İŞBİRLİKCİLİK VE İHANET TEMELİNDE GELİŞEN SINIFLAŞMA
İslamiyet kendisini Araplaştırma temelinde derinliğine nüfus ettirirken bunun bedeli Kürt toplumu açısından kırıcı ve yabancılaştırıcı olmuştur.
Kürtler halk olarak bu süreçte derin tahribatlar ve yıkımları yaşamışlardır. Karakteri gereği aşiret reisliği beylik ve şeyhlik kurumları Arap etkisinde kalarak yağcılık temelinde dar aile çıkarlarıyla sınırlı bir ufka sahiptir
İslamiyet, Kürt egemen sınıfını Hıristiyan halka karşı güçlü bir konuma getirmiştir. İslam devleti sayesinde bu halkların aleyhinde birçok olanağa sahip olabilmiştir. Sanıldığının aksine bunlar din dogmalarına çok inandıkları için Müslüman olmamışlardır. Dogmatizmin örtüsü ve katı inanç ortamında maddi çıkarlarını ve siyasal güçlenmeyi çok iyi sağlayabileceklerini bildikleri için resmi İslam’a sıkıca sarılma gereğini duymuşlardır. Nasıl ki uzak tarihte Kürt diye bugün tabir edeceğimiz egemen kesimler Sümerceyi özümseyerek ilişki geliştirdiler ise aynı biçimde Asurlar döneminde ve tabiî ki Helenler döneminde üst sınıflar işgalcinin dilini kültürünü özümsediler. Bunun karşısında alt sınıflar, aşiretin sıradanları günlük yaşamda “halk, tebaa” diye tabir edilenler kendi dil ve kültürlerinde ısrarcı olduysalar aynen o biçimde Araplaşmayı yaşayan yine üst ve egemen sınıf oldu. Üst sınıf çıkarı gereği kendi geçmiş şeceresini Arapların herhangi bir ailesine kadar götürebildi. Hatta kimisi nasıl Hz. Muhammed’i akran olduğuna seyitlikle göstermeye çalıştı.
Salt bu değil, isimler Araplaştı. Unvanlar Araplaştı. Giyim kuşam Araplaştı. Bugün Şeyhler, Emirler, Seyitler; yine Kürt nüfusu içindeki Hasan, Osman, Ömer, Bekir vb. isimler hep bu kültürden kaynağını alır. Toplumların ya da halkların birbirlerinde etkilenmesinin yadırganacak bir yanı olamaz. Ancak kralda daha kralcı kesilerek tüm toplumu ona ait olmayan bir gerçekliği empoze ettirme sadece ve sadece ihanet ve işbirlikçilikle izah edilebilir. Bu sınıfların aileleri üzerinde oynandı mı her tür istismara açık olup beklenmedik isyanlarla teslimiyetleri iç içe yaşamaktan çekinmez veya kurtulamazlar. Bu egemenler eliyle girişilen ilişkiler esas itibariyle bu tarz benzer sonuçlar halka dayatmayı, halkı alçaltmayı bir kural haline getirmişlerdir.
Bir bütün olarak feodal ortaçağ kültürel etkisi altındaki Kürtler, feodal sınıflaşmayı yaşadıkları oranda özgür yaşamda bir gerilemeye uğramışlardır. Feodal kölelik, aşiret özgürlüğünün sürekli aleyhinde gelişme sağlamış, zihniyet yabancılaşmasında önemli bir yer tutmuştur. Birçok Kürt aydını çıksa da işbirlikçilik devlet eğilimlerinde ötürü kalıcı bir etki bırakmamıştır.
Özcesi feodalizmle oluşan üst tebaa amiyane tabirle tam bir uşaklaşmayı kendisine yedirerek oluşmuştur. Oluşum mayasında uşaklık ve işbirlikçilik bulunduğu için karakteri kaygandır. Özünden uzaktır. Özüne yabancıdır. Başkasınınkine özenme, kendisinden nefret etme, kendi değerlerinden kaçma hep bu oluşumdan kaynağını alır. Başkası için var olduğundan hep kullanılmaya müsait pozisyondadır. O kadar kendisine yabacılaşmıştır ki kendi çıkarını düşünmez. Aklından kendisi için düşünme bile geçmez, geçemez. Sonradan ele alacağımız İdrisi Bitlisi buna iyi bir örnektir: Sultan övücülüğünü o kadar ileri götürür ki Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana gelen 8 imparatoru “heyşt behişt” (sakız cennet) olarak betimler. Ve tabiî ki Yavuz Sultan Selim’in “beylerinizi tayin edin ya da belirleyin” istemine “yapamayız siz belirleyin” diye cevap verecek olan ancak bu karakterdir. Sorun İdrisi Bitlisi’nin iyi veya kötü olması değildir. Sorun oluşan işbirlikçi egemen karakterdir. Ve işbirlikçi karakterin götüreceği yer de ihanettir. Olup biteni psiko-sosyo-kültürel olarak ele almak çok ilginç sonuçlar doğurabilir. Ruhsal olarak Osmanlı’yı yaşayan sosyal ve kültürel olarak Araplaşmış ve Sünniliğin merkezi olan Osmanlı Sultanlığı’nı buna da eklersek tablo daha iyi anlaşılır. Bir ülke ya da o dönemin diliyle devlet yaratmanın başkalarına bırakıldığını bir yaklaşım düşünülsün, bilakis tersi durum söz konusudur. Büyüklere saygı gereği yapılması gereken yapılmıştır. Hem de en iyi bir biçimde. Çünkü 23 Kürt beyi, Şah İsmail’in elinden kurtarılmıştır, şialaşmanın önü alınarak Sünni çizgi hakim kılınmıştır. Burada ihanet duyguları işbirlikçi tutumun tepkisi yoktur. Tersi geçerlidir. İşte ihanetçi işbirlikçi karakter bu kadar derine nüfus ederek bir kişilik şekillendirmiştir.
Bu nüfuz etme o kadar derindir ki halen bugün Kürdistan’ın pir çok parçasında etkileri görülmektedir. Yıllardır verilen özgürlük mücadelesine eğer bu kadar sert direniş bu egemen işbirlikçiler tarafından sergileniyorsa, bunun nedeni bu tarihi ihanet genidir. Siz buna Nakşîliği, Feodal Komprador kültürünü de eklerseniz yaşanan katmerleşmiş ihaneti daha iyi görebilirsiniz.
Dediğimiz gibi bugün dahi o kadar işbirlikçi ve ihanetçi egemen Kürdü farklı parçalarda yaşasalar da çıkarları gereği birbirlerine sarılıyorlarsa temel nedeni bu tarihi ihanet dokusudur.
K.NURHAK
(Kürdistan Tarihinden Notlar)
YORUM GÖNDER