ÖNDERLİK HAKİKATİNE DOĞRU KATILMAK (3.BÖLÜM)
Kürtlük Ve Kadro;
Aynı şekilde yaşamını Kürtlükle, Kürtlüğü yaşamıyla özdeşleştirmek her kadronun temel yaşam ilkesi olmalıdır. Bu tür bir yaklaşımı esas almadan Kürt halkının demokratik uluslaşma mücadelesinde bir arpa boyu yol alınamaz. Kürt halkı köleliğin altında bir statüde, daha doğrusu statüsüzlükte yaşamaya mahkum edilmişken bireysel olarak özgürleşebileceğini sanmak korkunç bir gaflettir. Toplumu köle olanın kendini özgür sanması tam da inkar ve imha sistemine uşaklık yapmaya tekabül eder. Farkında olmasalar da bu tarzda yaşayan kadroların sayısı hiç de az değildir. Gösteri toplumunun etkisi altında olduğu uzaktan bile rahatlıkla fark edilebilecek pek çok kadro tanıyoruz. Bu tür kadroların duruşu ne anlama geldiğini bilmeden okuduğu surelerle cennete gideceğini sanan sözde dindar birinin durumuna benziyor. Bunun müminlikle alakası yoktur. Burada doğru bir ahlaki duruştan da söz edilemez. (PKK önderlik gerçekliğinde ahlaki tutum ideolojik, politik ve örgütsel çizgi temelinde oluşan yeni toplumsallığa kanun ve kurallardan da öte tutkuyla bağlanmayı ifade eder. Bu yeni toplumsallığı yaşamın varoluş biçimi olarak algılar. Yaşam yeni toplumsallığımızdır. Bunun dışındaki yaşam arayışları, kaçamakları boşluk, kayıp anlamına gelmektedir. Mümince bir yaşamdan ziyade bilimselliği esas alan, politik özgürlüğü yeni yaratımların çabası olarak gören bir yaşam ustalığı, bilgeliğidir; çağdaş müminliktir. Bu ahlaki gücü gösteremeyenin her çabası sapmalara uğramaktan kurtulamaz.)
Önderlik Örgütlü Eylem Demektir;
Önderlik gerçeğinin en belirgin özelliklerinden birinin de örgütlü eylemlilik olduğu kesindir. Önder Apo’da bu özellik yine çocukluk dönemine dayanır. Onun bu dönemdeki pratiğinde gördüğümüz çocuk oyunları, çiçek toplama, kuş avcılığı, namaz grupları oluşturma birer örgütlenme ve eylem biçimidir. Bu eylemlerden her biri bir bakıma birer toplumsallaşma denemesidir. İçinde esas olarak yapıcılık vardır. Daha yedi yaşından başlayarak kendi toplumsallığını gerçekleştirmeye yönelmesi böyle vücut bulmuştur. Yine ondaki arkadaşlık arayışı ve kendi arkadaşlarını yaratma çabası ikinci doğuş dönemi dediği süreçte gerçekleşen partileşmenin prototipi niteliğindedir. Arkadaşlık ve dostluk onda en yüce değerler durumundadır ve ihaneti asla kabul etmez. Arkadaşlığın bir öncülük ilişkisi, dostluğun da toplumsallığın temeli olarak ele alındığı söylenebilir. Yeni toplumsallık bu arkadaş grubuyla inşa edilecek, yeni toplum güçlü dostluk ve dayanışma ilişkisi üzerinde şekillenecektir. Önder Apo’daki arkadaşlık yaşamının her döneminde soylu amaçlara kilitlenmiştir. Partileşme dönemini bir yana bırakın, daha öncesinde de arkadaşlığa yaklaşımında kayırma, kendi deyişiyle kendini oyalama, eğlendirme ve kazanç temin etme yoktur. Bunlar ona yabancıdır ve kesinlikle dışlanması gereken ilişki biçimleridir. Bu anlamda onun için arkadaşlıktan yoksun bir hayat anlamsız bir hayattır.
Partileşme ile birlikte bu ilişki yoldaşlık ilişkisine dönüşür. Kemal Pir’in de ifade ettiği üzere Önder Apo’nun PKK zemininde inşa ettiği birlik sadece bir ideolojik ve örgütsel birlik değil, daha da ötesinde bir ruhsal birliktir. PKK’deki yoldaşlık ilişkisine böyle bakmak gerekir. Önder Apo’nun 1970’lerin başında oluşturduğu devrimci grubu ‘‘Apo Klanı’ olarak adlandırması Kemal Pir’in sözünü ettiği ruhsal birlik ile eşanlamlıdır. Grubun her üyesi grubun öteki üyeleriyle adeta özdeşleşmiştir. Bilindiği üzere klan tarzı toplumsal yapılanmada müthiş bir birlik vardır. Klan kendi başına bir şahsiyet gibidir. Klan üyesi klanın dışında bir yaşamı aklına bile getirmez; klanın dışına çıkmayı ölüm hali olarak algılar. Daha sonraki nitelikli toplumsallaşma bu klan değerleri üzerinde yükselir. Bu çerçeveden bakıldığında PKK’nin temellerinde yer alan bu yoldaşlık ilişkisinin inşa edilecek olan toplumun bir maketi olduğu belirtilebilir. İdeolojik, örgütsel ve ruhsal birlik, çıkar birliğinin zıddıdır. Bu birliğin amacı diri diri mezara yatırılmış bir halkı ayağa kaldırmak, onu kendi gerçekliğiyle yeniden buluşturmak ve özgürlüğü için mücadele eder bir güç haline getirmektir. Önderlik gerçeğinde yaşamsallaşan yoldaşların birliği bunu başarmış ve sonuna kadar özgür yaşamakta kararlı bir halk gerçekliğini ortaya çıkarmıştır. Bu birlik sağlanmadan diriliş mucizesi asla gerçekleşemezdi.
Kadronun İnşa Görevleri;
PKK öncelikle yoksullara ve yoksunluk içinde yaşayanlara gitti. PKK’nin esas kitlesi en alttakileri oluşturanlar, egemen güçlerin deyişiyle baldırı çıplaklar oldu. Gençlik, kadınlar ve yoksul köylülük PKK’yi herkesten önce bağrına basan toplumsal kesimler oldular. Kentlerin varoşlarına yığılmış yoksullar, bir dilim ekmeklerini PKK kadrolarıyla paylaştılar. Kır yoksulları, PKK’nin savaşçı topluluğunun bel kemiğini oluşturdular. PKK kadroları dışarıdan bu kesimlere giden ‘‘yabancılar’ değildi; onların en hayırlı evlatlarıydı, onların çocuklarıydı. PKK kadrolarını öteki sözde devrimcilerden ayıran şey, mütevazı duruşları, ağızlarından çıkan söze göre yaşamaları, halkın özgürlük davasına samimi bağlılıkları ve daha önemlisi müthiş sadelikleriydi; emekçilerle birleşmeleri ve hatta onların içinde erimeleriydi. Ne yazık ki bu soylu geleneğin aynen devam ettirildiğini söylemek zordur. Komünal yaşamın hala diri özellikler taşıdığı kırsal toplum içinde çalışmak isteyen kadroların sayısı oldukça sınırlıdır. Çalışma için daha çok kentler tercih edilmekte, kentlerde de varoşlara gitmekten adeta kaçılmaktadır. Özellikle büyük kentlerin en yoksul kesimleri gerici ve işbirlikçi tarikatçı yapılanmaların insafına terk edilmektedir.
Bir gerçeğin altını özenle çizmek gerekir: Kürdistan’da demokratik bir sistemin inşası içinde bulunduğumuz dönemin karakteristik özelliğidir. İnkar ve imha çizgisinde ısrar eden yeşil Türkçü faşist iktidarın şiddeti alabildiğine tırmandırması ve bu nedenle savaşın giderek kızışması bu gerçeği değiştiremez. Demokratik uygarlığın inşası özü itibariyle pozitif eylemliliğe dayanır. Devrimci halk savaşı bile esas olarak inşa edilecek demokratik sistemi korumayı öngörür. Önder Apo bu gerçeği Temsil ettiğim önderlik gerçeğinin bu yönü özenle bilinmek ve takip edilmek durumundadır. Aksi halde benim önderliğimde politik birlikten, örgütsel ve eylemsel yaşamdan bahsetmek zordur. Sürekli örgütlü ve ağır basan yönü pozitif eylemlilik olan bir yaşamı sergileyemeyenlerin, önderlik kurumunda başarıyla rol oynamaları imkansıza yakındır biçimindeki belirlemeleriyle çok iyi ortaya koymaktadır. Kürdistan’daki faşist-sömürgeci sistemi şiddetle yıkmayı düşünmek ve demokratik toplumun inşasını bu yıkılış sonrasına ertelemek doğru değildir, Önderlik gerçeğine aykırıdır.
