HAKİKAT ARAYIŞCILIĞI BİR SORGULAMA İŞİDİR (2.BÖLÜM)
Ne Kadar Anlam Gücü, O Kadar Yaşam Gücüdür;
Şu da bir gerçektir: Ne kadar anlam gücü, o kadar yaşam gücüdür, pratikleşmedir. Ne kadar anlam gücü, o kadar devrimci çalışmada başarıdır. Ne kadar anlam gücü o kadar politik-askeri-örgütsel faaliyette başarıdır. Anlam gücüne dayanmadan olmaz. Geçmişte hep ‘biz teoriden anlamayız, ideolojiden anlamayız, iyi asker oluruz, iyi politikacı oluruz’ dedik, hala da o çizgide yürümeye çalışıyoruz. Büyük bir şikayetçilik var, bu nereden kaynaklanıyor, o zaten ortaya çıkmış bir sonuçtur bunu görüyoruz, tamam da kaynağını bulup oradan giderelim, yoksa hep şikayet ederek hep kendi dışındakini görür, dışındakini sorumlu tutarak eleştiri yaparsak hiçbir çözüm ortaya çıkartamayız. O tür tartışmalardan hiçbir sonuç çıkmıyor, ne bireysel olarak sonuç çıkarabiliyoruz, ne de örgütsel olarak sonuç çıkarabiliyoruz. Çünkü sadece sonuca bakıyoruz. Nedenine ve kaynağına bakmıyoruz. Sonucu da kendimize göre değerlendirip ele alıyoruz.
Hakikat arayışı tartışması nasıl gündeme geliyor, bu insanla ilgilidir. Evrende en azından şu ana kadar bilebildiğimiz şey insan türüne özgü bir durumdur. Niye insanda gündeme geliyor? Çünkü insanda zekâ ve akıl gücü var. Duygusal zekânın üzerine bir de analitik zekâ eklendiğinden itibaren insan yaşadıklarını anlamaya, anlamlandırmaya, yeniden örgütlemeye çalışıyor. Burayla ilgili daha ötesi ölümsüzlük arayışıyla da ilgilidir. O da vardır. Hakikat arayışının altında yatan önemli bir şey de ölümsüzlük arayışıdır. Ölümsüzlük arayışı için Önderlik, “Bir doğal cinsel üremenin hakikat değeri çok azdır” diyor ama esas olarak, “İnsan ve toplum yaşamına anlam gücü kazandırarak kendini üretme ölümsüzleşmenin en doğru etkili yöntemidir” diyor. Böyle bir üretim yaşamı sürekli kılmak için bir çabadır, o arayışa verilen bir cevap oluyor. Buradan yola çıkarak “evrendeki mevcut kuruluşa itiraz eden, orada farklılık yaratmaya çalışan tek canlı türü insandır” dedi. Ayrıca insan fizyolojik ve biyolojik olarak da evrende var olan bütün özellikleri temsil ediyor, üstüne bir de evrende var olan türlerin hiç birisinin yapmadığını yapıyor, itiraz ediyor başka şeyler üretiyor, o halde evreni tanımak için insanı çözmek daha doğru ve başarılı sonuç verir. İnsanı çözmek daha kolaydır, tümüyle anlaşılmasa bile büyük özellikleriyle anlaşılabilir. Evren hakkında bilgiye ulaşmanın, evren hakikatini anlar hale gelmenin çok önemli verisi insan çözümlemesinden çıkar. İnsan da toplum olarak yaşıyor, toplumu inşa ediyor, o halde insan çözümlemelerini de toplum çözümlemeleriyle birlikte olması zorunludur, toplumsuz insan yok, insansız toplum da yoktur. İnsan bir tür haline geldiğinden beri ‘ben kimim, bu yaşam nedir, bu dünya nasıl var, ne oluyor, niye böyle?’ sorularını sorduktan sonra, yine ayrı bir tür haline geldikten sonra zaten bir bilgi birikimini yaratan, ortaya çıkartan bir tür olma özelliği de taşıyor.
