SİSTEM KARŞITI HAREKETLER
Tüm sistem karşıtı hareketler, mücadelelerinde bedel vermiş, işkencelere maruz kalmış, öldürülmüşlerdir. Ancak kapitalist moderniteyi yeterince tahlil edememeleri de onların ortak noktalarıdır. Kendilerini ideolojik olarak farklı tanımlamalarına rağmen, liberal anlayışları aşamamışlardır. Bu sonuç da onları hem başarısız kılmış, hem de kapitalist modernitenin mezhepleri haline getirmiştir. Yine sisteme alternatif olamamışlardır. Önderliğin farkı ise, demokratik modernite alternatifini geliştirmesidir. Ancak Önderlik bu hareketlerin miraslarına da önem atfediyor. Önderlik “Devrimler eğer alternatif oluşturabiliyorlarsa devrimdirler ve anlamlıdırlar” diyor.
Reel sosyalizm:
Son yüzelli yıla damgasını vurdur. Toplumsallaşmayı, kitleselleşmeyi başardı. Ulusal kurtuluş hareketlerine perspektif teşkil etti. Özgürlük, eşitlik konularında öncülük rol oynadı. Ortaya çıkışı 1789 Fransız devrimine tekabül eder. Fransız devrimi, özünde halk ayaklanmasıdır. Robespierre ve arkadaşı Saint Juste, radikal kesimi temsil ederler. Danton, liberal kesimi temsil eder. Babeuf komünist kesim temsilcisidir. Bu üç eğilimin öncülüğüyle devrim başarıyla sonuçlanır. Devrim sonrası ortaklaşmayan zihniyet nedeniyle her üç eğilim, toplumu iç savaşa sürükler. Başta Danton, ardından Robespierre giyotine giderler. Sosyalizm düşüncesi bu devrimden sonradır. Sosyalizm ilk kez Fransa’da kavram olarak öne çıkar. Anlamı toplumculuktur. Öncesinde 1530’larda İtalya’da Thomas More, Campanella vb. öncülüğünde ütopik sosyalizm tartışmaları vardır. Fransa da Saint Simon ve Charles Fouirer tarafından ütopik sosyalizm öncülüğü yapılır.
Campanella: Güneş Ülkesi adlı kitabında düşlediği kitabı yazar. Ona ulaşmak için mücadele eder. Yaşamsallaştıramadığı için ütopik sosyalist olarak anılır. 1568-1639 yılları arasında İtalya’da yaşamıştır. Kitabini 1632 yılında yayınlamıştır. Kitabında özel mülkiyet karşıtıdır, evliliklere, çocuğun anne-baba aidiyetine karşıdır. “Her şey toplum içindir” der. Ütopik komünist olduğunu söyleyenler de vardır. sınıf karşıtıdır. Toplumu o kadar yüceltmiştir ki içinde bireye yer yoktur. O dönemde İtalya İspanya’nın sömürgesidir. İspanya karşıtı harekette yer alır. Tutuklanır ve yirmiyedi yıl zindanda kalır, işkence görür ve ancak ideallerinden vaz geçmez. Aşırı kuralcıdır, bu anlamda doğmatiktir. “Toplum düzeni aklın buyruğu ve tabiat yasalarından geçer” der. Doğacıdır. Ne var ki yaşamsallaşmadığı için düşlenen “güneş ülkesi” sadece kitap olarak kalır. Fransız devrimi sonrası ütopik sosyalistleri esas alan 2.ütopik sosyalistler, insanlık değerleri için mücadele etmek, sistem karşıtı hareketlere sahiplenmek, egemen sistemi red üzerinden mücadele kararı alırlar.
Saint Simon: 1760-1825 yılları arasında Fransa’da yaşar. Amerika Bağımsızlık mücadelesine katılır, Fransa’ya döner, komünler kurar ve öncülüklerini yapar. Toplumsal eşitliği savunur. Campanella’dan sonra ütopik sosyalizmin ikinci deneycisidir. Ancak taraftar bulmaz. Önderlik “Sosyalizm kendini üç kaynağa dayandırdı” der. Birincisi ütopik sosyalizm (Fransa), ikincisi diyalektik materyalizm (Almanya), üçüncüsü emek-değer teorisi (İngiltere)dir. Diyalektik materyalizm Almanya’da Feuerbach öncülüğünde gelişir. Hegel’le aynı çağda yaşar. Hegel’ı eleştirir, ama etkilenir de. Olguculuk, maddecilik ve pozitivizmi esas alırlar. Toplum ve doğaya yaklaşımlarına da bu yansır. Emek-değer teorisi ise İngiltere’de Adams Simith öncülüğünde gelişir. Emek kapsamına sadece işçi sınıfını alırlar. Her üç kaynak Marksist teoriye ışık tutar.
Marksizm: 1840-1850’li yıllarda Marks ve Engels öncülüğünde şekillenir.
Karl Marks: 1818’de Almanya’da doğmuştur, Yahudidir. Berlin ve Bonn’da hukuk okur. Zengin bir aileden gelir. Tarih ve felsefe konularına eğilimlidir. Hegel ve Feuerbach’ın düşünceleriyle tanışır. Hem bunları eleştirir ama aynı zamanda etkilenir de. Kendi düşüncesi tarihsel, diyalektik materyalizm olarak sunar. Alman hükümetine karşı muhalif gazetelerde yazar. Engels’le tanışır. 1844’te Almanya, Belçika, İngiltere ve Fransa’ya sürgün edilir. Yaklaşık yirmi yıl düşüncelerini topluma bilimsel sosyalizm olarak sunarlar. Marks’ın bir çok kitabı vardır ve hepsi devrim gerekçelerini işler.
Engels: 1820’de Almanya’da doğar. 1820-1895. Bilimsel sosyalizmin kurucu üyelerindendir. Her ikisi de üniversitede sol Hegel hareketine katılırlar. Engels de hukuk okur. Babası zengindir. Baskı sonucu okulu bırakır. Babasının İngiltere’deki tekstil fabrikasının yöneticiliğini yapar. En yoğun çelişkilerle işçi-patron çelişkisiyle ilk burada karşılaşır. Ve sistem karşıtı harekete katılma kararı alır. İngiltere işçi sömürüsüne karşı “işçi sınıfının kuruluşu” adlı kitabı yazar. Ardından Fransa’ya gidip Marks’la kalır. O süreçte işçilerin durumu kötüdür. Toplum bunalımdadır. Fikirleri çabuk benimsenir. 1845’te Fransa’dan Belçika’ya sürgün edilir. Oradan da İngiltere’ye (kapitalizmin merkezidir) sürgün edilir. Orada işçi hareketleri vardır. Kadınlar da yer alıyorlar. 1846’da tekrar Belçika’ya dönerler. Komünizm üzerine yazarlar. Komünist Manifesto’yu 1848’de yayınlarlar. Komünist Manifesto’da proleterya öndedir. İktidar ve devleti reddetmezler. Kapitalist sistem zihniyetine karşıdırlar. Pratikleşmek için komün ve dernekler kurarlar. Enternasyonaller (işçi birlikleri) kurarlar. Ancak ardından Komünist-sosyalist parti ve işçilerin birliği haline gelir. 1.Enternasyonel 1864 yılında olur. İşçi hareketleri, komünist-sosyalist partiler üye olarak katılırlar. Bu hareketlerin içinde anarşistler de vardır. 1.Enternasyonalde Marksistlerle anarşistler arasında çelişkiler yaşanır.
Paris Komünü: 1871’de Paris’te gerçekleşiyor. Tüm Paris halkı ayağa kalkıyor, şehri ele geçiriyor. Tüm işçiler de komün yönetim tarzını işçi öncülüğünde esas alıyorlar. Ama mücadele ve sistem olma gerekçelerini oturtamadıklarından üç aydan uzun süre dayanamıyor. Marks, Paris Komününün yıkılışını çözümlerken, proleterya öncülüğünde hiç hata görmüyor. Bu durum Marksizme inançta kırılmalara yol açıyor. 2.Enternasyonalde istenen başarıyı getirmiyor. 2.Enternasyonal 1880’de kuruluyor. Bileşimler kendi aralarında çelişki ve çatışmalıdır. 2.Enternasyonalde bir kesim milliyetçilik savıyla ortaya çıkıyor. Bu üç eğilime yol açıyor. Biri radikal, biri liberal ve diğer ulusalcı sosyalizm biçimindedir. Bu durum enternasyonalin başarısını etkiliyor. Sistem bir yandan saldırıyor , bir yandan da iç sorunlar karşısında zorlanmalar yaşanıyor. 3.Enternasyonal: 1919’da Bolşevikler öncülüğünde kuruluyor. Tüm işçi hareketleri bir kez daha birleşiyor. Bolşeviklerin sloganı “Tüm işçiler birleşelim, kapitalizmi yıkalım”dır. Enternasyonalin merkezi Rusya’ya kayıyor. Proleterya öne çıkıyor. Che Guevera, Bolşeviklerin bu merkezci yaklaşımlarını eleştiriyor. Enternasyonalin uluslar arası bir içerikte olmadığını, iktidarcı bir yaklaşım olduğunu söylüyor. Lenin’in ardından Stalin başa geliyor. Enternasyonal 2.dünya savaşına kadar da devam ediyor.
