ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI ! (2.BÖLÜM)
ABD, ENKS eliyle Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek istiyor;
Şimdi ABD bunları Rojava Devrimi’nin ortağı yapmak istiyor. Hatta hakimi haline getirmek istiyor. Çünkü Rojava Devrimi’nin en önemli gücü onun ideolojik siyasal yapılanmasıdır. Bu ideolojik siyasal yapılanma dağıtılıp bir iktidar bölüşmesi haline getirilirse Rojava devrimcileri kaybeder. Bir iktidar bölüşmesi, Rojava Devrimi’nin karakteri, doğası değildir. Onu güç yapacak etken değildir. Onu güç yapacak esas etken iktidarın olmamasıdır. İktidar dışı toplumsal yapılanmaya, demokratik yapılanmaya dayanan bir devrim olmasıdır. Bunu bıraktığı an, yüzde 50 değil, yüzde 60-70 bile Rojava devrimcilerinin elinde olsa ENKS gibi iktidarcı, sömürücü güçlerin hakim olacağı bir siyasal, toplumsal ve ekonomik sistem ortaya çıkacaktır. Şimdi ABD, ENKS eliyle bunu gerçekleştirip devrimi tasfiye etmek istemektedir.
Kuşkusuz Rojava devrimcileri, Rojavalı Kürtler, Kürtler arası birlik kurarak ENKS gibi örgütlerin Türk devletinin politikasının parçası olmasını engellemeye çalışıyorlar. Birliklerini yaratarak saldırılara karşı kendilerini güçlendirmek istiyorlar. Ama ENKS’nin, KDP’nin dayattığı, ABD’nin istediği sistem ise Kürtlerin birliği temelinde işgale karşı mücadele etme, demokratik bir Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye ortaya çıkarma değildir. Burada Kürtlerin birliği amaçlanmıyor. Aksine işbirlikçi ve demokratik olmayan Kürt’ün bu devrimi çalmasını, devrimi tasfiye etmesini, bu devrimin hakim olduğu topraklarda kendilerini iktidar yapmasını hedefliyor. Böylece halk üzerinde zulüm ve baskı aracı haline gelecek bir siyasi proje, Rojava devrimcilerinin önüne konmak istenmektedir.
Tabii ki Kürtler arası birlik olsa iyidir. Kürtler, Türk devletini bırakıp işgalcilere karşı tutum alsa, mevcut demokratik sistemin parçası olarak Rojava’da yer alsa iyidir. Ama onların istediği demokratik bir Rojava’da özgürce örgütlenmek, siyaset yapmak, demokratik bir ülkenin ve toplumun, siyasetin, siyasal yapılanmasının parçası olmak değil, ele geçirmektir. Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’deki demokratik sistem ve kazanımlar bize teslim edilsin, deniliyor. Rojava’da oluşan demokratik sistem tasfiye edilsin deniliyor. Halkın güç olduğu demokratik sistem, yönetim tasfiye edilerek iktidarcı bir sistem kurulsun, yukarda da bu iktidar belirli kesimler tarafından paylaşılsın, yaklaşımı içindedirler. Yani devrimi tasfiye etme, devrimi sömürücü, iktidarcı kesimlere teslim etme dayatması yapılmaktadır. Kadın Özgürlükçü Ekolojik Toplum Paradigması’na dayalı Demokratik Konfederalist sistem, Demokratik Özerklik ortadan kaldırılmak isteniyor. Sadece Kürt toplumu üzerinde ağalık yapılacak, egemenlik kurulacak iktidarcı bir sistem hedefleniyor.
