BAŞARININ YOLU BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA KURULAN SİSTEMİ ANLAMAKTAN GEÇİYOR (3.BÖLÜM)
ABD-Sovyet bloklaşması gibi iki kutuplu bir dünya oluşmaz;
Şöyle bir konu var: Bir; NATO’nun bu yeni yaklaşımı karşısında Rusya-Çin-İran ilişkileri nasıl seyredecek? Bu önemlidir. Zaten belli ilişkileri var, ittifak halindeler ama kendilerine açıktan yönelmiş böyle bir NATO tehdidi karşısında ittifak düzeylerini ne kadar geliştirirler? Onu biraz iyi gözlemek ve anlamak gereklidir. İki; ABD, Avrupa’yı; Rusya ile Ukrayna üzerinden ne kadar çatışmalı tutabilir? Ortadoğu’da tutamıyor, onun için ‘Ortadoğu NATO’su’ diye ayırdılar. ABD kırk yıldır uğraşıyor Avrupa’yı Tahran yönetimine karşı çıkaramadı. Tahran yönetimiyle en iyi ekonomik ilişkiler yürüten Almanya ve Fransa’dır. 1982’den beri böyledir. Amerika, helikopterlerle Tahran’a çıkartma yapmak istedi, istediği desteği Almanya ve Fransa’dan alamadı, İran’a ambargo uyguluyor yine de kesemiyor.
Onun için Arap-İsrail ittifakını güçlendirmek, İran’a karşı mücadeleyi buraya dayandırmak istiyor, çünkü Avrupa üzerinden yürütemiyor. Tersine ABD, İran ile neredeyse savaş yaparken Almanya ve Fransa’nın İran ile ilişkileri çok güçlü oldu. İran, Avrupa’da Hizbi Demokrat’ın liderlerini katletti. Avrupa’da her türlü işi yapıyor, Avrupa’da cirit atıyor, Avrupa ile ilişkileri bu düzeydedir. ABD bunu bildiği için Avrupa’daki NATO’yu Ukrayna savaşı üzerinden Rusya’ya odaklandırmak istedi. Sonuçta ABD anladı ki İran’a karşı NATO ile duramaz, Çin’e karşı da duramaz. Şimdi İran’a karşı Ortadoğu’da, Çin’e karşı Pasifikte ayrıca ittifaklar oluşturmak durumunda kalıyor. Böyle bir stratejiyi benimsemiş durumdadır.
Peki bu durum Avrupa’yı Rusya ile ne kadar çatışmalı kılar? Bu da belli değildir. Rusya, Ukrayna’yı işgal etti ve biraz da ABD baskısıyla günlük bir durum oluşturarak NATO düzeyinde bir karşıtlık yarattılar, çeşitli ülkeleri korkuttular ama bu ne kadar sürebilir? ABD istiyor ki, Rusya ile böyle bir çatışma sürekli olsun, böylelikle Avrupa kendisinin yanında kendi güvenliğinde olsun istiyor. İngiltere’yi öyle bir pozisyonda tutabilir ama Almanya ve Fransa’yı o düzeyde ne kadar süre tutabileceği belli değildir. Çünkü uzun bir süre Rusya ile savaş konumunda tutamaz, bu durum giderek gevşeyebilir, zaten daha ileri bir çatışmalı pozisyona götüremez, ekonomik düzeyde de tutamaz. Çünkü söz konusu olan azami kârdır. O konuda Rusya üzerinden yararlanıyorlardı. Eskisi gibi komünizmin gelme durumu da yoktur, Rusya öyle bir güç değildir, o zaman Avrupa niye Rusya ile ileri bir düzeyde savaşsın ki. Yarın bir formül bulup anlaşabilirler.
ABD, ‘Ukrayna’da Putin diktatörlüğüne karşıyız’ diyor ama Afganistan’a giderken de ‘çağ dışı gericiliğe karşıyız, demokrasiyi temsil ediyoruz!’ diye bütün NATO’yu götürdü. Sonuçta başarısız kaldılar ve oradan kendilerini nasıl kurtaracaklarının arayışı içerisine girdiler. ‘Ukrayna’da Putin diktatörlüğüne karşı çıkıyoruz’ diyorlar, yarın Putin ortadan kalkabilir, demek ki Putin diktatörlüğüne karşı oluşturulan ittifakın ne kadar yaşayacağı belli değildir. ABD, Afganistan’dan kurtulup böyle bir üçlü ittifak politikasıyla etkinliğini geliştirmeye çalışıyor ama her üçünde de zayıflık var. Zaten bir cephede yürütemedi, eskisi gibi ABD-Sovyet bloklaşması gibi de merkezileştiremiyor, onun için soğuk savaş denilen şey olmuyor, ikili bir merkezileşme yoktur. Ortadoğu’da İsrail-Arap ittifakını ne kadar geliştirecek, bu belli değildir. Başarılı olmadığı ve Biden’in eli boş döndüğü de değerlendirildi. Elinde kalan biraz daha fazla enerji üretimidir.
