APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (56.BÖLÜM)
EN YİĞİT MİLİTAN KENDİ HUKUKUNU GÖZETEN VE UYGULATANDIR
Halkımızın korkunç bir yaşam hıyanetinden tutalım yaşamın hatalarına gırtlağına kadar battığını, düşman tarafından zorla büyük bir teröre maruz bırakıldığını biliyoruz. Peki size ne oluyor? Öncü olacaksınız, öncü olmanın ilk şartı; kendini çizgi adamı yapmaktır. Bunun için de tüm gücümüzü kullandık. Fakat kendi yanlışlıklarınızda, yetmez ve hatalı konumlarınızda o kadar ısrarlısınız ki, size yönelik yapılan tüm eleştiriler bunu çok açıkça gösteriyor. Bunu önlemek için çok kapsamlı çözümlemeler geliştirdik. Öyle anlaşılıyor ki, çok sıradan yaklaşmışsınız, bir militana yaraşır yaklaşımı göstermemişsiniz. Çok kötü bir öğrencilik deneyimi yaşıyorsunuz. Bırakalım iyi bir politik ve askeri öğrenci olmayı, dürüst bir taraftar çizgisine bile ulaşmayı beceremiyorsunuz. Birçok şeyi oldukça hatalı, oldukça tehlikeli, hatta saptırmacı bir tarzda ele alıyorsunuz. Bu halinizle bir okul öğrencisi durumuna aday olmanız bile zor. Tüm çabama rağmen, çoğunuzun durumunu çok zavallıca görüyorum. Çözümlemelerimiz, çok çaresiz ve fırsat buldukça da son derece keyfi olduğunuzu defalarca vurgulamanızı tümüyle açığa çıkarmak içindir. Fakat bunu da örtbas ediyorsunuz veya çözümlemeleri kendinizi netleştirmek, aydınlatmak değil, daha da farklı havalara sokmak için kullanıyorsunuz. Kendinize güveniniz yok. Köylü niye kendini adam olmaya layık görmez? Çünkü kendine güveni yoktur. Neden her türlü şaklabanlığa hazırdır? Yine derin güvensizliğin bir sonucudur.
Niye çok ucuz lafçıdır, yaşamı hatalarla doludur, yaşamı neden bir hiçtir? Yine bu nedenledir. Zaten bunun çok açık bir göstergesi de şudur; sözümona yıllardır parti içindesiniz, yaşamı nasıl ele aldığınız ise ortadadır, devrimci yaşama ne anlam biçtiğiniz ortadadır. Ne kendini, ne düşmanı göremeyen, burnunu ötesini göremeyen derin bir gafil kişilik durumu söz konusu. Çoğunuzun çizdiği portre budur, ama en önemlisi de ciddi öğrenmeye yanaşmıyorsunuz. Sadece yönetimlerimiz değil, hepiniz böylesiniz. Yani ciddi öğrenmek yerine, öğrenmemekte ısrar veya çok tembel bir öğrenci konumunda ısrarlı olma durumunuz var. Kendimizi çözümlerken bunu biraz da sizde anlayış uyansın, sorumluluk gelişsin diye yaptık, bununla size cesaret verdik. Yoksa daha da ucuz kendinizi kapatmanız için değil. Oldukça çaresiz olduğunuzu, pratikte fazla başarılı olamadığınızı biliyorsunuz. Bazı parti olanaklarını, maddiyatı da maneviyatı da dahil, yaşam olanaklarını, önünüze serdiğimizde sadece bununla kendinizi boyamaya çalışıyorsunuz. Köylünün kendini boyama tarzına benziyor. Yine de sizi küçümsemiyorum. Kendinizi bir şey sandığınız, mütevazı olmayı da beceremediğiniz için söylüyorum veya bir şeyler olduğunuzu, bir militanlık, bir devrimcilik yaptığınızı sandığınız için bunları belirtiyorum. Ama öyle değilsiniz, biz de bunu düzeltmek istiyoruz. Aslında devrimciliğe karar verip vermediğiniz de tartışmalıdır. Neye karar verdiğinizi bir kez daha gözden geçirmelisiniz. Devrimciliğe mi karar vermişsiniz, yoksa düzenin sıkıştırdığı, iflas etmiş kişilikten kurtulmak için önünüze ne çıkarsa, üstünkörü ona katılmaya mı karar vermişsiniz? Kararınız çaresizlik sonucu mudur, özgürlük sonucu mudur? Kararınız düşmanı tümüyle değerlendirdikten sonra mıdır, yoksa düşmanın elinden kaçtıktan sonra mıdır? Kararınız halkın derin gerçekliğini kavramakla birlikte mi gelişmiştir, yoksa halkı yadsımayla ondan kaçma temelinde mi gelişmiştir? Kararınız gerçekten lanetli bir tarihe tepki olarak mı gelişmiştir, yoksa kör talihinden kaçan, onun kaba bir cahili temelinde mi verilmiştir? Kararınız gerçekten özgürlük yaşamına yüksek değer biçmekten mi kaynaklanıyor, yoksa özgürlük adı altında kendi keyfi tutumunu dayatmanın bir sonucu mudur? Kararınız gerçekten politikleşmenin, askerileşmenin gereğine inanıldığı için midir, yoksa bundan kaçış temelinde mi verilmiştir Kararınız oldukça kendini ölçüp biçip tarttıktan sonra mı verilmiştir, yoksa hiçbir ölçüye, taktiğe gelmeden kendini orta yere serme biçiminde mi verilmiştir? Kendinizi bir de bu sorular temelinde değerlendirmeye ihtiyacınız var.
