DEPREM Mİ? DİKTATÖR MÜ?
Şubat Kürtlerin yaşam ivmesinde büyük acıların, yıkımların, katliam senaryolarının haznesi gibidir. Bazen neden bu ayı 28 tutmuşlar diye düşünürüz şimdi Kürt’ler açısından on iki ayın içinde en kısa ve aynı zamanda kara kış olan bu ayın kısalığını dahi iyi anlıyoruz. Acının zamanını kısa tutmak içindir diyebilir miyiz?
Biz bir 15 Şubat’ı nasıl karşılayacağız derken bir coğrafyayı yutan deprem haberleriyle sarsıldık. Örgütsüz halkın ne kadar büyük bir çaresizlik örneği olduğunu savrulmanın, yok olmanın kaçınılmaz olduğunu bu örnekte çarpıcı ve yürek parçalayan bir şekilde yaşadık, yaşıyoruz. İçinde büyük dersleri barındıran acıyla öğreten bir olayın doğa felaketinin içinden geçiyoruz. Binlerce insan depremle ama binlercesi kurtulmayı umut ederken egemen diktatörün eliyle katledildi. Daha da yetmedi cesetleri buldozerlerle parçalandı. Tek bir acıma hissi yüzlerinde yok!. Depremin altında yıkılan saray saltanatı yıkılan Ulus Devlet saltanatı oldu. sarayın ihtişamından övünen maskesiz tanrı adayı bırakalım sarayını, sarayının odaların halka dağıtmayı bir çadırı dahi vermemek için bin bir yalanı üst üste koyuyor hem de yüzünde tek bir hücresi dahi kızarmadan!
İnsanlık hep doğa olayları yaşadı yaşayacak, doğa da egemenlerin aç gözlülüğünden isyan ediyor. Erdoğan binlerce insanın, hayvanın, ağacın ve toprağın katilidir. Bir ağacı ve de ormanları pervasızca kesen bir insana neler yapmaz ki? Bu deprem Ulus Devletin iflasını aynı zaman da yaratan, emekle üreten, ezilen halklar olarak örgütlülüğün birbirimize kenetlenmenin ne kadar elzem olduğunu kanıtladı. Halkın örgütlü gücünün bütün büyük felaketleri diktatör başta olmak üzere aşabileceğimizi gösterdi. Bu deprem tüm vahşetinin karşısında aydınlığın, toplumsal ahlakın ve insana dair güzel olanın kazandığını gösterdi. İlk anlardan şu ana kadar elinde bir ceketi olandan sermayesi bir sazı olana kadar herkes ortak bir ruhla seferber oldu. bin bir odalıdan ses yok!… tek bir kelimeyle özetlersek sarayında öldürmelere doymayan çürümüş bir cesede bakıyoruz her gün. Her tarafa korkuyu hakim kılmaya çalışan çürümüş saltanat tellalları ne bilir emeği, emektarı; ne bilir acısı büyük olup ta yine de inatla yaşama tutunanı?
Ulus devlet olgusu toplum olmaya, örgütlü olmaya, kendi kendine yetebilmeye, kendi renk ve kültürünü korumaya asla yer vermeyen bir sistemdir. Doğa da teklik diye bir durum söz konusu değildir. Çokluğun ahengi, dengesi ve birbirini tamamlaması söz konusudur. Bu toplum içinde geçerlidir toplum bu olayla birbirine daha fazla kenetlendi, gücünün farkına vardı. Tekçi Ulus devletin parası, askeri, tekniği tüm imkanları vardı ama insanlar yakınlarının çığlıklarına çaresizce baka baka kaybettiler cenazelerinin başlarında beklediler en acısı da bu olsa gerek!
Yaşamak örgütlülük ister. Devlet gibi ağır işlemez soyut bir olguya toplum canlı, hisseden, kurtarmaya çalışan bir şekilde cevap verdi. Toplum insanlığına sahip çıktı. Yaşanan olaydan sonra anlaşılmıştır ki daha öncesinde doğru organize olmuş olsaydı kendi farkında örgütlü bir şekilde toplumsal savunma gücünü oluşturmuş olsaydı şimdi kurtarılacak canlar daha fazla olurdu. Cana can katmak denileni bu deprem olayında yaşadık. İnsanlar elleriyle tırnaklarını geçire geçire molozların altından kalan canları kurtarmaya çalıştılar.
Önümüzde yeni bir sürece evirilmek zorundayız. Halklar birlikte yaşama konusunda yine toplumsal ahlak ve politikanın muhteşem gücünün farkını bu süreçte yansıttılar. Eksikliklerimizi doğru tahlil ederek diktatörün sarayını başına yıkmalıyız. Halklar direnişlerini ortaklaştırarak yaralarını sarabilir acılarını sevince dönüştürebilirler. Demokratik Konfederal yaşamı gerçekleştirme koşullarımız her zamankinden daha yakındır.
ÖZGÜR TOLHILDAN
pajk.org
YORUM GÖNDER