Öte yandan ENKS denen kesimler Türk işgaline de karşı değiller. Türk işgalinin ortadan kaldırılması, Türk devletinin politikalarına tutum alınması gibi yaklaşımları yok. Çünkü; KDP’nin Türk devletine karşı tutumu yok. Rojava Devrimi’nin tasfiye edilmesinde ABD, Türkiye ve KDP ortaklık yapmaktadır. Amaçlanan; ENKS içindeki Kürt gruplarının sistem içine nasıl dahil edileceği değildir. Orada Önder Apo çizgisindeki Rojava devrimcileri nasıl tasfiye edilecek, bu tartışılıyor. Zaten ABD de Türkiye’ye söz vermiş; ben oradaki bütün PKK etkisini tasfiye edeceğim, ortadan kaldıracağım, senin kabul edeceğin Kürt oluşumu yaratacağım, demiş. Tabii Türk devleti işbirlikçi Kürt’e de karşı. Orada eğer devrimci demokratik Kürt oluşumu tasfiye edilirse bu sadece Rojava’da değil, bütün Kürdistan’da, bütün parçalarda Kürtleri zayıflatacak ve Rojava’daki bu kazanım, yaratılan devrim sonunda boğulacaktır. Çünkü; Kürtlerin en demokratik devrimci gücü tasfiye edildiğinde Kürtlerin en temel ve dinamik güç kaynağı ortadan kalkmış olacaktır. Kürtlerin güç kaynağı ortadan kaldırıldığında, Rojava Devrimi de tasfiye edilecektir, Başûr’daki oluşan statü de ortadan kalkacaktır. Kürtlerin özgürlük mücadelesi ve kazanımları bir bütün olarak tasfiyeyle karşı karşıya kalacaktır.
Bu açıdan şu anda Rojava’da ENKS’yle yapılan görüşmeler bir yönüyle devrimci güçlerle Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek isteyen güçler arasındaki bir mücadeleyi de ifade ediyor. Devrimci demokratik güçler ENKS’yi demokratik sistem içine çekmek, burada özgür ve demokratik siyaset yapmalarını, demokratik sistemin parçası haline gelmelerini sağlayarak Türk devletinin işbirliğinden, ihanetinden kurtarmaya çalışmaktadır. Onlar ise bir Kürt birliği yaratma, oradaki demokratik sistemi koruma, demokratik sistem içinde yer alma değil de bu demokratik sistemi tümden tasfiye etmek ve ele geçirmek isteyen bir anlayışla ve yaklaşımla hareket etmektedirler. Eğer ENKS’nin gerçekten demokratik sistem içinde yer alması, Kürt birliği içinde yer alması istenseydi KDP Başûr’la Rojava sınırlarını kapatmaz, aynı Türk devletinin asker yığması gibi Rojava’nın bütün sınırlarına asker yığmazdı! KDP, sınırı kapatarak ve asker yığarak Rojava devrimcileri üzerinde siyasal baskı yapmaktadır. Rojava devrimcilerini teslim almak, kendi isteklerini kabul ettirmek için böyle bir kuşatma yapmaktadır. Nasıl ki Mexmûr kuşatılarak teslim alınmak isteniyorsa, benzer biçimde Rojava da kuşatılarak teslim alınmak istenmektedir.
Rojava devrimci güçleri samimi bir şekilde Kürtlerin birliğine dayalı demokratik bir Kuzey-Doğu Suriye, demokratik bir Rojavayê Kurdistan yaratmak istemektedirler. Bütün Kürt siyasi eğilimlerin, düşüncelerin Rojava’da özgürce çalışıp siyaset yapması önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Yine belli düzeyde bu güçlere imkanlar, fırsatlar sağlamaya çalışmaktadırlar. Ancak KDP’nin ve ENKS’nin yaklaşımı, Türk devletinin baskıları, ABD’nin devrimi tasfiye etme yaklaşımları Rojava’daki bu görüşmelerin nasıl sonuçlanacağı konusunda olumsuz etkiler yapmaktadır. Hatta öyle ki, yapılan açıklamada Barzani’ye teşekkür edilirken, 20 yıl Rojava Kürtlerini eğiten ve devrimin gerçekleşmesinde büyük etkisi bulunan Önder Apo’nun ismi anılmak istenmiyor. Rojava’daki devrim, oradaki bütün kazanımlar Önder Apo çizgisiyle, Önder Apo’nun yarattığı halk ve militan gerçekliğiyle ortaya çıktığı halde Rojava’da devrim yoktur diyen, yıllardır Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek isteyen Mesut Barzani’ye, KDP’ye teşekkür edilecek ama Önder Apo’nun ismi zikredilmeyecek, bu devrime en büyük desteği veren PKK etkisi de orada tümden tasfiye edilecek! Böyle bir şey olabilir mi? Bunu hangi vicdan, ahlak, zihniyet kabul eder, hangi hakkaniyet ölçüsü buna evet diyebilir. Bu yönüyle Rojava’daki yapılan görüşmelerin hala belli sıkıntıları aşmadığı anlaşılmaktadır. Kuşkusuz Rojava’daki devrimci demokratik güçler bu sıkıntıları aşmaya, Türk devletinin, dış güçlerin istediği biçimde değil de halkın istediği biçimde bir demokratik birlik, demokratik siyasal yapılanma ve ülke yaratmaya çalışmaktadırlar.