Lenin: 1870-1924 yılları arasında yaşıyor. Sibiryalıdır. Orta halli bir aileden geliyor. Aile çarlık karşıtıdır. Kardeşi yakalanıp idam ediliyor. Lenin bundan etkileniyor. Hukuk okumuştur, insan hakları vb. nedeniyle yakalanıyor. Zindanda Marksizmi okuyor. 1891’de okulu bitirip kısa süre avukatlık yapıyor. Marksistlerle tanışıyor ve kendisini işçi-köylü sınıflarının kurtuluşuna adıyor. 1898’de Rusya Sosyal Demokrat Parti’yi kuruyor. Bu Parti de çarlık rejimi karşıtıdır. 1.Dünya savaşı sonrası Bolşevik Parti öncülük rolü oynuyor. Marksizmin öğretisini esas alıyor. Ekim 1917’de Bolşevik devriminde Lenin’in perspektifi esastır. Çarlık sonrası Kerenski hükümeti kurulur. Lenin buna da muhalefet eder ve hükümet yıkılır. Kapitalizme ve emperyalizme karşı kitapları vardır. “Sosyalist toplum için ölene kadar savaş” temel sloganıdır. Stalin: Stalin Ekim devriminde rol oynuyor. Proleterya inancı sonsuzdur. “Herşey Rusya içindir” diyor. Troçki: Troçki Lenin döneminde bakandır. Stalin, Lenin sonrası Troçki’yi reformist, oportünist ilan ediyor. Sibirya’ya sürgün ediliyor, Meksika’ya kaçıyor Sibirya’dan ve Meksika’da öldürülüyor.
Önderliğin reel sosyalizme yönelik tespit ve eleştirileri radikaldir. Önderlik, amacı eleştirmekle birlikte, harcanan emeklere ve yaşanan şahadetlere sahip çıkmaktadır.
Önderlik birinci olarak; iktidar ve devlet konularındaki tespitleri yetersiz ve hatalı olarak değerlendiriyor. İktidar ve devlet gücüyle sosyalizmi kuracaklarına inandılar.
İkinci olarak; Modernitenin sınıf temelinden habersizdirler. Kapitalizmin kökeninin Sümerlere kadar dayandığından habersizdirler. Kapitalist moderniteyi 16.yüzyıl İngiltere ve Hollanda yaratımı sanırlar. Kapitalist ulus-devlet ayağını ilerici görürler. Bu durum ulusal ve sosyal şovenizme kapı aralamıştır.
Üçüncüsü; ideolojik olarak pozitivizmin en kaba biçimini bilimsellik olarak kabul etmekle, bu alanda da hatalı yaklaşmışlardır. Sosyolojik yaklaşımları, kaba Darwinciliği aşamamışlardır. Toplumsal doğanın niteliksel farkını belirleme gereğini duymamışlardır.
Dördüncüsü; Genelde iktidar, özelde ulus-devlet tahlillerine girememişlerdir. Hegel’in devlet çözümlemesini aşamamışlardır. “iyi devlet” olabilir sanmışlardır.
Beşincisi; uygarlık eleştirileri sığ ve yüzeyseldir. Kapitalizmi geçmiş uygarlıkların devamı, uygarlık zincirinin halkası olarak değerlendirememişlerdir.
Altıncısı; anti-uygarlık güçlerini değerlendirme gereği duymamışlardır. Bu güçleri olumsuz, geri olarak değerlendirmişlerdir.
Yedincisi; Toplumsal doğaya ilişkin pozitivist, evrenselci, düz ilerlemeci yaklaşım nedeniyle er-geç sosyalizm gelecek yanılgısına girmişlerdir.
Sekizincisi; feminizm, ekoloji ve kültürel hareketleri sınıf mücadelesi önünde engel olarak görmüşlerdir. Kadının yaşadığı ağır sömürülme durumu kapsamlı çözümlenmemiş, burjuva hukukunun eşitlik ölçüleri aşılmamıştır.
Dokuzuncusu; sınıflaşma ahlaki ve politik anlamda olumsuz olarak görülmemiş, iyi ve özgürlüğün zorunlu bir aşaması olarak değerlendirilmiştir.
