İMRALI SİSTEMİ’Nİ YIKMAK
Rêber Abdullah Öcalan şahsında, 9 Ekim 1998’de pratikleştirilen Uluslararası Komplo’nun 25. yılına giriyoruz. Çeyrek asrı kapsayan bu komplo, 20. yy’ın en büyük ve en vahşi komplosu olarak tarihe geçmiştir. Öncelikle çok hedefli ve çok aktörlü inşa edilen 9 Ekim Komplosu’nu gerçekleştiren tüm devletleri ve kirli ortaklarını büyük bir öfke ve nefretle kınıyorum.
Yine komplonun ilk gününden bugüne kadar, tüm kirli hesapları ve saldırıları tarihsel direnişleriyle boşa çıkaran, Rêber Öcalan’ın etrafında ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ diyerek ateşten çember oluşturan Kürdistan’ın ölümsüz şehitlerini saygıyla anıyorum. 9 Ekim 1998 ile başlayan Asrın Komplosu’nun mimarı, planlayıcısı ve uygulayıcısı sadece Türk devleti değil, bizzat ABD, İngiltere, İsrail vb devletler, özellikle de Bill Clinton yönetimi komplocu ekibin baş yürütücüleri olmuşlardır. ABD, Rêber Apo Rusya’ya, Avrupa’ya çıktığında da, hiçbir ülke tarafından kabul edilmemesi için çalışır. ABD Başkanı Bill Clinton. 24 Kasım 1998’de İtalya Başbakanı D’Alema’yı iki kez telefonla arayarak “tarihi bir hatadan kaçının” diyerek tehdit eder. Rêber Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da kaçırılarak Türk devletine teslim edilmesinde olduğu gibi, İmralı Ada Zindanı’nda insanlık dışı tecrit işkencesi altında bir rehine olarak tutulmasında da bu güçlerin birebir payları vardır. 9 Ekim’de başlatılan ve İmralı İşkence Sistemi ile sürdürülen tüm politikalarda Türk devletiyle birlikte ABD öncülüğündeki Batılı kapitalist devletlerin ve onların kurumlarının izlerini tespit etmekteyiz. Rêber APO bu gerçekliği; ‘İmralı üç ayaklı bir sistemdir. Bir ayağı ABD, bir ayağı Avrupa, bir ayağı da Türkiye olan, kendine özgü bir derinliğe sahip bir sistem…’ şeklinde tarif etmiştir.
Komplo ve İmralı Sistemi
9 Ekim ve 15 Şubat komplosunu doğru anlamak ve boşa çıkarmak için ‘İmralı İşkence Sistemi’ni doğru anlaşılmak durumundadır. Rêber Öcalan’ın rehine olarak tutulduğu İmralı, sadece bir zindan gerçekliğini ifade etmemektedir. İmralı’da inşa edilen bir sistemdir. Rêber Öcalan şahsında rehin alınmak istenilen ve bugün AKP-MHP faşizmi ile kurumlaştırılmak istenilen şey, halkları, kadınları, tüm ezilenleri kapsayan yeni bir toplumu yönetme sistemidir. İmralı’nın inşası, kuruluş amacı, işleyişi, kapsamı bu korkunç gerçekliği bizlere ifade etmektedir. İmralı Ada Zindanı bu açıdan sıradan bir zindan değildir. Bir modeldir. Bir ada, özel olarak bir zindan haline getirilmiştir. Tarih boyunca ‘Ada Cezaevleri’ni esas olarak sömürgeci güçler ve devletler kurmuşlardır. İktidar güçleri, kendilerine muhalif olanları ve tehlikeli gördükleri önemli kişileri, toplum öncülerini bu tür yerlere hapsetmişlerdir. Örneğin Ruslar’ın Solevet (Kuzey Buz Denizi’nde) ve Nargin (Hazar Denizi’nde), İtalyanlar’ın Sardunya adası yakınındaki Asinara, İngilizler’in kullandığı Akdeniz’deki Malta, ABD’nin Alcatraz, Fransızlar’ın Salut ve Elbe Ada Cezaevleri ünlüdür. Bu tür yerler ‘Yüksek Güvenlikli Cezaevleri’ olarak da tarif edilir. Ada cezaevlerinin temel amacı; hapsedilenleri zamanla tüketmek, adeta bireyi çürüterek zamana yayılmış bir ölüme mahkum etmektir. Rêber Apo buna ‘Öldürülme’ demektedir.
İki tecrit iç içe!
Adalar coğrafik ve objektif olarak, etrafı denizle çevrili olduğu için tecrit-izole alanlarıdır. Bir de bu yerlere zindan inşa etmek demek, iki tecritin iç içe geçmesi demektir. İktidar güçleri bir de buralara hapsettikleri insanlara ‘hücre cezaları-disiplin cezaları’ vererek, tecrit içinde tecrit uygulamaktadırlar. Adaların havası, ağır nemi-rutubeti ve iklimi de tutsakların bedensel sağlıklarını da çok kötü etkilemektedir. Bu yerlere ‘Yüksek Güvenlikli’ denilmesi, tutsakların güvenliği, sağlık vb ihtiyaçlarına ulaşması vb düşünüldüğü için verilmemiştir. Sistem kendi güvenliğini düşünür; tutsakların en temel iletişim-sağlık-savunma-görüş vb haklarına ulaşması çok rahat engellendiğinde, bu uygulamalardan dışarıdaki avukat-aile-kamuoyunun haberdar olmaması anlaşılmalıdır. Yani içeriden dışarıyla, dışarıdan da içeriyle bağlar, bilgi akışı ne kadar kesilirse, faşist yönetim kendini o kadar ‘güvende’ hissetmektedir. Bu sistemi kapitalist sömürgeci devletler tarafından uygulanan ‘Yüksek Güvenlikli’ zindan sistemi, muhalif olan siyasi örgüt ve kadrolarına ve liderlerine dönük geliştirilmektedir. Almanya’daki Stammheim, İngiltere’deki Long Kesh Zindanı bunlardan biridir. Yine İspanya, Fransa, İtalya bu tarzı uygulamaktadır. Bu yerler uluslararası infaz hukuku alanında önemli bir sorunu ifade etmektedir ve tartışmalıdır. Bu yerler bağımsız yargı ve kamuoyu tarafından denetlenememektedir. Dışa kapalı tutulmaktadır.
İçeride ve dışarıda ‘İmralı sistemi’ uygulaması
İmralı Sistemi tüm bunların toplamını ifade eden bir gerçekliğe sahiptir. Rêber Öcalan şahsında kişiye özgü inşa edilmiş bir sistemdir. Türkiye Anayasası’nda olmayan yasalar İmralı’da uygulanmaktadır. Hiçbir uluslararası insan hak ve hukuk kural ve yasasında yer almayan bir sistemdir. Rêber Öcalan’ın İmralı Yüksek Güvenlikli Ada Zindanı’nda karşı karşıya kaldığı insan ve yaşam haklarının engellenmesi, ‘tecrit içinde tecrit’te tutulması, ‘disiplin cezası’ adı altında hücre cezaları verilmesi, avukat-aile-kamuoyuyla görüşme yapamaması, iletişim hakkının engellenmesi Psikolojik Harp Dairesi’nin özel ve kesintisiz olarak sürdürdüğü politikalara bağlı sürdürülmektedir. Türk devleti İmralı’da savaş yasalarını uygulamaktadır. Kapitalist modernite güçleri, İmralı’da Rêber Apo ile savaşmaktadır. Amaç; zamana yayılan çürütme, yalnızlaştırma, rehine olarak tutulan kişiyi bedensel ve ruhsal olarak çökertmedir. Bu sistem bir intikam alma sistemidir. Rêber Apo şahsında, tüm halkların, tüm direnen ezilenlerin iradesi, varlığı yenilgiye uğratılmak istenmektedir. İmralı sistemi, aynı zamanda dışarıda topluma da uygulanmaktadır. İnsan olma, toplum olma, tüm hakları ellerinden alınanlara ‘çökertme-çürüme-yalnızlaştırma-teslim alma-baş eğdirme’ politikası uygulanıyor. Tecrit içinde tecrit uygulanıyor. Psikolojileriyle oynanan bireyler düşünce-duygu yerine güdüsel tepkilerle hareket ediyorlar. Açlık, cinsellik güdüleri kışkırtılıyor. Bu da şiddeti, cinsiyetçiliği, ırkçılığı, dinciliği yükseltiyor. Rêber Öcalan’a dönük tecrit, İmralı’ya götürüldüğü ilk andan itibaren vardır. Tecrit, bu sistemin yaratıcılarınca özel savaş uygulaması olarak her zaman devrede tutulmuştur. Bugün Türkiye’de ve Kürdistan’da faşist TC tarafından binlerce siyasal tutsağın, gazetecinin vb gerekçeli-gerekçesiz zindanlarda esir tutulmaları, ağır hasta tutsakların ölüme terk edilmeleri, kadınların üniformalı-üniformasız erkek şiddetiyle soykırımı yaşamaları, ekolojik-ekonomik talan, ‘Kürt varlığına’ karşı ilan edilen savaş ve yükselen faşizm; İmralı Sistemi’nin devamıdır. İmralı tecridinin ve işkence sisteminin sadece Ada ile sınırlı uygulandığını düşünmek, faşizm karşısında kaybedişi ifade etmektedir. Bunu görmeyen, görmek istemeyen Türkiye toplumu faşizmle yaşamaya alıştırılmış, bu açıdan kara-kızıl-yeşil faşizme teslimiyeti yaşamaktadır. Rêber Öcalan ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi etrafında kenetlenen Kürt halkı ve dostları, yine milyonlar, İmralı sistemi ile neyin amaçlandığını anladıkları için bugün tarihi bir direniş sergilemektedirler.
Düşmandan hep bir adım önde
Kapitalist modernitenin faşist güçleri İmralı’da Rêber Öcalan’ın savunduğu ve temsil ettiği ‘Özgür İnsan-Özgür Toplum’ duruşu ve direnişi karşısında 24 yıldır istediği sonucu alamamışlardır. Rêber Apo, an be an İmralı’daki her nefes alışını, her adım atışını direnişe dönüştürmüştür. Sistem güçlerinin İmralı sistemi ile neyi amaçladığını çözmüştür. Ve hemen bunun tersine göre düşünce-duygu-yaşam-hareket sistemini geliştirmiştir. Kendini, varlığını, ruhunu, iradesini demokratik komünal yaşam sistemi temelinde yeniden örgütlemiştir. İktidarcı sistemi, bilincinden başlayarak yenmiştir. İmralı Sistemi’ni kuranlar, tecrit ile Rêber Apo’nun düşüncelerine müdahale edebileceklerini sandılar. Rêber Apo ise, bu psikolojik savaş saldırılarına büyük zihniyet ve vicdan devrimiyle cevap verdi. Bireyde komünal sistemin gücünü ortaya çıkararak, örgütlü düşünceyi, örgütlü ruhu ve iradeyi bir kez daha zafere taşıdı. Komplocuları bir kez daha yendi, onları kahretti. Yeni paradigmayı en küçük bir görüş fırsatında halkına, yoldaşlarına, kadınlara ve insanlığa taşıdı. Büyük sabırla, büyük öngörüyle yaptı bunu. Düşmanından hep bir adım önde olmayı bildi. O, halkıyla ve yoldaşlarıyla hep BİR olmayı gerçekleştirdi.
Esarete karşı evrenselleşen özgürlük projeleri
Psikolojik savaşa karşı, kendi devrimci savaşını geliştirdi. Fiziki olarak esir tutulmaya çalışılan Rêber Öcalan, düşünce ve özgürlük projeleriyle kendini evrensel kılmayı bildi. Sınırları, duvarları aşarak insanlığa, her coğrafyadaki özgürlük arayışında olanlarla buluştu. Düşünce ve projeleri Kürt halkı, kadınlar başta olmak üzere tüm ezilenler tarafından kabul edildi, sahiplenildi. Rojava Devrimiyle ete kemiğe büründü. Ve halkların, kadınların, tüm ezilenlerin zamanını başlattı. 9 Ekim komplocularını çıldırtan durum bu olmuştur. Bugün İmralı Sistemi boşa çıkarılsa da, tehlike hala çok büyüktür ve henüz aşılmamıştır. Rêber Öcalan hala bu sistem içinde rehine olarak ağır işkence koşullarında tutulmaktadır. Yaşamı tehlikededir. Sağlık, güvenlik ve özgür hareket etme sorunu devam etmektedir. Türkiye’de faşist bir rejim vardır. Kürt Özgürlük Mücadelesi, özelde de kadın özgürlük mücadelesi çok tarihi bir direniş içindedir. Kürdistan dağları, zindanlar, Kürdistan’ın her parçası büyük direnişlere sahne olmaktadır. Yaşanmakta olan büyük bir savaştır. Bu savaşın şiddeti, İmralı’da Rêber Apo’nun da çok büyük direndiğini ve savaştığını bizlere göstermektedir.
‘Şimdi Özgürlük Zamanı’
Komplo’nun 25. yılında Rêber Apo’nun fiziki tutsaklığını kabul etmemeliyiz. Rêber Apo suçlu değildir. Sömürgeci yasalar, katliamcı kanunlar karşısında direnmek, varlığını korumak, savunmak, hakikat için mücadele etmek asla ve asla suç değildir. Rêber Apo, Kürt halkının, biz kadınların yaşam hakkını korumuştur. Asıl bunu yapmamak, direnmemek suçtur; sömürgecilik karşısında teslim olmak-boyun eğmek suçtur. Bu anlamda tüm sömürgeci yasalar, mahkemeler, yargılamalar, yaptırımlar, zindanlar meşru değildir. Bu haklılık ve meşruluk ile; İmralı Sistemi’ni yıkmak en temel insanlık görevimizdir. ‘Şimdi Özgürlük Zamanı’ hamlesini daha da büyüterek, İmralı sistemini zihniyetimizden başlayarak, etrafımıza örülen tüm tecrit duvarlarını yıkma zamanı.
GÖNÜL KAYA
NEWAYAJİN.NET
YORUM GÖNDER