Rusya’da yapılan anlaşma tüm kesimlere verilmiş bir mesajdır;
ABD’nin, KDP’nin, TC’nin, Rojava devrimcilerinin Kürtler arası birlik zihniyeti ve yaklaşımını istismar edip sömürerek Rojava Devrimi’ni tasfiye etme, devrimcilerin etkisini kırma politikası yürütmesi karşısında Rusya da bir hamle yapmıştır. Türkiye, ABD ve KDP’nin düşündüklerinin kendi siyasal anlayışına zarar vereceğini düşünerek MSD’yle HİP-Halkın İradesi Partisi arasında ittifak yapılmasını sağlamıştır. Bunu da Rojava devrimcilerinin, Kuzey-Doğu Suriye halklarının üçüncü çizgi dedikleri çizginin pratikleşmesi doğrultusunda bir adım olarak görmek gerekiyor. Rusya’da gerçekleşen protokole dikkat edilirse Kuzey-Doğu Suriye’deki sistemi çok net olmasa da kabul eden bir anlayış vardır. Yine Suriye’nin demokratikleşmesini ifade edebilecek maddeler vardır. Bu yönüyle Rojava devrimcilerinin baştan beri biz Suriye içinde, Suriye’nin demokratikleşmesi ve Rojava’nın, Kuzey-Doğu Suriye’nin özerkliğinin tanınması temelinde bir çözüm istiyoruz, anlayışına yakın bir protokol ortaya çıkmıştır. Bunu da Suriye genelindeki siyasal mücadelenin, Kuzey-Doğu Suriye ve Rojava’daki siyasal mücadelenin bir parçası olarak görmek gerekiyor. Rojava devrimcileri tabii ki kendi demokratik sistemlerini, kendi devrimci demokratik kurumlarını kabul edebilecek en yakın çözümü tercih edeceklerdir.
Şu anda Kuzey-Doğu Suriye halklarının, Rojava devrimcilerinin ortaya koydukları proje dışında üzerinde uzlaşılacak başka bir proje yoktur. Ne çetelerin ne Suriye’nin ne de ENKS’nin ve Türkiye’nin projesi üzerinde uzlaşma sağlanabilir. Bu kesimlerin düşündükleri Suriye’ye, Suriye’nin büyük çoğunluğu karşı çıkar, kabul etmez. Nitekim kabul edilmemektedir. Ama Rojava devrimcilerinin, Kuzey-Doğu Suriye halklarının ortaya koyduğu çözüm, üzerinde uzlaşılacak çözümdür. Mevcut rejimle de bu proje etrafında bir uzlaşma sağlanabilir. Suriye’nin çeteler dışındaki, ister siyasi İslamcı olsun, ister İslami olmayan muhalif kesimler olsun, üzerinde uzlaşabilecekleri proje Rojava devrimcilerinin ortaya koydukları Demokratik Suriye Projesidir. Yine Suriye’deki Aleviler, Rojava devrimcilerinin projesiyle rahatlıkla uzlaşma gerçekleştirebilirler. Dürziler rahatlıkla böyle bir projeyi destekleyebilirler, bunun parçası olabilirler. Zaten Demokratik Ulus anlayışı olduğu için, farklı inançları, etnik toplulukları içinde taşıdığı için şu anda Kuzey-Doğu Suriye’de Arap-Kürt ittifakı vardır. Yine Müslüman Araplar ve Müslüman Kürtlerle Hristiyan Süryanilerin ve Ermenilerin ittifakı vardır. Demokratik Ulus anlayışı temelinde dincilik, mezhepçilik, milliyetçilik bir tarafa bırakılmış, bütün farklı etnik topluluklar ve inançlar demokratik sistemde buluşmuşlardır. Hepsi kendi kültürüyle, kimliğiyle, inancıyla yaşayabileceği bir demokratik sistem ortaya çıkarmıştır. Bu, tabii ki Suriye’nin şekillenmesinde en temel model olacaktır.
Bu yönüyle Rusya’da yapılan anlaşma bütün kesimlere verilmiş bir mesajdır. Suriye’de, demokratik Suriye isteyen muhaliflere de, rejime de, Kürtlere de verilmiş mesajdır. Kuzey-Doğu Suriye’deki Araplara verilmiş mesajdır. Yani herkes kendisini böyle bir protokolde bulabilir, denmiştir. Kuşkusuz o protokolün birçok maddesi müzakere konusudur. Tartışmayla ve müzakereyle netleşecektir. Ama ilkesel yaklaşım olarak o maddeler çerçevesinde uzlaşmalar ortaya çıkabilir. Yani uzlaşmaları sağlayacak ifadeler, maddeler bulunmaktadır. Bu yönüyle onu da Suriye’deki siyasal mücadelede önemli bir adım, önemli bir hamle olarak değerlendirmek gerekecektir. Suriye’de zaten siyasal mücadele sürmektedir. ABD de, Rusya da vardır. Zaman zaman alanda gerilim çıkmaktadır. Şu açıktır; ABD orada asker bulundurmakla hem Suriye siyasetinde etkili olmak hem Kürtler üzerindeki etkisini sürdürmek hem Başûrê Kurdistan üzerindeki etkisini artırmak hem de Irak’taki güçlerle birlikte Irak siyasetinde askeri güç dengelerinde etkili olmak istiyor. Bu yönüyle Kuzey-Doğu Suriye’nin doğu kesimlerinde ABD’nin askerlerinin bulunmasını sadece oradaki petrollerle izah etmek bu gerçeği görmemek olur. O sadece ABD’nin politikalarını, amaçlarını gizlemek için ortaya attığı bir gerekçe olarak görülmelidir.
KDP Irak’ı sınıra çağırarak Irak ve PKK’yi karşı karşıya getirmeyi amaçlıyordu;
Irak üzerindeki siyasal mücadele de yoğunlaşmış durumdadır. Irak’ta da siyasal bir kriz vardır. Birçok gücün müdahalesi ve istikrarsızlık vardır. Toplumun rahatsızlıkları üst seviyededir. Yine DAİŞ Irak’ta varlığını, etkinliğini sürdürmektedir. Tüm bunlar, Irak’taki siyasal ve askeri mücadelenin uzun süreceğini göstermektedir. Bazı yerlerde askerlerini çekmesi ABD’nin Irak üzerindeki etkisinin azaldığı, azalacağı anlamına gelmiyor. Artık tekniğin gelişmesiyle birlikte askere eskisi gibi fazla ihtiyaç duymamaktadır. Eskiden beş bin askerin yapacağı işi şimdi iki bin asker yapmaktadır. Bu yönüyle ABD şuradan buradan askerini çekti, derken yeni savaş tarzının, savaşta teknik etkeninin, insan unsurunun eskisinden daha az kullanılması gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Zaten belli güçlerini de Başûrê Kurdistan’daki üslerine çekmiştir. Buradaki askeri güçleri, her an her yere müdahale edecek düzeydedir.
İran da Irak üzerindeki etkisini sürdürmek istemektedir. Şii nüfus üzerinde etkisi vardır. Bu tarihsel bir ilişkidir. Bu açıdan bu ilişkinin, bu etkenin mevcut İran’daki iktidardan bağımsız olarak da var olduğu ve olacağı açıktır. Öte yandan Sünniler de Irak’ta bir güçtür. Tarih boyu hep etkin olmuştur. Bu bakımdan Sünnilerin Irak siyasetinde etkisiz kılınmaları mümkün değildir. Dolayısıyla Sünnilerin siyasal sistemin içinde yer almasıyla istikrar sağlanabilir. Sünnilerin dışlandığı bir siyasal sistemi hakim kılmak mümkün değildir. Öte yandan Türkiye Irak üzerinde etki yapmak istiyor. Hem ABD hem KDP ilişkilerini kullanarak Irak siyaseti üzerinde baskı kuruyor. Bu, Türkiye’nin gücüyle de açıklanamaz. ABD desteği ve KDP ilişkisi olmadan Türkiye’nin Irak’ta, Başûrê Kurdistan’da fazla etkili olması söz konusu olamaz.
KDP de ABD ve Türkiye ilişkisinden, Irak’taki hükümetin zayıflığından yararlanarak Irak’a sürekli şantaj yapmaktadır. Şantaj yaparak kendi isteklerini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Şengal konusunda böyle bir yoğun baskısı vardır. Irak üzerinde baskı yaparak Şengal’in kendi istediği biçimde şekillendirilmesini, Şengal’de kendisine yer verilmesini dayatıyor. Tabii bunu yaparken Türkiye’nin Şengal’e yönelik saldırılarını da kendi amaçları doğrultusunda kullanıyor. Yine Mexmûr konusunda Irak’ı sıkıştırıyor. Oradaki ambargo uygulamasına, Mexmûr’u teslim alma politikasına Irak’ın sessiz kalmasını, engel olmamasını ve destek vermesini sağlamaya çalışıyor. Burada da Türkiye’nin saldırılarını kullanıyor. Bu yönüyle KDP, Irak’a karşı bir şantaj politikası yürütmektedir. Sünnilerin de mevcut rejime rahatsızlığını kullanmaktadır.
Ortaya çıkan bir durum da Türkiye, KDP ve Irak’ın da içinde olduğu, ABD’nin desteklediği PKK’yi, Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme konseptidir. Bu konsept uzun zamandan beri hazırlanmaktadır. Nisan ayında KDP’nin gelip Zînî Wertê’ye yerleşmesi de bu tasfiye planıyla bağlantılıydı. Zînî Wertê’ye asker getirildiği zaman KDP’nin tutumu çerçevesinde KCK’nin açıklamaları oldu. Bu açıklamalarda Zînî Wertê’ye KDP’nin asker yerleştirmesinin sadece Zînî Wertê’yle sınırlı bir adım olmadığını, bunun Kürt Özgürlük Hareketi’ni, PKK’yi tasfiye etmenin bir parçası ve adımı olduğu ortaya konuldu. Bir tasfiye konseptinin olduğu yönünde kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. 16 Haziran’da Türk devletinin Heftanîn başta olmak üzere Medya Savunma Alanları’na, Şengal’e ve Mexmûr’a yoğun hava saldırıları yapması ve ardından Heftanîn’e asker indirerek işgal saldırısına başlaması, KCK’nin Zînî Wertê’ye KDP’nin asker gönderdiği sırada yaptığı değerlendirmeleri doğrulamıştır.
KDP bu işgal saldırılarına ses çıkarmazken, hatta PKK’nin varlığından dolayı Türk devleti saldırıyor, diyerek Türk devletinin saldırılarını ve işgal harekatlarını meşrulaştırırken, şimdi de Irak üzerinden tasfiye planı içindeki rolünü örtmeye çalışıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye planının aktif bir aktörü ve destekçisi olduğunu, bu planın ortaklarından, bileşenlerinden olduğunu gizlemek için sınır Irak’a aittir, Irak gelsin sınırları korusun, biçiminde çağrılar yapması, tamamen kendi gerçeğini gizlemek ve saptırmaya yönelik açıklamalardır. Irak’a yaptığı bu çağrılar temelinde KDP, Türkiye’yle birlikte, ABD desteğiyle Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme planını örtmeyi amaçlıyordu. Bu nedenle ısrarla Irak’a çağrılar yapıldı. Böylece birkaç amacı birden gerçekleştirmek istedi. Bir taraftan kendi yüzünü gizlerken diğer taraftan Irak sınır birliklerini getirerek PKK’yle Irak’ı karşı karşıya getirmeyi hedefledi. Irak sınır birliklerinin yerleşmesini sağladıktan sonra kendisi bütün gerilla alanlarını kuşatarak ya da girerek Türk devletiyle birlikte hedefledikleri PKK tasfiye planını gerçekleştirmeyi hesaplamışlardır.
MUSTAFA KARASU
YORUM GÖNDER