CİNS MÜCADELESİNİ DOĞRU ANLAMLANDIRMAK
Özgürlüğü olmazsa olmaz olarak gören Kadın özgürlük hareketi, gelişim açısından önemli bir düzeye ulaşır. Bu düzeye gelmesinde en büyük etken Önderliğin “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez” felsefesini yaşamsal kılmasıdır. Kürt özgürlük hareketini diğer devrim hareketlerinden farklı kılan ve güçlü bir şekilde soluk soluğa devam etmesinin temel etkenlerinden biri, kadın özgürlük hareketinin geldiği başarı düzeyidir. Önderlik, 50 yıllık mücadele tarihimizde kadın özgürlük sorununu her zaman ön planda tutar. İnsanlığın özgürleşmesinde kök hücre olarak, kadın özgürleşmesini esas alır. Bu açıdan özgürlüğün kadın kimliğinde ve kişiliğinde nasıl yaratılacağını, erkeğin ve toplumun özgürleşmesinde nasıl etkili olacağını çözümlemelerinde, savunmalarında ve bütün değerlendirmelerinde en ince ayrıntısına kadar belirtir ve çözümler. Biz özgürlük arayışçılarına düşen esas görev ise Önderlik paradigması ışığında, cins mücadelesini doğru kavrayıp, anlamlandırıp bilince çıkararak kendi kişiliğimizde pratikleştirmektir. Her zaman Kadın özgürlük ilkeleri çerçevesinde yürütülen cins mücadelesi, kadın ve erkeğin özgürleşme yürüyüşünde değişim dönüşümü yaratır. Özgür kadın ve özgür erkeğe ulaşmak olmazsa olmazdır. Özgür kadın ve özgür erkeğin yaratıldığı toplum , özgür toplumdur. Toplumsal cinsiyetçilik ideolojisinin kaybettiği özgürlük ideolojisinin kazanmasıdır. Tabii bu aşamaya kıran kırana bir mücadele sonucu ulaşılır.
Kuşkusuz cins mücadelesini yürütürken toplumsal cinsiyetçilik ideolojisinin ne olduğunu, bizi düşünsel, fikirsel ve biçimsel olarak nasıl etkilediğini, şekillendirdiğini tarihsel derinliklere inerek çözmek gerekir. Doğru tarzda çözüldüğünde, doğru anlamlandırıldığında özgürlük yolculuğu süreklileşir ve başarıya ulaşır.
Beynimiz, ruhumuz ve duygularımız beş bin yıllık engelleri aşa aşa özgürlüğe koşuyor mu? Yoksa engellere takılı mı kaldı? Bu engeller hangileridir kaynağını nerden alıyor? Nasıl aşılabilir? vb sorular çoğaltılabilir. Bu engellerin en önemlisi toplumsal cinsiyetçiliktir. Toplumsal cinsiyetçilik, beş bin yıllık erkek egemen zihniyetin ürünüdür. Erkeğin kadın üzerinde tahakküm kurmasıyla kadın yaşamdan koparılır ve böylelikle temel taşları örülür toplumsal cinsiyetçiliğin. Önderlik “Toplumsal cinsiyetçilik en az kapitalizm kadar tehlikeli bir toplumsal canavardır . Ne yazık ki, amansız ve kurnaz erkek egemenliği bu olgunun hakikatinin açığa çıkmasını engellemek için gözü kara bir tutum içindedir. Kapitalizm kadar araştırmayı gerektirdiği halde, en karanlıkta bırakılan toplumsal alandır. Tüm iktidar ve devlet ideolojileri ilk kaynağını cinsiyetçi tutum ve davranışlardan alırlar” diye belirtir. Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi toplumsal cinsiyetçiliğin tehlike boyutu kapitalizmden az değildir. İşin korkunç tarafı bu tehlike gizli tutularak, yalan dolanlarla kadın hakikati ters yüz edilir kurnaz erkek tarafından.
Özellikle toplumsal cinsiyetçilik, uygarlık tarihinin her aşamasında farklı versiyonlarla dünyanın her tarafında kendi ağını örerek toplum ve insan üzerinde varlığını sürdürür, aynı zamanda iktidar odakçıklarını da oluşturur. Bu belirleme ışığında kapitalist modernite tarihi ve sistemi incelendiğinde, kadınların ve erkeklerin toplumsal cinsiyet rolleri, dünyadaki kapitalist ulus devletlerin etkisi altında bulunan halkların , toplumların farklılıklar içerse de birbirine benzediği görülür. Dolayısıyla cins çelişkisini, günümüzde çözümlenmesi gereken evrensel çelişki olarak görmek gerekir. Kapitalist modernite kendisini dallandırıp budandırmak ve küresel düzeyde yaşatmak için kullandığı can simitlerinin en önemlisidir toplumsal cinsiyetçilik. Demokratik modernitenin, demokratik, ekolojik , kadın özgürlükçü paradigmasının yaşam bulması önündeki en büyük engellerden biridir. Nasıl aşılır?
Bunun için özgürlüğüne sevdalı kadınlar kendinde özgürlük bilincini oluşturmak için kendini doğru tanıma ve tanımlamaya ulaştırır. Kendisini kendi olmaktan çıkaran her tanımlamayı , her belirlemeyi, her kodlamayı ve kuralı ret ederek başlar. Bunu kendi kadın özgürlük ideolojisi bakış açısıyla yapar. Kendine ait ret kabul ölçülerini oluşturur. Ret ettiğine karşı neyi kabul ettiğini belirler. Ve toplumsal cinsiyetçiliğe meydan okur. Yalnız meydan okumakla kalmaz alternatifini oluşturur.
En önemli cinsiyetçi kodlamalardan biri kadının erkeğe göre tanımlanmasıdır. Ona biçilen toplumsal cinsiyet rolü tamamen erkeğe nasıl iyi hizmet eder, onu nasıl mutlu kılar üzerinedir. Özellikle din kuralları( din kitaplarında yaradılış bölümü) ve aile kurumu ile topluma kabul ettirilir. Kadının yaşamı boyunca hep bir erkeğe muhtaç olduğu( baba, erkek kardeş, koca ) belirtilir. Erkeğe de egemen olma ( kadın onun malı, mülkü, namusu vb )rolü verilir. Bu roller doğal, başka alternatif yok ve tanrı lütfu diye toplum ve insanlara kabul ettirilir. Önderlik; en derin, örtbas edilmiş ve üzerinde her tür kölelik, baskı ve sömürünün gerçekleştiği toplumsal alanın kadın köleliği olduğunu belirtir. Köle kadın tanımlamasının sıradan bir kavram olmadığı devletçi sistemin, ataerkil zihniyetin beslendiği ve kendi iktidarını yaşattığı bir kaynaktır. Çok iyi bilmek gerekir ki, kadın köleliği olmadan hiçbir kölelik biçimi gelişme ve yaşama şansına sahip değildir. En kurumsallaşmış egemen erkeği, kapitalizm ve ulus devlet temsil eder.
Hepimiz doğduğumuz an da dahil kendi yaşam gerçekliğimize dönüp baktığımızda bu ataerkil toplumsal cinsiyetçi ideolojiden nasıl etkilendiğimizi görürüz. Düşünce şeklimiz, algılarımız ve yaşam biçimimiz bu ideolojiden kaynağını alır. Doğduğumuz, büyüdüğümüz yer, zaman, mekan kendi içerisinde farklılıklar gösterse de cinsiyetçilik ideolojisinin etkileri bizim atom altı hücrelerimize kadar işlemiştir. Her birimizin etkilenme biçimi farklı olsa da kaynak ortaktır. Ataerkil zihniyetin etkili olduğu toplum ve aile içerisinde büyüyüp şekilleniriz. Burada bize öğretilen cinsiyet kodları ve kalıplar vardır. Nasıl hareket edeceğimiz, nasıl konuşacağımız, nasıl oturup kalkacağımız kısacası nasıl bir köle kadın tipine ulaşacağımız cinsiyetçi kurallara göre belirlenir. Zihniyetimizde, düşüncemizde ,ruhumuzda ve duygumuzda çok etkilidir. Kısacası nasıl yaşayacağımız bu cinsiyetçi kodlar tarafından belirlenir. Amaç kendine itaat ve biat edecek insanlar yaratmak. Köle kadın ve geleneksel egemen erkek. Özgürlük alanlarına gelindiğinde neden hemen özgür olunmadığı ve olunamadığının kaynağı, hepimizin bu şekillenme ve zihniyet biçimindedir. Bu özellikler ataerkil sisteme ait olduğundan özgürlüğümüz önünde engeldir. O zaman özgürleşmek için her an kıran kırana mücadele şart. Nasıl bir mücadele?
Doğru bir cins mücadelesi, doğru bir cins bilinci ve özgürlük ideolojisinin temel ilkeleri temelinde verilir. Özgürlük zamanında, cins bilincini, ideolojik ilkelerini ve partileşme esaslarını öğrenip bilince çıkarmak esas olandır. Bu konularda kendisini derinleştirip yetkinleştirmeden sağlıklı bir cins mücadelesini yürütmek ve doğru sonuca ulaşmak zordur. Örneğin, kadın özgürlük ideolojisini tam bilince çıkarmamışsak, bulunduğumuz ortamda veya çalışmada yürüteceğimiz cins mücadelesi kendimize göre olacaktır. Ne kadar çaba sarf etsek de akıntıya karşı kürek çekme misali başarılı bir sonuç elde edemeyeceğiz. Bu pratik ataerkil sistemin kendisini yaşatmasına daha fazla hizmet edecektir. Kadın açısından cins mücadelesi iki yönlü verilir. Birincisi, kendi geri geleneksel köle kadın özelliklerine karşı mücadele etmek. İkincisi ise erkek gerçekliğinin geri geleneksel ve egemen yanlarıyla mücadele etmek. Bu iki yön de özgürlük ideolojisinin yaşam bulmasının önünde en büyük engeldir. Güçlü bir zihniyet ve bilinç donanımı gerekir. Besleneceği ve güç alacağı kaynak kadın özgürlük ideolojisinin ilkeleridir. Bu ilkeler çerçevesinde cins mücadelesi verildiğinde kişilikler özgür kılınır. Özgürlüğe yaklaşım ve özgürlüğü anlamlandırmak, mücadele içindeki duruş ve katılım açısından çok önemlidir. Önderlik, özgürleşmemiş, açıklığa kavuşmamış ilişkilerin, her zaman köleliği, eski toplumu yaşattığını belirtir.
Kadın kendisinde özgürlük ölçülerini oturttukça erkekte de değişim dönüşümü yaratır. ‘Özgürleşen Kadın, Özgürleşen Erkek, Özgürleşen Toplum’ demektir. Karşılıklı olarak birbiri üzerinde olumlu etkileşim gelişerek değişim dönüşüm gerçekleşir.
Sonuç yerine, Özgürlüğün kapitalist modernitedeki tanımı, özellikle kadın için sahte, yanılgılı ve büyük tuzaklar barındırır. Kapitalist modernitenin kendini yaşattığı liberalizm ideolojisine göre özgürlük; bireyin sınırsızca yapmak istediği her şeyi yapmasıdır. Özgürlüğü, bireycilik olarak tanımlar. Özellikle kadını ucuz iş gücü olarak çalıştırıp daha fazla kar elde etmek için özgürlük adı altında evden çıkmasını sağlar. Hem kadını meta olarak kullanır hem de emeğini sömürür. Kendisinden daha fazla ücret isteyenlere karşı tehdit aracıdır kadın. Çünkü kadın en az ücretle her işe koşan ve koşturulan konumdadır. Hem evde ücretsiz işçidir, hem de dışarda ucuz işçidir. Evde erkek işçi tarafından, dışarda kapitalist patron tarafından sömürülen konumda. Kadın emeğinin evde ücretsiz ve iş yerinde en az ücretle sömürülmesi erkek egemenliğinin, toplumsal cinsiyetçiliğin yaygınlığını kanıtlayan bir göstergedir. Diğer yandan cinselliği sürekli insanların gündeminde tutmak için kadını cinsel obje olarak kullanır. Amaç sorgulamayan, düşünmeyen, sadece tüketen ve toplumsallığı değil bireyciliği düşünen insanlar yaratarak iktidarını ve karını sürekli hale getirmek. Her şeyi insanlara özgürlük adıyla bin bir maskeyle cilalayarak sunar. Önderlik “Özgürlüğün olmazsa olmaz olduğu tartışmasızdır ama özgürlük, beyin ve ruhsal bir durumdur. İnsanın duygularıyla kendini tanıması, kendi düşüncelerine hakim olması ve ne yaşamak istediğini tanımlaması gerekir. Özgürlük budur.” Kadının xwebunlaşmasıdır özgürlük.
Diğer yandan Kapitalist modernite kendini yaşamsal kılmaya çalıştığı milliyetçilik, dincilik ve bilimcilik ideolojileri de cinsiyetçilik ideolojisiyle beslenmektedir. Bu açıdan cinsiyetçilik ideolojisine sıradan yaklaşamayız. Daha güçlü ve donanımlı olmak gerekir. Kendimizi doğru tanımak ve tanımlamak, geri geleneksel toplum değerlerine ve kapitalist modernitenin yalancı, sahte özgürlük anlayışına karşı mücadele etmek olmazsa olmazımız olmalı. Doğru tarzda yürütülen cins mücadelesi, sınıf mücadelesi ile ataerkil zihniyetin maskeleri düşürülür, cinsiyetçilik kodları deşifre edilir ve hakikat gün yüzüne çıkarılır. Kadın yaşamla bütünleşir, yaşam yeniden filizlenir ve özgürlük hakikatle buluşur.
RONAHİ MALATYA
YORUM GÖNDER