PKK NEDEN AYRI ÖRGÜTLENMEYE GİTTİ (6.BÖLÜM)
Bu bölünme, parçalanma, bu kadar gruplaşma 12 Mart darbesinin sonucu olarak ortaya çıktı. 12 Mart darbesi bir tür tasfiye hareketiydi. Tutuklanıp işkence altına alınınca, örgütler dağıtılmış, örgütsüz hale getirilmiş, herkes kendi başına düşünen hale gelmiş, bireycileşmişti. Kendine göre anlayış oluşmuştu. İşkenceden ne anladıysa, bildiğinden daha çok önce ne öğrendiyse, nasıl yorumlamışsa ona göre düşünce gücü, kişilik haline gelmiş, örgüt düzeni, disiplininden kopmuştu.
Liderler, inançlı olan, eyleme geçenler katledildiler zaten. Çok korkup çekilenler bıraktı kaçtılar. Ortada kalanlar da 40-50 parçaya bölündüler, tasfiye oldular.
Bu parçalanma da bir tür tasfiye olmaktı. Daha etkili aktif mücadele geliştirmek anlamına gelmiyordu. Mücadele olacaksa birleşmek gerekliydi. Değil başkalarıyla birleşmek, kendi örgütsel birliklerini bile koruyamıyorlardı. Mahir Çayan THKO’lularla birlikte Karadeniz’e eylem için gitti ve onlarla birlikte şehit düştü. Önde yürüyenlerin eğilimi birlikti, birlik oldular. THKPC ile THKO sonunda birlik oldu.
Ama 1974 yılının Ocak ayından itibaren çıktıklarında değil THKPC-THKO birliği, onlar kendi içinde kaç parçaya bölünmüş olarak çıktılar. Önderliğin çizgisini sürdüremediler, ona ters oldular. Önderlik yürüyüşü başka yöndeydi, onların yürüyüşü başka yönde.
İşte bu faşist darbenin, işkencenin, baskının etkisi olarak ortaya çıktı. Bir tür mücadeleye atılmama, sorumluluktan kaçma, örgütsel sistem içerisinde başkalarıyla birlik olarak eyleme yönelmek yerine küçük grup oluşturup kendini onun üzerinde yaşatma eğilimi olarak çıktı. Çok fazla bölünme, parçalanma, dağılmaydı. Bir tür tasfiye olmaydı. Türkiye Sol ve Sosyalist hareketi o zaman tasfiye oldu. Çizgiden kopuldu.
Daha sonra 1970’li yıllarda potansiyel güçlüydü, örgütler büyüdü. Devrimci Yol, THKPC’yi gençlik içinde de gençlik dışında da çok çok aşan bir kitle gücüne sahip oldu. Politika gazetesini çıkarıyorlardı 1979-1980’de, 90 bin, 100 bin satıyordu. Öyle zayıf bir güç filan değildi. Kitle olarak büyüdü ama tabii ki ayrı bir çizgi oldu. Mahir Çayan çizgisini de devam ettirmedi. Kendi içinde bile birlik yaratamadı, başka örgütlerle birlik olamadı.
Bir ideolojik akım olarak kaldı, siyaset adımını atamadı. Sadece gençlik düzeyinde mücadele eden güç olarak kaldılar. MHP gençliğine, faşist gençliğe karşı mücadele ettiler, savaştılar ama onun dışında siyaset alanına geçemediler.
İşçi, halk mücadelesine 12 Mart darbesine karşı siyasi, askeri mücadeleye adım atamadılar. Gençlik mücadelesi içerisinde ideolojik mücadele, ideolojik grup biçiminde kaldılar. Siyasetten kaçtılar. Böylece 12 Mart darbesi aslında ezip katlettikleri dışında kalanları da siyaset dışına itti. Siyaseten korkuttu, ürküttü, yenilgiye uğrattı.
PKK bu eğilime karşı çıktı. APOCU gruplaşma bu durumu o zamandan eleştirdi. Bu kadar bölünüp parçalanmayı yanlış buldu. Herkesin kendi başına bir grup oluşturmasını, grupçu eğilimi ‘post kavgası’ olarak tanımladı. Dolayısıyla ilgi göstermedi.
Önderlik zaten daha 1974 baharında ADYÖD kuruluşu sürecinde buna karşı tavır almış, eleştirmişti. Sürekli eleştiri yürüttü. APOCU gruplaşma bu eğilimi doğru bulmayan, reddeden insanların katılımından oluştu. Bu önemli bir etken oldu. Birliği savundu, toparlayıcı oldu.
Kürdistan içinde olsun Türkiye içinde olsun birlikten yana oldu. Birleşmeyi savundu, “bir araya gelip örgüt olalım, güç oluşturalım, politika yapalım” istedi. Bu doğrultuda hem Türkiye sol hareketine dönük bir çabası oldu, hem de Kürdistan’daki gruplaşmalara dönük.
Örneğin; ADYÖD’de birlikte çalıştı, zaten genel gençlik örgütlenirken grup çalışmasını da sürdürüyordu ama grup ikinci planda kalmıştı. Esas olan ADYÖD temelinde devrimci gençlik hareketinin örgütlenmesiydi. Türkiye ve Kürdistan devrimci sol sosyalist hareketinin örgütlenip yaratılmasıydı. Önderlik ona en önde katılıyor, öyle bir ortak örgütlük ve mücadele içinde yer alıyordu.