Önderlik gerçeğine katılan ve onunla bütünleşen kadro Kürdistan’da demokratik toplumun inşasına aşkla girişmek durumundadır. Örgütlü kadro, örgütlü toplumdur. En sonuç alıcı eylem türü örgütlenmedir. Kuşkusuz bunu salt bir öncü kadro örgütlenmesi olarak ele almıyoruz. Kadronun ve toplumun örgütlenmesini birbirinden ayrılmaz bir durum, daha doğrusu tek bir süreç olarak değerlendiriyoruz. Böylesi bir örgütlenme ve eylemlilik PKK kadrosu için varoluş koşulu olarak görülmelidir. ‘’Örgütlenme ve eylemlilik bir görevden de öte yaşam hali olarak anlaşılmalıdır. Nasıl susuz ve havasız olunmazsa, örgütsüz ve eylemsiz yaşanmayacağı da bilinerek, önderlik gerçekliğimize anlam verilmelidir. Yoksa örgüt içinde örgüt, kendi başına yıkıcı, boş, amaçsız eylemcilik başa hep bela getirir. Çok yetkin örgütlenme, bunu ideolojik ve politik çizginin özüne uygun somutlaştırma, amaçlı ve verimli bir eylemlilikle bütünleştirme tek doğru bağlılık türüdür. Sonuca götürebilen, tarihi çabaları boşa harcamayan, her tuğlayı binayı daha yüksek kılmak için koymaya götüren tutumdur. Yapının örgütsel ve eylemsel anlayışını, silahlı mücadele de dahil, bu konuma yükseltmekten başka başarı şansı yoktur.’’
Önder Apo, ‘’Hakikat ifade edilen bütünsel gerçektir. Kadro örgütlenmiş ve eylemsel kılınmış hakikattir’’ dedi. Biz hakikati toplumda arayıp bulan bir hareketiz. Toplum dışında bir hakikat arayışının anlamsız olduğuna ve sonuç vermeyeceğine inanıyoruz. Hakikatin bütünlüğü aynı zamanda toplumun demokratik inşasının da bütünlüğü anlamına gelir. Toplumsal özgürlüğü sadece siyasal mücadelenin başarısına bağlamak oldukça eksik ve hatalı bir yaklaşımdır. Toplumsal inşa yaşamın bütün alanlarını kapsayan bir inşadır ve bütünlüklü bir sistemin kuruluşunu anlatır. Örneğin ekonomik alanın siyasal alandan daha önemsiz olduğu iddia edilebilir mi? Kadının kendini özgürleştirmesi ve bunu kendi konfederalizmiyle taçlandırması geleceğe ertelenebilir mi? Kırsal alan toplumunun örgütlenmesinde ve yeniden inşasında tarımın rolü gözardı edilebilir mi? Kültürel alanda kendisini örgütleyememiş ve kendi eğitim sistemini inşa edememiş bir hareketin gerçek başarısından bahsedilebilir mi? Aynı şekilde her alandaki inşa kendisini savunabilecek bir sistem oluşturmadan kazanımlarını kalıcı kılabilir mi?
Akademiler Ve Akademik Kadro;
Bütünlüklü bir sistemin inşa edilmesi bütünlüklü bir kadro çalışmasını gerektirir. Önder Apo bunu başarmanın yolunun akademik kadronun yaratılmasından geçtiğini belirtti. Toplumun bütün alanlarına (ekonomik-teknik, ekolojik-tarım, kadın-özgürlük, kültür-kimlik, tarih-dil, bilim-felsefe, din-sanat vb.) ilişkin akademik birimlerin inşa edilmesinin temel bir görev olduğunu ifade etti. Tüm bu alanlardaki inşa iç içedir ve bütünlük arz etmektedir. Demokratik modernite binası temelden başlayarak ve deyim yerindeyse her duvarı aynı zaman dilimi içinde yükseltilerek kurulacaktır. Birinin diğerine göre önceliği yoktur, olsa bile oldukça sınırlıdır. Demokratik moderniteyi bir insanın bedenine, alanlarını ise bedenin organlarına benzetelim. Önemli ve öncelikli olan kafadır, eller ve ayaklarla birlikte gövde daha sonra da gelebilir denilemeyeceği açıktır. Nerede toplum varsa orada bütünlüklü bir toplumsal inşa vardır ve kadro bu inşanın yol gösterici gücüdür.
Özellikle legal alanda akademi denildiğinde geniş odalara sahip okul binaları ve ders vermek için de sistemin eğitim süreçlerinden geçmiş akademisyenler akla gelir. Bu büyük bir yanılgıdır. PKK tarihi bunun ciddi bir yanılgı olduğunu gösteren örneklerle doludur. Evleri bir yana bırakın, Önder Apo yemek sofrasını bile bir eğitim zemini olarak değerlendirdi. Ankara’da her öğrenci evi, bir okul işlevini gördü. Dağdaki parti okullarımız ve savunma akademilerimiz çoğu zaman gölgelik bir alan yaratan büyük bir ağacın altını verecekleri eğitim için ideal bir zemin olarak kullandılar. Eğitimler bazen birkaç saat, bazen bir gün, bazen de birkaç hafta sürdü. Hiç kimse ‘‘dört duvar içine kapanmadan eğitim olmaz’ demedi. Ankara’da temelleri atılan grubun Kürdistan’a dönüşü ile birlikte grubun her üyesi bu teorik araştırma ve inceleme döneminde öğrendiklerini başka gençlerle paylaştı. Kimi zaman düzenli sayılabilecek eğitimler yaptı. Halk içinde propaganda çalışması yürüttü ve bu da bir eğitimdi. Emekçiler bu sayede belki de bir cümlelik doğruyu yakalayarak hakikatle buluştular. Başlangıçta grubun benzer diğer yapılanmalardan farklı olarak yazılı materyalleri yoktu. Ancak bu boşluk her kadronun kendisini bir ayaklı gazete tarzında eylemsel kılmasıyla dolduruldu.
Demek ki toplumsal yaşamın her alanına ilişkin akademiler her yerde kurulabilir. Bunun için ihtiyaç duyulan şey, esas olarak kendini eğitmiş ve varlığını toplumun demokratikleşmesine adamış kadrodur. Kadro yegane çözüm gücüdür. Kadronun en doğru tanımlarından biri budur. Önderlik gerçeği çözüm gerçeğidir, Önderlik gerçeğine katılmış insan, kendinde çözüm gücünü ortaya çıkarmış insandır. İnsanı çözüm gücü haline getiren de özgür yaşama tutkulu bağlılığıdır. Önder Apo ‘’Amaçlarında güneş kadar net olan, onları başarıya taşıyacak yolu ve yöntemi de mutlaka bulur’’ demiyor muydu? İhtiyacın, keşfin anası olduğu doğru değil mi? Kürt halkı her yerde özgür yaşama ve bunun pratikleşmiş ifadesi olarak demokratik ulusun inşasına hava ve su kadar ihtiyaç duymuyor mu? Bunun kendisi bile bu işe aşkla sarılmak için yeterli bir neden olmuyor mu?
Bir kez daha vurgulayalım: PKK olanaklar üzerinde vücut bulan bir hareket olmadı. Önder Apo Kürt halkının özgürlüğü için yola çıktığında, ‘’Kürdistan’da özgürlük mücadelesine girişmek için ne kadar olanağımız var?’’ diye sorsaydı, herhangi bir adım atması kesinlikle mümkün olmayacaktı. İşe olanak aramakla başlanmış olsaydı, Kürt halkı çoktan tarihin karanlıklarında kaybolup gitmiş olacaktı. En büyük olanak insanın kendisidir; bu insanın iyi duyguları ve doğru düşünceleridir. Kaldı ki insanlığın düşünsel gelişiminin zirvesinde bulunan bir Önderlik gerçeğimiz vardır. Bu kaynaktan gerekli ideolojik-teorik gıdayı alma olanağına sahibiz. Bu en az bir çocuğun anasının ak sütüyle beslenmesi kadar besleyip büyüten bir olanaktır. Gerisi bununla duygularımızı terbiye etmek ve kendimiz olmayı başarabilmektir. Mücadele elbette olanaklar ortaya çıkarır. Doğru tutum bu olanakların üzerine yatmak değil, onları yeni kazanımlar elde etmede birer elverişli araca dönüştürmektir. Olanaklar uçurumun iki yakasını birleştiren bir köprü gibi değerlendirilirse doğrudur. Apocu kadro olmak önüne çıkan her engele uçurum adını takmak değil, uçurumun üzerine köprü kurmak ya da bizzat kendisini köprü haline getirmektir.
Lenin’in ‘’İnsan çok ama yine de insan yok’’ biçimindeki yakınmasını ya da eleştirisini düşünelim. Aynı eleştiri bizim açımızdan da geçerli değil midir? Kürdistan’da bir halk özgürlük için ayaktayken, milyonlar isyan ateşiyle yanıp tutuşurken, kadro sıkıntısından söz etmek ne kadar doğru olabilir? Halk deyişleri bu konuda çözümün nerede olduğunu ortaya koyacak kadar yol göstericidir: Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur! Asıl sorun insanı eğitme, iradeleştirme ve toplumsal inşaya seferber etme görevini yerine getirmekten sorumlu kadronun bu görevini savsaklamasıdır. Eğitim, mücadelenin yarısıdır. Kürdistan’da büyük aydınlanma devrimi bu eğitimle gerçekleşecek, toplumsal organizmanın sağlıklı hücreleri olan özgür birey-yurttaşlar bu eğitimle ortaya çıkarılacaktır. Eğitim pratikleştirir, pratik eğitilir ve eğitir. Yine en görkemli örneğimize dönelim: Önder Apo tek bir gün bile eline silah almadı, ancak halkını savunacak silahlı güçleri eğitip örgütlemekten de asla geri durmadı. Temel görevini bir bakıma eğitim olarak belirledi. Bu temelde en tahrip edilmiş bir toplumsal zeminde şekillenen en bozulmuş kişiliklerden en soylu kahramanlar ordusunu ortaya çıkardı. Mucizevi tarzını bu konuda da sergiledi. Güneş kadar yakıcı olan bu gerçeğe gözlerini kapatmayan her kadro, Önderlik gerçeğine katılmanın yolunun insanı eğitmekten geçtiğini bir an bile unutamaz.
Katılım, Önderlik hakikatine katılım konusunda yaptığımız bu değerlendirmeyi Önder Apo’dan yapacağımız uzun bir alıntıyla tamamlayalım:
Özcesi şahsımda temsil etmek durumunda kaldığım bu önderlik tanımı, herkese katılımını gözden geçirerek, yeniden nasıl bütünleşmesi gerektiğini göstermektedir. Bu çizgideki önderlik tüm evreni, insansal varoluşu, toplumsal gerçekliğimizi, halkın demokratik özgürlüğünü bağrında taşımaktadır. Sadece ulusal değil, evrenseldir. Kusuru ve yanlışlıkları varsa, bu temel kategorilerde aranmalıdır. Yoksa gölgesinde yaşayarak, basit bencil veya kölecil dünyalar kurarak yaşanabileceğini sanmak gaflet ve hatta sapıklıktır. Savunmam, gerçekleştirilen önderliğin tüm temel niteliklerini yansıtmaktadır. İlgi duyanlara öncelikle düşen görev kavramasını başarmaktır. Eğer yanlış ve yetersiz bulunan hususlar varsa, bunları göstermek ve tamamlamak yoldaşlığın gereklerindendir. Görünüşte katılım gösteriyormuş gibi davranıp pratikte başka konumlar arz eylemek, eski tabirle ‘‘münafıklıktır’. Önderlik gerçekliğim kabul edilmeyebilir. O durumda uygun bir açıklama ile ayrılmak bir haktır. Bir yandan anladık deyip katılmamak veya katıldım deyip gerekeni yapmamak, yoz, sorumsuz bir yaşamı ifade eder ki, bunun da kalıcılığı ve anlamı olamaz.
Önderlik tarzım asla dayatma değildir. Büyük bir inanç ve bilgelikle beslenir. Bu yönlü gücü olmayanlar uzak durmalıdır. Çağımızın hasta ettiği bireyler bu tarz önderliğe katılamaz. Katılsalar da sonuç alamazlar. Son gruplaşmaların temelinde, başından beri önderlik gerçeğine yeniden yaptığım tanımlama temelinde katılımını gerçekleştirememek rol oynamıştır. Eğer bize ilgi ve saygı varsa, gerçekten ideolojik, politik ve örgütsel bir ortak yürüyüşte iddialı, kararlı ve eylemli olmak isteniyorsa, benim onlara değil, onların bana katılımı gerekir. Benim bedenen diri olmam veya ölmem belirleyici değildir. Ulaşılan anlam, irade ve ahlak belirleyicidir. Bu yalnız ben değil, bende dile gelen tüm bir evren, varolan insanlık ve toplumsal gerçekliğimizdir. Ona dayalı halkımızın demokratik, özgür ve eşitlik içinde yeniden yapılanmasıdır.
DERLEME
YORUM GÖNDER