İNSANIN ÖZÜNÜN/ DOĞASINI ANLAMA METODU OLARAK BİR DUYGU ANALİTİĞİ (3.BÖLÜM)
“Duygu Sosyolojisi”
Temel Britannica Ansiklopedisi duyguyu “Kişinin kendisi için büyük önem taşıyan bir durumla karşılaşmasında aniden ortaya çıkan kabaca öznel, davranışsal ve fizyolojik tepki” olarak tanımlar. Yaygın yaklaşım duyguları öznel hisler ve spontan refleksler olarak ele alsa da, bu Freudcu ve Jamesyen (davranışçı psikoloji) yaklaşımın ötesinde duyguların bir sosyaliteye ve kültüre tekabül ettiği, anlık reflekslerin ve davranışların bile bir maziye, kimi öğrenilmiş davranış kalıplarına ve deneyimlere dayandığı ortaya konulmuştur. Ancak Freudcu psikanaliz ve sosyoloji, duyguları düşüncelerden bağımsız ve anlık öznel davranışlar olarak çerçeveleme eğilimindedir.
Sosyoloji alanında en yaygın duygu araştırmalarının 1970’li yıllarla başladığını görürüz. Bu konuda C. H. Cooley’in çalışmalarına dayanılarak “duygu sosyolojisi” kavramı geliştirilir. Duygu sosyolojisi; utanç ve gurur, sevgi ve nefret, korku ve merak, sıkıntı ve melankoli gibi duyguları incelemekte ve bu duyguların kültürel bakımdan nasıl kalıplaştığı, yaşandığı, edinildiği, dönüştürüldüğü, gündelik yaşama aktarıldığı ve anlatılarla meşru kılındığıyla ilgili sorular ortaya atar. Duygu sosyolojisinde yaygın olan üç analiz modeli vardır. Birinci (organizmik yaklaşım) yaklaşıma göre, duygular kişinin içinde ortaya çıkar, bedeninde yaşanır ve sonra yorumlanır.
İkinci ya da kurmacı konum, duyguların toplumsal bakımdan oluşturulduğunu, insanın içsel hallerinde görülmediğini, aslında aynı duygulanıma çok farklı anlamlar yüklenebildiği için, duygulanımlara yüklenen kültürel anlamları yansıttığını iddia eder (Bu yaklaşıma göre acı, sevgi ve öfke evrensel duygular değil, farklı kültürlere yüklenmiş farklı anlamlara sahiptir ve genellikle farklı deneyimlerle yaşanır).
Üçüncüsü de, duyguları, çevre ile beden arasındaki etkileşimden doğan bir özellik olarak yorumlayan etkileşimci konumdur. Oysa gerek Paul Ekman, gerekse de Freud ve Yalom kimi duyguların evrensel olduğunu savunur. Paul Ekman’ın çalışması sosyolojik yönsemeli bir çalışmadan ziyade, yüz ifadeleri üzerine yaptığı nöropsikolojik bir çalışmadır. Ekman’ın duyguları inceleme alanı olarak yüz ifadelerini seçmesi, yüz ifadelerinin iç dünyamızda hissettiğimiz duygularımızın dış dünyaya aktarımında en etkin araç olmaları nedeniyledir. Her dilde değişik duyguları tanımlayan ve sayıları bazen yüzlere çıkan kelimeler kullanılıyor. “Kaliforniya üniversitesinden Paul Ekman, dış dünyaya duygularımızı yüz ifadelerimizle ifade ederken 42 adet yüz kası kullandığımızı belirlemiş.
Daha da ileri giderek hangi duyguların bu 42 kastan hangilerinin kullanılarak ifade edildiğini gösteren bir katalog çıkarmış. Ekman ve bu konuda çalışan diğer bilim insanlarının yaptığı çalışmalar duyguları dışa yansıtan yüz ifadelerinin evrensel olduğunu ortaya koyuyor.”[8]
İnsanların ilk gözlemlediği şey bireyin duygusal jest, mimik ve refleksleridir. Kişinin düşüncesi ne olursa olsun bir insanı tanımanın ilk yolu sözel ifadeler değil, duygusal yansıtıcılar olan jestleri, mimikleri ve beden dilidir. Jack London bunu “Meksikalı” adlı edebi çalışmasında Felipe Rivera karakteri üzerinden çözümleme konusu yapar.[9] Felipe Rivera yüzlerce insanın askerler tarafından öldürülmesine tanık olur. Bu toplu katliamların birinde anne ve babası da katledilir ve cenazeler toplu halde üst üste yığılmış haldeyken görür. Sömürgeci güçlerden kurtulmak, anne ve babasının intikamını almak için devrime katılmaya karar verir. Devrimcilerin kaldığı bir yere gider ve devrim için çalışmak istediğini söyler. Oradaki devrimciler Rivera’yı tanımadıkları için önce yüzüne bakarak onda samimiyet, umut, insani emareler gibi duygusal göstergeler ararlar. Fakat yüzünün kıpırtısız ve donuk ifadesi nedeniyle onu gizli polis örgütü olan Diaz’ın içlerine sızmaya çalışan bir elemanı sanırlar. Bu yüzden onu caydırmak ve biraz da aşağılayıp geri gitmesini sağlamak için sadece oranın temizlik işlerini yaptırırlar ona. Uzun süre böyle devam etmesine rağmen ne Rivera vazgeçer, ne de yüzünün ifadesiz, duygusuz, soğuk görünümünden dolayı ona güvenmeyen devrimciler. En son ona devrimci bir görev vermeye karar verip, ne de olsa yapamaz diye umarlarken, Rivera soğukkanlılıkla verilen görevi yerine getirir.
Fakat yüzünün kıpırtısız hali oradaki devrimcileri gene tereddüte düşürür. Bu arada Rivera, devrimci mücadele için para bulmak amacıyla her gün gider boksörlerle dövüşür, dayak yer ve kazandığı parayı getirip onlara verir. En son ayaklanmanın başlaması için epeyce sayıda silaha ihtiyaç vardır ve bu silahları satın almak için 5 bin dolar gerekir. Devrimciler silah alacak parayı bulamayacakları derdiyle ayaklanmayı ertelemeyi düşünürken, Rivera bunu duyar duymaz silah siparişi vermelerini ve parayı 3 hafta içinde bulup getireceğini söyler. Rivera o parayı kazanmak için de ölümüne girişeceği boks maçlarına umudu bağlar. Fakat buna rağmen sırf yüzündeki donuk ifade ve duygusal hiçbir emareyi görmemelerinden ötürü son ana kadar, yani Rivera’nın atlattığı tüm badirelere rağmen güvenip güvenmeme konusunda hala tereddüt yaşarlar.
Jack London’ın edebiyat alanında Felipe Rivera karakteri üzerinden yaptığı betimleme ve analizleri, Soloman insan ilişkileri, hatta hayvan davranışları üzerinden çözümlemeye çalışır. Solomon, “toplumsal varlıklar olarak etkileşimde olduğumuz insanların dürtülerini, duygularını, hislerini, kısaca bize dönük olan edimleri anlamaya ihtiyaç duyarız” der. Ve ekler, “anlama ihtiyacı sadece insana özgü değil, örneğin kedi veya köpek dövüldüğünde veya itilip kakıldığında soru soran gözlerle ve biraz da ümitsizce ‘neden’ diye merak ederek bakar ve bunun kaza mı olduğuna çabucak karar verir. Köpek tabi ki spekülasyonda bulunamaz; ama köpek bile, ister saldırgan ve tehditkar, ister şefkatli ve cesaret verici olsun, kendine yöneltilen duyguları anlamaya ihtiyaç duyar.”[10]
RAMAZAN ÇEPER
YORUM GÖNDER