SAVAŞIN DOĞASINI DEĞİŞTİRECEK OLAN KADIN DİRENİŞİDİR
Talan, tecavüz, katliam, yıkım, ölüm ve gözyaşı… Bu tarifi imkânsız acılardan söz edildiğinde savaştan bahsedilmiş olunur. Bütün bunların hepsi savaşın doğasında vardır denilip geçilir. Savaşın var olan bir doğasından bahsedilemez. Savaşı yaratanların doğasından bahsedilebilir ancak. Bu da erkeğin doğası olmaktadır.
Savaş öyle doğallığında var olan bir şey değildir. Erkek kurnazlığıyla, kadının değerler birikimini ele geçirmek için geçmiş tarihten günümüze kadar sürekli başvurduğu bir yöntem olmuştur. Süslenmiş kahramanlık destanlarından, güzel kullanılmış ideolojik kavramlardan bilmekteyiz bütün bunları. Yazılı tarihten takip ettiğimiz kadarıyla uygarlaşma olarak anlatılan kentleşme süreçlerindeki savaşlar, insanlık tarih sahnesinde yol almaya başladı diye verilir. Savaş erkek için bir ilerleme yöntemidir artık. İlerleme olarak verilen tarih erkek egemen zihniyetin kadına karşı başlattığı ideolojik ve hâkim olma savaşıdır. Savaş egemenlerin elinde kadının toplumsallığını baskılama aracı olduğu gibi denetleme aracı olarak da kullanılmıştır. Savaştan nemalananlar, savaştan rant elde edenler, savaşı egemenliğinin devamlılığı için devlet bekası sayanlar, ulusu bir tek kendi benliklerinden ibaret gören erkek egemen liderler topluma kaçınılmaz gerçek ve tek seçenek olarak siyah ve beyazı renksizliği sunmaktadırlar. Topluma giydirilmeye çalışılan savaş zırhı toplum dokusuna ve kadın yaşama uymamıştır. Kadına ve toplumsallığına karşı açılan savaş özgürlük savaşını yaratmıştır.
Savaşlar, tarihin seyrinde her yeniçağı bir önceki çağa göre İlerleme olarak belirlemiştir. İlerleme ilkeli, aşma, medenileşme ve gelişme olarak yazılmıştır. Aşmış olduğumuz ilkel, gerçekten toplumların yaşam deneyimlerinden yola çıkarak kazandıkları deneyim ve tecrübemidir, yoksa erkeğin toplumsal doğaya değmiş olan ilk elin oluşturduğu yaşam deneyimini kurnazlık yöntemleriyle tekelleştirme ve tekleştirme savaşının erkek egemen Hikayesi midir?
Erkek egemenin, kadını sahiplenme hâkimiyet kurma baskılama yöntemi hep bir aşk hikâyesi tadında topluma sunulmuştur. İktidarın veya egemenliğin baskıladığı ve köleleştirdiği kadınla ilişkisini, kutsal kitaplarda yazılan ve yol olarak çizilen Adem ve Havva anlatımında almaktadır. Tanrı Adem’i yarattı ve Adem’i o kadar çok sevdi ki Adem yalnız kalmasın diye Havva’yı Adem’in yalnızlığına ortak olsun diye kaburga kemiğinden yarattı. Adem tanrının kendi süetinden yaratıldı, Havva Adem’in kaburgasından. Tanrı Adem’i sevdiğinden Havva’yı Adem’den yarattı ki Adem onu sevebilsin. Havva da bu anlatımda ancak erkek için var olandır artık. Yaşam doğuran kendinden can yaratan kadın erkek tarafından yaratılarak yaratıcılığı elinden alınmıştır. Adem’le Havva’dan beri sevgi kadın erkek arasında eşit ve özgür olmaktan çıkmıştır. Sen benim yarımsın tamamlayanımsın bir parçamsın ve sen benim için varsın anlayışı her güçlü erkeğin arkasında bir gölgesi vardır söylemleri ve benzerlerinin kökeni Adem ve Havva söylencelerinden gelmektedir. Her çağda toplum inşa mekanizması kadın ve erkek tanımlamasıyla kadın ve erkeğin oluşturulmuş rol ve modellerine göre yapılandırmıştır. Erkek isimlendirmesi, güç hâkimiyet iktidar egemen ve lider tanımlarıyla yaratıcı unvanına ulaştırıldığı kadar kadın, anne eş sevgili ve aşık vb. tanımlamalarla erkeğe sunulan tanrının armağanı olarak belirlenmiştir.
Tüm dinlerin, dillerin, ulusların anası olan Havva, yaratılandan yaratılmıştır. Yaratılanın yaratılanı oldurulan kadın, yaratıcılığı elinden alınmış bağımlı kadın olmuştur. Adem’in yalnızlığına, sıkıntısına ortak olan kadın ve anne figürümüz, toplumu oluşturan yaratıcı kadından, oluşturucu ve yaratıcı gücü, benliği ve iradesi kırılarak köleleştirilmiş, ehlileştirilmiş kadın karakterli bir toplum kurucuya dönüştürülmüştür. Toplum anne etrafında şekillenir, çocuk anneden doğar. Nüfuzu çoğaltan ve çocukta toplumsallaşmayı yaratan annedir. Çocuğu geleceğe hazırlayan ve önüne hedef koyan annedir. Yani kısacası toplumun devamlılığını sağlayan kadındır. Özgür eşit ve ortak birlikteliği demokratik temelde oluşturabilen de kadındır. Toplumsallığı İnşa eden güç, kudret ve anlayış kadının yaşam kavrayışında olduğundan, kendini sürekli inşa eden erkek egemen zihniyet devamlılığını sağlanmak için her çağın kölesi olarak kadını baskılamaktadır. Erkek egemen ve iktidarı bin bir çabayla inşa ettiği kadından ve toplumdan kolay, kolay vaz geçmeyecektir. Her türlü hile ve kurnazlığı deneyecek ve ahlaki değerlerden yoksun politikalara başvuracaktır.
Bir iradenin bir diğer iradeyi tanımaması ve yok sayması hakimiyet dürtüsünün akla ve hayale sığmayacak uygulamalarını görmekte ve tanığı olmaktayız. Bundandır kadının kendi olmasının önü bin bir kurnazlık yöntemiyle sistem tarafından kapatılmaktadır. Kadın erkeğin egemenliği altında kalmalı, Kendisi olarak düşünce oluşturmasına izin verilmemeli. Kendisine ait olduğu fikri gelişmemeli çabası devletler tarafından büyük önem verilmektedir. Son günlerde tekrar gündeme gelen taciz, tecavüz olayları ve kadını direk hedefleme, Sadece uygulanan politikalardan bazıları olmaktadır. Kadın ve toplum üzerinde yürütülen savaş sanatının özelleştirilmiş politik tutumun uygulamaları, kadının toprağına ve bedenine tecavüz ederek iradesini kırma yada bedenini teşhir ederek utanmasını sağlama toplum ahlakını kontrol altında tutmaya çalışarak devlet zihniyetinin devamlılığı için başvurulan en rezilce ve namert yöntemlerden biri olarak TC devleti tarafından Kürdistan’da uygulanmaktadır.
TC devletinin Cumhuriyet tarihinden günümüze kadar Kürt halkının üzerinde yürüttüğü soykırım politikaları düşman tutumumun ötesine de geçen Kürt kadınına dönük uygulamalı politikasında, Büyük Britanya’nın bir dönem İşgal ettiği topraklarda uyguladığı ilk gece hakkı talebini aratmayacak ahlaksızlık ta, namertlikte yaşanmaktadır. Kürdistan’daki sömürgeci politikanın uygulamaları var olan tüm değerlere kültüre, diline, çocuğa ve kadına saldır ve yok etme tarzında yaşanmıştır. Kültürünü kadın üzerinden ortadan kaldırma dilini kadın ve çocukları asimile ederek yok etme, kadının bedenini teşhir edip tecavüz ederek toplumdaki yerinin kutsallığından ederek yersiz ve yurtsuz bırakıp köksüzleştirme politikasıyla toplumun değerler birikimine ahlak yapısına saldırıp toplumsallığını parçalamak istemiştir. Bu uygulamalar bitirmek ve toplum olarak ortadan kaldırmaya dönük olduğundan, artık gizli bir plan olmaktan çoktan çıkmıştır. Kadını hedefleme kadına yönelme yıllardır denenmiş tüm özel savaş yöntemlerinin tekrar canlanması kadın kazanımları karşısında girdikleri bitik durumun en dip noktasında onursuz savaşın can havli olmaktadır. Kendilerince korkutma dağıtma ve sindirme yöntemi olan bu gibi uygulamalar, Kürt kadının özgürlük bilinci karşısında sonuçsuz kalmaktadır.
Kürt kadın hareketi olarak, uzun soluklu olan ve geçmişi köklü olan özgürlük mücadelesini yürüttüğümüz bir savaş içerisindeyiz. Oluşturulmuş erkek egemen zihniyete karşı Kürt toplumunun özgürlüğü ve ezilen toplumların özgürlüğü ve en önemlisi de ilk toplumsallığı dağıtılan ve özgürlüğü elinden alınan kadınla toplumsallaşmanın yeniden inşası için mücadele vermekteyiz. Erkek egemen sisteme karşı özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesiyle ahlaki politik toplumu koruma sorumluluğunu üstlenmekteyiz.
Kadının kendini savunma anlayışı köklü bir geçmişe sahip olsa da kadın toplumunun kendini savunma eksenli örgütlenmesi çok önemlidir. Savunmayı tek yönlü dar bir bakış açısıyla, ya da olaylar ve durumlar karşısında cezalandırma yöntemleriyle kadını devlet sisteminin her türlü kırım politikaları dışında tutamaya çalışmakla da koruyamayacağımız gibi Köleleştiren ve bağımlı kılan kanunları talep etmekle de kadın özgürlükçü bir bakış acısına sahip olunmayacaktır.
Kadını savunma, toplumu savunma olduğundan, toplumu örgütleme bilinçlendirme öncelikli oluşturulacak savunma hattıdır. Oturtulmuş cinsiyetçi yaklaşımları eğilimleri davranışları dili ve zihniyeti değiştirmek için kadın örgütlenmesini güçlendirme kendini her türlü savuna bilmeyi de kazandıracağı gibi, örgütlenme, bilinçlenme ve direniş savunma anlayışını sağlayacaktır.
Kadın savunma gücü olan YPS-JIN kendini neye ve kime karşı savunacağı perspektifi her kesim kadın tarafından anlaşılması önemlidir. Kendini ve toplumunu savunma insani bir refleks olduğu gibi tüm canlılar için de geçerlidir. Özgürlüğüne ve yaşamına karşı gelişen müdahaleye koyulan tepki savunma içgüdüsüdür. Bunu sağlamanın, refleks sahibi olmanın korkulup çekinilecek bir durumu olmadığı gibi, aksine en temel insani hak olanıdır. Kendini koruyamayan kadın veya erkek olsun insan olma özelliğini yitirmiş demektir. Kadın kendini ve kazanımlarını devlet veya devletlerin korumasına bırakırsa kendi gerçekliği bilmediği gibi kendini savunmanında ne demek olduğunu anlamayacaktır. Bunun da kadının başına ne getirdiğini anlatmaya çalıştık. Bu yüzden kadın savunma birliklerinin olması çok önemlidir. Kadın her alanda kendi öz gücüne dayalı örgütlenme çalışması yapması ve kurumsallaşması, kadının toplumsal inşası için önemli bir bilinç düzeyini göstermektedir. Kadın tarihinin oluşturduğu miras birçok önemli deneyim ve tecrübeyle dolu olduğu gibi savunma alanında oluşturduğu kazanım YPS-JIN’ın deneyimleneceği bir hafızadır. YPS-JIN için bu hafıza çok büyük bir yol gösterici olandır.
YPS-JIN kadın çalışmalarının örgütlenme, bilinçlenme alanı içerisindedir. Salt direniş örgütleyen, şiddete cevap veren bir tarafta durmuyor. Kadının evinde sokağında mahallesinde semtinde olan, yani yaşamın her anında olandır. Yaşam savunması örgütlenmeden, örgütlü alanlarının savunma anlayışını geliştirmeme her türlü zulme ve şiddete tecavüze ve kırıma açık olmak demek olur. Kendini savunmak bize aittir. Babaya abiye kocaya sevgiliye ve en nihayetinde devlete ait değildir. Kadını kendine göre şekillendiren ve kendine göre davranmasını isteyen erkek zihniyetinin tekçi ve egemen anlayışı yerine ortak eşit özgür ve doğru yaşam savunmasının savaşımı bilerek verilmeliyiz.
Son süreçte Bakurê Kürdistan’da yaşanılan olaylar AKP-MHP faşist iktidarının özel savaş yöntemleriyle uygulamaya çalıştığı Kürt düşmanlığının diğer bir yüzü Kürt kadınlarını ahlaken çökertmeye dönük politikaları olmaktadır. Bunca erkek egemen zihniyetin kadın ve toplum üzerinde oluşturmak istediği zihniyeti anlamaya çalışırken, erkek aklı olan egemen devletlerin sömürge toplumlara uyguladığı düşman politikalarını da bilelim ve duygularımızı örgütleyelim. Nasıl ki özgür olmadıkça kadın ve erkek arasında ki ilişki kölelik içeriyorsa, düşmanla kurulacak gönül bağı gafleti cehaleti ve kendini bilmemeyi içeriyor. Düşmanla ilişki ölümdür. Ruhta ölümdür, duyguda ölümdür, insani değer yitimi olarak ölümdür. Ve en nihayetinde fizikken ölümdür. Somutta yaşandığı gibi bu ilişki bir geç kızın ölümüyle sonuçlanmıştır. Bir daha genç kızların yaşamlarına son vermemeleri için ve bu olayların bir daha tekrarlanmaması için düşman olgusunu bilmek ve kavratmak en başlıca görev olarak YPS-JIN’ın önünde durmaktadır. Öz olarak kendini savunma duygusu bireyde zayıflarsa sistemin yönelimlerine açık hale gelir. Bu alanlar düşmanın yönelimlerine açık zayıf halkalar olarak kalmamalıdır. YPS-JIN’in örgütlenmesi gereken ve boş bırakmaması gereken örgütlenme alanı, genç kadınların kapitalist modernitenin etkisine açık kalan yaşam tarzının düşünce ve duygularına yansıyan geçici heveslerin sistem tarafından kullanılmasının önüne geçmek olmalıdır. Bu alan YPS-JIN’ın özel olarak yoğunlaşması ve kendini eğitmesi gereken konulardır. Bu konuda kendini birinci derecede sorumlu görmeli ve görev bilmelidir.
Her alanda olan kadın, bundan sonra daha güçlü her alanda olacak ve kendini örgütleyip savunacaktır. Savunma anlayışı ne tek kişilik ne de bir grupla olandır, kendini savunma topyekûn savunma bilinci edinmektir. O yüzden her örgütlü alan toplumsallığını korumak için topyekûn aktif savunmaya katılmalı direnişi yükseltmelidir.
BERBİHÎV AMED
YORUM GÖNDER