HEGEMONYACILIĞA KARŞI HAKİKAT, KADINLARDIR (3.BÖLÜM)
Temel Çelişki, Cins Çelişkisidir
Günümüz hegemonik sistemini birkaç açıdan ele almak yararlı olacaktır. Politik, kültürel, yaşamsal açılardan ele almak, kadının da anlatılmasını kolaylaştıracaktır. Temel çelişki, tarihte olduğu gibi cins çelişkisidir. Toplumsallaşmanın ilk zamanlarında gelişimin ana çizgisi, çelişkidir. Şunu belirtmek aydınlatıcı olacaktır; çelişki ikilem halindeki varoluşun, her iki ikilemin birbirini yok etmesi veya birbirine üstünlük kurma temelinde olmamasıdır. İki farklılığın biraradalığı olarak ele alınması, yaşama anlam vermede daha doğru yaklaşım olacaktır. Hegemonik güçlerin kültürel, siyasal, ekonomik, sanatsal hakimiyetinin yaşandığı günümüzde iki yaklaşım öne çıkmaktadır. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında egemen güçler arasında yaşanan savaşların temel karakteri, birbirine üstünlük sağlayarak, kazananın diğerini kendi çıkarı çerçevesinde kabul etmesiydi. Nitekim hegemon İngiltere devletinin, devasa ‘güneş batmayan sömürge’ imparatorluğu kendi ekonomik ve siyasi çıkarları temelinde Ortadoğu halklarını aşiretler ve ailelere parçalayarak sözde Arap ulus-devletlerini kurdurttu. İkinci dünya savaşında da Amerika yeni hegemon güç olarak teknik ve fazla yıpranmamış dış siyasetini de kullanarak, İngiltere’nin yerine geçmeyi başardı. Tipik, tarihsel hegemonik kural işlemiştir. Devletler arasında birbirinin yerine geçerek, sömürge çıkarları temelinde varlıklarını koruma ilkesi ile hareket edilmiştir.
Hegemoncılığın yani liderliğin en önemli görevi, liderliğini devam ettirebilmedir. Sürekliliğini sağlama mücadelesi, her hegemonik gücün temel yaklaşımıdır.
Günümüzde kadın cinsi üzerinden tek cins egemenlikli düzenlerini süreklileştirme kaygısının, yoğun bir şekilde yaşanmasına tanık olunmaktadır. Bu kaygıdandır ki hegemon güç olan Amerika’da son seçimlerde Biden, bugüne kadarki tek cinsli başkanlık sisteminde değişim yaparak yanına bir kadın almıştır. Bu örnek yaşanan durumu çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır. Kuşkusuz yaratılan kadının, hegemon sisteme alternatif olma durumu yoktur. Hegemonik zihniyette, farklılıkları öz iradeleri ile kabul etme karakteri yoktur. Fakat bu sefer en deşifre olmuş haliyle… Geleneksel ataerkil zihniyet gereği Zeus’un alnından Athena’yı yaratması misali, ancak kendisinin yaratımı bir kadın olmalıdır!
Tam da bu noktada hegemonik sistemin neden buna ihtiyaç duyduğu sorusuna en iyi yanıt, kadınlar tarafından verilmektedir artık.
Dünyada bir kadın uyanışının önüne artık geçilemeyecek zamanların yaşandığı, herkes tarafından kabul edilmektedir. Kabul etmeyenlerin yaşama şanslarının da olamayacağının farkındalığı, dünyada gelişen yaygın eylemliliklerden görülmektedir.
Kapitalist hegemonyacılığın ciddi krizler içinde olduğu süreçler yaşanmaktadır. 2001 yılında Amerika’da Dünya Ticaret Merkezinin El Kaide tarafından vuruldu. Vurulan yerin Amerika olması, vurulanın ise tüm dünyadaki ticaretin temsilcileri olması, vuranın ise Ortadoğu’lu olması devletler arası ilişkilerin yeni bir sürece girdiğinin göstergesiydi. İki kutuplu dünyanın sona ermesinin üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmişti. Yukarıda sözünü ettiğimiz Gorbaçov’un söylemi, basit değildi. Hegemonya, artık düşmansız yani çelişkisiz kalmıştı; klasik Marksist diyalektik anlayışına göre. Bir anlamda söylem doğruydu. Klasik Marksizme göre çelişki, zıtların birbirini yok etme temelindeki mücadelesiydi. Kapitalizm, sosyalizmi yenmişti! Ama hakikat bambaşkaydı…
Özgürlük eşyanın tabiatında gizliydi. Her ne kadar iktidarcı güçler arasındaki rekabet devamlılığını korusa da, baskı altına alınıp da varlığını sürekli koruyan kadın ve halklar, kabileler, antikapitalistler, ekolojistler aydınlanmalarını çağın bilimsel gelişmeleriyle daha da güçlendirdiler. En temel toplumsal çelişki olan cins çelişkisi etrafında şekillenen hegemonik iktidarcı sistemin, tek kutuplu süreklileşmesi çatırdamaktadır. Hegemon güç Amerika, hegemon cins de erkek cinsiydi. Fakat artık bu durum değişmektedir. Erkek hegemon sisteminin politik, kültürel ve ekolojik sürdürülemezlik sınırlarına dayandığı, yine hegemon Amerika’nın bilimcileri tarafından da ifade edilmektedir.
Bir Kaç Son Olmayan Söz
2003 yılında Irak’a müdahale ile derinleştirilen üçüncü dünya savaşı, günümüzde doğu ile batı arasındaki çekişme ve mücadeleye tanık olmaktadır. İktidarcı hegemonyanın rahmi olan Ortadoğu, aynı zamanda Doğu’nun kendi toplumsallığını yeniden oluşturma süreci olarak anlam bulmaktadır. Bu anlam arayışının kaynağında ise kadın cinsinin Özgürlük Hareketi ile başlayan mücadelesinin, yaklaşık elli yıldır Kürdistan’dan başlayan kendi cins bilincini kazanma vardır. Doğrudan kadının kendi iradesi ve doğrudan kendi yaşamını savaşla mücadele ile kazanma perspektifi ile hareket etmektedir. Dünya hegemon erkek güçlerinin kendi aralarındaki çekişme ve üstünlük kurma politik ilişkilerine alternatif olarak gelişen kadın hareketi, alternatif olduğu kadar hegemon sistemin yarattığı kadın modeline karşıtlığını da açığa çıkarmaktadır. Kadının öz cins ideolojisine dayanan örgütlenmesi, doğrudan ataerkil ve iktidarcı hegemonyayı hedeflemektedir. Feminist hareketlerin iktidarcı sistemi yapısökümcü yöntemlerle deşifre etmesi, kadında belirli bir kendi cins kimliğinin farkındalığını yaratsa da, esas belirleyici olanın hegemon sistemin alternatifi olup olmayacağıdır. Mevcut dünya kadın hareketlerine bakıldığında, hegemonik kapitalist sistemi en çok aşındıran algının, kadın yaşamın her alanında kendisini hissettirir düzeyi yakalamasıdır. Bu hissiyat, tüm dünyada etkili olsa da hakim erkek sisteminin, mevcut kadın uyanışlarını kendi sistemine dahil etme çabaları halen ince siyasetlerle devam etmektedir. Liberalizmin tehlikesi tam da bu konuda ele alınmalıdır.
Kaos süreçleri, özgürlük an’larının yaşandığı anlardır. Bilimsel gelişmeler bunu açığa çıkarmıştır. Kaos süreçlerinin an’da oluşan etkileme ve etkilenmeleri, günümüzdeki hegemon savaşlar ve güçler için de geçerli olmaktadır. Etkileme ve etkilenme an’ları, kadın cins bilinci ile örgütlenen kadın hareketleri ile hegemon erkek sistemi arasındaki ilişkiler için de geçerli olmaktadır. Bir yerde kadının yaşamak için toplumunu oluşturma mücadelesi, aynı zamanda kadının kendi iradesini de açığa çıkarmasıdır. Artık her aklı, her düşünceyi, her bedeni, yaşam adına sunulanları sorgulama temelinde yaklaşmakta ve her bir adımda kendisini gömen erkek zihniyetini kavramaktadır. Kadın, kendini oluşturarak varlığını kazanmaktadır. Kadın cins kimliğini sahiplenme, kadın cinayetlerine karşı örgütlenme, kadın hakları alanındaki mücadeleler, erkek ordularına karşı en temel eşitlikçi mücadele aracı olarak silahlı mücadele ile öz savunmasını geliştiren alanlar giderek çoğalmaktadır. Varlığını yani var olduğunu ortaya koyması, hegemon erkek yaşamını etkilemektedir.
Kadın hareketlerinin tüm dünyada farklı eylemlerle kendini görünür kılması, hegemon iktidarcı sistemi derinden farklı arayışlara koymaktadır. Doğrudan kadını hedefleme politikacılığının yerine, yumuşak güç politikalarını özgürlük yansımaları olarak lanse etmek istemektedirler. Ki günümüzde teknoloji ve endüstriyi de arkasına alarak, simülasyona dayalı bir yaşam algısı üzerinden sistemi yeniden üretmek istemektedirler.
MELSA ZOZAN
KAYNAK: DEMOKRATİK MODERNİTE
YORUM GÖNDER