ROJAVA DEVRİMİ’NDE DE ‘SON MUHTEŞEM OLACAK’!
Sürekli tehdit ve saldırılar altında 10.yılını geride bırakan Rojava Devrimi ciddi bir yol ayrımına gelmiş durumda. Varlığı uluslararası pazarlıkların konusu olurken, TC tehdidi giderilmesi gereken ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Sorunun kaynağı Kürtlerin varlığı ve kazanımları olduğundan diğer tüm çabalar değerli olsa da ciddi bir direniş zafer getirecek, savaştan başka çıkar yol yok gibidir. Çünkü Türk egemenlik sistemi varlığını Kürtlerin yokluğu üzerinden anlamlandırmaktadır. Bu anlamı yerle bir edecek bir direniş ve zaferden başka yapılacak hiçbir şey istenilen sonucu vermeyecek, sadece süreci uzatacaktır. İnşa edilen değerlerin güçlendirilmesi kadar savunulması sistemin kalıcılaşması için önemlidir.
Rojava Devrimi’nin gelişim biçimi, içinde bulunan konjonktür ve yaratmış olduğu sonuçlar itibariyle 21’nci yüzyıla özgü yeni bir devrimsel gelişme sürecini bir model olarak insanlığın önüne koymuştur. Kürt halkı öncülüğünde gelişen bu süreç, giderek tüm Kuzey ve Doğu Suriye halkları başta olmak üzere tüm Ortadoğu da ‘alışılmışın dışında yeni bir yaşam mümkündür’ şiarını, tüm zorluklara rağmen gözle görülür, elle tutulur hale getirmiştir.
Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin, Suriye’yi etkilemesiyle birlikte ortaya çıkan kaos durumunu, en iyi okuyan Kürt Özgürlük Hareketi olmuştur. Özgürlük hareketi ve onun Önderliği Başkan Apo ile köklü bir geçmişi olan Rojava, kısa sürede sınırlı imkanlarla örgütlenerek kaos ortamından kendini korumak ve yok sayılan varlığını görünür kılarak, kabul ettirme çizgisini esas almıştır. Israrla taraflardan birinin yanında durması dayatılmış, baskı kurulmuştur. Bütün bunlara rağmen direnmiş, seçenek olarak sunulan tarafların yıkım ve çözümsüzlükten başka halkalara verecekleri bir şeyin olmadığı görülerek, kendini bir çözüm gücü olarak ortaya koymuştur.
Kobanê’de başlatılan bu süreç Apocu militan geleneğin inisiyatif alarak başlattığı bir hamledir. KDP ve ENKS çevreleri ÖSO olarak adlandırılan ilkesiz, kullanılmaya elverişli çete yapılarıyla ortaklaşmaya yatkın bir eğilim göstermeye başlamış, Cuma namazı sonrası çetelerle birlikte Kobanê’ye saldırı hazırlıkları yaptıkları bir süreçte, bir gün öncesinde 19 Temmuz 2012 Perşembe günü tüm devlet kurumlarına el konularak de facto devrim durumu başlatılmıştır. Sonrasında dalga dalga tüm Rojava’ya ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye zorlu bir mücadeleyle yayılmıştır.
Bu gelişim biçimi bölge hesapları yapan tüm odakları şaşkına uğratmış, hesaplarını bozmuştur. Bir yandan Ortadoğu’nun en köklü halklarından biri olan ve yok sayılan Kürt halkı öncülüğünde, dinamik ve yeni söylemlerle ortaya çıkan kararlı bir militan halk gerçekliği, tüm bölge statükosu için tehdit olarak algılanmış, öte yandan DAIŞ gibi vahşi bir örgütle mücadele edebilecek en güçlü bir yapı olduğu sergilediği pratikle ortaya konulduğundan, uluslararası hegemon güçlerin ilgisini çekmiştir. Bu durum bir yandan TC ve bölge statükocu güçlerinin daha fazla düşmanlık politikalarının geliştirmelerine yol açtığı gibi uluslararası alanda farklı ilişkiler geliştirerek Kürt Özgürlük Hareketi’ne alan açma olanakları da yaratmıştır. Geçen 10 yıllık süreç karşılıklı çıkar ve ihtiyaçlar üzerinden günümüze kadar gelmiştir.