Partiye veya onun her türlü savaş yaşamına katılırken belli ki, daha çok soruların olumsuz yanının ağırlıkta olduğu bir kararın sahibisiniz. Bunu düzeltmek istedik, onun için size eğitim fırsatı verdik. Kendinizi yeniden gözden geçirmek ve bu konuda mütevazı olmak kadar, iddialı olmayı hak belleyebilirsiniz. Ama halen birçok gözü kara tip, hatta kendini yenilgiye yatıran tip ısrarla doğru karar verme sürecine girmiyor. Durumunuz biraz da böyle aydınlatılabilir. Her gün yeni başlangıçlardan bahsettik, bu ne demektir? Bu, doğru karar vermeyi her gün bir sanat, bir yemin, bir söz verme olarak görmek gerekir demektir. Aslında siz bütün bu önemli saptamaları fazla anlayamadınız. Neden her gün yeni, taze başlangıçlar, sıkça gözden geçirmeler? Çokça ortaya çıkan veya çıkardığınız durumları eleştirilerle açığa kavuşturup yetmezliklerde kalmamanız için şunu sıkça vurguladık; gücünüz bir yönetime yetmiyorsa, kendinizi yetiştirmenize de mi yetmiyor? Zaten kendini iyi yetiştiren, aynı zamanda çevresini de yetiştirmesini bilir. Demek kendinizi yetiştirememişsiniz ki, çevreyi yetiştirme gücünüz olsun. Kendini iyi yetiştiren birisinin, çevreyi yetiştirmemesi düşünülemez. Kendini yetiştiren kişi, bunu hızla etrafına da taşırmasını bilir. Bu bir doğa kanunudur. Demek ki, çok boş olduğunuz için etrafa fazla bir şeyler veremiyorsunuz. Sadece daha fazla alıyorsunuz. Bu da bir militanın tarzı değildir. Bu kadar çabamıza rağmen halen bu durumlara düşmeniz çok ilginçtir. Bunu kendinize nasıl kabul ettirdiğinizi insan anlamakta güçlük çekiyor. “Nasıl yeterli olmalıyım” sorusuna, cevap vermekte neden bu kadar zorlanıyorsunuz? İnsan bunu anlamakta güçlük çekiyor. O zaman niçin yaşıyorsunuz? Çevreme yeterli olmasam, bir şeyler verme durumunda olmasam benim bu çevrede ne işim var? Bu, herkes için geçerlidir. İnsan böyle bir durumu kendisine, çevresinden edindiği saygıya bile yediremez.
Ben çevreme yararlı olmadıktan sonra o çevrede ne arıyorum? Çevre benden aydınlık almıyorsa, güç almıyorsa, kendimi o çevrede nasıl saygıdeğer bulabilirim? Şimdiye kadar kendinize hiç bu soruları sormadınız mı? Gittiğim her yerde eğer bir kişi bile tek bir kelimeyle benden rahatsızsa, ya ben oraya uğramam ya da anında kendimi düzeltirim. Benim ahlaki ilkem budur, tek bir kusurlu davranışım olsun o anda ya düzeltirim ya da bir daha o semte, o kişiliğin yanına uğramam. Şaşıyorum size; kişilikleriniz bu kadar eleştirilirken halen bu kişiliği dayatmanız saygıdan bir şey anlamadığınızı gösterir. Kişiliklerinden rahatsız olmayanlar nasıl devrimcilik yapabilirler? Eleştiri var, peki siz neden “benim kendime saygı ölçülerim nerede, bu insanlar beni neden bu kadar eleştiriyor” demiyorsunuz? “Ben ne yaptım da bunlar bu kadar eleştiriyor, o zaman ben neyim, kimim, ne hakla bunların önündeyim, hatta yanındayım, benim bu cemaatin içinde ne yerim var” diyeceksiniz. Ben de kendimi orta yere koyuyorum. Birisi kalksın, “senin kişiliğin göze batıyor, bize fazla yararlı değil” desin, ya ben bir daha yanınıza gelmem ya da onu söyleyen benden kaçar. Aksi halde toplumumuzun içine düşürülmüş olduğu rezil durumu kabul etmiş oluruz. Bunları daha önce de epey açmıştım. Neredeyse bütün yapı eleştiriliyor. Bu, birkaç kişiye özgüdür desem, değil. Bununla kanıtlanan, kendinizi çok ciddi terbiye etme ve doğru katma sorunlarınızın olduğudur. Özellikle de militan devrimciliği yapı ile birlikte, partileşerek göstermeniz gerekir. Siz buna ya inanmıyorsunuz ya da bunun gereklerini hiç ciddiye almıyorsunuz. Ben buna kendini terbiye etme diyorum. Eskiden bunu sopalarla, çok sert yöntemlerle yaparlardı, biz ise ikna yöntemiyle yapmak istiyoruz. Fakat siz iknayı çok yanlış anlıyorsunuz. İkna, sizi son derece liberal kalma sonucuna götürüyor, son derece keyfi kalabiliyorsunuz. Ne de olsa küfür yok, dayak yok. Halbuki tam tersine, sizin için yoldaşça ikna bir sopadan daha fazla eğitici olmalı, eğitici etkiye yol açmalıydı. Burada yine zorlama yok, yine yöntem iknadır. Fakat dediğim gibi, böyle okullarda, böyle bir parti bünyesinde bir acı söz, bin tokattan daha etkileyici olmalıdır.
Başka türlü bu kişiliklerinizi niye kabul edeceğiz? Kendini eğitemeyen kişilik kime yararlı oluyor? Bu sizin şahsi sorununuzdur. Madem doğru bir kararınız var, madem militanlık, mücahitlik yapmak istiyorsunuz, madem savaşçılık yapmak istiyorsunuz; o zaman kendi kendinizi çözmelisiniz. Aşiret üyesi bile böyle olmaz. Aşiretin fertleri bile aşiret kurallarına son derece bağlıdırlar, aşiretin onur ve geleneklerini çiğnemezler, çiğnetmezler. Burada tekrar söylüyorum; partiye inanıyorsanız, mücadeleye inanıyorsanız ve gerçekten kendinizi verdiğinizi sanıyorsanız, sorulan bu sorulara cevabınız biraz yeterli olmalıdır. Şunu kulağınızdan eksik etmeyin; her yetersiz davranış er geç sert bir eleştiri biçiminde size tekrar döner ve sizin de birbirinize karşı gösterdiğiniz tutumun yetersizliği sert eleştiriler biçiminde ifadesini bulmuştur. Politikada etki tepki kanunu hakimdir. Ne kadar etkili oluyorsanız, o kadar tepki alırsınız, bu tepkiler olumlu veya olumsuz da olabilir. Etkiniz yeterli değilse, olumlu değilse tepkisi de ters orantılı, çok sert ve olumsuz olur. Politikanın kanunları derken, bunları kastetmek istiyoruz. Köylü kafanızla -ki, bu kafa fanatik kafadır, son derece aldatıcıdır, kandırmacıdır- kesinlikle doğru tutumun sahibi olamazsanız. Kürdistan‟da zaten kişilere egemen olan yalan dolan felsefesidir, kandırmaca felsefesidir. Sizde derinlik yok, onun için temel bazı kavramları rahatlıkla kulağınızın kenarından itebiliyorsunuz, politikleşemiyorsunuz, askerleşemiyorsunuz. Davranışlarınızı ne kadar derinleştirmek istiyorsak, o kadar yüzeyselleşiyorsunuz, tavırlarınızı ne kadar olgunlaştırmak istiyorsak, o kadar çocuklaşıyorsunuz. Yine sizi ne kadar politik düzeye getirmek istiyorsak da, siz de o kadar apolitik seyrediyorsunuz veya çokça kendinize yakıştırdığınız iç dünyanıza çekiliyorsunuz. Bu da bir Kürt felsefesi, utanmazlık felsefesidir. “Köşeme çekilirim, ne olacak” diyorsunuz. Biliyorsunuz, yalnızlık yenilgidir; toplumdan çekilmek yenilgidir, kaçıştır. Önderlik gerçeğini doğru incelemeyi bilseydiniz, bütün bu yetmezliklerinize, eleştirilen ne varsa hepsine cevap bulabilirdiniz. Demek ki sonuç çıkaramamışsınız. Ben ne yapayım size, az mı ders verdik, az mı çaba harcadık?
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (56.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER