ULUSLARARASI KOMPLO MUTABAKATI: ADANA ANLAŞMASI
Faşist Şef Erdoğan ile Putin’in 5 Ağustos 2022’de Soçi’de bir araya gelmesinden sonra ve aynı şekilde Tahran’da yapılan üçlü zirvenin ardından tekrardan gündeme gelen Adana Anlaşması esasında Önder APO şahsında Kürt halkını ve Kürdistan Özgürlük Hareketini bitirmek için canlandırılmak istenen Uluslararası Komplo Mutabakatıdır.
İşgalci Türk devletinin, Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yönelik planladığı işgali saldırılarının meşru zeminini oluşturmak için gitmediği ülke, çalmadığı kapı vermediği taviz kalmamışken son minvalde 1998’de Uluslararası Komplo startı verildikten 11 gün sonra imzalanan Adana Mutabakatını yeni bir konseptle hayata geçirmek istemektedir.
Bu bağlamda Adana Mutabakatı denilen antlaşma nedir, Suriye Rejiminin anlaşmaya iten nedenleri, imzalandığı tarihten günümüze kadar hangi açılardan değişime uğradığını, geldiği son evrede neye ve kimlere hizmet ettiğini, hazırladığımız Özel dosyamızda mercek altına alacağız.
20 Ekim 1998’de Türkiye’nin Adana kentinde, Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Uğur Ziyal ve Suriye Tümgeneral Adnan Badr al-Hasan Adana isimlerinden oluşan Suriye Rejimi ve Faşist Türk devleti heyetleri arasında “Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İş birliği Anlaşması” Adana Mutabakatı imzalandı. 1998 yılında ABD öncülüğünde planlanan uluslararası komplonun hayata geçirilmesinin ilk adımı olarak Önderliğin Suriye’den çıkarılması için İşgalci Türk devleti ile Suriye Rejimi arasındaki ilişkilerin planlı bir şekilde gerilmesi sonrasında ABD Başkanı Bill Clinton devreye girdi. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in arabuluculuğunda ve İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi’nin de desteğiyle İşgalci Türk devleti ile Suriye Rejimi bir araya getirildi ve Adana Mutabakatı imzalandı.
ÖNDER APO SÜRECİ ÖNGÖRMÜŞTÜ
Süreci öngören Önder APO, o dönemde “19 yıldır beni ağırlayan Suriye’nin benim yüzümden baskı altında kalmasını istemiyorum. Bu onursuzca bir tutum olur” diyerek 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmıştı. İmzalanan bu mutabakat ile Önder APO’nun Suriye’den çıkarılması ve sonrasında Kürt Özgürlük Hareketine karşı ortak saldırıda anlaşılmıştı. Önder APO bu süreci Uluslararası Komplo olarak değerlendirmişti. Adana Mutabakatı sonrası Suriye, Irak ve Afganistan başta olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ABD başta olmak üzere sömürgeci devletlerin nasıl geniş bir konsepti devreye koydukları anlaşıldı.
Daha önceki tarihlerde birçok kez dile gelen, günlerce basında yer bulan Adana Anlaşması kuşkusuz ki İşgalci Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal saldırının zeminini hazırlayan bir konsept görevi gördü.
SURİYE REJİMİNİ ANLAŞMAYA İTEN NEDENLER
20 yıl boyunca Suriye’de kalan Önder APO Suriye’de bulunmasını bahane eden işgalci Türk devleti, Suriye sınır hattına askeri yığınaklar yapıp askerleri tatbikatlarla Suriye Rejimine saldırı tehdidinde bulunuyordu. Rejim içinde generallerin ve bürokrasi baskısı, dışarıda Mısır’ın ardından ABD, İngiltere ve İsrail’in desteğini arkasına almış işgalci Türk devletinin baskılarına direnemeyen Suriye Rejimi, teslimiyetinin ilk resmi antlaşmasını imzaladı. Bugün Suriye Rejimi her yönüyle bu kadar zayıf kalmışsa esas nedenlerden biri imzaladığı bu mutabakattır. Ayrıca bu mutabakatla Suriye Rejiminin sınırları tartışma konusu haline getirildi. Bununla beraber Adana Mutabakatı, Amerika’nın başını çektiği (GOP) Genişletilmiş Ortadoğu Projesi projesinin hayata geçirilmesinde önemli bir dönüm noktası oldu.
ADANA ANLAŞMASI’NIN MADDELERİ VE GÜNCELLEŞMESİYLE BAŞLATILAN İŞGAL SALDIRILARI
İlk 1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması 4 maddeden oluşuyordu. Baştaki maddede, Suriye Rejimine, ABD’nin emriyle anlaşmaya destek verenlerin (Mısır, İran) isimleri hatırlatıldı. Bu anlaşma İşgalci Türkiye Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Oğuz Ziya ile Suriye Rejimi generali Ednan Bedir El Hisên tarafından imzalandı. İkinci madde; Önderliğin Suriye’den çıkarılmasıydı. Üçüncüsü, iki ülke arasındaki çatışmaları sona erdirmeyi düzenliyordu. Buna göre Şam, 1939’da Türkiye’nin işgal ettiği ve siyasi sınırlarına resmen kattığı Hatay’yı talepte bulunma hakkından taviz veriyordu. Bu nedenle 2004 yılında Hatay, Suriye haritasından çıkarıldı.
Son yıllarda özellikle dördüncü maddede birçok değişiklik oldu. Buna göre; Türk ordusunun Suriye topraklarının 5 kilometre derinliğine girmesine izin veriliyordu. Şimdiye kadar Türk devleti bu maddeyi kullanarak, işgal alanını genişletti.
İşgalci Türk devleti ile Suriye Rejimi arasında 2010 yılında “Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İş birliği Anlaşması” olarak güncellendi. Üç yıl geçerli kalacak olan 23 maddelik bu antlaşmaya göre başta PKK olmak üzere her iki devlet de kendilerini tehdit eden örgütlere karşı önlemler alacak ve tüm faaliyetlerine engel olacaktı. Karşılıklı olarak hiçbir ikamet, lojistik, eğitim, ulaşım ve silah kapasitesine müsaade etmemek konusunda anlaşan iki ülke ortak operasyonlar, tutukluların iadesi ile bilgi, belge ve istihbarat paylaşımı alanlarında iş birliği yapmayı kararlaştırdı.
Mutabakat, Serêkaniyê ve Girê Spî işgali öncesi 23 Ocak’ta Moskova’da Faşist Şef Erdoğan-Putin görüşmesinde İşgalci Türk devletinin Suriye rejimiyle uzlaşı zemini yaratmak ve devrim kazanımlarına karşı tekrardan gündeme getirildi. 9 Ekim 2019’da Uluslararası Komplonun 21. yılında Türk devletinin işgal saldırıları başladı. Kimyasal silah kullanımı başta olmak üzere dünyanın gözü önünde işgalci Türk devleti ve çeteleri en büyük insanlık suçları işledi. İşgal sonrası 22 Ekim 2019’da Rusya ile Türkiye arasında Soçi Antlaşması imzalandı ve bu antlaşmayla birlikte Rusya, Adana Mutabakatının uygulanmasını kolaylaştıracağını teyit etti. Suriye Rejimi, işgalci Türk devletinin kendi topraklarına olan bu saldırıları ve işgalini sadece izlemekle yetindi. Mutabakat, işgale verilen bir onay mutabakatı oldu.
SOÇİ VE TAHRAN ZİRVELERİYLE YENİDEN GÜNDEME GİRDİ
İşgal saldırılarına ve işlediği insanlık suçlarına devam eden işgalci Türk devleti, 2022 yılının başından bu yana yeni bir işgal saldırısı tehdidinde bulunuyor. Bu saldırılara meşru bir zemin yaratmak için de daha önceki işgal saldırılarında olduğu gibi kullandığı maske, Adana Mutabakatı oldu. 2019 yılında olduğu gibi 19 Temmuz 2022 tarihinde Reisi, Erdoğan ve Putin’in Tahran Zirvesi ve 5 Ağustos 2022 Putin-Erdoğan Soçi görüşmelerinden sonra Adana Mutabakatının güncellenmesi ve Suriye Rejimi ile ilişkilerin geliştirilmesi konuları İşgalci Türk devleti tarafından dillendirilmeye başlandı. Kuzey ve Doğu Suriye halklarına karşı yapılan 3’lü ile 2’li görüşmeler sonrası, bölgeye yönelik top atışları ve SİHA saldırıları her geçen gün arttı. Bu saldırılara QSD’e meşru savunma çerçevesinde cevap vermeye başladı.
Suriye Rejimi askerlerinin direk hedef alınmasına rağmen Şam’ın sessizliği saldırı dozajını arttırıyor. Sürekli olarak Türk devletinin Suriye topraklarından çıkması gerektiğine yönelik açıklamalar yapan Suriye Rejimi, hiçbir adım atmazken sınırlarını ihlal eden İşgalci Türk devletine karşı 7 yıldır fiili bir şekilde bir adım atılmış değil. Özellikle Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî işgallerinden sonra, Şam hükümeti işgallere karşı sadece küçük çaplı açıklamalar yapmakla yetindi.
Yine 23 Ağustos’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Suriye Rejimi Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın Moskova’daki görüşmesinde Mikdad’ın şu açıklaması dikkat çeçiydi: “Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesi için harcanacak çabalar, Suriye’deki durumu istikrara kavuşturmanın tek yoludur. Biz herhangi bir şart koşmayacağız, ancak ilişkilerin savaşın başlangıcından önceki haline dönmesi için Suriye topraklarında Türk işgalinin bitmesi gerekiyor.” Ancak yaşanan gelişmelerle birlikte “Lafla peynir gemisi yürümez.” deyiminin ne kadar yerinde olduğu görüldü.
HAYALİ 30 KM’DE DAYATMA
Sahadaki somut gerçeklik baz alındığından Faşist Şef Erdoğan’ın 30 km derinliğinde sözde oluşturmak istediği ‘Güvenli Şerit’ bir hayalin ötesine geçmiyor. Bir taraftan Suriye Rejimi ile yakınlaşma adımları atıp ve bunu da Adana Mutabakatını tekrardan gündemleştirerek yapmaya çalışırken kendisiyle çelişen bir duruma girmiş oldu -ki MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük arasında Moskova, Lazkiye/Hmeymim ve Tahran’da yapılan görüşmelerde önemli bir ilerleme kaydedilmedi- Yapılan görüşmelerin içeriği basına şu şekilde sızdırılmıştı; Suriye Rejiminin görüşmede işgalci Türk ordusunun Suriye topraklarından çekilmesi için bir takvim belirlemesi, silahlı gruplara desteğin kesilmesi, Suriye Rejiminin talep ettiği muhalif çetelerin kendilerine verilmesi, İdlib ve Bab el-Hawa Sınır Kapısının kontrolünün teslim edilmesi istendi.
ŞAM İŞGALCİ TC İLE DEĞİL ÖZERK YÖNETİM İLE İLİŞKİLENMELİDİR
Tarihten bu yana Misak-ı Milli hayallerini gerçekleştirmeyi hedefleyen Neo-Osmanlı zihniyetin güncelleştirmek istediği Adana Mutabakatının şimdiye kadar ne Suriye Rejimine ne de bölge halkları için olumlu bir getirisi olmadı. Aksine işgalci Türk devletinin Suriye topraklarına saldırmasının önündeki tüm kapıları açtı. Tarihe büyük tanıklık eden PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın sözlerini hatırlatmakta fayda var. Mutabakata ilişkin Kalkan şunları belirmişti: “Aradan 20 yıl geçti, köprünün altından çok sular aktı. Suriye’de 8 yıldır savaş var, paramparça oldu. Suriye’nin her şeyi harap olmuş durumda, fiilen üç parçaya bölünmüş haldedir. Şimdi bu durumla Adana Mutabakatı’nın yapıldığı durum arasında hiçbir benzerlik yoktur. O nedenle bitmiş bir şeyi bir daha yeniden canlandırmaya çalışıyorlar.” Yine Adana Mutabakatı’nın, 8 yıl önceki savaşın bir benzerinin Suriye’de yeniden başlatılması anlamına geldiğini; bunun da Suriye’ye başta yönetim olmak üzere felaket getireceğini kaydeden Kalkan: Öyle olacağını sanmadıklarını ve Özgürlük Hareketi olarak olmaması gerektiğini düşündüklerini” söyledi. Özellikle Fırat’ın doğusunda Kürt-Arap ilişkilerinin iyi bir düzey kazandığını, diğer halklarla demokratik bir sistemin ortaya çıktığını belirten Kalkan, bunun ne kadar birleştirici ve güç yarattığının da ortada olduğunu vurguladı.
Suriye’de yıllardır yaşanan kaos ve krizin anahtarı Özerk Yönetimle kurulacak ilişkilerdir. Özcesi, Suriye Rejimi işgalci Türk devletinin tarihi Arap düşmanlığının bilincinde olarak işgalci Türk devletiyle değil Özerk Yönetim ile ilişkilerini geliştirmelidir.
MİLİTAN RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER