HEGEMONYACILIĞA KARŞI HAKİKAT, KADINLARDIR (1.BÖLÜM)
Hegemon ilişkiler, çıkarlar temelinde geliştirilir. Hegemonyacılığın temel karakteristik özelliği, kendi yararına olmayanı kabul etmeme anlayışıdır. Yarar sağlama bir nevi yaşamını devam ettirme dürtüsü ile bağlantılı olmaktadır. Yaşamının sürekliliğini sağlama, tüm canlı türlerinde varlık gerekçesi olarak anlam kazanır. Fakat artı ürün veya artık ürünün insan toplumsallığında çıkışından sonra, erkek tarafından bu anlam önce değerinden düşürülmüş sonrasında ise anlamsızlıkla bütünleşmiştir. Yaşamın anlamsızlığına karşı anlamlı yaşamın sahipliğini sürdürme eylemi ve kararlılığı, tek taraflı bir şekilde kadın cinsi tarafından devam ettirilmiştir. Sadece toplumlu olabilme çabasında olan kadın, yaşam anlayışının değersizleştirilmesine karşı büyük ahlak mücadelesi içinde olmuştur. Egemen anlayışa karşı, ana kadın mücadeleciliğinde ısrarını sürdüren, kadın olmuştur.
Kadının, egemen erkeklik zihniyetine ve bu zihniyetin eylemlerine karşı tarihte demokratik direnişi hep olagelmiştir. Tek cinsin diğer cins üzerindeki hakim olma anlayışı yani anlam kayması ile egemenliğin başladığı, günümüzdeki kadın direnişinin ortaya çıkardığı gerçeklik ve aynı zamanda hakikatin pozitif yanı olmaktadır.
Öncelikle bir konuyu tüm boyutları ile ortaya koymak gerekmektedir. İlk toplumsal ilişkilerin kimler arasında ve nasıl geliştiğinin kavranması önemli olacaktır. Yaşamın kavranmasında veya insanın ilk toplum formunda, varlıkların; iki cinsin birlikte yaşamını sürdürmesinde kadının belirleyici olduğu, son yılların en kabul edilir konusu olmaktadır. Toplumsal olabilmek, doğa ile kurulan ilişkiler kadar kadının erkekle kuracağı ilişkilerin düzeyine de bağlıdır. Kadının kendisinin doğurduğu erkekle kurduğu ilişkinin sorumluluk anlayışı, aynı zamanda doğa ile arasındaki karşılıklı sorumluluk ilişkisini de etkiler. Tam da bu noktada karşılıklı sorumluluk ilişkisinin aynı zamanda karşılıklı birbirinin varlığını devam ettirme amacında olma hali, en temel kadın toplumsallığının karakteri olmaktadır. Bu yaşam ilkesinin olduğu yerde, egemenlik ilişkisinden veya hegemonik ilişkiden bahsedilemez. Eğer hegemonik olmayan ilişkiden bahsedilecekse, o da ancak karşılıklı birbirinin varlığını devam ettirme anlayışı ve bu anlamda özgürleşme mücadelesi içinde olma ile varlık kazanabilir. Üstünlük kurma ilişkisinin ve yapısallığının olduğu siyasi alan, demokratik mücadelenin verildiği zamanların anlamının negatif taraflı yaşanmasını beraberinde getirir. Bu anlamda cins bilincine bağlı gelişen cins örgütlenmesinin, tüm siyasi yapılanmalarda doğrudan etkisi yaşamın hakikat algısını yaratacaktır.
Hegemonyanın veya hegemonyacılığın anlaşılması, doğrudan kadın cinsi üzerinde uygulanan cinsiyetçilik ideolojisinin anlaşılması ile gerçekleşecektir. Kadın ile kadının toplumsal varlığına karşıt pozisyon belirleyen tek taraflı hakimiyet arasındaki ilişki, kuşkusuz üzerinde tartışılması gereken bir konu olmaktadır. Günümüzde insanın insan olma özelliklerinin kapitalist sistem tarafından hem erkek hem kadın üzerinde parçalandığı gözler önündedir. Her iki cinsin tanınmazlığı ve buna paralel toplumsallıktan düşüşün yaşandığı kaos süreci devam etmektedir. Tek cins hegemonyacılığına dayalı sistem, artık kendisini üretememektedir. Üretemez ve yenileyemez bir gerçeklik yaşanmaktadır. Bunu bilen mevcut erkek sistem hegemonyacılığı, yirmi birinci yüzyıl stratejisini açık bir şekilde ifade etmese de, kadın üzerinden ve yeniden kadın cinsini şekillendirme üzerinden belirlemiştir.
MELSA ZOZAN
YORUM GÖNDER