ANARŞİZM:
Anarşizm de Fransız devrimi sonrasında ortaya çıkıyor. Bu yönüyle Marksizmin ikizidir. Kapitalizm ve Marksizm tarafından dışlanmıştır. Topluma da kaide, kural tanımaz bir güç olarak lanse edilmiştir. Doğru tanımlamak yerine çarpıtılmış, anarşistler de kendilerini doğru tanıtamamışlardır. Bu yüzyılda rol oynaması gereken hareketlerdendir. Demokratik modernite sistemine öncü olabilme kapasitesindedir. Sisteme karşı radikal muhalif duruş sahibidir. Anarşizm kavram olarak otorite karşıtlığı anlamına gelir. Kökeni Yunancadır. İlk kez Proudhon tarafından kullanılmıştır.
Proudhon: 1809-1865 yıllarında yaşamıştır. Felsefecidir, anarşizmin babası olarak tanımlanır. Bu tanımlamayı Marks onun için yapmıştır. “Toplumsal tarihten kopuk mücadele olmaz” diyor. Özel mülkiyet karşıtıdır. “Mülk edinme hırsızlıktır” diyor. “Kapitalizmin mülkiyeti çalıntı maldır” diyor. Küçük çaplı mülkiyete karşı değildir. Yaşamsal ihtiyaç için olabileceğini belirtir. Onun mülkiyet yaklaşımı ütopik olarak görülmüştür.
Kropotkin: 1842-1921 yıllarında yaşar. Zengin bir Rus ailedendir. Toplumsal çelişkilerle küçük yaşta tanışır. Sol hareketlere katılır. Paris Komününden etkilenir. Sosyalist işçi hareketlerine katılır. 1872’de Fransa’dan Rusya’ya döner. Rusya nihilist hareketine katılır. Kapitalizme başkaldırmış ama sosyalizm adı altında yaşanan iktidarcılık karşısında kırılmıştır. 1873’te yakalanır. 1881’de Rus Çarı 2.Aleksander’a suikast suçlamasıyla aranır. Rusya’dan tekrar kaçar. Bu defa Paris’te yakalanır. Komünizmle anarşizmi özdeş ele alır. Anarşizm üzerinde yazıları vardır.
Anarşitlerin temel amaçları:
Tüm otorite biçimlerine karşıdırlar. “Otorite, iktidar getirir” derler. Anarşizmin çıkışını tüm devrimlerin sonucu olarak ele alırlar. Devlet otoritesini reddederler. Tüm baskı biçimlerine karşıdırlar. “Din, parti, ideoloji, askeri, siyasi örgütlemeler, hegemonyaya yol açar” derler ve reddederler. Hedef ve İlkeleri:
1-anarşizm baskı kabul etmez. Alternatifi özgür iradeyle geliştirir.
2-Hiyerarşi ve din karşısında mücadele eder.
3-İnsan kapasitesi ve gelişimini engelleyen tüm unsurlara karşı mücadele ederler.
4-insandaki yaratıcı özü esas alarak, “insanlar bu özle bir araya gelebilir, kolektif olabilirler” yaklaşımına giderler.
5-Yasalar yerine (dıştan dayatılan) yeteneğe göre katılımcılığı (gönüllülüğü) esas alırlar. Toplumsal sorumluluğun böyle doğduğuna inanırlar.
6-İktidarın, insanlar yerine düşündüklerini, karar aldıklarını belirtir. Buna, köleliği derinleştirildiği, insan ve toplumda yeteneği körelttiği için karşıdırlar.
7-sistemin yaratımı olan mülkiyetçilik, ırkçılık, dincilik, cinsiyetçilik karşıtıdırlar. Bunları kapitalizmin yaratımı olarak ele alırlar.
Sisteme karşı öngördükleri alternatifler:
Devlet ve kurumları yerine, dernekler birliği, federasyon ve konfederasyon birliklerini, sivil toplum kuruluşlarını öngörürler. Endüstriyalizm yerine kooperatifleri ve kooperatif birliklerin üretimini esas alırlar. Toplumsal ilişkilerde özgür birliktelikleri, kardeşlik, sevgi-saygı prensipleri üzerinden geliştirmeyi esas alırlar. Diğer bir anarşist görüş, kökenini Fransız devrimi sonrası yerine, neolitiğe dayandırır. Yani çıkışlarını doğal topluma dayandırırlar. Ve bu ahlaki-politik toplum özünde anarşisttir derler. Kropotkin “Anarşizm, hükümetsiz bir sosyalist sistemdir” der. “Anarşizm nihai hedeftir”, “Anarşizm hükümetsiz bir toplum yaratmaktır” der.
Bireysel Anarşizm Akımı:
Öncülüğünü Marks Stırener yapmıştır. Akımın teorisyenidir. “Kapitalizm bireysel otorite, komünizm toplumsal otoriteyi geliştirir. İkisinde de bireyin iradesini kırar” diyor. Ve birey iradesini esas alıyor. İrade olmak için eğitimi, ilkesel ele alırlar. “Kölelik, bilinçsizlikten, iradesizlikten gelir” derler. “eğitimle bilinçlenmiş kişi, bunlardan kurtuluverir”. Ekonomi sisteminde kooperatiflere önem verirler. Toplumsal örgütlenmede birlik ve komünleri esas alırlar. Her türlü şiddete karşıdırlar. Devrimsel değil evrimsel dönüşümü esas alırlar. “Tüm bunlar olursa otorite, iktidar ortadan kalkar” diyorlar. Önderlik “toplum bireyin, birey de toplum iradesine saygı duymalı” diyor.
Toplumsal Anarşizm Akımı:
Akımlar arasında en örgütlü olanıdır. Bakunin öncülüğünü yapar.
Bakunin: Rus asıllıdır. 1814’te Moskova’da doğar, memur bir ailedendir. Üniversite sonrası Rus ordusunda görev yapar. Almanya’da sol Hegelci örgütlere katılır. Arayışları onu Marksizme yönlendirir. Hem teorisyen, hem eylemcidir. 1.Enternasyonalin hazırlıklarına Marks’la birlikte katılır. Sonrasında çelişkiler yaşanır. 1.enternasyonal Kongresinde (1872’de Lahey’de) Marks’a karşı çıkar. İktidar ve devlet konusunda, Marksın devleti geçici çözüm görmesini eleştirir. Marks tarafından bozgunculukla teşhir edilir. Bakunin “İktidar mutlak kötülüktür” der ve ilkesel anlamda iktidarı, otoriteyi, devleti reddeder. Proleter devleti de reddeder. Ama Marksizmin kapitalizm ve sınıf çözümlemelerine katılır. İktidar ve devlet yerine, işçiler konfederasyonlarından yanadır. Merkezi hükümet yerine yerel hükümetleri öngörür. Özünde bu toplumsal anarşist akımın ana hedefidir. “siyaset iktidar doğurur” diyor. Siyaseti reddeder. “siyaset var oldukça, iktidar köle, ezen, ezilen hep olacaktır” der. İlkesel ve fiili olarak siyasetsiz toplum taraftarıdır. Özel mülkiyete karşıdır. Üretim araçlarının ortak çıkarlara hizmetini öngörür. Toplumcu anarşisttir. Eğitime hayati önem verirler. Bireysel anarşizmi reddetmezler. Hem evrimci ve hem de devrimci olduklarını savunurlar. Kişinin kendini savunmasını hak görürler. “Otoriteyi ortadan kaldırmak, otorite olmak anlamına gelmez” derler. “Üretim araçları kolektif kullanılmalı, toplumda komünler olmalı ve birbirlerini denetlemeli” diyor. “Bu, patronun rolünü ortadan kaldırır” der. Ürünler eşit dağıtılmalı derler ve pazara karşıdırlar. Toprak kolektif işlenmeli, kolektif ekilip ürünlerinden kolektif yararlanılmalı derler. Toplumsal anarşizm akımı kendi içinde üç akıma ayrılır. Kolektif anarşistler, sendikal anarşistler, sendikal anarşistler olmak üzere üç akımdır. Bu ayrışma ortaklaşmayı, etkili olmayı engeller.
Yeşil anarşizm akımı: Teorisyen ve öncüsü Murray Boochin’dir. Teorisini çevre bilimi üzerine oluşturur. Boochin, 1921’de Newyork’ta doğdu. 1930 yılında sol gençlik hareketine katılır. Rusya sol hareketinde rol oynar. 1940’a kadar çelişkiler yaşar. Rus sosyalistler onu Troçkist sosyalist olarak adlandırırlar. Partilerinden bu yüzden ihraç ederler. Özgürlükçü sosyalist görüşü benimser. Kendini böyle ifade eder. Üniversitelerde çeşitli dersler verir. Araştırmalarını ekolojiye yönlendirir. Görüşlerini kitaplaştırır. “Özgürlüğün ekolojisi”, “Kentsiz Kentleşme”, “Toplumsal Ekolojinin Felsefesi” bilinen kitaplarındandır. Özgürlük ve ekoloji birlikteliğini işler. Kitaplarında öz irade, öz bilinç, öz yönetimi esas alır. “Özden yoksun bir inşa, yıkılmaya mecburdur” der. Herşeyde bir öz arar. Bu teorisini doğa yaratıcılığına dayandırır. “Toplum prensiplerle yeniden inşa edilmelidir” diyor. Yeşil anarşizm, orantısız kentleşme, tekel vs. karşıtıdır. Yeşil anarşistler insanın doğayı denetime aldığını ve hor gördüğünü savunur. Tüm farklılıkları doğaya ait görürler. Örgütlemede birlikleri esas alırlar ve çeşitli fikirlere önem atfederler. “Doğa özgür gelişim yaşar, insanlar da doğanın parçası olarak böyle gelişmeli. Ancak insan gelişimine müdahale edilmiştir” derler. Sistem, insanı doğadan koparmıştır. Bununla mücadele edilmeli görüşünü savunurlar. Toplumsal ekolojiyi reddetmezler, savunurlar. 1950/1960’lı yıllarda toplumsal ekolojinin teorisini savunurlar. Toplumsal ekolojinin öncülüğünü yaparlar. Tüm Anarşist akımlar doğaya karşı duyarlıdırlar.
Anarko Feministler: 1960’larda örgütlenir. Öncülüğünü Emma Goldman, Maria Valston, Catra Löbne yapar. Anarşist hareketlerden koparlar. Kadınlar olarak anarşizmin gerçek savunuculuğunu yapma iddiasındadırlar. Kadınlar bağımsız örgütlenmeli derler. Reel sosyalizmin kadın mücadelesine cevap olmadığını savunurlar. Komünizme inanırlar. Anarko feministler olarak komünizmi biz getireceğiz derler. Anarko feminizm, anarşizmin abc’sidir derler. Kadının fahişeleştirilmesinden sistem –din, devlet, iktidar- sorumludur derler. Ve mücadeleyi esas alırlar. Aşkla kutsanmamış, doğal olmayan tüm birliktenlikler fahişeliktir derler. Mevcut kadın-erkek ilişkilerini reddederler. Buna karşı anarşist boşanma teorisini geliştirirler. Doğru ilişki yoksa aralarında saygı ve ikna temelinde boşanmalıdırlar derler. Evlilik, yaşamınızı, onurunuzu sizden çalmamışsa, evlilik kurumu kötülükten uzaklaşmış demektir, derler. Anarşist akımlardaki erkeklerin kadın yaklaşımını Marksistlerinkine benzetirler. Anarşist erkeklere karşı da mücadele ederler. Merkezleri Amerika’da olmakla birlikte bir çok yerde örgütlenirler.
Dindar Anarşizm Akımı: Öncülüğünü Aziz Paul yapar. Bu kişi, rahiptir. Sadece tanrı otoritesini kabul eder. Devlet, iktidar otoritesini reddeder. Tolstoy da bu akımdandır. “tüm değişimleri tanrı yapar, istemezse olmaz”.
İlkelci Anarşizm Akımı: Merkezi İngiltere’dedir. Kendilerini en radikal kabul ederler. Tüm bozulmaların nedeni, tekniktir derler. Hiçbir biçimde teknik kullanmazlar. Doğal toplum teknik olmadığı için bozulma yoktu, görüşünü savunurlar. Doğal topluma dönüşü savunurlar. Uç anarşistler olarak da anılırlar.
Pasifist Anarşizm Akımı: Tolstoy’un öncülüğünü yaptığı söylenir. Düşüncede evrimsel gelişmeyi esas alır. Savaş ve şiddet karşıtlığı yaparlar. Radikal eylemlere yanaşmazlar. Toplum bünyesini bozduğu için reddederler. Devlet, iktidar, otorite karşıtıdırlar.
Önderliğin Anarşizm üzerine Görüş ve Eleştirileri:
1-Kapitalist sistemi en soldan eleştiriyorlar ve Marksistler gibi ilerici rol atfetmiyorlar.
2-İktidar ve devlet yaklaşımları, Marksistlere göre daha kapsamlı ve gerçekçidir. İktidar ve devletin hemen ortadan kaldırılması yaklaşımları ütopiktir.
3-Merkezi ulus-devlet inşa sürecinin ulus ve toplumlar, sınıflar için felaket getireceğini görmüşlerdir.
4-Bürokratizme, endüstriyalizme, kentleşmeye yönelik eleştirileri büyük oranda doğrulanmıştır.
