DÜNYA KÜRT'ÜN ‘KİMYASALI DURDURUN’ ÇIĞLIĞINI DUYMADI (4.BÖLÜM-SON)
Kürtlerin ve demokratik kamuoyunun çağrılarına rağmen başta OPCW olmak üzere uluslararası arenada muhatap kuruluşlar, aylarca süren işgal saldırısında Türk devletinin onlarca kez kimyasal silah/zehirli gaz kullanmasına sessiz kaldı.
23 Nisan’ı 24’üne bağlayan gece Medya Savunma Alanları’nın Zap, Metîna ve Avaşîn’e yönelik kapsamlı işgal saldırılarında Türk ordusunun sıkça kimyasal silahlarla başvurması, Kürtleri ve diğer halklardan dostlarını harekete geçirdi. Başta Kürdistan’ın dört parçası olmak üzere Avrupa ülkeleri ve dünyanın dört bir tarafında yaz aylarından itibaren “Türk devletinin kimyasal saldırılarını durdurun” çağrısıyla protesto gösterileri, nöbet eylemleri ve imza kampanyaları düzenlendi.
Protesto ve çağrıların muhatabı olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Birleşmiş Milletler ve NATO’nun merkezleri önünde toplanan Kürdistanlılar ve dostları, 2021’in ikinci yarısından son günlerine kadar seslerini duyurmaya çalıştı. Göstericiler birçok kez sembolik olarak kimyasaldan koruyucu elbiseler ve gaz maskeleriyle Türk devletinin Kürdistan’daki kimyasal suçlarına dikkat çekmeye çalışırken, ana slogan ise “Kimyasal Erdoğan”dı.
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) Türk devletinin suçlarına karşı inceleme başlatarak Kürdistan’a uzman heyetler göndermesini talep eden gösteriler, Kasım ayıyla birlikte Hollanda’nın Den Haag kentinde bulunan bu örgütün merkez binası önünde arttı. Kürdistanlıların ilk büyük kitlesel gösterisi 3 Kasım’da gerçekleşirken, bir ay sonraki protestoda ise Hollanda polisi şiddete başvurdu.
4 Aralık’taki o gösterinin ardından yaklaşık 50 aktivist, sivil itaatsizlik eylemi olarak OPCW binasına kısa süreliğine girdi. Fakat polis buna karşı aşırı güç kullandı ve 4 kişi hastaneye kaldırıldı, 44 kişi de gözaltına aldı. 5 günlük gözaltının ardından 40 aktivist Hollanda’dan sınır dışı edilirken, 4’nün tutuklu yargılanması karar verildi. Bu aktivistler, Şubat 2022’deki mahkemeye kadar tutuklu kalacak.
‘DÜNYANIN SESSİZLİĞİ KİMYASAL KULLANIMINI TEŞVİK ETTİ’
Türk ordusunun Güney Kürdistan’ın sınırları içinde bulunan gerilla alanlarına yönelik uluslararası hukukun yasakladığı ve kullanılması halinde ciddi yaptırımları devreye koyacağı kimyasallarla saldırılarına ara vermesi bir yana, bunu yılın ikinci yarısında daha yoğun biçimde kullandı.
Buna karşı Kürt cephesi ise uluslararası toplumun harekete geçmesi için diğer halklardan dostlarıyla birlikte yoğun diplomasi çalışması yürüttü.
Eylül ayının son günlerinde KCK Dış İlişkiler Komitesi adına Ronî Serdem imzasıyla, Hewlêr’deki ABD, Almanya, Fransa, Kanada, İngiltere, Hollanda ve Rusya başta olmak üzere çok sayıda ülkenin temsilciliklerine, AB temsilciliğine, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Arap Birliği ve bölgedeki siyasi partilere mektuplar gönderildi.
Türk devletinin işlediği savaş suçlarının ve insanlığa karşı suçlarının anlatıldığı mektuplarda, Türk devletinin hem yasaklı silahlar kullanmasının engellenmesi hem de işgal saldırılarına sessiz kalınmaması istendi.
Uluslararası toplumun dikkatini acil olarak Türk devletinin kimyasal silah kullanımına çeken KCK, özellikle BM’ye çağrılarda bulundu. BM’nin yasakladığı silahların kullanılmasının OPCW standartları, normları ve anlaşmalarına aykırı olduğunu hatırlatması yapan KCK, uluslararası arenanın çifte standart yaklaşımını eleştirdi. Başta BM olmak üzere uluslararası kuruluşların sessizliğinin 23 Nisan 2021'den bu yana Güney Kürdistan'da HPG ve sivillere karşı kimyasal kullanımını “teşvik ettiği”ne dikkat çeken KCK, devamla kimyasal silah suçlarına ilişkin şu önemli hususlara dikkat çekti:
“Gerillanın direniş tünellerinde ve bu bölgelere yakın onlarca köy çevresinde son beş aydır devam eden işgal saldırıları sırasında sistematik olarak kimyasal silah kullanılıyor. Ne yazık ki devletlerin ve BM'nin sessizliğinin Türkiye ile ortaklıklarından kaynaklandığı sonucuna varmak zorunda kalıyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin bugüne kadar işlediği pek çok suç görmezden gelinmiş ve ülke aleyhine herhangi bir işlem yapılmamıştır. AKP-MHP hükümeti, kimyasal silah kullanımı gibi sayısız insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlemiş olmasına rağmen, normal bir demokratik ülke ve meşru bir muhatap olarak kabul edilmektedir.”
Bu arada HPG komutanlarından Doktor Bager Baran da 1 Kasım günü ANF’ye verdiği demeçte, Türk devletinin gerilla güçlerine karşı kimyasal silahların değişik varyantlarını kullandığını, ancak tespit etmek için gerekli ekipmanlarının olmadığını belirterek, ilgili kurumları konuyu araştırmaya çağırdı.
Kimyasal kullanımı sonucu şehit düşen gerillaların cenazelerini ve kimyasalın etkilerini gözleriyle gördüklerini belirten Doktor Bager Baran, gözlemlerini şu ifadelerle paylaştı: “Bu kimyasal silahlar sadece gerillaya karşı değil tüm canlılara karşı da büyük bir risk oluşturuyor. Kullanılan gazlar ortamın oksijensiz kalmasına neden oluyor, tüm canlıların nefes almasını engelliyor, ölümlerine neden oluyor.”
KÜRT VE IRAKLI AYDINLARDAN BM’YE ÇAĞRI
KCK ve HPG cephesinden ardı ardına çağrıların geldiği günlerde ise Iraklı 109 aydın, yazar, milletvekili, gazeteci, üniversite öğretim üyesi de kimyasallarla gerçekleşen saldırıların araştırılması için konunun muhataplarına ortak mektup gönderdi.
15 Ekim’de BM Genel Sekreteri Antonnio Guterres, BM Silahsızlanma İşleri Ofisi ve OPCW Yürütme Komitesi’ne hitaben yazılan mektuplarla, Türk ordusunun Başûrê Kurdistan’a dönük yıllardır sürdürdüğü işgal operasyonları anlatıldı. Aydın ve yazarlar, bu mektuplarda; “Gerillaların savunma hatlarını kıramayan Türk ordusu, ayrım gözetmeksizin kimyasal silahlar kullanmakta ve hem gerillaları hem de sivil halkı etkilemektedir” diyordu.
109 ismin ortak mektubundan yaklaşık bir hafta sonra 44 Iraklı aydın daha BM Silahsızlanma İşleri Ofisi ve OPCW Yürütme Komitesi’ne mektup gönderdi.
Türk devletinin kimyasal silah kullandığı alanlarda inceleme yapması çağrısı yapan bu aydınlar da, son aylarda bölgeden gelen dosya ve görüntülerde Türk ordusunun Kürt halkına karşı dünyanın her yerinde yasak olan kimyasal silah kullandığına dair ciddi bilgilerin bulunduğuna dikkat çekti. Mektupta ayrıca,“Saddam Hüseyin’in işlediği suçların aynısını Türk devleti, Kürt halkına karşı kimyasal silah kullanarak işliyor” deniliyordu.
DÜNYACA TANINAN KADINLARDAN OPCW’YE MEKTUP
Ekim’in son günlerinde ise bu kez aralarında Silvia Federici, Nancy Fraser ve Sylvia Marcos gibi dünyaca tanınan isimlerin de olduğu çok sayıda kadın, OPCW Başkanı Fernando Arias’a mektup yazarak, Türk devletinin kimyasal silah saldırılarına karşı harekete geçilmesini istedi. REPAK'ın girişimi sonucu dünyanın dört bir yanından 65 kadın ve örgütün ilk imzacı olduğu mektupta, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün sorumluluklarını yerine getirmesi ve Türk ordusunun kimyasal silah kullanımının soruşturulması talep edildi.