Bunu DEV YOL’cular reddettiler. ADYÖD kapatılıp yerine AYÖD kurulunca birlikte ortak örgüt olarak kurulmadı, DEV YOL’un örgütü olarak kuruldu. Böylece diğer gruplarla birlikte PKK de dışlanmış oldu. Önderlik bu anlayışı eleştirdi. O zamandan eleştirdi. Bir ortak örgüt olsun istedi. Fakat kabul etmediler. Bunun üzerine PKK de ayrı bir örgütlenmeye, ayrı bir çizgiye yöneldi.
Kuşkusuz Kürt toplumunun örgütlenmesini, özgün örgütlülüğünü, ulusal demokratik örgütlülüğünü yaratmasını savunuyordu, ama bu Türkiye ile bir ortaklık içerisinde örgütlenmeyi reddetmiyordu. İlla apayrı olacak değildi. PKK’nin ayrı örgütlenme anlayışı öyle değildi. Fakat Türkiye sol sosyalist hareketinden birlikte, ortak örgütlenme Kürt ulusal demokratik örgütlülüğünü tanımak, Kürt toplumunun varlığını ve iradesini örgütlü temelde ortaya çıkarmasını kabul etmek temelinde ortak örgütlenmeyi göremeyince kendisi Kürdistan’a kaydı. Kürdistan’daki örgütlülüğü geliştirdi.
Önderlik, “Türkiye’de sol güçlüydü, çok sayıda örgüt vardı, ideolojik ve örgütsel mücadele görevleri yerine getiriliyordu. Örgütsel bakımdan zayıf olan Kürdistan’dı. Dolayısıyla Kürdistan’da örgütlülüğü, mücadeleyi geliştirerek bu eksikliği gidermek üzere biz Kürdistan’a yöneldik. Bu boşluğu dolduralım, zayıflığı giderelim istedik” dedi. Yoksa öyle sadece Kürdistan ile sınırlı kalma durumumuz yoktu. Bir de esas olarak bölen, dıştalayan, Türkiye’deki bu sol gruplardı. DEV YOL’du, diğerlerinin de tutumu benzerdi. Öyle çok farklı değildi.
Diğer yönden Kürdistan adına ortaya çıkan gruplar açısından da durum öyleydi. Kürdistan Ulusal Kurtuluşu ve Çözüm Yolu kitabında vardır. Önderlik 1975’te bütün liderlerle görüştüğünü, bütün gruplara gittiğini birlikte bir ulusal kurtuluş cephesi içerisinde örgütlenerek mücadele etme önerisinde bulunduğunu netçe belirtiyor. Geçenlerde Kemal Burkay da bir konuşmasında bunu doğruluyordu. “Geldi benimle görüştü, taleplerde bulundu” diyordu. Kemal Burkay ile de, Kotan kardeşlerle de, KDP Sekreterliğini yapanlarla da diğer gruplarla da bir cephe birliği içerisinde ortak örgütlenip mücadele etme önerisinde bulundu. Reddettiler! Ortak örgütlenmeyi kabul etmeyen, ayrı grup, örgüt oluşturan onlardır. Kemal Burkay, Kotan kardeşler ve KDP böldü. KDP’nin temsilcisinin o zaman “bu düşüncelerle Kürdistan’a girmenin Kürt halkına yapılacak en büyük kötülük olacağını, buna karşı savaş yürüteceklerini Önderliğe söylediğini, Önderlik kitaba yazdı. Biz bunların hepsini biliyoruz.
Kotan kardeşler öne çıktı. Hatice Yaşar derginin genel yayın yönetmenliğini yapıyordu. ‘Cumhurbaşkanına Açık Mektup’ diye çok keskin şeyler yayınladılar. Fakat mücadele örgütlenmeye geldiğinde birlik olamadılar.
DDKD grubu içinde bazıları buna yatkındı. Bir süre birlikte çalıştılar. Birlik yarattılar. Üç-dört aydı herhalde bir ortak çalışma birlik olundu, fakat sonra bakıldı ki çok fazla mücadelede gözleri yok. “Kürtlük, Kürdistan, özgürlük” filan diyorlar ama laf olsun diye söylüyorlar. Ona uygun mücadeleci bir kişilik yok. Öyle devrimci militan sorumluluk, ciddi işler yapma yaklaşımı yoktu. Onun üzerine tekrar kopuldu.
Vakıf Ahmetoğlu kardeşler vardı. Geçen bir tanesi vefat etmişti, Önderlik “en iyi arkadaşımdı” dedi. O katılanlardan biriydi. Sonra ayrıldı. Her şeyi şekli, biçimsel ele alıyorlardı. Dolayısıyla grupçuluk onlar tarafından geliştirildi.
Yani PKK ayrı örgütlenen, bölen ayrılıkçı bir akım olarak gösterildi hep. Bu yanlış bir tanımlamadır. Öyle olsaydı PKK büyüyemezdi. İnsanları birleştiremezdi.
Evet, bu gruplar tarafından tecrit edildi, ayrılıkçı sayıldı ama kendi içindeki insanları birleştirdi. Onlar tarafından ayrılıkçı sayılmadı. Çünkü gerçeği öyle değildi. Tersine PKK hep birlik olmayı savundu. Toparlayıcı oldu ve parçalanma eğilimini eleştirdi. Bölünüp parçalanmayı güç kaybetme olarak gördü, koydu. Bu temelde bir çalışma gösterdi.
DERLEME (PKK TARİHİ DERSİNDEN)
YORUM GÖNDER