15 ŞUBAT VE ÖNDERLİK GERÇEĞİ (2.BÖLÜM)
Kürt halk Önderliğine karşı yapılan uluslar arası komplonun-eğer boşa çıkarılamazsa-gelecekte hem halkımıza, hem de bölgeye çıkaracağı faturanın ağır olacağını yazmıştık.
Kürt halk Önderliğine karşı-ortaya çıktığı ilk günden bugüne kadar-sürekli bir saldırı düzenli olarak sürdürülmüştür. Ve bu saldırılar sadece TC terörist devleti tarafından yürütülmemiştir. Ulusalar arası güçlerden tutalım da, feodal işbirlikçi güçlere, kendilerine sol isimlendirmeyi takan şoven güçlerden tutalım da, Kürtçü diyen dar-ilkel milliyetçilere kadar, bölgenin statükocu ve işgal güçlerinden tutalım da, sözde aydınlara, bir dönem PKK içerisinde yer alıpta kopanlardan tutalım da, Kürdistan’ın diğer parçalarında yer alan güçlerinin birçoğuna kadar. Ve bu listeyi artırarak sıralamak mümkündür. Başka bir deyişle Kürdistan’da, Türkiye’de, bölgede ve uluslar arası alanda güç olmak isteyenlerin neredeyse cümle cemaati Kürt halk Önderliğini kendilerine engel görerek yönelmişlerdir.
Yukarıda saydığımız her gücün Kürt halk Önderliğine karşı yöneliminin gerekçeleri farklı olmuştur. Kimisi vatan haini ve bölücüsü demiş, kimisi dinsiz ve imansız demiş, kimisi feodal kimisi tehlikeli ve terörist demiş, kimisi gavur, kimisi kendini beğenmiş demiş, kimisi otoriter kimisi bastırmacı demiş. Kimisi kadın düşkünü, kimisi kadın düşmanı, kimisi gençleri baştan çıkaran demiş, kimisine göre ise gençleri yollardan çıkaran.
Ancak bir şey vardır ki inkâra gelmez; ortak bir cephede Kürt halk Önderliğine karşı düşmanlıklar aralıksız sürdürülmüştür, sürdürülüyor. Hem de çok pervasızca. Bu liste kimilerine fırsat düştükçe, yol açıldıkça, karşılığında bir şey alma imkânı doğdukça daha da çoğalıyor.
Şu haklı olarak sorulabilir; bu kadar saldırı varsa herhalde bu saldırıların gerekçelerini Kürt halk Önderliğinden aramak daha doğru olur diye. Kürt halk Önderliğine saldıranlar arasında hiç mi iyi olanlar, dürüst olanlar yok? Uluslar arası dünya da bu kadar demokratik değerler gelişmişken, hak, adalet, hukuk gelişmişken neden bu kadar Kürt halk Önderliğine saldırılsın ki? Neden Kürtler bu kadar parçalanmışken Kürt halk Önderliğine yönelsinler ki? Bölgesel güçler en azından Kürt kartını kullanmak için de olsa, neden bu fırsatı değerlendirmemek için Kürt halk Önderliğine yönelsinler ki?
Böyle soruları sıralamakta mümkündür. Ve tabii ki madem dinle sorunu yok, madem kadınla sorunu yok, demokrasi ile sorunu yok neden bu kadar Kürt halk Önderliği gündemleştiriliyor ki?
Biz Önderliğimize neden bu kadar insafsızca saldırılmasına anlam vermekte gerçekten zorlanmıyoruz. Bir gerilla olarak Önderliğimize bu kadar saldırıyı çok geniş ideolojik-felsefik bakışımızla rahat izah edebiliriz. Ve dünyanın neredeyse en hümanist olan bir Önderliğine ve onun hümanist gerillasına ısrarla terörist yaftasına da anlam vermekte zorlanmıyoruz.
Çok derin ideolojik felsefik analizler yapmadan, başımızdan geçenleri birkaç cümleyle yazmanın yukarıda söylenen noktalara da çok sade cevaplar vereceğine inanıyoruz.
Gözümüzü dünyaya açar açmaz ve henüz çocuk yaşlardayken, kendimizi Kürt-Kürtlük sorununun içerisinde bulduk. Biz sömürge bir ülkenin sömürülen bir halkın evladının ya da evlatlarının yaşayacağı psikolojik travmalarından bahsetmeyeceğiz. Buna gerek yoktur. Ancak dediğimiz gibi yaşıtlarımız güle koşa oynarlarken, biz henüz bir şeyi anlayamayacak yaşlardayken, sloganlar atarken kendimizi bulduk.
Aile Kürtlüğe, sol, demokrat kavramlara yatkın bir aileydi. Özelde büyüklerimiz böyleydi. Çevremizde ise her zaman bize örnek olan dayılarımız böyle idiler. Ve doğalında PKK henüz hareket halindeyken biz ulusalcı, Apocuyduk. Sonraları PKK’li olduk. Ve zaman ilerledikçe sesimizi her yürüyüşte, her mitingde, her işgal eyleminde, her protesto ve etkinlikte daha gür haykırmaya başlamıştık.
Bu arada artık Avrupa’ya PKK’nin kadroları da gelmişlerdi. Küçük bir çocukken kadrolarla tanışmıştık. Ve bunların bazıları halen yüreğimizin bir köşesinde yerini alıyorlar. Kürdistan devriminde şehitler kervanının öncüleridir. Bir Rauf Akbay bizim için böyledir. Ve doğalında PKK henüz hareket halindeyken biz ulusalcı, Apocuyduk. Sonraları PKK’li olduk. Ve zaman ilerledikçe sesimizi her yürüyüşte kadrolarla tanışmıştık. Ve bunların bazıları halen yüreğimizin bir köşesinde yerini alıyorlar. Kürdistan devrimin şehitler kervanının öncüleridir. Bir Rauf Akbay bizim için böyledir. 1981–82 yıllarında tanıştığım seçkin bir insandı.
Ancak daha önce tanıdıklarım da vardı. Bir Nadire, Doğan, Cafer-çukur yani köstebekleri de tanımıştık. Büyüklerimle henüz 1981 yılının 1 Mayıs’ında Basel kentinde yaklaşık 30 yurtseverin katıldığı ilk PKK toplantısını da hatırlıyorum. Bir genç olarak katılmıştık, sadece dinlemiştim. O zaman bir dayıoğlumuzun ‘yoldaşlık akrabalıktan, dayılıktan, amcalıktan yani kan bağından önce gelir’ sözlerini de hatırlıyoruz. Tabi sonraları bu dayıoğlunun yorgun demokrat olacağını da eklemeliyiz.
Söylemek istediğimiz şudur; çocukluk ve gençliğe ilk giriş yıllarımızda sloganlarla, afişlerle, bildirilerle, toplantılarla, gecelerle, stantlarla tanışmıştık. Ve evimize gelen giden bölge, eyalet ve merkezi kadrolarla tanışmıştık. Ve her gelen gidenin yanında büyüklerimizin adresleri telefonları bulunuyordu. Önceleri bizi mücadeleye teşvik edenlerin, gerillaya gitmemiz için çalışanların, Önderlik derken ağızlarından bal akanların bir kısmının, sonraları Önderlik karşıtı ve PKK karşıtı olduklarını öğrenmiştik. O zaman aklımız almıyordu. Nasıl olur da inandığın davaya sırt çevirilir diye. Sırt çevirmeye anlam vermek zor olmuyordu ancak mücadele karşıtlığı yapmak hiçbir zaman anlamadığımız ve af etmediğimiz bir durum olarak hep kaldı.
