15 ŞUBAT VE ÖNDERLİK GERÇEĞİ (4.BÖLÜM)
Önderlikte aleniyet ilkeseldir. Önderlik neyse odur. İçi ayrı dışı ayrı değildir. O olduğu gibidir. Onunla yaşayanlar bilirler ki, bu insana sonuna kadar güvene bilirsin. Alevilerin o meşhur “eline, beline, dilline hakim ol” , “ ya olduğun gibi ol, ya da göründüğün gibi ol” tarzında yaşayan biridir Önderlik.
Önceki yazımda Önderliğe dönük söylenen aslı astarı olmayan sözlerden etkilendiğimi söylemiştim. Ancak eğer bu ezilen, horlanan halkın geleceğini güzel aydınlık yarınlara çıkaracaksa, sonuna kadar Önderlilikle olunacağını da yazmıştım. Ancak Önderlik sahasına yani Mahsum Korkmaz Akademisi’ne gittiğimde ve Önderlikle karşılaştığımda söylenenlerin sadece ve sadece düşman ağzı olduğunu görecektim. Karanlıklardan başka yaşam arayışları olmayanların ağzı olduklarını görecektim. Kendilerinde şüphe edenlerin, tıkanmışların, ölmüşlerin, teslim olmaya yatkın olanların, bir arada iki derede kalarak yaşayanların ağzı olduğunu da görecektim. Ve tabii ki Önderliğin sadece böylelerine değil kocaman yalana dayalı bir sistem için bir tehlike oluşturduğunu da görecektim. Kocaman yalan üzerine kurulu bir sisteme Önderlik aleniyet ilkesiyle karşılık vererek çözmeye kalkarken, tüm yalan üzerine kurulu sistem bekçileri Önderliğe karşı neredeyse ilk çıkışından başlayarak onu kendilerine hedef bellemişlerdir.
Bilinir “güneş balcıkla sıvanmaz” derler. Önderlik bir yerde varsa, orada çamur atma tutmaz. Çünkü çamurun tutunacağı zemini aleniyetiyle Önderlik bırakmaz. Önderlik her şeyi alenen gözler önüne sergiler ve bunu yaptığı içinde insanları yanına çeker. Kürtleri bunun için Önderlik yanına çekti. Gençleri, kadınları, çocukları, anaları derken bir toplumun tümünü yanına çekti. Kimisi buna ilk günden başlayarak “akıllarını, beyinlerini” çalıyor dediler. Evet, Önderlik tüm gençleri, kadınları, anaları, çocukları çalıyor. Beyinlerini yıkıyor. Ama Önderlik bunları kendilerinden çalmıyor. Sistemden çalarak kendileri olmak için benlik kazandırıyor. Kişilik kazandırıyor. Ve bu yalan, manipüle, sahte, yönlendirme üzerine kurulu bir sistem için çok büyük bir tehlikedir.
Önderlikle ilk kez 1990 yılında Mahsum Korkmaz Akademisinde karşılaştım. Avrupa sahasından Önderlik sahasına gelmiştim. Burada yaşadığım ve çok fazla etkilendiğim bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Önderlik insanların söylendiği gibi beyinlerini mi yıkıyor yoksa o kirlenmiş beyin ve vicdanları yeniden yaratarak kendisi mi kılıyor? Görülecektir.
1990 sonlarıdır. Biz PKK’nin 4. Kongresine sunulan belgeleri işliyoruz. Ciddi tartışmalar var. Biz tartışmaları sürdürürken kimsenin beklemediği bir anda Önderlik ile bir Alman gazeteci dershaneye giriyorlar. Sonra da bu Alman gazetecinin tanınmış Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung’dan geldiğini öğreneceğiz. Öğrencilerle çeşitli konuşmalar yapılırken bende elimi kaldırıyorum. Almanya’dan geldiğimi söylememden sonra Önderlik Almanca konuşmamı istiyor. Görüş sunuyorum. Tartışma bittiğinde alman gazeteci benimle tanışmak ve konuşmak istediğini söyleyerek, Önderlikle birlikte dışarı çıkıyorlar.
Ben kendi koğuşuma gidiyorum. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Akademi yönetiminden bir arkadaş gelerek “Önderlik sizin gelmenizi istiyor” diyecek ve ben Önderliğin bulunduğu yere gelen arkadaşla birlikte gideceğim.
Misafirhaneye gittiğimde sadece bizim Alman var. Bir ara bizim Alman dışarı çıkıyor. Tam o esnada Önderlik içeri giriyor. Ve benim kim olduğumu soruyor. Ben de kendimi tanıtıyorum. İlk kez böyle Önderlikle yüz yüze konuşuyorum.