5-Reel sosyalizme yönelttikleri eleştiriler de sistemin çözülmesiyle doğrulanmıştır. Ancak kitleselleşmemeleri, teorilerindeki ciddi bir eksiklikten kaynaklanmaktadır. Uygulanabilir bir sistem geliştirememişlerdir. Pozitivizmin etkileri vardır. İstenilen tarihsel ve toplumsal çözümleme düzeyine ulaşamamışlardır. Avrupa merkezli sosyal bilimlerin dışına çıktıkları pek söylenemez. En önemli eksiklikleri demokratik siyaset ve modernite konusunda sistem geliştirememişlerdir. Otoritenin her türlüsüne tepki duymuşlardır. İktidar ve devlet otoritesine gösterdikleri haklı tepkiyi tüm otorite biçimlerine yansıtmamaları, demokratik moderniteyi gündemleştirememelerine neden olmuştur. Demokratik moderniteyi gerekli görmemeleri, özeleştiri olmalıdır. Ulus-devlet yerine demokratik ulus seçeneği geliştirmemeleri de özeleştiri olmalıdır.
FEMİNİZM:
Fransız devrimi sonrası gündeme gelir. Bazıları 15.yüzyıla kadar da götürür. Feminizm kadıncılık, kadın bakışı anlamına gelir. 1789’da ortaya çıktı. 1789-1850 arasında kadın hareketleri Avrupa merkezli mücadele başlatır ve hak arayışlarına giderler. Fransa devrimine kadınlar güçlü katılıp öncülük yapmışlardır.
1.Dalga Feminizm:
Adı geçen yıllardaki mücadeleyi birinci dalga feminizm olarak adlandırırlar. Kadın özgürlüğünü liberalizmle bütünleştirirler. Liberal çizgiyi savunurlar. Fransa, İngiltere, ABD’de örgütlenirler. Bu çizginin öncüsü, Olimpia de Guess’dir. Mücadeleleri seçme-seçilme hakkına sahip olmak içindir. De Guess’in son sözleri önemlidir. Cinsler arası eşitlikte salt kaba eşitliği esas alırlar. Mücadelelerini orta sınıfa dayandırırlar, tüm kadınları kucaklayamazlar. Kadın Sözleşmesini Olimpia yazar. Erkeğin sahip olduğu haklar, kadın adına da istenir. Sadece beyaz kadınlar bu dalgada yer alır, siyah kadınlara yer yoktur. Birinci dalga liberal feministler olarak bilinir. Önderlik, kapitalist sistem bu dalgayı kandırmış, istediklerini vermiş ve özgürlük yanılsamalarına neden olmuştur der. Bu dalganın mücadele tarzı, kadının bugün Avrupa’daki durumuna yol açmıştır. Birinci dalgada liberalizm akımı, bireysel özgürlükçüler akımı yer alırlar.
2.Dalga Feminizm:
Sosyalist feministler olarak da bilinirler. Sosyalist hareketlerin çıkışına denk gelir. Çıkışları 1850-1950 arası dönemdedir. Avrupa, Asya, Afrika, Amerika kıtalarında örgütlenirler. Sosyalist akım, işçi hareketi akımı, ulusal akım, bu dalgada yer alır. Birinci dünya savaşı sonrası, dünyada gündemleşirler. Mücadeleleriyle 1.dünya savaşında aktif rol oynarlar. İşçi sınıfı ve sosyalist zihniyeti, mücadelelerinin merkezine yerleştirirler. Toplumsal işbölümünün olmasını istiyorlar. Kadının ev işlerini değersiz, anlamsız ve tekrar görürler. Dışarıda ve fabrikada salt eşitlikçilik temelinde çalışmanın mücadelesini yürütürler. Bu dalgaya öncülük edenler Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Aleksandra Kollantai’dır. Rosa katı Marksistlerdendir. Lenin’le çelişkileri yoğundur. Kadın sorununun çözümünü devrim sonrasına bırakır bu dalga. Aleksandra Kollantai, zengin bir ailedendir. Onaltı yaşında mücadeleye katılır. “Bir çok hayat yaşadım” kitabı bilinenlerdendir. Cinsiyetçi yaklaşımlarla mücadele eder. Cins perspektifi güçlü olmadığı için reel sosyalizmin etkisinden kurtulamazlar. Birinci dalga feministleri reddederler. İçlerine almazlar. Yani sınıfsal yaklaşımları nedeniyle, onlar da tüm kadınları kucaklayamazlar. Emperyalizme karşı müthiş savaşırlar. 1940’lardan sonra sosyalist kadınlar öncülüğünde anti-emperyalist blok oluşumuna giderler. Sınıf zihniyetiyle yaklaşımın eşitlik ve ortaklaşma getirmeyeceğini Rosa Luxemburg fark eder ve bunu savunur.
3.Dalga Feminizm:
Merkezi Amerika’dadır. Radikal feministler olarak bilinirler. Var oluşçu feminizm, post modernist feminist akımları vardır. Toplumda radikal feminist olarak anılırlar. 1960-1970’ler arası gündemleşirler. Liberal ve sosyalist feministleri reddederler. Bunları genel sorunlarla uğraşıp kadın sorununa eğilmemekle suçlarlar. Erkek egemenliği tüm toplum ve insanları ezdiği için, mücadelede erkek egemenliğine karşıtlığı esas alırlar. Kadın köleliğinin kaynağında ekonomi değil toplumsal cinsiyetçilik vardır derler. En parçalı duruş, radikal feminist dalgada yaşanır. Cins çelişkisi aileden başlar derler. Cinsel ilişkiyi erkek sermaye olarak kullandığından reddederler. Lezbiyenliği meşrulaştırırlar. Aile ve aile kültürünü reddederler. Özgürlük savaşı sosyalist savaştan daha önemlidir derler. Simon De Baeviur bu dalganın öncülüğünü yapar. Kadın olarak dünyaya gelinmez, kadın olunur der.
4.Dalga Feminizm:
Anarşist feministler olarak bilinirler. 1960’larda ortaya çıkarlar. Anarko feministler ve ekolojik feminist akım, bunlar içindedir. Kendilerini yeni dalga feministler olarak tanımlarlar. Devlet, ata erkil sistem karşıtıdırlar. Devlet ve ataerkillik ikiz sapkındırlar derler. Eko ve anarko feministlerin ortak yanları çoktur. Her türlü ideoloji, devlet, medya, din karşıtıdırlar. Bunların hegemonya kurduklarını, bunu kadın üzerinde kurduklarını söylerler. Hepsine karşı mücadeleyi esas alırlar. Toplumsal özgürlük konusunda duyarlıdırlar. Ve toplumun kendi kendisini yönetmesi gerektiğine inanırlar. Farklılıkları zenginlik olarak ele alırlar. Ağırlıklı olarak kapitalizmi ve liberalizmi eleştirirler. Emma Goldman bu dalganın öncülerindendir. Yahudidir. “Anarko feminizm kendisini teorileştirmeli” der ve dalganın manifestosunu yazarlar. Manifestoda dünyayı kadınları ilgilendiren tüm sorunlarla kadınlar ilgilenmeli, çözmeli derler. Kadın örgütlülüğüyle erkek ve devlet tahakkümünün etkisiz kılınacağını savunurlar. “Kadın kendi bedeni üzerinde hak sahibi olmalı” der. Erkek hakimiyetine karşı kadın savunmacılığı olmalı der. Krizden kurtulmak için kriz merkezleri kurulmalı derler. Tartışma ve çalışma grupları, kadın aktiviteleri, grupları kurulmalı, buralarda kadın sorunları çözülmeli diyorlar. Eğitime özel önem verirler. Cinsler arası mevcut işbölümünü reddederler. Erkek ev işleri ve çocuk bakımını üstlenmelidir. Burjuva ve Marksist feministlerin, kadın özgürlüğünü yanlış yönlendirdiklerini savunurlar. Anarşizm olmadan feminizm olmaz görüşündedirler. İçinde baskı ve iktidar olmadan, örgütleme taraftarıdırlar. Şiddet karşıtıdırlar.
Önderliğin değerlendirmeleri:
Kadın sorununu toplumsal sorundan ayrıştırmak doğru değildir. Kadın toplumun temel gücüdür. Toplum bir kez daha kadın özü etrafında örgütlendirilmeli. Feminizm, mevcut durumuyla yeniden inşa gücü olmamıştır. Parçalı duruştan kurtulamamıştır. Demokratik modernitenin temel güçlerinden olabilirler. Avrupa merkezli bakış açısından kurtulamamış, sistemin müdahalelerine açık kapı bırakmışlardır.
KÜLTÜREL HAREKETLER:
Postmodernizm kendisine bu hareketleri esas aldı. Etnisite ve demokratik ulus hareketleri, dinsel kültür hareketleri, kentsel-yerel ve bölgesel özerklik hareketleri savunmada verilmiştir.
AKADEMİ ÇALIŞMALARINDAN DERLEME
YORUM GÖNDER