Bir dönemler evimize gelip gidenlerin bir kısmı sonraları parti karşıtlığına kalkıştıklarında ilk yaptıkları evimize parti ve Önderlik karşıtı bildiri, dergi, göndermek oluyordu. Nede olsa adresi biliyorlar. Büyüklerimizin aktif olduklarını da biliyorlar. Onları etkileyerek kendilerince çalışma yürüteceklerdir.
İyi hatırlıyorum daha sonraki yıllarda yaşımız büyüdüğünde de bu durumu bu kez başkaları sürdüreceklerdi. Birde kendilerini asıl PKK’li ilan etmekten de geri durmuyorlardı. ‘PKK karşıtı’ kişinin Önderlik olduğunu, Önderliğin diktatörlüğe soyunduğunu, başkalarının görüşlerine izin vermediğini, lüks içerisinde yaşadığını derlerken bir sürü hakaret yağdırıyorlardı.
Hiçbir gün bu dökülen, davaya sırt çeviren, kendi bireysel yaşamları için bir halkı terk edenlere sempati duymadık. Sevmedik. Şöyle böyle provakatif işlerin içerisinde yer aldıklarını da anlıyorduk. Ancak bir şey vardı ki, onu mutlaka buraya geçirmemiz gerekir. Önderliğe bağlıydık. Hem de ölümüne. Ancak bu kadar kişi partiden kaçıyorsa ve Önderliğe saldırıyorlarsa ve Önderliği diktatör olarak görüyorlarsa demek ki, Önderliğin de böyle yanları muhtemelen vardır gibi bir kanı bizde de oluşmuştu. Sonuçta gençtik. Birikim düzeyimiz sınırlıydı. Önderliğe inanç düzeyinde bağlıydık, yıllarca ihanet etmişlerin yazdıklarını da ‘hele ne diyorlar, ihaneti tanıyalım’ adı altında okuduklarımız bize etki yapmıştı. En azından ‘acaba olabilir mi’ kuşkusunu yaratmıştı. Ve biz bu kuşkuyu-en azından kendim için belirtmeliyim-partiye katıldıktan sonra da korudum.
Partiye katıldıktan bir müddet sonra Mahsum Korkmaz Akademisine yani Lübnan-Bekaa’ya gitmiştik. Orada Önderliği tanıyacaktık. Önderliğe karşı ilk izlenimlerin sert, diktatör acaba olabilir mi diye olmuştu. Ve ilk gözlemim evet olabilir oldu. Ve bu ilk kanım bir hafta sürdü.
Önderliğin bir kamp toplantısına katıldım. O zaman Önderliğin Kürt halkı için neler içerdiğini esasen o zaman görecektim. Sonraları ise derslerini dinledikçe, birlikte yaşadıkça, gördükçe Önderliğin dünya da en nazik, en yumuşak, en demokrat, en sosyalist, en hoş görülü, en kadın yanlı, en mütevazi, en fazla duygudaşlık besleyen, en yoldaş canlısı, en sevilmesi gereken bir insan olduğunu yaşayarak görecektim.
Neden Önderliğe bu kadar saldırılıyor sorusuna bundan sonra hep cevaplar aradım. Bu kadar insan yanlı bir insana neden bu ucube yakıştırmalar? Böylesine insanın yüreğini ısıtan bir can yoldaşa neden böylesine aslı astarı olmayan saldırılar? Neden her saniyesini halkıyla geçiren, halkların biricik dostu olarak yaşayan bir insana bu diktatör, milliyetçi, hoşgörüsüz, otoriter yakıştırmaları?
Neden? Neden? Neden?
Ve bu nedenleri hep sordum, aramaya çalıştım. Ve halk Önderliğimize neden bu denli acımasız, insafsız saldırıları yönelttiklerini yaşadıkça, emperyalizme, sömürgeciliğe, cümle cemaat gericiliğe, cinsiyetçiliğe, milliyetçiliği, dinciliğe, sahta bilimciliğe karşı mücadele ettikçe daha fazla öğrendik.
MİLİTAN AGİT
Devam edecek…
YORUM GÖNDER