam derinlikte, bilgece ortaya koymuşlardır.
Biz bu hikâyenin öz savunma kısmı ile ilgilenmekteyiz. Şahmaran ın kaderi bize şunu öğütlemektedir; öz savunması ihmal edilmiş, zayıf kalmış her toplum her açıdan işgale açık hale gelir, kendini koruyamaz, esarete ve katliama mahkûm olur. Şahmaran’ ın Camsab’ a güvenmesi ya da güvenmek zorunda kalması ve iktidar güçlerinin hilelerine karşı salt dostluğa umut bağlayarak tedbiri elden bırakması ölümüne ve yurdunun istilaya açılmasına neden olur. İkincisi ise, bilinç ve farkında olmak en güçlü öz savunmadır; gerçeğin farkında olmamak her türlü köleliğe, ölüme, yönetilmeye açık olmaktır. Bu neden ile kadınlar Marlar’ın bir gün uğradıkları talanı, işgali ve öldürüldüklerini öğrendiklerinde geri döneceklerini ve direnişe geçip Şahmaran’ ın ve ülkelerinin kaderini değiştireceklerini son sözler olarak geriye bırakırlar. Bu bizim, tüm kadınların, tüm insanlığın tarihinin sözleridir. Demek bilincinde olmak, farkına varmak ve kendi gerçekliğinin bilgisine sahip olmak öz savunmanın en temel dayanağı olmaktadır. Kadının kendisini bilmesi için Önderliğin işaret ettiği temelde erkek gerçeğini ve onun iktidarlaşma tarihini bilince çıkarmak gerekmektedir. Kendini bilmek konusunda hayli bilgi çarpıtmalarıyla ve ideolojik yanıltmalarla ruhsal krizlere sürüklenen kadının, öncelikle varoluş karakterini ve savunma gerçeğini yeniden tanımlayarak, mahkûm edildiği zayıflığı kabullenilmişlik durumunu açıklaması gerekmektedir. Ruhsal krizden kastımız, kadının savunmasızlığa ve teslimiyete zayıflık teorisi üzerinden inandırılmış olmasıdır. Yenilebilirsiniz, sömürgeciler tarafından ele geçirilebilirsiniz, acımasızca talana uğrayabilirsiniz ama yaşam felsefeniz size direnme gücü veriyorsa ve yaşam enerjilerinizin farkındaysanız bu gerçekleri aşabilirsiniz. Geriye kalan sadece teknik örgütlenme ve yetkinleşme sorunu olur. Ancak kendinize güven ve inancı kaybetmişseniz, dünyanın tüm güçlerini size verselerde onu kullanamazsınız ve ölü ruhlar gibi kuvvete dönüşemezsiniz.
Egemen erkek ideolojilerinin kadının varoluşsal olarak doğasını ve toplumsallığını yenilgiye, zayıflığa, ezilmeye yazgılı olduğuna dair oluşturduğu bir inanç dünyasıyla karşı karşıyayız. Yaşadığı zulmü, sömürüyü, acıyı ve kaybı bilen ama bu yaşadıklarını hakikatinin sonuçları olarak gören, bir doğal durum olarak karşılayan çaresizlik ideolojisidir bu. Kendi gerçekliğini sorunlu bulan, kendi doğasını eksik gören ve kendi hayatına güveni kaybeden bir kadın gerçeği, direnişi hayal bile etmez, karşı koymayı akıl etmez, muhakeme gücünü yitirir ve sineye çekmeyi bir hayat bilgisi olarak geliştirir. Hem yaşadıklarının sebebi olan egemen erkek gerçeğinin farkında olmak, hem bu kaderinin nedenini kendi doğasının izin verdiği zayıflığa bağlayan düşünceye inanç, ruhsal krizin kendisini açıklamaktadır. Bu ruhsal kriz halini aşmanın yolu, kadının kendi ontolojik (varoluşsal) karakterini yeniden yorumlaması, toplumsal tarihini araştırması, kişiliğini değer gücüne kavuşturması ve egemen erkek ideolojilerini anlamsızlaştıracak temelde kendi anlam dünyasını inşa etmesi gerekmektedir. Bu nedenle öncelikle kadın doğasının ve toplumsallığının öz savunma tarzını açıklamak gerekmektedir.
Doğada, toplumda ve kadında öz savunma nasıl bir gerçeklikle yaşanır, öz savunmanın biçimleri nedir, öz savunmanın tarihi nasıl gelişti? Sorularıyla öncelikle bir öz savunma bilincini yakalamamız gerekmektedir. Çünkü egemen erkek iktidarı ve sömürgecilik, kadın ve halkları önce öz savunma güçlerini kırarak, sonra öz savunma bilincini, davranışını ve ruhunu asimile ederek yönetimi altına alır. İdeolojik inşalar kadını öz savunmasız bir varlık olarak tanımlamış ve bu öz savunmasızlık nedeniyle erkeğin egemenliği altına alınışını doğal bir durum olarak ifade etmiştir. Bu durum başlı başına bir ideolojik inşa sürecidir ve bu ideolojik inşalar zayıflık, güçsüzlük, kendine güvensizlik duygusunu, düşüncesini kadınlarda ve halklarda geliştirerek sonuç almaya çalışır. Bu anlamda öz savunmayı önce bilinç, kişilik ve toplumsal davranış gerçekliği içinde tanımaya çalışacağız. Çünkü öz savunma, insan toplumsallığa geçtikten sonra salt bir korunma içgüdüsü olmaktan çıkmış, bir zihinsel nitelik kazanmış ve metafizik yorumlamalarla bir inanç yapılanmasına kavuşturulmuştur. Bu anlamda öz savunmanın içgüdüsel, toplumsal, zihinsel karakterini tanımlamak ve bu tanımların kadın tarihinde nasıl bir gelişmeye uğradığını açıklayarak günümüzde ki öz savunma sistemini anlamlandırmak doğru bir yaklaşım olacaktır.
DERLEME GİRİŞ
YORUM GÖNDER