ÖNDERLİK HAKİKATİNE DOĞRU KATILMAK-4.BÖLÜM
Yeni Yaşam Yolunda Hakikat Arayışı
Önder Apo kendi yaşamında PKK’nin kuruluşu öncesindeki süreci, birinci doğuş dönemi olarak tanımlar. Son derece sancılı geçen bu süreç, en derin ruhsal gerilimlerden birini yaşadığı bir süreçtir. Başkaları gibi yaşamamak ciddi bir kararlaşmadır ama altından kalkılması güç zorluklarla yüklüdür. Arayışçı olması krizli kişilik özelliklerinden biridir. Kriz ve kaos aynı zamanda yeni bir doğumun habercisidir. Nietzsche’nin deyişiyle yeni bir yıldız doğurmak isteyen, ilkin kendi içinde bir kaos yaşamalıdır. Onun yaşadığı da işte bu olmuştur. En büyük zorluk, olumlanıp sahip çıkılacak değerlerin yokluğundan kaynaklanmaktadır. Önder Apo bu dönemde bir nihilist olmasa da inanıp bağlanacağı değerler olmadığını düşünmektedir. Yok sayıcı, yadsıyıcı olarak nihilist hiçbir değere inanıp bağlanmayan kimsedir ve sistemin ürünüdür; ciddi bir arayışından söz edilemez. Buna karşılık Önder Apo, doğru olanın peşindedir. Doğru olmadan yaşam olamayacağına göre, yapılması gereken şey doğrunun peşine düşmektir. Hakikat arayışının özü de budur.
Hakikat, Minerva’nın Zeus’un alnından çıkması gibi birdenbire ortaya çıkmaz. Hakikat arayışı, bir yürüyüş hali olarak da düşünülebilir. Özgür yaşamla bağı göz önüne getirildiğinde, hakikat arayışının bir özgürlük yürüyüşü gibi değerlendirilmesi çok daha anlamlıdır. Yönü mutlak hakikate dönüktür. Gerçekleşmesi her ne kadar imkansız denecek kadar zorsa da yaşamı sürükleyen esas gerçeklik, mutlak anlamdır. Kuşkusuz hakikat arayışı en çok da toplumsal sorunların ağırlaştığı dönemlerde kendini gösterir. Bu tür dönemlerde baskı ve sömürü şiddetlenir, değerlere saldırı ve değer gaspı hız kazanır. Böyle olunca haksızlığa karşı mücadele de gündeme gelir. Yani hakikat arayışı ile haksızlığa karşı mücadele arasında sıkı bir bağ vardır. Uygarlık tarihi boyunca karşımıza çıkan tüm peygamberler ve bilgelerin hakikat arayışı tamamen yalana dayalı bir sistem olan uygarlık sisteminin haksızlıklarına karşı mücadeleyle yüklüdür. Hakikat arayışı eski toplumsal sistemin reddi kadar, yeni bir toplumun inşasını gerektirir. Bu anlamda her peygamber kendi toplumunu yaratır. Tanrı ile toplumsal kimlik arasındaki bağ da aşikardır. Peygamber ve dini ile bilge ve felsefesinin kaynağında toplumsal kimlik yer alır. Toplumdan kopuk bir din ve felsefe olamaz.
Bu çerçevede bakıldığında Önder Apo’nun ilkokula gidişiyle birlikte dine yönelmesinin nedeni daha iyi anlaşılabilir. Dinin toplumsal hakikati açıklama çabası inkar edilemez. Toplumda son derece güçlü olması ve bir toplumsal kültür olarak yaşanması da dinin bu özelliğine işaret eder. Dinlerin ısrarla vurgu yaptığı kutsallık, toplumsal emekle bağlantılıdır. Her türlü değerin kaynağında toplumsal emek yatar. Kutsallığın karşı ucunu meydana getiren lanet ise, bu emek değerlerine el konulması eylemini ifade eder. Peygamber, hitap ettiği toplumu kutsallıklar etrafında birleşip, lanetli olana karşı mücadeleye seferber etmeye çalışır. Tek tanrılı dinlerdeki bu hakikat payı görülmeden, gelenekle doğru temelde bağ kurulamaz. Urfa, hem bölgede kutsallığın merkezidir, hem de lanete karşı peygamberler önderliğinde hiyerarşik ve devletçi uygarlık sistemine karşı mücadelenin yükseltildiği ilk coğrafyadır. Önder Apo’nun ve kurucusu olduğu PKK Hareketi’nin Urfa’nın bu gerçekliği ile bağlantısı iyi görülmeden, ne Önderlik gerçeği ne de PKK Hareketi doğru kavranabilir. Önder Apo’nun deyişiyle PKK Hareketi, İbrahimî geleneğin güncellenmiş ve çağa uyarlanmış biçimidir. Burada önemli olan husus, peygamberlerin devletçi uygarlık sistemine kökten karşı olmaları ve sistemin dışında yaşamayı temel ilke olarak benimsemeleridir.
1969 yılında reel sosyalizmle tanışması ve buradan başlayan yeni toplumsallaşma dönemi Önder Apo’nun yaşam ve mücadele pratiği açısından ikinci doğuş dönemini teşkil eder. Bu dönemin temel özelliği, Kürt olgusu ve sorunu konusunda daha büyük bir yoğunlaşmanın yaşanması ve sorunun çözümüne yönelik olarak çok daha ciddi adımların atılmasıdır. Hakikat araştırması Önder Apo’yu bu dönemde hızla grup tarzında bir yapılanmaya götürmüştür. ‘Hakikat Avcısı’nın çabaları bir grup hakikat savaşçısını ortaya çıkarmıştır. Birleşme, Önder Apo’nun ideolojik-teorik görüşleri etrafında gerçekleşmiş, birlik içinde yer alanlar, onun bu görüşlerini pratikleştirmeye yönelmişlerdir. Bu süreçte hakikat belki de iki kelimeden oluşan bir cümle ile dile getirilir: Kürdistan sömürgedir! Bu anlamda PKK’nin doğuşu ve gelişimine yol açan süreç iki kelimede ifade edilen bir doğru ve umut bile denilemeyecek bir duygu temelinde başlamıştır. Bunun imkanlara ve elverişli koşullara dayanmayan bir gelişme olduğu kesindir.
Önder Apo sıkça gelişme için maddi imkanlar aramanın başa bela getireceğini anlatır: Hayırlı bir işe başladığınızda, birkaç doğrudan oluşmuş bir düşünce gücüne sahipseniz ve iyi duygularınız varsa, yeter ki kendinizi bu işin başarısına yatırın ve sonuç alması için tüm gücünüzü ortaya koyun, gerisi mutlaka gelir. Apocu önderliğin en ayırt edici özelliklerinden biri budur. Mücadelede başarıyı getiren, imkanların bolluğu ve koşulların elverişliliği değil, doğru düşünceler ve iyi duygulardır. Önder Apo bu gerçeği İmralı sürecinde çok daha net cümlelerle ifade etti. Herkesten daha iyi düşündüğüne ve hissettiğine göre doğru yolda olduğunu söyledi. Anlamın ve hissin yaşattığı insanın, en güçlü insan olduğunu dile getirdi. En büyük gücün anlam gücü olduğunu, her türlü maddi gücün anlam gücü karşısında bir gövde gösterisi olmak dışında bir değer taşımadığını ortaya koydu. Bu açıdan PKK ve kadrosunun gücü maddi silahları çok iyi kullanmasından değil, büyük anlam gücü ve duygu yoğunluğundan kaynaklanır. Önderlik gerçeğine katılmak öteki tüm ilkelerden önce bu ilkenin esas alınması, içselleştirilmesi ve en temel yaşam kılavuzu olarak benimsenmesinden geçer. Bu bir tarzı benimsemekten çok, hakikatle doğru temelde bağ kurmakla ilişkilidir.
Önder Apo ‘Yaşamımı Kürtlükle, Kürtlüğü de yaşamımla özdeşleştirmeden, gerçekçi bir toplumsallığı hiçbir zaman anlayamazdım. Tutarlı yaşamın vazgeçilmez ölçüsü toplumsal gerçeklikle ilintilidir’ dedi. Önder Apo’nun Kürt olgusu ve sorunu ile henüz ilkokul öğrencisiyken tanıştığını biliyoruz. Bu tanışmanın söz konusu gerçekliğin olumlu değil, olumsuz yanıyla yüzleşme biçiminde gerçekleştiği belirtilebilir. Bu sırada içinde yer aldığı öğrenci ortamında kulağına çalınan ‘kuyruklu Kürt’ sözü, Kürtlüğe nasıl bakıldığını özetler gibidir. Kürt kimliğine bağlılıkta ısrar etmek, kölelikte ve en geri yaşam tarzında ısrar etmekle özdeştir. Bu yüzden Kürtlük söz konusu olduğunda hemen herkesin aklına gelen, kopuş ve kaçıştır. İlerleme ve yükselmenin, devlet katlarında kendine yer edinmenin biricik yolu budur. İmha ve inkara dayalı ulus-devletçi ideoloji yarattığı bu algıyı topluma egemen kılmıştır. Bu temelde Kürt toplumsallığına en ağır darbe vurulmuştur. Buna karşılık Önder Apo’nun tavrı ise Kürt kimliğini taşımanın acı veren bir durum olduğu, Kürtlükten kaçmanın ise en büyük alçaklığı ifade ettiği biçiminde olmuştur.
Bütün bilmelerin temeli olarak kendini bilme, toplumsal kimliğin tanınması ve tanımlanmasına bağlıdır. Önder Apo’nun Kürt olgusunu araştırmaya girişmesi, gerçek anlamda bilimsel sosyalizmle tanışması dönemine rastlar. Kapitalist modernite altında lime lime edilmiş ve fiziki soykırımların ardından kültürel soykırım sürecine sokulmuş Kürt toplumsal gerçekliğini araştırmak hiç de kolay bir şey değildir. Önder Apo’nun bu konudaki belirlemeleri de bunun kanıtıdır. ‘Sadece olgu olarak araştırmak, Kürtlüğü tanımlamak için yetmez. Bir de işin nasılı vardır. Kürtlük olgu olarak şekillendiğinden beri sorunluluğu en yoğun biçimde yaşama talihsizliğine uğramıştır. Jeopolitik koşullar, sorunlu yaşamayı kader diye belletmiştir. Tüm tarih çağları boyunca bunun böyle olduğunu gördük. Söz konusu kapitalist modernite olunca, sorunlar tam bir soykırıma dönüşür. Artık varlığını koruyup koruyamayacağı, hatta var olup olmadığı sorunsallıkları tartışılmaya başlanır.
‘Olgusu ve sorunları böylesine tarihsel ve kapsamlı olan Kürtlüğü sahiplenmek, bir dağın yükünü omuzlamak gibi bir şeydir. PKK ve varyasyonlarını yükü omuzlama gereğiyle aracı kıldık. Toplumsal yükler kolay sırtlanmaz. Hele bu yükler soykırım kıskacındaysa, aracı ve kurtuluşçu çabaların sahiplerinin ne denli riskli yaşayacakları da anlaşılırdır. PKK ve türevleri hem sorunlu bir olgu olarak Kürt yerelliğini, hem de aynı sorunlu olgunun evrensellikteki karşılığının ne olduğunu hakikat olarak ifade etmektedir. Kendilerini Kürt hakikatinin başlıca sözcüsü ve eylemcisi olarak ilan etmektedirler. Artık Kürt olgusu ve hakikatinin ifadesi olarak PKK ve türevleri böylece diyalektik bir yolculuğa başlamış olmaktadır. Olgu-bilinç (hakikat) gerçeklik kazanınca, diyalektik oluşum dediğimiz süreç veya kurtuluş hareketinin kendisi ortaya çıkar.’
İmralı süreci Önder Apo’nun çocukluk yıllarında başlayan hakikat arayışında düşüncelerini en rafine hale getirdiği bir süreç oldu. Akıl almaz zorluklarla yüklü koşullar eğer öldürmezse en görkemli anlam zenginliğine de götürebilir. Önder Apo bu gerçeği ‘Beni öldürmeyen şey, sadece beni güçlendirir’ sözleriyle ortaya koydu. Kürt kimliğini araştırmak, uygarlık konusunda araştırmaları da kaçınılmaz kıldı. Önder Apo genelde devletçi uygarlığı, özelde onun krizli dönemi olan kapitalist moderniteyi derinliğine çözümlemek suretiyle bu sistemi aştı. Bu temelde kendi sistemini netleştirdi ve temel özelliklerini ortaya koydu. Tüm savunmalarında alternatif sistemi, ezilenlerin birleşik demokratik sistemini giderek daha da olgunlaşmış boyutlarıyla ortaya koydu. Bu sadece Kürt sorunu için bir çözüm değil, evrensel çapta özgür ve eşit bir yaşam isteyen bütün ezilenler için bir çözümdü. Hakikatin bütünsel karakteri gibi, çözümün de bütünlüklü ve aynı anlamda evrensel olduğunu özellikle vurgulamak gerekir.
Önder Apo netleştirdiği ideolojik, politik, örgütsel ve ahlaki çizgisini PKK ile demokratik toplumun, aynı anlama gelmek üzere demokratik ulusun inşasına kavuşturmayı öngörmektedir. Bu anlamda PKK, Kürt kimliğinin tanınmasını ve evrenselleşmesini öngören ve bunu pratikleştirmek isteyen bir parti olarak tanımlanabilir. Parti, kadrolardan oluşan ideolojik ve örgütsel bir yapılanmadır. Partiye katılan kadro, her şeyden önce Önderlik gerçeğine katılmaktadır. Önderlik gerçeğine katılmak, öncelikle Önder Apo’nun anlam gücüne, başka bir deyişle onun hakikatine katılmakla mükelleftir. Önder Apo savunmalarında temsil ettiği önderliğin tüm temel özelliklerini netleştirmiştir. Partilileri bekleyen en önemli ve öncelikli görev Önderlik gerçeğini kavramaktır. Kadro, anlamanın özgürlük olduğunu, özgür yaşamın yolunun anlamaktan geçtiğini iyi bilmek zorundadır.
DÜŞÜNCE KOMÜNÜ (DERLEME)
YORUM GÖNDER