Hegemon güçler bu süreci DAİŞ’le mücadeleye indirgeyerek, sürekli sınırlama, bölge statükosunu zorlayacak adımları engelleme daha da önemlisi tüm bu dinamik yapının oluşmasının temel motivasyonu olan Apocu paradigmanın, görmezden gelerek yok sayılması üzerine kurdukları politikada ısrarcı olmuşlardır. Temel yanılgıları Apocuları sadece bir savaşçıdan ibaret görmeleridir. Gerçekte olan ise bu 10 yıllık süreçte başta DAIŞ olmak üzere, TC ve bağlı çeteleriyle savaşan bu yapı, aynı zamanda yeni bir toplumsal yapı da inşa etmeye başlamıştır.
Bölgenin alışık olmadığı, kadın özgürlüğünü esas alan ve toplumu bunun üzerinden inşa eden, kadını yaşamda öne çıkaran, doğaya, topluma duyarlı, etnisitelere, inançlara yaşam alanı açarak, kolektif-demokratik bir yönetim modelini, komün ve meclisler üzerinden tüm toplum hücrelerine nüfuz edecek şekilde inşa ederek çözüm modellerini bir seçenek olarak ortaya koymuşlardır.
Saldırılara, kuşatmalara ve istikrarsızlaştırma çabalarına rağmen bütün Suriye’nin en istikrarlı, en demokratik, refah düzeyi en yüksek bölgesi Özerk Yönetim’in denetiminde bulunan alanları olmuştur. Geçen bu 10 yılda neler başarılmıştır diye baktığımızda, hazımsızlığın ve saldırganlığın nedenlerini de görebiliriz.
Panik ve dehşet duygusuyla en şaşalı devletlerin bile darmadağın olduğu bir atmosferde, DAİŞ çetelerine karşı Rojava Devrimi ile birlikte kuruluşu ilan edilen YPG, direnen ve kazanan tek güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu direniş ve kazanma iradesi Rojava Devrimi’nden, Kürt halkının özgürlük özleminden ve Apocu fedai militan gerçekliğinden ayrı değerlendirilemez. Kürtlerin özgürlüğünü öncelemeyen her yaklaşım tasfiyecidir ve uluslararası güçler baştan beri bu pozisyondadır.
11 ay gibi kısa bir süre yaşanmış olan Mahabad Cumhuriyeti deneyimi, Kürtlerin belleğinde derin izler bırakmıştır. Rojava Devrimi geçen 10 yılda yüzbinlerce çocuğa kendi anadillerinde eğitim görme olanakları yaratmış, kendi dilleriyle eğitim görmüş yeni bir nesil yaratmayı başarmıştır. Oluşturduğu toplumsal kurumlarıyla, tüm toplumsal sorunlarını ve ihtiyaçlarını çözebilecek mekanizmalar oluşturmuştur. Tüm inanç ve etnisitelerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri demokratik bir sistem kurarak bölge halklarının, alışık olmadığı katılımcı, kolektif yönetim kültürünü meclis ve komünler üzerinden hayata geçirmiştir.
Daha da önemlisi yok sayılan, hesaba katılmayan kadını, toplumun temel öznesi yapmış, ordudan iç güvenliğe, ekonomiden sağlığa, yaşamın tüm alanlarını kadın özgürlüğü perspektifiyle yeniden yapılandırarak erkek egemen zihniyeti dönüştürme ve aşmada önemli mesafeler kat etmiştir.
Kısacası Kürt Özgürlük Hareketi, Rojava ve Ortadoğu’da sadece DAİŞ ve TC ile savaşmamış, yepyeni bir yaşam modelini alanda inşa etmiştir. Bu nedenledir ki özgürlük arayışında olan herkesin yönü Rojava Devrimi’nde olmuş, Rojava Devrimi halkların devrimi olmuştur. Bütün eksik ve yetersizliklerine rağmen Rojava Devrimi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin muhteşem bir eseri olarak kendini koruyup kalıcılaştırmayı da başaracaktır.
Dolayısıyla Rojava Devrimi için de Şehit Çiyager’in sözü geçerlidir, ‘Ne olursa olsun, son muhteşem olacaktır.’
ALİ DÎLOK
YORUM GÖNDER