İNSANIN KENDİNDEN DÜŞMESİDİR SÜRGÜN
“Sürgün, bir mezarlıktır, canlıların içinde yaşamaya çalıştıkları bir mezarlık.” Leh yazar Gombrowicz
Ruhun sürgündeki yabancılık hissinin keskin acısının ucunda asılı duran özgürlük duygusunun çırpınışında insanın kendi varlık hiçliğiyle yüzleşmesi kadar sarsıcı ve öğretici bir hakikat yoktur. Kalp gözündeki görme yetisi oldukça soluklaşır sürgünde. Söz, zaman ve mekan yiter göçmenin dilsizliğinde. Günlük hayatın rutin ve dar siyaset girdabında direnmeden teslim olanların ruhsal mezarlığına gül ekmek zahmetli bir uğraştır. Ruhu kurumuş bedenlerin toprağında yabani ot biter bolca. Sürgün gazabı TC faşizminin hukuk mantığıyla uyumlu işler; Peşin yargılar cezai infaza kolayca dönüşür. Yargılar ve önyargılar peşinen yazgıya dönüşüverirler.
Ölü doğmuş umutların hüznünde demlenir zaman sürgünde. Ruhsal bölünmelerden med cezir ömürlü kavuşma ve vedalar. Estetikte direten dilin peltek kekemelerinde sayıklanır Aşk. Derin kederlerin kendisine yol açtığı yüzdeki solmuşlukta sarkan yarıklardan sızan acılar düetinde raks eder uçurum yazgılı duygular. Tutkuyu göründüğü gibi değil benim algıladığım şekilde boyuyorum yarınsız umutlarıma. Yalanlarla dolu albenili kalabalıklara inat suskun sessizliklerin la mekan hiçliğinde çoğalır insan sürgünde.
Sesini ruhunda duyumsayanların sessiz çığlığıdır dilsiz ruhsal ağıtlar. Unutmuşluk duygusunun dalga dalga insani boğuntuya getiren histerisidir sürgün. Acının evrensel tarihine Kürdi bir sitemdir gözlerimdeki yabani gülüşler. Tadımlık uktelerden sabır tespihsi zaman hayat döngüsü. Hakikat suçlusu bilincin delilik halidir sürgünlük. Silikleşen öz duygular mezarlığında bilinmezlik ölü canlılık hali yani. Ağır sevdalardan öksüz vedalar yoksulluğu biçarelik kurtlar kumarı. Öfkenin kını kanattığı bir kör bıçak bıçkınlığı sahipsiz hıçkırıklar.
Kibir mekanlarında gardı düşmüş yiğitliğin ölüm merasimi kahkahalar. Kitaplarda yazılmayan dualar katarı nabız atışları. Katledilen hafızaya yas tutan sahici duygular yitimi. Dibe batan canlı hissin tuhaf sitemine sağırdır sürgün mekanı. Aldatılar zamanında sahici anlatılar hükümsüzdür. Kendi olma sancısı ruha can veren titreyişlerin ışığıdır yarınları aydınlatan. Ruhu örselenmişlerin saydıran çekici hüküm yargıcıdır sürgün ezahanelerinin.
Kaderin terki mekanlarında gecikmişlik ve erkenlik diye bir kaygısı yoktur insanın. Sürgün ağır melodram tadında önemsiz tatsızlıklar sunar nimet diye. Kader ve keder kadeh tokuşturur hiçliğin varlığına. İnsan kendi sahtesini kendi yalnızlık arkadaşı olarak yaratır sürgün dilsizliğinde. Mekan ve zamanın la insanında anlam dahilinde soluklanmak bile görünmez hasret prangalarının kurşuni ağırlığıdır. Hüzün ve hasret düetinde sessiz alkışlar sahipsiz Aşk düşbazlarına.
Zoraki yaşam katlanmışlığında mavi denizlerin gri tonudur Penaber olmak. İnsan ikliminde mevsim hep taşlardan dondurucu hüzündür. İnsanı kendi toplumsallık tarihinin ötekisine dönüştüren bölünmüşlük halinin mucididir faşizm. Otoriteye başkaldırının her gün infazı gerçekleştirilen idam cezasıdır sürgünlük. Dar bir mecrada akan zamana sallandırılmak ve asılı kalmak araflığı. İçsel sesli düşüncenin vakur sessizliğinde demlenir sürgüne dair yalın anlatılar tanıklığı.
Adanmış bağlılıkların şafaklarına duyulan umut olmasa üstü kalsın böylesi yaşamın diyesi geliyor insanın. En ızdırap verici olan ise kedi savunma tedirginliğinde berrak sürgün zihninin tanıklığının getirdiği aynı acılar coğrafyasının yol arkadaşları arasındaki yürek ve sevgi erozyonuna şahit olmak. E. Said’in dediği gibi; “ Sürgün kış ruhunu.” andırıyor. İnsan insandan düşünce her mevsim kış değil midir zaten? Sürgün olana talih kuşu bile amorti vermez. Yorgun ruhlardan bakan boş gözlerden okunmayan silik sözler anaforu. Bireyin kendi ruhunda çarmıha gerildiği bir dipsiz derinlik uçurumu.
Sürgün insanında iç karmaşa tonu sonsuz monotonluk rengindedir. İzole edilmiş bilinç kaosunda özlemler sansürlüdür. Uzlaşmaz çelişkiler girdabında zaman yönsüzlüğüyle tanışır insan; her yol kanayan bir duygu anlatısına çıkar! Ölümüne sebepsiz bir nostalji histerisidir ruhu tutsak alan.
Oysa ulaşılmaz yıldızlara yakamozlar doğurtan duygu gücü bile cennet ve cehnnemin vatanı bir coğrafyada penaber olduğum hakikatini değiştirmiyor. Yaşam cesaretini ezen bir pusula hatası duygu kırıklıkları. Sürgünde zaman ve mekan kararlı sessizlikler karşısında hükümsüzdürler.
KEREM ÇİFTÇİ
YORUM GÖNDER