İNSANIN ÖZÜNÜN/ DOĞASINI ANLAMA METODU OLARAK BİR DUYGU ANALİTİĞİ (5.BÖLÜM)
“Dünedin Çalışması”
Duygu, his, güdü ve düşünceler nasıl ki birbiriyle sürekli etkileşim halindeyse, sağlam bir kişilik ve karakter sahibi olmasında da bu etkileşim ve denge kaçınılmazdır. Dış dünyayla sağladığı denge kadar içte de yaratacağı dengeyle ancak kişiliğini koruyabilir. Söz gelimi duygu ve güdülerini düşünceyle dengelemeyen bir insan zaaflı ve düşkün bir insan olur. Bu yüzden tarih boyunca insanı etik, estetik, felsefi bir ideale çekmek isteyen bütün akımlar bu hususa dikkat çekmiş ve insanı bu normlar üzerinden ele almışlardır. Dinlerin nefs terbiyesi, psikolojide otokontrol ve bizim irade “dediğimiz olgu, insan kişiliğinin niteliğini belirleyen temel olgu olup, “Dünedin Çalışması” olarak bilinen Moffitt’in kapsamlı deneylerinin de temel konusudur.
Terie Moffitt ve liderliğindeki bir çalışma ekibi Yeni Zelanda’da, günümüzde de devam eden geniş kapsamlı bir çalışma başlatır. Dünedin şehrinde 1972-1973 tarihleri arasında dünyaya gelen bütün çocuklar bu çalışmanın parçası olur. Bilim literatürüne “Dünedin Çalışması” olarak geçen bu araştırmada o yıl boyunca doğan ve toplumun her kesimini temsil eden 1037 çocuk yaşamları boyunca takip edilir. Moffitt ve arkadaşları yaşamın ilk on yılında belirlenen kişilik özelliklerinin daha sonraki yaşamlarında bu çocukları nasıl etkilediğini belirlemeye, böylece çalışmadan elde edilecek sonuçlarla sonraki kuşakların daha iyi yetişmesi için neler yapılabileceğini öğrenmeye çalışır.
Çalışmaya katılanlar 3 yaşından başlayarak 44 yaşına kadar (sonraki test 50 yaşına geldiklerinde, yani 2023’te yapılacak) fiziksel ve zihinsel olarak düzenli bir şekilde çok kapsamlı testlerden geçirilirler. Sadece sosyal, toplumsal ilişkileri değil, zihinsel yapıları ve ayrıntılı sağlık testlerine kadar ayrıntılı gözlemlere tabi tutulur, sosyal ve psikolojik değerlendirmelerden geçirilirler. Fakat sadece kendileri değil, aileleri hakkında da bilgi toplanır. Çalışmanın bilim dünyası açısından önemi, dünyada bu düzeyde uzun süreyi kapsayan (yaşamlarından ölümlerine dek) geniş bir çalışmanın ilk kez yapılıyor oluşu, sayısal çokluğa rağmen deneklerin %96’sının takip edilmiş olması ve hatta başarılı olanlar kadar başarısızların da takip edilmiş olmasıdır.
Bu çalışmada Moffit ve arkadaşlarının üzerinde en çok durduğu konu, yukarıda da ifade ettiğimiz nefs, irade, yani otokontrol ve paylaşım, dayanışma gibi toplumsal değerler karşısındaki tutumları olmuştur. İradi zayıflığın nedenleri, çocukların çaba gerektiren işlerden kaçınıp kaçınmadığı, herhangi bir konuya yoğunlaşıp yoğunlaşmadığı, riskli şeylerin peşinden koşup koşmadığı, yetişkinlerden devamlı ilgi bekleyip beklemediği, önüne koyduğu amaçlar-hedefler ve bunlara ulaşmak için göze aldığı riskler ve sergilediği çabaya kadar kapsamlı değerlendirmelere tabi tutulurlar. Moffitt, çocuğun otokontrolünün zamanla zayıfladığını da hesaba katarak, bu konuda da onların anne ve babalarını eğitme planlamasını da uygular. Ancak çocuklar zaten değişik yaşlarda da değerlendirilir. Örneğin bu araştırmada 3 yaşından 44 yaşına varana kadar düzenli aralıklarla değerlendirmelerden geçirilmişlerdir. Ayrıca her değerlendirme sürecinde her çocuktan elde edilen bilgilerin yanı sıra, hem öğretmenlerinden hem de ebeveynlerinden de ayrıca bilgi alınır. Dolayısıyla otokontrol, duygu, düşünce, nefsine hakim olma gibi olgular yıllar boyu devam eden ve farklı ortamlarda tekrarlayan davranışlardır.
Moffitt ve arkadaşları denekler 30 yaşına ulaştığında, yıllarca elde ettikleri bilgileri karşılaştırır ve eldeki verilerin sonuçlarını görürler. Buna göre çocuklar yaşamlarının ilk on yılında sergiledikleri iradi duruş veya otokontrolün ilerideki yaşamlarında hem başarı, hem toplumsal uyum ve hatta zeka düzeylerinde bile çok önemli bir gösterge olduğu görüldü. Başarılı oldukları alan sadece meslekleri değildi. Moffitt, kendilerini kontorl edebilme yetileri açısından denekleri “en güçlü”den “en “en zayıf”a doğru 5 gruba ayırır, böylece her grupta yaklaşık 200 kişiye ait veri değerlendirilmiş olur. Bu veri seti değerlendirildiğnde ilkin o deneğin klinik düzeyde yaşadığı sağlık problemlerinin sayısı ile karşılaştırlır ve sonuçta otokontrolü zayıf olanların sağlık problemleri en fazla olduğu görülürken, otokontrolü olanların sağlıklı olan insanlar olduğu görüldü.
Moffitt ve arkadaşları çocukken otokontrolü zayıf olanlar arasında 38 yaşına ulaştıklarında daha yüksek oranda sigara, içki ve uyuşturucu bağımlısı olduğunu belirler. Mahkeme ve polis kayıtlarına bakıldığında otokontrolü zayıf olanların %40’ının adli suçlardan kayıtlarının olduğu görülür. Yine bunların maddi yaşamları incelendiğinde de otokontrollü olanların yaşamları boyunca maddi problem yaşamazken, otokontrolü zayıf olanların yaşamlarında bu tür güçlükler yaşadığı görülür.
Moffitt ve arkadaşları bu defa çocukta sergilenen otokontrol yitisinin bir sonraki kuşakları, yani o deneklerin çocuklarını etkileyip etkilemediğini belirlemek için anne baba olarak o deneklerin ebeveyn sorumluluklarını nasıl yerine getirdiklerini araştırmaya dahil eder. 30’lu yaşların sonuna doğru yaklaştıklarında deneklerin %70’inin çocuk sahibi olduğu görülür. Çocukları 3 yaşına ulaştığında araştırma ekipleri onları evlerinde ziyaret ederek hem çocuklarını hem de onların çocuklarıyla ilişkilerini değerlendirir, video kayıtlar yapılır. Bu değerlendirmenin sonucunun da diğerlerine paralel olduğu görülür. Çocukken otokontrolü zayıf olanlar büyüyüp çocuk sahibi olduklarında da zayıf birer ebeveyn olmuşlardı. Çocukların gelişimini sağlayacak ortamları hazırlamayıp, çocuklarına karşı daha az sıcak ve empati düzeylerinin zayıf olduğu görülür.
Dünedin çalışmasında araştırmacılar verileri değerlendirirken, karşılaştırmaların sağlıklı olabilmesi için bir takım istatiksel düzenlemeler yaparak çocukların yetiştiği ortamların farklılığından doğabilecek etkileri en aza indirmeye çalışır. Bu çalışmada otokontrolle ilgili araştırmalar uzun süre davranışlara ve davranışların uzun süreli sonuçlarına odaklanılır. Duygularını düşünceyle dengeleme, iradi duruş veya otokontrolün zihinsel işlevlerle olan ilişkisi ve hatta beynin hangi bölümlerini etkilediği konusunda da bulgular elde edildi. Otokontrolün toplumsal uyum, sosyal başarı, ekonomik refah ve bireyin sağlığı üzerinde çok ciddi düzeyde avantajlı ve diğer deneklerle ciddi fark yaratacak etkileri olduğu kadar, zihni gelişimde de çok önemli etkilerinin olduğu açığa çıktı.[17]
RAMAZAN ÇEPER
YORUM GÖNDER