Bu bakımdan da Önderlik, “Evrenin bilinebilirliğini insan çözümlemesinden daha iyi çıkartabiliriz” dedi. Diğer varlıkların çözümlenmesiyle ulaşılacak düzey geri kalır, çok daha ileri düzey insan ve toplum çözümlemesiyle olur. Daha önceki söz konusu soruları sorup cevap aramaya çalışan düşünce akımlarından farklı olarak Önderlik deneyi değiştirdi ve diğer düşünce akımlarından yaptığı önemli bir değişiklik bu oluyor, “insanı inceleyelim” diyor, insanı inceliyor, insan üzerinde yoğunlaşıyor. Başka böyle düşünce akımları da var, onları da çözümlüyor, önemli yeni bir yaklaşımı budur.
Dünyanın biraz tanınması, dünya etrafında bazı gezegenlerin tanınması belli düzeyde geliştikten sonra materyalist bakış açısı, ‘evren bilinebilir, tanınabilir’ diye çok iddialı bir düşünce ortaya çıkartmıştı. Neredeyse çözümlenmiş, anlaşılmış diyecek noktaya da geldi. Önderlik onu da reddediyor. “Öyle değildir; bilinen, bilinmesi gerekenin yüzde biri bile değildir” diyor. Mevcut durumda bilmek o kadar mümkün değil, öyle hiç bilinmez anlaşılmaz anlayışı da doğru değildir, onu öngören düşünce akımları da daha çok tanrıya bağlı evreni tanımlayan akımlar ‘bilinemez’ diyorlar, ancak her şeyi tanrının vergisi olarak da izah ediyorlar. O görüş hiçbir düşünce gelişimine yol açmadı, öyle bir bakış açısına Önderlik, “Verimsiz bir bakış açısı” dedi. Fakat onun karşısında kaba materyalizmin bazı maddi çözümler gerçekleştirince de bu sefer ‘her şey bilinir, çözülür, anlaşılır, anladık’ diyen yaklaşımlarını da Önderlik doğru bulmadı.
Hakikat, Gerçeğin Anlam Kazanmasıdır;
Önderlik hakikat üzerinde epeyce durmuştur. Birçok kavram ile bağı var, birbirine karıştırmamak lazım. En çok yakın olduğu kavram ‘gerçek’, ‘gerçeklik’ kavramlarıdır. Önderlik ‘gerçeği’ ne olarak tanımladı ‘varlık, var oluş’ olarak tanımladı. Her var oluş bir gerçektir, fakat hakikat değildir. Hakikat, gerçeğin anlam kazanmasıdır. Gerçek ile hakikat arasındaki farklılık bu oluyor. Gerçek, var oluş halidir; hakikat ise onun anlam gücü haline gelmesidir. Dolayısıyla hakikat inşa olmaz, hakikat inşalara hazır olmak demektir. Bir hazırlığı ifade ediyor. Bunun için Önderlik, “anlamcılık” dedi ve maddeyle ilişkisini tanımladı. “Maddenin amacı anlamlaşmak, anlamın amacı da maddeyi aşmaktır” diyor. Madde-anlam arasındaki bağlantıyı böyle kuruyor. Her maddi var oluş anlamlaşma, anlamın amacı da var olan maddi şeyi aşma, değiştirmedir. Onun ötesine geçme olarak tanımlıyor.
Hakikat anlam gücüdür. Önderlik, ‘anlamcılık’ olarak da belirtti. Yorumlama sanatı yöntemi olarak anlam gücüne çok önem veriyor. Toplumsal hakikat olarak “Anlamlı ve özgür yaşam” dedi. O halde anlamın hakikatten, var oluştan farklı olduğunu görmemiz gerekiyor. Anlam maddi değildir, hakikatin anlamın amaçla yakınlığı var, ama aynı değildir. Amaç, ulaşılacak bir yeri belirleme oluyor, hakikat onun bilinmesini ifade ediyor, dolayısıyla bağı var, onun bulunmasının belirlenmesini ifade ediyor, fakat hakikat yalnız başına amaç değildir, bazen amaç ile çok yaklaşıyor, özdeşleşiyor; bazen uzaklaşıyor, anlam gücü olarak kalıyor. Öbürü ise somutlaştırılmış anlam oluyor, amaç öyle tanımlanabilir. Anlam gücü ise hala öyle somutlaşmış değildir. O bakımdan Önderlik, “Evrenin amacı özgürlük diyesim geliyor” dedi, o önemliydi. O halde evrenin amacı özgürlük oluyorsa, evrensel hakikati özgürlük olarak ya da özgürlükle bağını, yakınlığını tanımlayabiliriz, görebiliriz. Özgürlüğü böyle önemsememiz lazım, bu düzeyde ele almamız gereklidir. Burada amaç ile hakikatin özdeşleştiği bile söylenebilir. Aslında evrenin hakikatini de özgürlük olarak tanımlayabiliriz.
Yaşam için bunu söyleyebiliriz. Evren bir yaşam gerçeğiyse gerçekten de yaşamın hakikati özgürlük, toplumun hakikati de özgür yaşam dersek, insan yaşamının hakikati olarak da özgürlüğü tanımlayabiliriz.
Hakikatin başka kavramlarla da yakınlığı var. ‘Teori’ ile yakınlığı var, ‘ideoloji’ ile yakınlığı var, ‘ahlak’ ile yakınlığı var, ‘politika’ ile yakınlığı var, ‘yöntem’ ile yakınlığı var. Kuşkusuz hakikat ile tam özdeş değiller, fakat çok kopuk ve uzakta değillerdir. Öyle birbirinden çok uzak görmememiz gereklidir. Dolayısıyla Önderlik, “Evreni insanda inceleyelim” dedi, insan da toplumsal bir varlık olduğuna göre yine Önderlik “Toplumu inceleyelim” dedi. Toplumu inceleyeceksek o zaman toplumu insan yapısıyla, mevcut ilişkileriyle olduğu gibi tarihsel olarak incelemeliyiz. Toplumsal var oluş nerede olmuş, toplum nasıl ortaya çıkmış ise Önderlik oraya gitti. Yani doğal topluma, toplumsallaşma sürecine gitti, toplumsal yaşam hakikatleri olarak doğruluğu, iyiliği, güzelliği, özgürlüğü gördü. Değer taşıyan ölçüler, anlam güçleri nelerdir? Bunlar iyilik, güzellik, doğruluk, özgürlük, paylaşım, dayanışma, komünalizmdir. Bu temelde yaşamı var etme, daha güzel yaşanılır kılma, bir de bu temelde anlamlandırma, anlamaya çalışma var. Buraya vardığımızda anlam gücü biraz daha somutlaşıyor gibidir.
Hakikat bir anlam gücüdür. Anlam gücünün de insan ve toplumda somutlaştığı zaman; iyi, doğru, güzel, özgür yaşam gerçekliği oluyor. Bu bir nostalji değildir, geriye dönme arayışı da değildir, tabii bugünün böyle kabul edilişi de değildir. Önderlik, “yeni sentezi ortaya çıkartarak düşüncede buna bağlı yeni bir toplumsal inşayı yaratmadır” dedi ve ona yol gösterecek zihniyeti ise, “Demokratik Modernite Kuramı” olarak tanımladı.
Evreni insanda, onu da toplumda çözeceksek o zaman burada toplum hakikati nedir? Önderlik, “anlamlı özgür yaşam” dedi. Aslında mitoloji de böyle ele alıyor, bunu bozmaya dönük anlayışlar, eğilimler geliştikçe onları sınırlandıracak ahlaki kurallar getiriyor. Felsefe de böyle arıyor, felsefe diğer akımlardan daha fazla yoruma yakındır. Dolayısıyla hakikat rejiminde felsefenin yorum gücünün önemli yeri vardır. Felsefede de yorumculuk, yorumlayıcılık esastır. Yöntem olarak bilim, deneycilik yapıyor, ama felsefenin de yorumlayıcılığı var.
Toplumsal hakikat olarak Önderliğin açığa çıkarıp, ortaya koyduğu özellikler var. Felsefe haline geliyor, ideoloji oluyor, politika örgüte dönüşüyor. Bunlar Önderlik amaçları olarak ortaya çıkıyor, şekilleniyor, somutlaşıyorlar.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER