PKK’NİN ORTADOĞU’DA ÜSTLENDİĞİ STRATEJİK ROL
Soğuk savaş bakiyesi politikaların tüm yakıcılığıyla yeniden taksim savaşı var Ortadoğu'da. PKK bu hayati denklemi iyi okuyor ve Ortadoğu denkleminin en önemli stratejik aktörüne dönüşüyor.
PKK yarım yüzyıldır her gün kendisine ömür biçilen ve süreklileştirilen tasfiye konseptlerine rağmen 21. Yüzyıl‘da Ortadoğu halklarının kaderini değiştirecek stratejik zaferler kazanıyor. Yanlı olmayan tarih bize şu hakikati çok net olarak göstermiştir; İşgalcilere karşı verilen mücadeleyi yok etmek imkansızdır. PKK direnişiyle bu hakikat bir kere daha tescillenmiş oluyor. Bu direngen mücadele sayesinde Ortadoğu'da Kürt halkı lehine olgunlaşan bir süreç ve zemin oluşuyor.
Kaynayan kazan Ortadoğu‘da İsrail’in 1958-1970 yılları arasında faal olarak yürürlüğe koyduğu PERİFERİ DOKTRİNİ yeniden güncelleniyor. Bu doktrin geçmişte TC, Güney Kürtleri ve Pehlevi İranı’nı kapsıyordu. Arap olmayan uluslarla- etnik topluluklarla istihbarat antlaşması ve işbirliğini içeriyordu. Bugün TC ile ortaklaştıkları nokta, radikal devrimci solla aktif mücadeledir. Bu işbirliğiyle şimdi de Arap kemerine nispet yaparcasına anti-Kürt ve Fars kemeri olacak binlerce kilometrelik duvarları örmeye başladılar. Bu İsrail‘in ördüğü duvarlar modelinin TC eliyle Ortadoğu‘ya uyarlanmasıdır.
İsrail uyguladığı politikalarla 40 km2‘lik alana tam 1,8 milyon insanı sıkıştırmış Gazze’ye. TC’ de Rojava sınırı boyunca 30 km2 şeride milyonlarca insanı sıkıştırmak istiyor. Sınır hapishaneleri şeklinde bir sünni cihatçı kemerini oluşturarak ve Kürt topraklarını işgal ederek aynı yolu izliyor. Kürt halkını birbirinden koparma, Kurdistan’ı bu kemerlerle kalıcı olarak bölmek istemektedir. İnsanlık dışı, ABD-Meksika sınırından daha katı bir sınır Kurdistan‘da inşa ediliyor. Yeni 'Berlin Duvarı' artık Kurdistan sınırlarıdır. Ortadoğu‘da Sykes-Picot’un çizdiği sınır sistemleri yeniden tahkim ediliyor. Kurdistan sınırını oluşturan toprakları TERRAE NULLİUS ( Sahipsiz toprak, kimsenin egemenliğinde olmayan topraklar) olarak tanımlamak istiyorlar. Oyun büyüktür; yayıldığı coğrafya geniştir, hesaplar derindir.
TC-İsrail ortaklığıyla geliştirilen bilgi teknolojileri ürünü olan bu yeni savaş tipi, özgürlük devrimleri karşıtı yok edici bir konseptin araçlarıdır. Özgürlük mücadelesi veren halkları adeta birer ölüm kobayı olarak hedefleyen bu bilgi teknolojilerinin cinayet araçlarına karşı özgürlük hukukunu yeniden yazacak mekanizmalara ihtiyaç duyuluyor. Öncelikle mağdur halklar etkin doğal özgürlük hukuku karineleri oluşturarak bu teknolojilerin üretici ve kullanıcı ülkelerine davalar açmalıdırlar. Diğer bir konuda soykırım kıskacındaki halkların etkin misilleme hakkının terörizm olarak yaftalanmasının çarpık mantığı boşa çıkarılmalıdır. Etik misilleme hakkı kullanımı suç değil, aksine yaşamsal bir varoluş hakkıdır. Asimetrik savaş yürüten güçlere karşı soykırım kıskacında olan Kürtler dahil, diğer halklara da haklı savaş öğretisinin etik varoluşsal bir özyönetim hakkı olarak tanınmasının önü mutlaka açılmalıdır. Soykırım kıskacındaki Kürt halkını koruma görevi uluslararası toplumun güvencesi ve sorumluluğunda olmalıdır. Bu sorumluluk öncelikle uluslararası güçlerin suç ortaklığında yaratılan İmralı zulüm kalesinin ve rejiminin yıkılmasında işletilmelidir. Zira Kürt halkına karşı rutin olarak kullanılan kimyasal silahlar UCM’nin (ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ) görev kapsamı içerisindedir. UCM’nin daimi ve evrensel olması aynı zamanda hem cezalandırıcı hem de önleyici olmasını sağlamıştır. Bu mahkeme; savaş suçları, insanlık suçu, soykırım suçu gibi ağır suçlara bakar. Bu misyonu sayesinde cezasızlık hissi ve stratejik adalet manzarasını değiştirmiştir. Uluslararası hukuk diktatörlüklerin dokunulmazlığını ve cezasızlığını ortadan kaldırıyor.
TC aslında PKK karşısında ZAP yenilgisiyle askeri açıdan karada bozgunu kabul etti ve savaş stratejisini tümden değiştirerek teknolojik saldırı üzerine kurdu. Ticarileşen SİHA-İHA gibi insansız otonom teknolojiler üzerinden ölümün özelleştirilmesi amaçlanıyor. Biyo-faşizmi aşan bir mekanik düzen tasarımıyla yeni totaliter faşizmin startını veriyorlar. Otonom teknolojik savaş stratejisi bu totaliter çağda kitlesel ölümleri sıradanlaştıracak gibi bir sinyal veriyor. Savaşların doğası değişiyor. 21. Yüzyıl, otonom savaşların yüzyılıdır. Bundan dolayıdır ki barış zemininden çok savaş zemini bu kadar güçlü. Çağımızda artık adil bir savaş doktrinine ihtiyaç duyulmuyor. Adına 5. nesil savaş dedikleri kıyım, ahlaki kriterlerin yoksunluğundan pervasızlaşıyor ve dinci, milliyetçi, cinsiyetçi savaş politikalarının can simidine dönüşüyor. Yeni nesil savaş sibernetik ve robotik silahların kullanıldığı, otomatlaşmış unsurlarla ölümlerin sıradanlaştırılacağı bir savaştır.
Bu ölüm kusan teknolojilere bel bağlayan Erdoğan, seçim sürecinde mutlaka şok hamleler yapacak. Seçime kazanmaya odaklanmış Erdoğan’ın bu saldırgan tutumu yüzünden Yunanistan- Türkiye gerilim fay hattının kırılma riski de var. H. Fidan ve ekibi bu kaotik hamleler için harıl harıl çalışıyor. TC’nin Kürt halkı için asıl kaos planı Newroz sürecini kapsıyor. Seçime çok fazla anlam yükleyen muhalif güçler maalesef toplumu bu sürece iyi hazırlayamadılar ve yaratıcı toplumsal öz savunma yöntemlerini de geliştiremediler.
Türkiye'de iktidarda olan bu örgütlü kötülük rejimi karşısında yaygın popülist siyasetin sonu hüsrandır. Her ortaya çıkan toplumsal hoşnutsuzluğu faşizme karşı etkin bir muhalefete dönüştürmek gerekiyordu. Ortak bilinç yaratan bu hoşnutsuzluklar devrimci çıkışların yakıtıdır. Faşizmin baskılarını bir karşı çıkış fırsatına çevirmeyi bilmek ve ortak etkileşim alanlarını doğru bir devrimci örgütlülüğe kavuşturmak önemlidir. Faşizmden güvensizlik duyan Türkiye’deki kitlenin oranı yüzde 60’dan fazladır. Gelişen bu muhalif duyarlılıkların tümünü doğru bir düzlemde hızlıca örgütlülüğe kavuşturmak aciliyet arz ediyor.
Tam bu noktada oluşan toplumsal öfkeyi devrimleştirmek gerekiyor. Toplumsal cesareti açığa çıkarmak adına asi toplumsal duyarlılığın kamusal yansıması ışık vermelidir. Adaletsizlik duygusunun yoğunluğunu örgütlemek ve toplumsal psikolojiyi faşizmin üstüne yönlendirmek başarılı bir toplumsal çıkış için şarttır. Almış başını giden sosyo-ekonomik eşitsizliklerin yarattığı siyasal dışlanmışlığı birleştirmek maharet ister. Bunu sonuç alıcı bir stratejiye, etik bir siyasal tavra ve toplumsal demokratik katılımın hak talebine dönüştürmek gerekiyor. Toplumsal ve mekânsal demokratik muhalefeti birleştirmek için gündelik hayatı tümden siyasallaştırmak gerekiyor. Bu yapılırsa faşizm karşısında zafer kaçınılmazdır.
Kürt halkı Ortadoğu’da her gün, her saniye kendi yaşam ve ölüm döngüsüyle yüzleşiyor. Kendi vatanında süreklileştirilmiş bir ölüm ve yaşam döngüsüne mahkum edilmiş bir halk Kürt halkı. Bundan dolayıdır ki, PKK öncülüğünde 50 yıldır Ortadoğu'da bu yazgı olarak dayatılan “statüsüz Kürtlük” projesine karşı mücadele ediyor. Küresel güçler ise soğuk savaş bakiyesi yeni sıcak savaş doktrinlerini Ortadoğu’daki hesaplaşmalarda kullanıyor. Soğuk savaş bakiyesi politikaların tüm yakıcılığıyla yeniden taksim savaşı var Ortadoğu'da. PKK bu hayati denklemi iyi okuyor ve Ortadoğu denkleminin en önemli stratejik aktörüne dönüşüyor. PKK’nin Ortadoğu’da kazandığı bu stratejik aktörlük pozisyonu ve psikoloji üstünlüğü devrim içinde devrimler barındıran Kürt baharını müjdeliyor. Bu sene Newroz alanlarında PKK'nin bu stratejik zaferinin Kürt halkında yarattığı büyük değişime herkes tanıklık edecek. Türkiye'deki seçimlerin kaderini belirleyecek asıl sürprizi de 2023 Kürdistan Newrozu yapacak!
KEREM ÇİFTÇİ
KAYNAK: Yeni özgür politika
YORUM GÖNDER