Başta Avrupa’da örgütlü olan Kürt kurumları olmak üzere Avrupa Parlamentosu'ndaki Kürt Dostluk Grubu’nun eşbaşkanları François Alfonsi ve Nikolaj Villumsen, Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler Birliği (IPPNW), Fransız Barış Hareketi (Le Mouvement de la Paix) gibi çok sayıda organizasyon, hem BM’ye hem de OPCW’ye çağrılar yaparken ABD’de çalışmalarını yürüten Dünya İnsan Hakları Örgütü, Kasım ayının ilk günlerinde Türk devletinin kimyasal silah kullandığı bölgelerde araştırma yapma kararı aldıklarını duyurdu.
TÜRK DEVLETİNE ARKA ÇIKAN ALMANYA ŞAŞIRTMADI
Peki, kimyasal silahların Türk devleti tarafından aralıksız kullanıldığı günlerde batılı ülkeler ne tür tavır ve yaklaşımlar sergiledi?
Türk devletinin Zap, Avaşîn ve Metîna'ya dönük işgal saldırısının başladığı ilk günlerde Almanya’dan “Türkiye’nin uluslararası hukuku çiğnediğine dair elimizde yeterli bilgi yok” diyerek Erdoğan rejiminin savaş ve imha politikalarına destek gibi bir açıklamada bulundu. Türk devletinin kimyasal silah kullanımı karşısında aylarca sessizliğini koruyan Alman hükümeti, Sol Parti’nin soru önergeleri karşısında Türkiye’nin OPCW’nin izlenme mekanizmasının içinde olduğunu ve denetlendiğini iddia etti.
Almanya’nın aksine İsveç net bir tavır sergiledi. Sol Parti’nin Türk işgal saldırıları ve kimyasal silah kullanımına ilişkin sorusunu yanıtlayan İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, ülkesinin kimyasal silah kullanımına ilişkin pozisyonunu şu sözlerle açıkladı: “Türkiye'nin Irak’ın kuzeyindeki askeri operasyonları, bölgedeki sivil güvenliği ve istikrarı etkiliyor. Ayrım, orantılılık ve ihtiyat kurallarına uyulmalıdır. Kimyasal silahların kullanılması uluslararası hukuka göre yasaktır. İsveç için bu esastır ve AB ve BM de dahil olmak üzere uluslararası bağlamlarda sürekli olarak vurguladığımız bir şeydir.”
İsveç ve Almanya’nın dışında Türk devletinin kimyasal silahlarla işlediği suçlar, İtalya ve İsviçre ulusal parlamentolarında da gündeme geldi.
İtalya’da parlamenter Erasmo Palazzotto, Türk devletinin Kürtlere karşı kimyasal silah kullanımına ilişkin parlamentoya verdiği soru önergesinde, uluslararası sözleşmelerin sistematik şekilde ihlal edildiğine dikkat çekti.
İsviçre’de ise Sosyalist Partili Ulusal Parlamento milletvekilleri Fabian Molina ile Claudia Friedl, Türk devletinin kimyasal silah kullanmasına ilişkin hükümete soru önergesi verdi.
TÜRKİYE’YE SESSİZ KALAN OPCW SURİYE İÇİN HAREKETE GEÇTİ
Kürt ve demokratik kamuoyunun çağrı, mektup ve imza kampanyaları karşısında kimyasal silahlar konusunda muhatap olan OPCW yıl boyunca sessizliğe bürünmeyi tercih etti. Halbuki aynı OPCW, 21 Nisan 2021’de kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Suriye’nin örgütteki haklarını, jet hızıyla aldığı bir kararla askıya aldı. Fransa, İngiltere ve ABD gibi ülkelerin desteğini alan karar önergesi, OPCW’de üye ülkelerin toplantısında oylamaya sunuldu. 87 ülke önerge lehine oy kullanırken 15 ülke karşı oy kullandı, 34 ülke ise çekimser kaldı.
2017-2018 yılları arasında sadece üç kez kimyasal silah kullandığı için Suriye, OPCW’nin yaptırımlarına maruz kalırken, aylarca süren işgal saldırısında onlarca kez ağır kimyasal silah ve zehirli gazlar kullanan Türk devleti, bu örgüt tarafından uyarılma gereği bile duyulmadı.
Şüphesiz Kürt tarafı olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının, parlamenterlerin, aydın ve sanatçıların 2021 yılı boyunca “kimyasal silahlar için inceleme başlat” çağrıları karşısında sergilenen sessizlik, OPCW’nin tarihine kara bir leke olarak geçecek.
KAYNAK: ANF
YORUM GÖNDER