ZİLAN ÇİZGİSİNDE TANRIÇALAŞMAK
Kod Adı: Dîlan
Adı ve Soyadı: Esra Bozgan
Doğum tarihi ve yeri: 1983/Bingöl
Katılım tarihi: Temmuz 1999 -Bingöl
Şahadet Tarihi: Ekim 1999. Sinek yayları Serhat.
Temmuz sıcağıyla bunalan bir gecede karşılaştık ilk Dilan arkadaşla. Yeni tanışan insanların çekingen ve ürkek ses tonları hakimdi ortamımıza. Birbirimizin yüzlerini göremiyorduk, gecenin güneşe çektiği perdeden.
Çocuksu dünyasında hep bir gün gerilla olmayı düşlemişti ve şimdi O’nu başarabilmiş olmanın, gerilla elbiseleri içerisinde yeni bir güne başlayacak olmanın telaşını yaşıyordu Dilan yoldaş. Diyaloglarımızı ilk an durgunluğunu aştığı gecenin ilerleyen saatlerinde “ben şimdi gerçekten bir gerilla mıyım?” diyen tiz ve coşku dolu sesi bizi kendisi ile birlikte ilk katılışımızın heyecanına sürüklüyordu.
Dilan yoldaş 1983 yılında Bingöl merkeze bağlı Sinek köyünde dünyaya gelmişti. İlk, orta ve liseyi Bingöl merkezde okumuş ve en son okumuş olduğu Bingöl Lisesi 2.sınıftan okulunu terk etmiş bir arkadaşı ile birlikte gerilla saflarını sermişti. 5 çocuklu bir ailenin en küçük kızı idi. Evde en küçük olduğundan dolayı oldukça el üstünde büyütülmüştü. Coşkulu bir aşktı onun gerillaya koşuşu. Ve şimdi gerillaya katıldığı bu günler Dilan yoldaş açısından çocukluk ve gençlik tutkularının birbirine karıştığı bir ara basamaktı. Sürekli canlı ve güleç mizacıyla girdiği her ortamı çok çabuk fethediyordu. Yeni olmasına rağmen olaylara bakış açısın herkesi şaşırtacak düzeyde zekiceydi. Yaşının ve mizacının getirdiği aktiviteyi zekasıyla taçlandırıyordu. Ruhundaki saflık, davranışlarındaki afacanlık onda bir tanrıça büyüsü oluşturuyordu.
Gerillanın belki de yaşadığı en sancılı zamanlardı o zamanlar. İşte bu dönüşüm sancıları yaşanırken katılmıştı aramıza. O çocuksu haylaz saflığıyla karşılamıştı aramızda olup biten her şeyi. Belki de buydu, onu bu denli sempatik kılan. Ve belki de ona karşı yaşanan bir öykünmeydi bizlerin yaşadığı. Geri çekilme süreci başlamıştı. Dilan yoldaş da bu en uzun ve tarihi yürüyüş kervanında her gerilla gibi yerlerini almıştı. Daha mor dağların acemisiydi. Belki yaşanan köklü ve tarihi değişime anlam verememişti fakat bildiği bir şey vardı o da, Zilan çizgisinde tanrıçalaşmak. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın doğru yine doğruydu. Bunu çok iyi biliyordu Dilan Yoldaş. Her şeyi ile yok edilmenin eşiğine getirilmiş bir halkı küllerinde yaratan bir Önderlikten öğrenmişti çünkü.
Yollara düşme zamanıydı artık. Daha Dilan yoldaşın dağ serüveni başlayalı 2 ay bile olmamıştı, fakat şimdi böylesi bir uzun yolculuğun neferlerinden biriydi. Düşe kalka adımlarken dağ patikalarını, O’na en çok yardımcı olanlardan biri de Rojhat yoldaştı. Zorlu bir yolculuğun gerçek bir yoldaşıydı O’nun gözünde. Sonbahar rüzgarları daha güçlü esiyordu ve de daha soğuk. İşte böylesi bir günde kuşatma altında kalmışlardı. Rojhat yoldaş yine yanı başında idi. Gün boyu sürmüştü çatışma. Ağır kan ve barut kokusunun keskince kendisini hissettirdiği, iç içe gelişen bir çatışmaydı. Ve böylesi Dilan yoldaş için bir ilkti. Gözleri ile gördüğü direniş ve ihanet bütün çıplaklığıyla yanı başındaydı. O gün Zelal (Yedisu), Bêrîtan (Sivas, Gürün) ve Bahoz (Van, Özalp) son nefeslerine kadar direnmişlerdi. Savaşın o keskin sınırlarının orta yerindeydi. O gece kuşatmayı yarmayı deneyeceklerdi. Karanlık çöktüğünde dağlara harekete geçmişlerdi.
Gece sağır bir sessizlikle örtülmüştü sanki. İşte bu sağır sessizlik bozulduğunda gündüzü aratmayan kıvılcımlar ve bir barut kokusu içinde bulmuştu kendini. Ve ardı arkası kesilmeyen tank atışlarının orta yerindeydi şimdi. Bu lanetli sağanak bitip tükendiğinde ölüm gibi bir sessizlik çöreklenmişti üzerlerine. Hemen yanı başında toprağa boylu boyunca uzanan Rojhat’ı görmüştü yalnızca. Çok sonra Kendal (Amed) ve Harun’un (Amed) cansız bedenlerini fark etmişti. Rojhat (Bingöl) yaralıydı. Konuşmuyordu, sırtı kan içindeydi. Fakat yaşıyordu. Taşımaya çalıştı ilk yaralı yoldaşını. Kımıldatmayı bile başaramamıştı. Bırakıp gitmek aklından bile geçmemişti. Bırakıp gitmek olmazdı, yaralı hiç kimse bırakılmamalıydı. Böyle öğrenmişti. Ölmek pahasına bile olsa bir başına terk etmek yaralı yoldaşını, olmazdı. Sonbaharın o keskin gece soğuğu altında şafağa dek öylece bekledi Rojhat’ın başında. Rojhat ise hiç konuşmadı. O ise bütün gece hiç usanmadan Rojhat sessizliği ile konuşuyordu. Tek bir söz etmedi, edemedi. Gün doğarken çevresindeki askerleri seçebiliyordu artık. Dağ serüveninin daha ilk dönemecinde yaşam O’nu böylesine sınıyordu ve bu sınavdan Dilan yoldaş alnın akıyla çıkacaktı. Düşman düşmanlığını yaparken bile namlular üzerine doğrultulmuşken pişmanlık duymadı. 16 yıllık bedeni cansız, toprağa devrildiğinde O Zilan çizgisinde yürüyen bir tanrıçaydı.
MÜCADELE ARKADAŞLARI
YORUM GÖNDER