Alman, Önderliğe Türkçe bildiğini ancak Almanca konuşacağını ve tercümanın tercüme edeceğini söyledikten sonra Almanca konuşmaya başlıyor. Ben tercüme ediyorum. Önceleri oldukça ukalaca sorular soran, Önderliği küçümseyen, alaya alan Alman’ın yaklaşımları giderek azalıyor. Ve sohbetin bir noktasından sonra Alman gazeteci ayağa kalkıyor ve söyledikleri ile sorduklarını saygılı soruyor. Ben önce ayaktayken belki de acemilikten, belki de Önderliğin o insanı kendine çeken özgün sıcaklığından kaynaklı sandalyeye oturuyorum. Ve zevkle tercüme ediyorum.
Bir ara Alman “sizin yazılarınız okunmuyor, çok uzunlar” diyor ve eleştiriyor. Önderlik “haklısınız. O yazılar Kürtler içindir. Aşırı tekrar vardır. Çözümlemelerdir. O yazılar yazılmamış onlar konuşmalardır. Kürdü çözmek için yapılan tahlillerdir. Ancak bizim Avrupa'daki basıncılar ve diplomatlar yanlış yapıyor. Hâlbuki o uzun yazıları sizler ve diğer Avrupa halkları için özünü birkaç sayfayla hatta bir sayfayla vermeleri gerekirken, tutup aynen hepsini tercüme edip size vermeleri bana zarar veriyor. Bana hakarettir” diyor. Önderliğin eleştirilere karşı ne kadar yapıcı ve mütevazı yaklaştığını gördükçe şaşıyorum. Ve tabii çokta etkileniyorum.
Bir ara Alman gazeteci “bu kampta insan öldürüldüğü söyleniyor” dedikten sonra, Önderlik “bir tanemi, tam 25 arkadaşımız burada infaz edilmiş. Ben Şam da kalıyorum, benden habersiz sözde ajan diye vurmuşlar. Yine birçok insana işkence yapılmış. Ve ben bunları duyar duymaz müdahale ettim. Kim yaptı diye hesap soracaktım. Bunların kimini yakaladık ve mahkemeye verdik. Ancak kimisi kaçıp Almanya ya sığındı. Ve ben bu adamları bu insanlık dışı uygulamalar için yargılamak isterken, Almanya bu canavarları koruyor ve bize karşı tanık olarak kullanıyor.” Önderlik birçok yanlış uygulamayı açık açık tartışıyor. Adamın söylediğinden çok daha fazlasını ve aleni hiç çekinmeden, birçok başka konuyu da dile getiriyor. Çok ileri düzeyde bir açıklıkla konuşuyor, tartışıyor ve bu yaklaşımıyla karşısındakinden saygı uyandırıyor.
Alman gazeteci kampta yaşanan infazlar için gelmiştir. Ve muhtemelen Almanya devleti onu birinci elden bilgi toplamak için buraya göndermiştir. Kendilerince Almanya’da yürütülen uluslar arası PKK karşıtı komploya belge toplayacaklar. Önderliğin aşırı aleni yaklaşımı ve kendisine son derece güvenerek samimice hiçbir tereddüt göstermeden, her şeyi olduğu gibi söylemesi Alman gazeteciyi çok etkilemişti. Tabii en çokta beni etkilemişti. Dediğim gibi Alman gazeteci gece yarısına doğru ayağa kalkarak hazır ol vaziyetinde Önderliği dinlemeye başlamıştı.
İşte Önderlik budur. Herkesle ama herkesle olup biten neyse hiçbir siyasal kaygı duymadan dile getirebilmesinden dolayı insanlarda güven uyandırıyor. Önderlikten doğru olma siyasal bir gerçeklikten ziyade ahlaki bir duruştur. Onun siyasal ahlakı budur. İnsanlar biliyor ki mesele ne olursa olsun Önderlik her zaman doğruyu söyler. Bu büyüklüğü gösteren bireye karşı insanlar sadece ve sadece saygı duyarlar. Ve bu saygılarını önderliğe karşı duruşlarıyla yansıtırlar.
Sonuçlandırırken; Önderlik gibi her şart altında doğruları söylemek insanlarda güven yaratacağı gibi saygıda uyandırır. Önemli olan bireyin kendisine güvenmesidir. Kendisi ile barışık olmasıdır. Önderliğin bilinçaltıyla bilinç üstü birleşmiştir. Ayrı bir bilinçaltı ve ayrı bir bilinç üstü yoktur. Önderlikte bu bağlamda saklı gizli yoktur. Neyse odur. İşte bu da insanların Önderliğe bağlanmasına yol açıyor. Bir yandan insanlar bu Önderlik karakterinden dolayı etkileniyor, diğer yandan ise yalana dayalı düzen bilinçaltıyla bilinç üstüsü bir olan birini yönlendiremedikleri, kendilerine kullanamadıkları için bu kadar önderliğe kin besleyerek yüklenmişlerdir.
MİLİTAN AGİT
Devam edecek…
YORUM GÖNDER