BAŞARININ YOLU BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA KURULAN SİSTEMİ ANLAMAKTAN GEÇİYOR (6.BÖLÜM)
AKP-MHP faşizminin hedefi 2023’e kadar Misak-ı Milli alanlarını almaktı;
Lozan Anlaşması’nın yüzüncü yılına girerken bu temelde yoğun bir mücadele içerisine giriliyor. Bunu önemsemek lazım. Tayyip Erdoğan’ın ‘2023 projesi’ dediği buydu. Yani 2023 yılana kadar Misak-ı Milli alanlarını almaktı. İçerde ‘Misak-ı Milliyi alacağız’ diye milliyetçi tabana propaganda ettiler, dışarıya karşı da ‘teröre karşı mücadele’ ya da ‘bir güvenlik bölgesi’ olarak gösterdiler ama bu bir kurnazlıktı. Böylece bazı alanları alsa da bunu tamamlayamadı. Medya Savunma Alanları’nı da bu temelde alabileceğini hesap ediyordu, Afrin’den Serêkani’yê bazı alanları almış olsa da başaramadı.
AKP-MHP ittifakı böyle bir ittifaktır. MHP bu temelde AKP’ye destek veriyor. ABD’de, MHP’yi yönlendirdi. Bu ittifak 20215’te kuruldu. Ondan önce AKP ve MHP birbirlerine düşmandılar. 7 Haziran’da AKP seçimi kaybettikten sonra düşman korkusuyla yeni arayışlar içerisine girdi, dünya Suriye’deki savaşın durumunu, DAİŞ’in durumunu değerlendirdi. DAİŞ, Kobanê’yi kaybedince oradan nasıl bir kazanç sağlayacağının arayışına girdi. Bazıları ‘ABD’ye teslim oldu’ diyorlar, evet 22 Temmuz 2015’te ABD ile yeni bir anlaşma yaptı. ABD-AKP anlaşması oldu. Ondan sonra AKP’nin MHP ve KDP ile ittifakı gelişti. KDP bizden herhangi bir zarar görerek Türkiye ile böyle bir ittifaka gitmedi. ABD yönlendirdiği için gitti. Bizden kendisine yönelmiş herhangi bir şey karşısında bu ittifaka dahil olmadı.
AKP-MHP’nin ABD ile ittifakı PKK’nin zayıflatılması üzerine oldu. ABD, oluşmaya başlayan Irak devletini, Suriye devletini DAİŞ ile yıktı, PKK ile DAİŞ’i yıktılar, şimdi ise AKP-MHP ile de PKK’yi yıkmaya çalışıyorlar. Bu çok nettir. ABD’nin dolayısıyla küresel sistemin PKK’yi zayıflatma gibi bir politikası zaten var. Aslında yok etmek de istemiyor, teslim almak istiyor. O düzeyde de zayıflatmak istiyor. Onun için özgür iradeyi koruyan gerilla varlığı ve gerilla üstlenmesidir, dolayısıyla mevcut gerillanın üstlendiği alanların ezilmesini ya da ortadan kaldırılmasını istiyor. Bunu isteyen ABD’dir, Türkiye’yi ABD yönlendiriyor, KDP’yi de Türkiye’ye bu temelde ABD yönlendirdi. Gerilla zayıflasın ve bana teslim olsun istiyor. Geri kalanını ben değerlendireyim diyor. AKP-MHP’de ABD’nin bu politikasından faydalanarak madem ABD-NATO, PKK’nin gerillasını zararlı buluyor, ona karşı savaşmak istiyor, bende bundan yararlanarak Misak-ı Milliyi ele geçireyim diyor. O da kendi planını uygulamak istiyor. Böylece PKK’ye karşı savaşta ortak oldular, güç birliği yaptılar. Oradan her biri bir şey yaratmaya çalıştı.
Şimdi gelinen noktada çıkarları biraz birbirleriyle çelişiyor, Türkiye tümden yok etmeye yöneliyor, Kuzey Doğu Suriye’yi de ortadan kaldırmak istiyor; ABD ise bunu kabul etmiyor. Kabul ederse Suriye’yi terk edip gitmesi lazım. Biden zaten Ortadoğu’ya ‘gitmeyeceğiz’ izlenimini vermek için geldi. Gidecektiyse o zaman niye geldi. Gerçekten de ABD, DAİŞ’e karşı savaşmak için mi Rojava’ya geldi, gerçekten de Kürtlere yardım etmek için mi geldi? Hayır! Suriye’yi bölmek için, İsrail’in güvenliğini sağlamak için geldi. Çünkü İsrail kendisi doğrudan gelemiyordu. Avrupa’yı da bu temelde yönlendiremiyordu. Dolayısıyla bunu yapacak tek devlet ABD oluyordu. ABD bu temelde geldi. Bu güçler arasındaki ilişki-ittifak buradan doğuyor. Bunu da görmek gerekiyor.
AKP-MHP, PKK’yi tümden yok edip Misak-ı Milli’yi almak istiyor. ABD ise gerillayı ezdirterek PKK’yi teslim alıp KDP’ye hakim kılmak istiyor. Böyle bir durumu var. Mevcut durumda Kürt statüsünü tanıma, ulus-devlet oluşturma durumu kesinlikle yoktur. Başur’daki duruma aldanmamak lazım. İki nedenden dolayı böyledir. Bir; 1991’de Çekiç Güç Operasyonuyla bunun şekillendirilmesi PKK’ye karşı mücadele içindi. Onun için Türkiye bu kadar uçak kaldırıp hava sahasını ihlal ediyor ve kimse de bir şey demiyor. Irak, ‘bizimle bir anlaşması yok’ diyor, evet bu doğrudur. Irak ile Türkiye’nin böyle bir anlaşması yoktur. Evet 91’de Çekiç Güç operasyonuyla oluşan bir statü var, bunu Irak yönetimiyle değil, ABD-Türkiye-NATO bu statüyü kurdu. Hewler yönetimini de buna göre oluşturdular.
Güney Kürdistan’da yaratılan bir Kürt statüsü değildir; PKK’ye karşı oluşturulmuş bir özel savaş gücüdür. Böyle kurdular ve Türkiye’de bu temelde kabul etti. Tayyip Erdoğan şimdi ‘böyle kabul ederek hata yapmışız’ diyor. Diğerleri de benzer şeyler söylediler. Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’da benzer şeyler söylemişlerdi. O zaman AKP ve ABD niye öyle diyorlar diye onların üzerine gittiler. Şimdi Tayip Erdoğan’ın kendisi de aynı şeyi söylüyor. Fakat mecbur kaldı, onu kabul etmeseydi tümden yenilecek ve yıkılacaktı. PKK’nin gelişimi o düzeydeydi. Çünkü Kürtler Lozan’ı hiçbir zaman kabul etmediler. 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşması yapıldı. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Şubat 1924’te Lozan’a göre anayasayı yenilediler, Kürt’ü inkar ettiler. 1925’de Sex Said direnişi ortaya çıktı. Rahatsızlıklarını ortaya koydular. Ağrı’dan Dersim’e kadar, Rojhilat ve Başûr’a kadar isyanlar oldu. Yani tek parçada olmadı. Amasya Tamiminde ‘Türklerin ve Kürtlerin’ diye tanımlanan ve Kürtlere verilmek istenen özerklik reddedilince Kürtler karşı çıktılar.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER