BİR DİRENİŞ TAPINAĞIYDI GİRÊ SOR (4. BÖLÜM)
Evet, artık 9 kişiydiler ama o irade ve kararlılığın toplamı her şeye yetiyordu. Düşman da bundan çekiniyordu. Genel kapının uzağında konumlanmıştı. Düşmanın yönelimleri ve gerillanın direnişi 3 Eylül'e kadar sürdü.
Düşman genel kapıyı artık denetim altına aldı. Balkon kapısından da patlayıcılarla sonuç alamadıkları için artık el bombası atıyorlardı ama o da sonuç almıyordu. Mevzi hattına geldikleri zaman teslimiyet çağrısı yapıyorlardı. Askerlerin amacı, diyaloglarla gerillaların dikkatlerini dağıtmak ve o esnada bomba atıp patlatmaktı.
Türk ordusunun 2021'in 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gecesi işgal saldırısı başlattığı Zap, Metîna ve Avaşîn'deki direniş merkezlerinden biri de Girê Sor'du. Bu, bir savaş mevzisi olduğu kadar maneviyatla yüklü bir tapınak gibiydi. 80 gün süren Girê Sor direnişini, direnişte yer alan Mizgîn Dalaho, Armanc Sîmko ve Têkoşîn Devrim'in anlatımlarından derledik. IV. bölümü şöyle:
TESLİM OLUN ÇAĞRILARINA YANIT
Mevzi kısımlarında artık çok patlama yapıyorlardı, o yüzden fazla yaklaşılmıyordu. Üstelik füzeyle de vuruyorlardı. Mevzi kısmında hava akımı dışarı doğruydu, bu yüzden bu kısımda gaz ya da kimyasal kullandıklarında hepsi onlara geri dönüyordu. Bundan dolayı mevzilerde artık hiç gaz kullanmadılar ve bu gerillalar için avantajdı. Genel kapıdan B7 ve bombaatarlarla zirve kısmı vurulup askerlerin mevzi çalışmaları engellenmeye çalışıldı.
Mevzilerin dezavantajı, birbirlerini korumamasıydı, hepsi yan yanaydı. Balkon da diğer kapıları korumuyordu ama kapılar dik çıkarılmamıştı, o bir avantajdı. O süreçlerde çok teslimiyet çağrısı da yapıyorlardı. Bazen Kürtçe konuşuyorlardı, hatta Baz bazı askerlerin Arapça konuştuğunu da duymuştu. Korucular tepenin üzerine gelip bağırıyordu. Zinarîn ile Özgür’ün nöbetinde gelmişlerdi. Kürtçe konuşuyorlardı ama böyle Adıyaman taraflarının Kürtçesine benziyordu. Balkonun uçurumları yüksekti, oradan bağırıyorlardı. Teslim olun çağrılarına "Biz Önder Apo’nun fedaileriyiz, asla teslim olmayız. Biz halkımızın fedaileriyiz, teslimiyet ihanettir’’ diye yanıt verildi.
Düşman, bir süre sonra daha önce kapatılan Şehit Têkoşîn mevzisini patlamalarla açtı. Zaten artık şakayla karışık "Bu ne iştir; biz mevzileri açıyoruz, düşman kapatıyor. Düşman mevzileri kapatıyor, biz açıyoruz’’ deniliyordu.
ALT KATA YÖNELMEYE BAŞLADILAR
Türk güçleri, mevzi kapısından sonra aşağı kapıya gelip saldırmak istedi. Genel kapıdan çıkıp iki defa B7 ile zirve vuruldu. Yine aynı kapıdan Zagros silahıyla Kobralar da vuruluyordu. Bu kapıdan düşmanın zirvedeki mevzilenme çalışmaları engellendiği için bu kapıya gelmek istiyordu. Zirvede mevzilerini sağlamlaştırmak istiyor fakat kapıya yaklaşmıyordu. Mesafeleri, el bombası ya da gaz kullanma mesafesinde değildi. Sadece halatlarla patlama gönderebiliyordu. Amaçları uzaktan hakimiyet altına almak ve burada gerillaların dışarı çıkıp eylem gerçekleştirmesini engellemekti. Düşman buraya geldiğinde ilk darbeyi vuran gerillaydı. Bu yüzden orada gizli olarak konumlandılar ve suikastçılarını yerleştirdiler. Gerillalar artık oradan dışarı çıkmıyordu. Kapının 150 metre yakınında ormanlık bir alan vardı. Düşman oradaydı. Ondan birkaç gün sonra da genel kapıya suikastçılarını yerleştirdi. Özgür, genel kapıdan dürbünle baktığında kamuflajlı 2 suikastçının oraya yerleştiğini gördü. Tarih; 8 Ağustos’tu.
Bu kapıdan daha önce doçka da kullanılıyordu. Botan, isabet etmese bile vurun, diyordu. Çünkü askerlerin "biz onların üstündeyiz, nasıl hala mermi atabiliyorlar’’ demelerini istiyordu. Öyle psikolojilerinin rahat kalmasına izin verilmiyordu. Vurduktan sonra saldırı helikopterleri güzergahlarını değiştiriyordu. Yani Mamreşo’da bile hareketlilik olsa yine buradan vuruluyordu. Buradan rahat çıkılıyordu. Bazen ateş için ağaç falan bile getiriliyordu. Burada yapılan eylemler sonuç alıyordu, bu yüzden düşman buraya yöneldi. Eğer düşman aşağı kata gelmişse doçkayı orta kata götürüp yine vuracağız, denildi.
Alt kata geldiklerinin ilk günüydü ve daha mevzilerini sağlamlaştırmamışlardı. Bu yüzden gerilla, o gün yoğun vurdu. Rahat rahat gelip oraya yerleşmelerine izin vermemeye çalışıldı. Artık alt kata daha çok dikkat edildi ve oranın nöbetçi sayısı arttırıldı. Bazen düşman aşağı kata da patlayıcı gönderiyordu ve dron getiriyordu. Gerillalar da buradan sürekli mermi atıyordu ve düşmanın burayı bıraktıklarını düşünmesini istemiyordu. Bir defasında yine halatlarla içinde patlayıcı olan torbaları kapıya indirmişlerdi. Têkoşîn, Botan’ın yanına gelip, "Bu patlayıcı kapıya çok uzak, sadece psikolojik olarak etkilenelim diye oraya koymuşlar’’ dedi. Ardından gidip birkaç mermi atmıştı fakat patlamadı. Torbanın içindeki gübrenin hepsi yere döküldü. Botan "Şimdi askerler torbalarını delik deşik görünce deli olacaklar’’ diyordu. Botan içeri gittikten sonra Têkoşîn ve Armanc nöbetçiydi. Onların nöbetinde düşman patlama yaptı. Botan, bu kez "Biz de bazen mantıksız şeyler yapıyoruz ha, birileri duysa biz patlayıcıya mermi atmışız, bunlar kafayı yemişler diyecekler’’ diye söylendi.
TAHMİNİ AÇILARLA BOMBAATAR ATIŞI
İnsana benzeyen bir maket yapıldı, kafasına da kefiye bağlandı. Bunu genel kapıdan dışarı çıkardıkları anda Türk askerlerince vuruluyordu. Gelen mermiler taşlara çarpınca da bazen taş parçaları isabet ediyordu. Delal, bir gün insan maketini çıkartırken attıkları mermiden kaynaklı taş fırlayıp yüzüne isabet etti. Botan, "Vay be, sen de yaralandın, artık senin de yüzünde savaşın izi var, artık herkes senin de savaştığını bilecek’’ diye takıldı. Delal daha sonra orta kata gönderildi ama hep "Ben aşağı katta kan dökmüşüm, oraya gitmem lazım’’ diyordu.
Mizgîn, 11 Ağustos'ta kontrol etmek için dışarı çıktığında bazı torbaları gördü. Mevzi yapıyorlardı, eğer mevzi yapmalarına izin verilseydi, artık saldırılarını arttıracaklardı. Mizgîn de ne olduğunu anlamak için gidip fotoğraflarını çekmek istedi, çünkü tam kafa çıkarılamıyordu. Tam kamerayı dışarıya çıkarttığı esnada düşman elindeki kamerayı suikast silahıyla vurdu ve Mizgîn elinden yaralandı. Têkoşîn de dürbünle dışarıyı kontrol ederken mermi yanına değdi, dizini sıyırdı. Böyle hafif yaralanmalar da oluyordu. Sonuç olarak artık kafalarını çok dışarı çıkarmıyor ama tahmini açılarla bombaatarla düşman vuruluyordu. Aslında düşmanın genel kapıdan gelip saldırması çok isteniyordu fakat kapıya çok fazla yaklaşmıyordu. Zaten düşman uçaklarla o kapıyı vurduktan sonra kapının önü uçurum olmuştu. Eğer düşman gelmek isteseydi tam kapının önüne gelmek zorundaydı ama o cesaret de yoktu. Sadece uzaktan denetime alıyordu; son güne kadar da hep o konumda kaldı.
TÜNELLERİN HAVALANDIRMASI İYİYDİ
Tünellerin avantajı, birçok kapı kapatılmasına rağmen havalandırmasının çok iyi olmasıydı. Gaz falan çok etkilemiyordu. Çoğu patlamalardan yaralandı, birçoğu da takattan düşmüştü ama kimse kendine sorun etmedi. Yaralıların sayısı arttığı için herkes günde 8 ya da 12 saat nöbet tutuyordu. Yorgunluklar oluyordu. Şikeftin büyüklüğüne göre sayı çok azdı ama erzak durumuna bakıldığında da böyle daha iyiydi. Bu konularda belli zorlanmalar oluyordu ama yine de herkes düşmana darbe vurmak için sürekli proje üretirdi; Botan’ın yanına gidip öneriler yapardı.
HERKESİN SAÇLARI KESİLDİ
Yoğunluktan kaynaklı hiçbiri bireysel ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Bu yüzden kadın gerillaların en çok zorlandığı şey uzun saçlarıydı. Saç örgüleri neredeyse şutiklerini geçiyordu. Yıkama imkanı olmadığı için o kadar kimyasalın ve gazın içinde artık saçlar taranamıyordu. Saçları kesme kararı alındı, önce Zinarîn izin vermiyordu fakat sonra o da hak verdi. Saç kesmeyi bilen de yoktu. Zinarîn acemi berber gibi dokunduğunu mahvetti. Geriye kalan kurbanlar da itiraz etti. Delal, Zinarîn ve Özgür’ün saçını kesti ama saçlarda düzey bırakmadı. Mecburen Argêş çağrıldı. Argêş, önce Têkoşîn ve Delal’in daha sonra da tüm kadınların saçlarını kesti. Hepsinin saçı erkeklerin saç modelleri gibi oldu, erkekler de saçlarını sıfıra vurdu. Herkes birbirine benzedi. Aslında bu adaletsiz savaşın sonuçları hepsinin zoruna gidiyordu ama bu mesele de bir şekilde şakaya vurularak görmezden geliniyordu. Yaşam içerisinde gelişen hiçbir durumu mücadelenin önünde engel yapmamaya çalışılıyordu. Şehadetlere kadar da yaşam, bu savaşın atmosferine alışık bir şekilde devam etti. Yer yer yaşanan çatışmalar ve eylemler dışında bazen kitap bile okunurdu. Örgütsel eşyalar gerektiğinde imha etmek için toplanıp hazırlanırdı. Kamp toparlanıp yaralılarla ilgilenilirdi. Bazen merdivenler falan temizlenirdi. Düşmanın eline geçmesin diye bazı kitaplar yakıldı. Son güne kadar da günler böyle geçti.
ABARTMIŞSIN, BARİ 20 DESEYDİN
Düşman genel kapıyı artık denetim altına aldı. Balkon kapısından da patlayıcılarla sonuç alamadıkları için artık el bombası atıyorlardı ama o da sonuç almıyordu. Mevzi hattına geldikleri zaman teslimiyet çağrısı yapıyorlardı. Askerlerin amacı, diyaloglarla gerillaların dikkatlerini dağıtmak ve o esnada bomba atıp patlatmaktı. Bunu bilen Botan, her zaman "Sizle konuştuklarında mermi atın’’ diyordu. Kaç defa bu şekilde psikolojik savaş yürütmek istediler. Argêş’in nöbetçi olduğu bir sırada "Komutanlarınız teslim oldu, gelin siz de teslim olun. Biliyoruz erzağınız yok, burada yemek çok, zaten sayınız az, 5 kişi kalmışsınız. Sayınız kaç ki?" deyince "50 kişiyiz, 50’’ diye yanıt veriyor. Argêş’e "Ee sen de fazla abartmışsın, bari 20 falan deseydin’’ denildi. Hepsi Argêş’in bu abartılı cevabına güldü. Evet, artık 9 kişiydiler ama o irade ve kararlılığın toplamı her şeye yetiyordu. Düşman da bundan çekiniyordu. Düşman genel kapının uzağında konumlanmıştı. Balkon kısmında da her zaman yoğun çalışıyordu, çünkü toprak taş falan çok geliyordu aşağıya. El bombaları bazen balkonun içine kadar, bazen de barikatların önüne kadar düşüyordu. Hem Şehit Têkoşîn mevzisinde hem de balkonda patlama yapıp bazen de el bombası ya da B7 roketleri ile vuruyorlardı. Düşmanın bu şekilde yönelimleri ve gerillanın direnişi 3 Eylül'e kadar sürdü.
ÖRGÜTÜN BU DEĞERLENDİRMESİ YETER
Büyük cihazdan Amed’in sesi alınıyordu ama kablo içeride açıldığı için karşı taraf ses almıyordu. Sesi duyulduğunda çok büyük moral ve güç alınıyordu. Karargah’ın Werxelê ve Girê Sor’a bakışı, değerlendirmeleri çok farklıydı. Direniş değerlendirmesi dinlenirken “bunları gerçekten bizim için mi söylüyorlar” deniliyordu. Herhalde içinde oldukları için yaşananlar bu kadar olağanüstü gelmiyordu. Direnişe ilişkin değerlendirmeler çok büyüktü. “Arkadaşlar bizi böyle büyük değerlendiriyor, biz nasıl buna layık olacağız’’ diye konuşuluyordu. Botan’ın kararlılığı gerçekten çok farklıydı. Şunu söylüyordu: “Örgüt bizi Zîlan ve Bêrîtanlar ile zindan direnişlerinin çizgisi ile ele alıyor, ne olursa olsun tepeyi bırakmayacağız. Eğer örgüt bizi bu şekilde değerlendiriyorsa bu bize yeter. Biz ölsek de, parça parça olsak da artık gam değil.’’
Artık ne olursa olsun buranın bırakılmayacağı söyleniyordu ama bir kişi bile olsa çıkmalı ve burada olan direnişi anlatmalı ve olanları örgütle paylaşmalıydı. Tek kaygı buydu, örgüt olanları bilmezse belki o zaman canları acırdı. Onun dışında her şey göze alınmıştı. Hepsinin gözünde o iddia vardı ve tek yumruk olunmuştu.
KADINLARIN DİRENİŞİ VE CESARETİ BELİRLEYİCİYDİ
Avaşîn’de başlayan direnişin her alanında olduğu gibi Girê Sor direnişine de kadınların katılımları, emekleri ve renkleri damgasını vurdu. Öyle ki tepede bulunan erkek gerillalar da bundan çok güç alıyor ve bu direnişteki emeklerini konuşuyordu. Armanc, direniş sürecinden sonra kadın gerillalar için şunları söyledi: "Kış sürecinde de kadın arkadaşlarla beraber kaldık, bazen sorunlarımız oluyor, eleştiri gelişiyordu. Birbirimizi de tanımış, birbirimizin özelliklerini anlamıştık. Düşman tepeye geldiğinde kadın arkadaşlar mevzilerdeki yerlerini aldı. Çoğu branş ve tecrübe sahibiydi. Tüm mevzilerimiz karmaydı ve özellikle düşmanın üzerine gitmede, saldırı yapmada kadın arkadaşlar gerçekten öncüydü ve çok cesaretliydi. Onların cesaretini gördüğümüzde biz de cesaret ve moral alıyorduk. Mesela bir kadın arkadaş eylem yaptığında, cesaretle düşmanın üzerine gittiğinde bizde müthiş cesaret oluşuyordu. Bir gün biz zirvedeyken bombaatar ve ferdi silahlarla düşmanı vurma planı vardı. Ben ve Zinarîn gidecektik. Zinarîn çok heyecanlı ve istekliydi. Bu, insanda moral yaratıyordu. Eylemden sonra sanırsınız kanatları olsa uçacak, o derece moralliydi. İnsanın gerçekliği aslında o zor zamanlarda açığa çıkıyor. O zor ve tehlikeli zamanlarda yanında kim varsa o senin gerçek yoldaşındır zaten. Asıl yoldaşlık savaş gerçekliğinde açığa çıkıyor. Kadın arkadaşlarda kendini düşünme ya da geri çekilme yoktu. Korku yoktu. Kadın arkadaşların bir özelliğidir aslında, Bêrîtan ve Zîlanlardan gelen bir kültürdür. Son mermisine kadar savaşır, gerekirse bombasını kendinde patlatır ama yine de teslim olmaz. Oradaki kadın arkadaşlar da öyleydi. Bir tanesinin bile teslim olmayacağını biliyorduk. Ben kendim de çok moral ve cesaret alıyordum. Katılımları, şakaları, destekleri, yardımları bizlerin de katılımını ve umudunu arttırıyordu.
ÇOK BÜYÜK BİR ŞANSTI
Mesela ben yaralandığımda Têkoşîn beni sırtında mangaya götürdü. Elbiselerimin hepsi yırtılmıştı zaten, kan içinde kalmıştım. Heval Zinarîn takım komutanıydı, benim ayaklarımı yıkayıp çoraplarımı bile giydirmişti. Yani bu müthiş bir etkilenme yaratıyor. İnsan böyle yoldaşlarla beraber savaş alanında kalınca ölüme kadar da giderim, der. O insanın yanında şehit düşmeye bile değiyor yani. Bu, çok büyük bir şanstı. Heval Delal yeni katılmıştı. İlk yılını Girê Sor’da geçirdi. Operasyondan 20 gün önce katılım yıl dönümüydü. Tecrübesizliğine rağmen çok cesaretliydi. Düşmana ilk mermi attığında onun gözlerinden, bakışlarındaki mutluluktan bile moral alıyorduk. Biz onlara her baktığımızda sırf bu arkadaşlar için bile olsa sonuna kadar savaşacağız, diyorduk. Heval Özgür yaralandığında bir gün bile moralsizlik yaşamadı. O bize moral veriyordu. Benim kulaklarım duymadığı için ikişerli nöbet tutuyorduk. Bu yüzden nöbetlerde mevzilere kontrol eden hep kadın arkadaşlardı. Kendilerini hep öne veriyor, nerede tehlike olsa biz gideriz, diyordu. Katılımları, renkleri ahenkleriyle uyum sağlıyorlardı. Mesela ben daralıyordum bazen ama onlar benle tartışıp moral ve güç yaratıyordu. Söylenecek çok şey var ama insan o duyguları dile getiremiyor gerçekten, ancak yaşamak lazım...’’
ANF (BEHDİNAN)
Devam edecek...
YORUM GÖNDER