MAZLUM DOĞAN ARKADAŞIN DİRENİŞ GERÇEĞİ (18.BÖLÜM)
Bu konularda ilk büyük direnişi Mazlum Doğan’ın göstermiş olması tesadüf değildir.
Gerçekten de parti gerçeğini, Önderlik çizgisini en çok özümseyen, düşünsel olarak en çok gelişkin, en büyük yorum gücüne sahip, Önderlik çizgisine en bağlı, dolayısıyla örgütsel olarak en fazla sorumluluk duyan kişilerden biriydi. En başta geleniydi. Önderlik “Mücadelemizin bilinç hamuruydu” dedi.
Mazlum arkadaş, Karakoçanlıydı. Hacettepe Üniversitesi’nde okuyordu. 1974 yılında katıldı. “Haki arkadaş 3 saat benimle konuştu, bitirdikten sonra tamam katılıyorum dedim ve ondan sonra her şeyi bırakıp çalışmaya başladım” diye katılımını ifade etti.
Fiziki olarak çok güçlü değildi. Delil Doğan ile kardeştir. Delil arkadaş uzun boyluydu, fiziği güçlüydü. Mazlum arkadaş öyle değil, fiziki olarak zayıftı. Fakat müthiş bir zekası vardı. Duyduğunu unutmuyordu, okuduğunu unutmuyordu. Gerçekten de günde bir değil, birkaç kitap bitiriyordu. Öyle bakıp geçmiyordu. Daha sonra kitabın hangi sayfasında ne yazıyor virgülü eksiksiz tekrarlayabiliyordu birçok yeri. Öyle tartışmalarda şu kitaptan, bu kitaptan alıntı yapmak için kitabı alıp bakmasına gerek kalmıyordu; “filan kitabın filan sayfasında şöyle yazıyor” diyordu. Açıyor bakıyordun ki gerçekten de öyle yazıyor. Öyle bir zekası vardı. Sadece bu ezberleme anlamında böyle değildi. Bir de anlamını bilme bakımından öyleydi. Yorumlama, anlam gücü yüklemede çok ileri düzeydeydi.
Birçok alanda çalıştı; İskenderun, Batman, zaman zaman Mardin, Diyarbakır’da. Zaten Karakoçan taraflarında çalıştı. 1978’de kongrenin hazırlık çalışmalarının yayın komitesinde oldu. İlk Merkez Komitesi’nde yer aldı. Merkez Komite’de Yayın Komitesi sorumlusu oldu. Yakalandığında da onu sürdürüyordu. Yayın Komitesi sorumluluğunu sürdürüyordu.
Önderliğin Maraş Katliamı üzerine bazı değerlendirmelerini ve benzeri çalışmaları redakte etti, kitap yaptı. Hilvan Direnişi üzerine ‘Hilvan Direnişinin Öğrettikleri’ başlıklı mıydı, bir broşür yazdı. Bildiriler yazıyordu zaten. Yakalanmadan önce Propaganda Ve Eğitim Birliği adı altında partinin eğitim ve propaganda bölümünü ayrı bir örgütlenmeye kavuşturmak üzerine çalışıyordu. Bunun için yönetmelik hazırlıyordu; “Böyle bir örgütlenme geliştirmeliyiz. Propaganda ve eğitimi örgütlü kılmalıyız” diyordu.
İdeolojik duruş bakımından çok keskindi. Ama hata ve eksikliklere karşı eleştireldi, ilkeseldi. Tabii özeleştiriye de açıktı. Hatalar yapıldığında, eleştirildiğinde özeleştiri veriyordu. Örgütsel duyarlılığı yüksekti.
Örneğin daha ’79’du, Önderlik yurtdışına çıktıktan sonra “bu Fatma ile Baki’nin durumu iyi değil, bunlar ileride kesinlikle harekete, Önderliğe sorun yaratacaklar. Önderlik de hassaslar diye eleştirmiyor ama bu durum sonunda örgütü zorlar” diyordu. Gerçekten de öyle oldu. Ben Önderliğe de Mazlum arkadaşın görüşlerinin böyle olduğunu belirttim. Çünkü Önderlik o zaman yurtdışındaydı.
Tabii bilinçle, bilerek katılmıştı. Öyle sadece etkilenmeyle değil, heyecan, duyguyla değil, mahkemede zaten hakim sorduğunda bilerek katıldığını söyledi. Hakimin bilmeden katıldığı yönündeki laflarını reddetti, onu bir hakaret olarak değerlendirdi. En çok bilen, en iyi propaganda yapabilen konumdaydı. Ajitasyonu iyiydi. Dili biraz peltekti, bazen bazı kelimelerde takılıyordu konuşurken. Fakat o çok engel oluşturmuyor, tam tersine hitabı daha da güçlü, etkileyici kılıyordu. Bu anlamda üslubu net, propaganda ve ajitasyonu güçlüydü. Dolayısıyla ilk eylemi yapmış olması bir tesadüf değildir. Bütün bunların sonucunda oldu. Onun için anlatıyorum bunları.
Oradaki durumu herkesten önce ve herkesten çok değerlendirebilen, gidişatın örgüt ve çizgi açısından içerdiği tehlikeyi gören, bu tehlikeye karşı mücadele etmek gerektiğini fark eden, bunda sorumluluğun kendilerine ait olduğunu herkesten önce gören, herkesten çok gören bir kişiydi. Bilinç pozisyonu böyleydi. O bilinç o direnişe götürdü onu. Yoksa başka nedenlerle değil. Herhangi farklı bir baskı sonucunda olmadı. O hainler iki de bir “intihar etti” diyorlar.
Evet, bir direniş geliştirdi. Önder Apo “Mazlum direnişçiliği” dedi “Çağdaş Kawa direnişçiliği” olarak da tanımladı. Fakat o koşullarda başka türlü de direnemezdi. Mücadele ideolojik mücadeleydi, beden tutsaktı! O bedenin hangi düşünceyi yaşayacağı önemliydi. Başarı orada belli olacaktı. Bedenini Önderlik çizgisi, parti çizgisi düşüncesiyle birleştirdi. Yaşam o düşüncede oldu. O bedenin o düşünce dışında bir yaşam yaşamasına izin vermedi. İdeolojik mücadeleyi ancak böyle yapabilirdi. Başka türlü zaten ideolojik mücadele şansı yoktu.
Mahkemede konuşmasına, savunma yapmasına izin vermiyorlardı, mahkemeye götürmüyorlardı. Her türlü hakaret ve baskı altındaydı ve örgüt dağıtılıp parti zindanda ideolojik olarak yenilmek, Önderlik çizgisi yenilgiye uğratılmak isteniyordu. Bunu gördü, anladı ve o yenilgiye karşı zaferi böyle bir direnişle, biyolojik yaşamına son vererek elde etmek istedi. Kesinlikle bu değerlendirme sonucunda o eyleme gitti. Son nefesini bu bilinçle verdi. Bundan en küçük bir tereddüt olamaz. Bunu iyi bilelim, anlayalım. O çok büyük bir düşünce, muhasebe gücüydü.
1982 yılının 21 Mart Newroz günü öyle bir direnişin olması da çok önemlidir. Yaşamına son verme eylemiyle, zindanda direnişi başlattı. İşkence şefleri bunu saklamaya çalıştılar. Zindandaki insanlara ulaşması da, dışarıya taşması da zaten geç oldu. Parti aylar sonra böyle bir şeyin olduğunu ancak öğrenebildi. Cezaevinde de hemen değil, belli bir süre sonra bu durumun gerçekleştiği ortaya çıktı. Mahkemelere gitmeyince, bazı dışarıdan bilgiler alınca arkadaşlar haberdar oluyorlar.
Ancak zindan direnişinin fitili en güçlü çakan kıvılcım bu eylem oluyor.
DERLEME (PKK TARİHİ DERSİNDEN)
YORUM GÖNDER