ABD güncel olarak biraz parlıyor diye ‘İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği karşısında var olan Amerika yeniden geliyor’ biçiminde sanmamak lazım. Böyle bir görüş yanlış bir görüştür. Öyle gelmiyor. Soğuk savaş da olmuyor. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği vardı, evet Sovyetler Birliği sistemden kurtulamadı ama sistemi aşmaya çalışan bir güçtü. Gerçekten de dünya iki bloka ayrılmıştı, iki ittifak kurdular. NATO ve Varşova Paktı öyle kuruldu. Bu ittifak dışında kuş uçmaz hale geldi. Şimdi öyle bir durum olacak mı? Bir defa NATO içerisinde ABD’nin etkinliği eskisi kadar yok. Peki Rusya-Çin-İran, Sovyetler Birliği gibi bir birlik olacak mı? Ne kadar ittifak geliştirecekler? Bu ittifakın liderliği kimde olacak? Dikkat edilirse bunlar çok belirsizdir. Bu tehdit karşısında biraz daha ilişki ve ittifaklarını güçlendirebilirler. Zaten Tahran’da Rusya ve İran anlaşmalar yaptılar, Çin ile de yapıyorlar. Çin-İran ilişkileri de olabilir. Biraz daha ilişkilerini güçlendirebilirler. Yine Hindistan ve diğerleriyle de ilişki geliştirebilirler, bunu yapmaya da çalışıyorlar. Ama bunu bir pakta dönüştürme durumu tam olarak net değildir, belirsizdir. Geçmişte de Çin öyle bir bloklaşmaya girmedi. ABD karşısında Sovyetler Birliği kendi politikalarıyla zayıf düştü ama devletçi ittifakta da zayıf düşüren Çin’in tutumu oldu. Komünist cephe olarak Sovyetleri bölen Çin oldu. Çin, Sovyetlerin hegemonya politikasına karşı çıktı. Mao’nun ünlü bir sözü var, Çin bu sözü ne kadar esas alıyor bilemiyoruz, “Çin hiçbir zaman süper devlet olmayacaktır” dedi. Belki bu yaklaşım Mao sosyalizminin bir yaklaşımıydı.
Şimdiki Çin öyle olmayabilir, ekonomik olarak büyüyebilir, insan gücü fazladır, ordusu da büyük olabilir ama İngiltere, Almanya, Amerika gibi bir dünya gücü olmak ister mi? Önder Apo uygarlık çözümlemelerini bu kadar ısrarla tekrar tekrar yüzlerce binlerce sayfa doldururcasına boşuna yapmadı, bu gerçekler doğru anlaşılsın diye yaptı. Çin devletçi uygarlığın ana kolu değildir, etkili bir yan koldur. Demek ki Rusya-İran-Çin ittifakının lideri Çin olamaz. 20. yüz yılın ortasında oluşan ABD-Sovyetler Birliği bloklaşması gibi bir Çin-ABD bloklaşması olmaz. Demek ki Çin’in kendi isteminden kaynaklı değil, tarihsel varoluşuyla da bağlantılı bir durumdur. O bakımdan ‘iki blok olacak bu da soğuk savaş bloklaşması gibi olacak’ biçimindeki düşünceler yanlıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda da sistem bloklaştı, ittifak oluşturuldu. İngiliz-Fransız-Rus ittifakı ve Almanya-Osmanlı-Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun ittifakları oluştu. Bunlar bloktular, savaştılar. Şimdi ona benzer bloklaşma biçiminde belki olabilir. O düzeyde bir yakınlaşma olabilir ama 3. Dünya Savaşı’nın özelliklerine göre olur. Önceki 1. Dünya Savaşı’nın özelliklerine göreydi. Dolayısıyla şöyle bir durum oluşmaz: ABD-Sovyet bloklaşması gibi iki kutuplu bir dünya oluşmaz. Öyle görünse bile kendi içinde birçok merkez var olacak.
Bunlar şu açıdan önemlidir: ‘Soğuk Savaş Kafası’ diye bir kavram var. Biz ona ‘Soğuk Savaş Zihniyeti’ diyebiliriz. ‘Soğuk Savaş’ kavramını PKK çok kullanmıyordu, Önder Apo zaman zaman değindi ama çok fazla onun üzerinde teori geliştirmedi, değerlendirmeler yapmadı. Öyle iki kutuplu dünya olacak beklentisi içinde olmak, gelişmeleri hemen öyle değerlendirmek, stratejiyi-taktiği ona göre çizmek doğru değildir.
Evet NATO’nun aldığı karar temelinde belki biraz durum değişecek, sistem içindeki çatışmalar daha çok derinleşecek, ittifaklar, bloklaşmalar oluşacak ama birbirinden kopan farklı şeyler ortaya çıkmayacak. Dolayısıyla öyle iki bloklu dünya durumu, bir bloktan yana olma zorunluluğu, devletçi sistem içerisinde var olabilmek için stratejik bir ittifak bulma zorunluluğu olmayacak. Örneğin Türkiye hem NATO’ya gitti, hem Tahran’a gitti. Suudi Arabistan hem İran ile görüşüyor hem de Amerika ile görüşüyor. Bu ilişkiler aynı anda oluyor. Bu ilişkiler böyle sürecektir.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER