DEVRİMCİ HALK SAVAŞI SÖMÜRGECİLİĞE, SOYKIRIMA VE FAŞİZME KARŞI HALKLARIN TOPYEKÛN DİRENİŞ STRATEJİSİDİR ( 4.BÖLÜM-SON)
Mevcut koşullarda siyasi yöntemlerle kazanmanın olanağı bulunmamaktadır. Tüm siyasi kanallar ve çözüm yöntemleri soykırım rejimi tarafından tıkatılmıştır. Özel savaş rejimini aşmanın kimlik ve özgürlüğü kazanmanın tek yolu Devrimci Halk Savaşı stratejisidir. Soykırım kıskacındaki halk olarak Kürtler, her zamankinden daha fazla öz savunma savaşı mekanizmasına ihtiyaç duymaktadırlar. Kürtlerin varlığının ve özgürlüğünün güvencesi Devrimci Hak Savaşı ile örgütleyeceği öz savunma sistemidir. Kürtlerin kaderi öz savunma sistemine ve bu çerçevede gelişecek Devrimci Hak Savaşına bağlıdır. Günümüzdeki Devrimci Halk Savaşı stratejisi PKK’nin ilk süreçlerdeki savaş tarzından farklı olmaktadır. Geçmişte savaş deneyimimiz daha çok gerillaya dayalı öncü-kadro savaşıyla sınırlı kalarak halkın katılım boyutu zayıf kalmıştır. Bazı dönemlerde halk serhıldanları gelişse de bunlar sürekli hale gelmemiş, dönemsel kalmış ve istenen düzeyde Devrimci Halk Savaşına evirilmemiştir. Geçmişin büyük potansiyeliyle yeni dönemde düşmanca olan ve düşmana hizmet eden kimler, hangi kurumlar, örgütlenmeler, yapılar varsa hedef kapsamındadır. Soykırım sisteminin ve ona hizmet eden bireylerin ve kurumların tasfiyesinde hiçbir tereddüt yaşamayacak ve kendi devrimci otoritemizi kuracağız. ‘’KCK’nin kendini tek taraflı olarak demokratik ulusun bütün boyutlarında uygulaması yeni bir dönemi başlatacaktır. Bu dönem PKK’nin kendini inşa ettiği dönemle devrimci halk savaşını geliştirmeye çalıştığı dönemden farklı olacaktır. Bu dönemde sadece parti ve savaş yönetimi söz konusu olmayacaktır. Yine PKK ve HPG çalışmaları ve savunma savaşları olmakla birlikte, bu dönemde esas görev demokratik ulusun tüm boyutlarında inşa edilmesi ve yönetilmesi olacaktır. Açık ki, bu dönemde yeni koşullar altında ulus-devlet kurumları ve güçleriyle KCK’nin kurumları ve güçleri arasında büyük rekabet, çekişme ve çatışmalar yaşanacaktır. Kentlerde ve kırsal alanlarda farklı otorite ve yönetimler söz konusu olacaktır.’’ (Önderlik)
Devrimci Halk Savaşı halkın yediden yetmişe, gençliğin, kadının, çocukların her yaştan insanın yurtseverlik ve özgürlük bilinciyle direnişe aktif katıldığı gerçek HALK SAVAŞI evresidir. Halk savaşına katılımda dünya örneklerinde görüldüğü gibi yaş sınırı bulunmaz. Devrimci Halk Savaşında sivil alan-askeri alan, kent-kır, kadın-erkek ve çocuk-yaşlı ayrımı yapılmaz. Devrimci Halk Savaşında halkın tüm kesimleri harekete geçer. Özgürlük, bağımsızlık, demokrasi, barış, eşitlik ve adalet isteyen tüm toplumsal kesimlerin savaşa seferber olduğu olağanüstü dönemlerdir. Özellikle gençler ve kadınlar öncü düzeyinde rol oynarlar. Tarihleri incelendiğinde Ulusal Kurtuluş ve özgürlük savaşı vermiş bütün toplumlar ancak bu tarzda başarı sağlamışlardır. Çocuk Direniş taburları kurulmuş ve bu övünç kaynağı haline gelerek romanları yazılmış, filmleri çekilmiştir. Vietnam’da çocuklar Halk Savaşının fedaisidirler. Filistin’de intifanın sembolleridirler. Kürdistan’da işgalci düşman tanklarına-panzerlerine karşı serhıldanların ‘’küçük generalleri’’ unvanını kazanmışlardır. Sözde hukuk ve insan hakları maskesiyle bizim için ‘’çocuk savaştırıyorlar’’ eleştirilerini yapanlar kendi tarihlerinde savaşan çocuklarına methiyeler dizmektedirler. Bunlar Kürtleri halk olarak görmeyen, inkar eden ve soykırımda ortak olanlardır. Bunların hukuklarında bize yer verilmemiştir ve insan yerine dahi konulmayan ‘’yok’’ hükmündeyiz. Kürdistan yakılıp-yıkılırken, kimyasallarla katliamlar gerçekleştirilirken bir kelime dahi söylemeyenler, Türk devletinin barbarlığına destek sunan ahlaksızlar bizi eleştiremezler, hukuk ve insan haklarından bahsedemezler. Kürt varlığını inkar ve kriminalize ederek ‘’terör’’ listelerine alan kapitalist burjuva hukuku Kürt soykırımında iştirak eden suçlu konumdadır, bizim için bir bağlayıcılığı ve geçerliliği yoktur.
Faşizm ve diktatörlük eleştiri ve hukukla yenilmez. ‘’Eğer itilmezse hiçbir diktatör düşmez.” (Eduardo Galeano) ‘’Kahrolsun faşizm’’ sloganıyla faşizm kahrolmuyor! Olsaydı bunca direniş ve bedele ne gerek vardı. Eğer faşizme anladığı tarza karşılık verilmezse bu sloganlar faşizmi meşru bile kılabilir. Hele dünyada bir benzeri olmayan Anadolu’yu halklar mezarlığına dönüştürmüş temelleri ve ana hedefi yüz yıllık Kürt soykırımı üzerinden şekillenmiş, varlığını Kürt varlığının yokluğu üzerinden kurmuş terör rejimi olan Türk soykırım sisteminin salt hukukla, bildirilerle, sivil eylemlerle, basın açıklamalarıyla, yürüyüş ve sloganlarla yenilmeyeceğini ne kadar zalim ve gaddar olduğunu geçmiş yüzyıllık pratiği kanıtlamıştır. Karşımızda kendi başbakanını, cumhurbaşkanını, generallerini gözünü kırpmadan katleden bu terör rejimi bulunmaktadır. Eleştiri düzeyindeki karşı koyuşa bile tahammül etmeyen cezalandıran, on binlerce insanımızı zindanlara kapatan, zindanlarda devrimci tutsakları sürece yayılmış idamla katleden, seçilmişleri tutuklayan, belediyeleri gasp eden tepeden tırnağa faşizmle örgütlenmiş TC devleti ve onun AKP-MHP faşist iktidarı devrimci zor kullanılmadan asla değiştirilemez. Erdoğan diktatörlüğü seçimle yıkılmaz. Tıpkı diğer yerlerde olduğu gibi; ‘’hiç bir diktatör iç savaş çıkarmadan gitmez.” (Lenin) Ayrıca sorunu sadece AKP iktidarıyla ele almak yüz yıllık ırkçı, faşist ve soykırımcı TC devletini meşrulaştırmak olur. Köklü çözüm Ortadoğu’da sorunların kaynağı olan TC terör rejiminin sert devrimci bir mücadeleyle çözülmesidir. Yüzyıllık soykırım planını uygulamakla görevlendirilmiş Kürt ve demokrasi düşmanı AKP-MHP-Ergenekon faşist blokunun, Erdoğan-Bahçeli gibi gözü dönmüş faşist diktatörlerin siyasal yöntemlerle aşılacağını sanmak tarihten bir şey anlamamaktır. Daiş nasıl ki, devrimci zorla tasfiye edildiyse hamisi olan TC çete devleti de ancak aynı yöntemle etkisiz kılınabilir. Buna rağmen Devrimci Halk Savaşı seçeneğini görmeyen, görmek istemeyen, çözümü hep devletten, hukuktan, legal siyasi eylemliliklerde, seçimlerden bekleyen, devrimci mücadeleyi yadsıyan, faşizm koşullarında siyaset dışında çözüm seçeneklerini düşünemeyen ‘’Barış, kardeşlik, Çözüm’’ gibi kavramların içini boşaltan, hep talep edip dileyen konumda bulunanlar ya sağ liberal ve sistemden kopamayan iki yüzlü rantçılar, ya gerçeği tam kavramamış durumun ciddiyetinde olmayan cahil ve gafiller, ya da işbirlikçi hain kesimlerdir. Usta şair Bertolt Brecht’in dediği gibi ‘’Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşurlar…’’
Kürt halkına klasik sömürgeciliğin çok ötesinde ‘‘Kültürel soykırım’’ dayatılmaktadır. Klasik sömürgecilikte esas alınan siyasi, askeri ve ekonomik talan ve sömürü türünün dışında, imha edilmek istenen Kürt halkının bizzat kendisidir. Ülke, dil, kültür, tarih, zihniyet, şehitlikler gibi kutsal mekanlar özcesi maddi ve manevi ulusal ve insani tüm değerler yok edilmektedir. Rojava’ da yeni işgaller gündemdedir. Böylesi azgın bir faşizmi durdurmak ve Kürt varlığını güvenceye almak ancak silahlı mücadeleyle ve Devrimci Halk Savaşıyla gerçekleşebilir. Tehdit altında olan varlığımızı korumak, bunun için ekonomik, sosyal, siyasal, hukuki, sağlık, kültürel, askeri, ekolojik, ideolojik, politik ve diplomatik kurumlaşmayı sağlayarak toplumsal tedbirleri geliştirmenin başka da yolu yoktur. Önderlik bu direniş şeklini ‘’Savaş komünalizmi’’ olarak tanımladı. Türk özel savaş rejimi yenilmeden ve soykırım politikaları parçalanmadan barış istemleri bir umut ve hayalden ibaret kalacaktır. Barış için mücadelenin de bir zemini ve karşılığı vardır. Karşı taraf senin üzerine imha amaçlı saldırılar gerçekleştiriyorsa yapılması gereken savunma pozisyonuna geçmektir. Bunun adına öz savunma savaşı, direniş veya halk savaşı denmektedir. Diğer türlü barış mücadelesinin bir anlamı yoktur. Örneğin İmralı’daki tecridin kalkması ve Önderlikle görüşme sağlanması Kürt sorununu çözmez. Kürt sorunun çözümü soykırım anlayışının değiştirilmesi, aşılması, yenilmesiyle olur. Bunun da yolu devrimci halk savaşından geçer.
Tecrit kalkar, Önderlikle görüşme olursa mesele hallolur yaklaşımı doğru değildir. Nitekim görüşmeler oldu ama çözüm olmadı. Çünkü devlet çözüm için değil kendi soykırım politikalarının devamı ve PKK’nin tasfiyesi için görüşmeler yaptı. Bu gerçekleşmeyince Önderliğe katı tecrit uygulamaktadır. Demek ki, çözümün olabilmesi için soykırım zihniyetinin kırılması şarttır. Yani faşizmle sert bir direniş sürecine girmeden ‘’biz barış için çalışıyoruz ve mücadele ediyoruz’’ demekle barış gerçekleşmez. Kürt halkı üzerinde açıktan yürütülen imha siyaseti altında nasıl bir barış mücadelesi sonuç alabilir? Çöktürme planıyla Kürt soykırımını hedefleyen güçler iktidardan düşürülmeden, soykırım siyaseti sonlandırılmadan hangi barış istemi karşılanabilir? Soykırım politikaları devrimci halk savaşıyla sonuçsuz kalırsa o zaman çözüm ve barış gerçekleşebilir. İktidardan düşürülmeyen AKP-MHP faşist iktidarı şimdi yaptığı gibi öldürecek, tutuklayacak, yasaklayacak, işgal edecek, bizi halk olarak ortadan kaldırmaya çalışacaktır. O zaman soykırım kıskacına alınan bir halk olarak kendi gerçeğimizin bilincinde olmalıyız. Başka türlüsü kendini kandırmaktır, gaflettir, düşmanı tanımamaktır ve ölüme yatmaktır.
Devrimci Halk Savaşınında Güncel Görevlerimiz
İnkar ve imha politikalarıyla soykırım kıskacına alınmış bir halk olduğumuzu bilerek kapitalist dünyasının ‘’hukuk ve insan hakları’’ safsatasına inanmayacak ve beklenti içinde olmayacağız. Kurtuluşumuz öz gücümüzdedir. Düşmana olan kin ve öfkemizi harekete geçireceğiz. Düşmana düşmanca yaklaşacağız. Önderliğin vurgusuyla; “Saldırı nereden geliyorsa oraya yaparak savunma hakkını kullanacaksın. İmha ediyorsa, vuruyorsa, kırıyorsa, öldürüyorsa sen de vuracaksın, kıracaksın, öldüreceksin. Hatta misliyle cevap vereceksin. Bu böyledir. Aksi taktirde olmaz.’’ Çocuklarımızı asimile edip kültürel soykırıma tabi tutan özel savaş kapsamında faaliyet yürüten sözde eğitim merkezlerini, çocuk ana okullarını ve bu amaçla çalışan tüm yapıları dağıtmak, bu alanda görevlendirilmiş memur, öğretmen gibi resmi ve sivil görünümlü bütün özel savaş elemanlarına yaşam hakkı tanımamak, ülkemizden kovmak veya cezalandırmak Devrimci Halk Savaşının en önemli görevi olmaktadır. Devrimci Halk Savaşının önceliği ülkemizdeki sömürgeci kurum ve elemanlarının çökertilmesidir.
Ahlaki ve ideolojik ilkelerimizi koruyarak, bu dünyada bize yaşam hakkı tanımayana yaşam hakkı tanımamak, kimliğimizi, kültürümüzü, tarihimizi, dilimizi, ülkemizi, bayrağımızı-renklerimizi, en yalın anlamda varlığımızı inkar ve imha etmek isteyenlerin kimliklerini, dillerini, renklerini, bayraklarını reddetmek…Soykırımcı faşizmle ortaklık edenleri düşman kategorisinde ele almak, bakkalına, marketine , kahvehanesine, fırınına, iş yerine gitmemek, onunla alış veriş yapmamak, tecrit ve teşhir etmek, selamlaşmamak, aracını yakmak, işyerini sabotajlamak, ülkeden kovmak meşru bir haktır ve öz savunma kapsamındadır. Önderliğimizi 24 yıldır tek başına eşi görülmemiş bir işkence ortamında rehin tutanların ve bunlarla iş birliği yapanların bu dünyada rahat yaşam hakları olmamalıdır. Yine düşmana temel dayanak olan KDP gibi ajan, işbirlikçi ve ihanetçi yapıları tasfiye etmek Devrimci Hak Savaşının öncelidir. DüşmanlaşanKDP gibi ajan yapıların önü alınmaz ve etkisiz kılınmazsa Kürtlerin 21. yüzyılı kaybetme olasılığı bile vardır. Bu bakımdan Kürdistan’da sömürgeciliği ayakta tutan, onu besleyen KDP/Barzani hanedanlığına karşı mücadele Devrimci Halk Savaşının en temel görevidir. KDP ihaneti ancak Devrimci Halk Savaşı ile bertaraf edilebilir. Bu kardeş kavgası veya iç savaş anlamına gelmez. Vietnam’da, Çin’de, Cezayir’de, Sovyetlerde olduğu gibi KDP’ye karşı yürütülecek bir savaş ulusal Demokratik kurtuluşun içteki hain ve işbirlikçi düşman güçlerine karşı yürütülen bir özgürlük savaşı olacaktır. KDP tercihini yapmış ve düşman cephesindeki yerini alarak Özgürlük devrimine karşı bizzat düşmanla hareket etmekte yüzlerce gerillanın katledilmesinde yer almakta ve soykırıma ortak olmaktadır. Erdoğan/AKP ile Barzani/KDP yaşadıkları krizi aşmak için kader birliği yapmış ve savaş politikalarında ortaklaşmışlardır. AKP-MHP faşizminin çökertilmesi aynı zamanda KDP-Barzani oligarşisinin çökertilmesi anlamına gelir ki bu da Kürdistan devriminin ve Halk özgürlüğünün en önemli bir parçası olacaktır.
Devrimci Halk Savaşının birinci ayağı stratejik düzeydeki gerilla savaşıdır. Gerillalaşmak, gerillaya katılmak, gerillayı beslemek ve Halk Ordusunu oluşturmak öz savunmanın ve Devrimci Halk Savaşının temelidir. Gerillayı salt askeri bir güç olarak değerlendirmek büyük bir yanılgıdır. Kürdistan gerillası; askeri, ideolojik, politik, sosyal ve kültürel bir toplumsal inşa gücüdür. Topluma bilinç taşıyan, onu her yönüyle örgütleyen, eğiten, tarihsel dönüşümlere yol açan temel güçtür. Özellikle kadının özgürlüğü temelinde gerillanın gerçekleştirdiği öz savunma çalışması büyük bir devrimdir. Dolaysıyla devrimci halk savaşında gerillayı uluslaştıran, siyasallaştıran, toplumsallaştıran, bilinçlendiren, ayağa kaldıran ve özgürleştiren öncü güç şeklinde değerlendirmek gerekir. Gerilla olmadan toplumsal bilinçlenme ve özgürlük gelişmez.
Gerilla savaşına ek olarak bunu besleyen ikinci stratejik ayak ise ovaların, köylerin ve kentlerin ve metropollerin savaş alanına dönüştüren halk eylemlilikleridir. Halk eylemlilikleri silahlı ayaklanma (serhıldan) dâhil halkın saldırılara karşı kendini korumaya yönelik geliştirdiği meşru savunma faaliyetleridir. Önderlik eylemleri “demokrasinin dili” olarak tanımladı. Savunmasız ve eylemsiz bir toplumun demokrasisi de barışı da olmaz. Halkın temel talepleri göz ardı edildiğinde, bastırılıp inkâra ve soykırıma uğradığında, demokrasinin kurum ve araçları işlevsizleştirildiğinde, halkın diline, kültürüne, sosyal, siyasal, ulusal, ekonomik ve ideolojik değerlerine saldırı geliştiğinde devrimci Halk Savaşı eylemlilikleri zorunlu olarak çözüm aracı haline gelir. Bu eylemler basitten karmaşığa, özelden genele, bireyselden topluluğa doğru gelişir. Protesto, gösteri, boykot, oturma eylemi, yürüyüş, miting, grev, toplu dilekçe verme, sömürgeci sistemin kurumlarını toptan reddetme, işgal, çatışma, silahlı ayaklanma, tarzında çok yönlü bir direniş sürecine girilir. YPS ve benzeri öz savunma örgütlenmeleriyle devrimci Halk Savaşının bileşimi haline gelir. Devrimci Halk Savaşında savaş dağla ve gerilla ile sınırlı kalmayarak düşmanın bulunduğu her yer savaş alanına dönüştürülür. Organik bağ gerekmeden, talimat almadan inisiyatif kullanarak her yurtsever, her demokrat ve sosyalist anti faşist kişiler, gruplar veya örgütler bulundukları her yeri savaş cephesine dönüştürerek Devrimci Halk Savaşı sürecinde etkin ve yaygın bir eylemsellik içinde yer alırsa sömürgeci faşist sistem tasfiye edilir. Yani halkın her kesiminin yer aldığı savaş devrimle sonuçlanır. Vietnam devrimi böyle gerçekleşti. Vietnam’da zafere giden yol devrim önderi Ho Şi Minh’in sözleriyle “Tüfeği olanlar tüfekleri, kılıçları olanlar kılıçları, kılıçları olmayanlar küçük çapa ya da sopalarıyla savaştı. Her mezra ve cadde birer kale, her insan bir savaşçı, her parti hücresi bir kurmay heyeti gibi’’ hareket ederek ulaşıldı. Kürtler açısından böylesi tarihi bir süreç yaşanmaktadır. Her Kürt ferdinin bu gerçekliğe göre varlık-yokluk düzeyindeki bu sürece katılması tarihi bir sorumluluktur. Zira bu kavga var olma ya da yok olma kavgasıdır. “Bu kavga siyasi bir kavga değildir. Hatta askeri bir kavgada değil. Bu kavga ölmek, ya da var olmak kavgasıdır.” (Önderlik). Bu kavga ekmek veya aşk kavgası da değil onurlu ve namuslu insan kalma kavgasıdır. Ama sömürge-işgal altında her gün varlığı, ruhu ve beyni tecavüze uğrayan insan onuruyla/namusuyla yaşayamaz. İnsan kalmanın, onurlu ve namuslu yaşamanın karşılığı ancak başkaldırmak ve direnmektir. Reber Apo’nun da dediği gibi; ‘’Ahlâklı ve onurlu bir Kürt için yaşam kesinlikle günün yirmi dört saatinde varlık ve özgürlük savaşçısı olmakla mümkündür.”
Örneğin Kürdistan’da soykırım politikalarını yürüten konumda bulunan AKP ve MHP’li olmayı ihanet ve ceza gerektiren ağır bir suç durumu tarzında ele almak gerekir. Yoldaşlarımızın bedenlerini uçaklarla, tonluk bombalarla paramparça eden katil pilotların, kimyasallarla gerillalarımızı vahşice zehirleyerek katleden ve bu katliamın emrini veren alçakların aileleriyle normal bir yaşam sürmesi haram olmalıdır. Sömürgeci Türk devletiyle iş birliği yaparak bize karşı savaşan hainlerin istedikleri gibi yaşamaları mümkün olmamalıdır. Halkımıza, ulusumuza ve insanlığa karşı suç işleyen bu katil sürülerinin cezalandırılması Devrimci Halk Savaşı mensuplarının en baştaki görevidir. Yurtseverlik duyguları, devrimci ruh ve intikam bilinciyle düşmanı ancak Devrimci Halk Savaşıyla yenebilir, varlığımızı güvenceye alabiliriz. Devrimci Halk Savaşı işgal ve soykırım politikaları sürdürülemez duruma gelinceye ve devletin demokratik toplumu kabul edinceye kadar temel stratejidir.
Komplocular Devrimci Halk Savaşıyla Yenilgiye Uğratılacak ve Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu Kazanacaktır
1925’te bir komplo şeklinde yürürlüğe konulan ‘’Şark Islahat Planı’’ nın 2014 Ekimi’nde güncellenen hali olan “Çöktürme planı’’ Kürtleri tarihten silmeyi ve özgür toplum olmaktan çıkarmayı hedefleyen soykırım savaşıdır. Bu soykırım savaşı bölge ve küresel gerici güçlerin ittifakıyla yüz yıldır devam etmektedir. Türk devletine verilen destek bu ittifak sonucudur. Kürt sorununun kördüğüm haline gelmesi Ortadoğu krizinin de esas nedenidir. Kapitalist modernitenin yaşadığı yapısal kriz de Ortadoğu kriziyle bağlantılıdır. Kapitalist modernite krizi ancak işgal ve talan savaşlarıyla yönetebilmekte ve çözümsüzlüğün yarattığı kaosu daha da derinleştirmektedir. Kürt sorununun demokratik çözümü ekseninde gelişen ve bölge devrimine dönüşen Ortadoğu Halklarının Devrimci Halk Savaşı çizgisi kaos ve krizlerinde tek alternatifidir. Başta Neo Osmanlıcılık hayalleriyle bölgeyi işgal ve istila etmek isteyen Türk sömürgeciliğine karşı ve küresel gerici tekel güçlerine karşı Devrimci Halk Savaşı Ortadoğu Halklarının öz savunma ve özgürlük gücü olarak rol oynamaktadır. Devrimci Halk Savaşı çizgisi beş bin yıllık devletçi anlayışa, despotizme, diktatörlüğe ve faşizme karşı birleşmiş Ortadoğu halklarının askeri savunma gücüdür. Önder APO paradigması ve PKK öncülüğü bu çizgiyi temsil etmektedir. Bölge devrimi karakterinde olan Rojava devrimi bu çizgiyle önemli bir aşamaya gelmiştir. Devrimci Halk Savaş çizgisi salt askeri bir savaş değildir. Kadın özgürlük çizgisidir. İdeolojik, politik, felsefik, sosyal, kültürel, ekonomik, ekolojik boyutlara dayanmaktadır. Cins özgürlüğüne, yurt sevgisine, insan sevgisine, doğa sevgisine ve insanlığın demokratik değerlerine dayanmaktadır. Önderliğe uygulanan tecrit, her gün genişleyen ve tüm insanlığa ulaşan Devrimci Halk Savaşı önderliğinden ve bunun Demokratik Modernite, Demokratik Konfederalizm paradigmasından duyulan korkudan ileri gelmektedir. Bundan dolayı kapitalist sistem güçleri daha ilk çıkışında Devrimci Halk Savaşına Gladio savaşlarıyla karşılık vermiş Önderlik ve PKK’yi ortak düşmanı ilan etmişlerdir.
Sonuç olarak; İmralı sistemi sömürgeciliğin ve komplonun merkezidir. Önderliğin esaretini ve tecridini esas alan İmralı rejimi çözülmeden sömürgecilik aşılamaz ve demokratik herhangi bir gelişme sağlanamaz. Soykırım rejimi yenilgiye uğratılmadan hiç kimse özgür ve bağımsız olamaz. İmralı rejimi parçalandığında komplo tümden yenilecek ve soykırım sistemi aşılarak Özgür Kürt ve Kürdistan gerçeği hayat bulacak ve Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanacaktır. Kürtlere uygulanan soykırımın merkezi İmralı tecrit sistemidir. Komployla Önderliğimizi esir edip İmralı tecrit sistemini yaratanlar soykırıma, işgale onay veren ve ona ortak olan güçlerdir. Komplo bertaraf edilmedikçe tecrit ve soykırım devam edecektir. Bu bakımdan Devrimci Halk Savaşının baştaki hedefi komployu ve tecrit sistemini ortadan kaldırmak ve Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlamaktır. Türk devleti Önderliği tecrit ederek, Kürtleri, Türkiye halklarını tecrit etmektedir. AKP-MHP iktidarının Türkiye’de geliştirdiği savaş, işgal, katliam, soykırım, inkar, ekonomik kriz, talan, baskı, işsizlik, yoksulluk, kadın katliamı, kısacası faşizm ve zulüm İmralı’daki tecridin yansımasıdır. Tecrit ve işkence sistemi parçalanmadıkça bu sorunlar artarak devam edecektir. Bu yüzden Önderliğin İmralı direnişi kilit konumundadır. Kürt halkı kadar Türkiye ve Ortadoğu halklarını ve bütün insanlıkla alakalıdır. Önder APO, İmralı’da hem de en ağır tutsaklık koşullarında kapitalist sistemin kadınlara, gençlere ve ezilen toplumsal kesimlere dayattığı ‘’tolpum kırım’’ siyasetine ve Kürt halkına uygulanan soykırıma karşı en büyük direnişi sergilemektedir. Tarihi İmralı direnişi insanlığın büyük direnişidir, kurtuluşudur ve özgürlük direnişidir. Bu yüzden tecrit sisteminin parçalanması bütün demokratik güçlerin, sömürülen emekçilerin, gerçek aydınların, sanatçıların, sosyalistlerin esas gündemi olmalıdır. Önderlik Paradigmasal açıdan Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu halklarının, kadınların gençlerin, kapitalizmin sömürüsü altında olan bütün anti-kapitalistlerin temsilcisi, savunucusu ve önderliğini yapmaktadır. Dolayısıyla Önderliğin fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘’Dem Dema Azadîyê’’ hamlesi özgürlük, eşitlik , adalet, demokrasi istemi olan ve faşist sistemle mücadele eden herkesi ilgilendiren ve katılması gereken bir hamledir.
Gerilla Devrimci Halk Savaşının temel öncü gücüdür. Gerilla direniş olmadan Kürdistan’da, Türkiye’de özgürlük adına, demokrasi adına, Kürtlük adına kimse demokratik siyaset ve sanat yapamaz. Gerilla soykırımcı Türk devletinin en alçakça saldırılarına karşı kahramanca fedaice direnmekte ve üzerine düşeni yapmaktadır. Gerilla 41. yıldönümünü karşıladığımız 14 Temmuz Zindan direnişi ve 30 Haziran’da 26. Yıldönümüne giren Şehit Zilan (Zeynep Kınacı) fedai eylem ruhu ve tarzıyla insan üstü bir iradeyle direnmektedir. Bize kazandıracak olan tamda bu eylem ruhu ve tarzıdır.
Mazlum Doğan’ın çaktığı özgürlük kıvılcımı, Dörtlerin bedenlerinde tutuşturduğu özürlük ateşi, 14 Temmuz fedai zafer ruhu, büyük devrimci kararlılığı, cesareti ve fedakârlığı Kürdistan özgürlük gerillasının siperlerinde, Zapta, Avaşin’de ve Metina’da görkemli direnişle öncülük yapmakta ve destanlar yazmaktadır. Kürdistan’da kazanacak olan Mazlumların, Dörtlerin, Xeyrîlerin, Kemallerin, Egîdlerin, Zîlanların, Arinlerin, Çîyagerlerin, Zinarların, Çektar Xebtaların, Şervan Şoreşlerin, Doğaların, Sema Koçerlerin bu fedai çizgisidir. Düşmanı kahreden bu fedai ve eylem tarzı şehit Şoreş Bêytulşebab komutasında Garê’de, Rêber, Hêjar, Zinarîn, Botan, Çavrê, Sarya ve Cumali Çorum arkadaşlar komutasında Zendura, Mam Reşo, Avaşin, Tepê Sor ve Werxelê direnişlerinde kendini yeni dönemin fedai tarzı şeklinde göstermiştir. Gerilla bu fedai çizgide savaşmakta ve kazanmaktadır. Sadece Zap-Avaşin ve Metina alanındaki son iki aylık bilançosuna bakılarak savaşın düzeyi ve gerillanın direniş boyutu anlaşılır. Binlerce kez uçak-top-helikopterlerce bombalanmış ve yüzerce kez kimyasal saldırlar gerçekleştirilmiştir. Bu koşullarda gerilla tüm insanlık adına tarihin en faşist ve barbar gücüne karşı koymakta ve insanlık değerlerini savunmaktadır. Ancak Devrimci Halk Savaşı salt gerillaya dayalı gelişmez. Savaşın tüm yükünü gerillaya yıkan yaklaşımlar doğru değildir. Zafer her parçadaki ve dünyanın her yerindeki halkımızın, anti faşist sosyalist ve demokratik güçlerin katılımıyla gerçekleşen HALK SAVAŞIYLA elde edilecektir. Tüm faaliyetlerimizin, eylemlerimizin, Basın-yayınımızın, Tv’lerimizin ve tartışmalarımızın odağına Devrimci Halk Savaşı stratejisini almalıyız. Gündemiz seçim değil; İmralı direnişidir, Devrimci Savaştır, Zap’tır, Avaşin’dir, Metina’dır. Gündemiz devrimin kalbinin attığı gerilla direnişidir. Devrimci Halk Savaşı temel gündem ve faaliyet alanı haline gelirse, kitleler buna göre harekete geçirilirse o zaman faşizm, sömürgecilik, tecrit ve savaş sonlandırılabilir. Dört parça Kürdistan’da gerillayı besleyen, ona katılan ve her alanı savaş mevziisine çeviren TOPYEKÛN HALK DİRENİŞ tarzı sonuç alacaktır. Düşmanın evinde, sokağında, kentinde savaşın yakıcılığı güçlü bir şekilde hissedilirse devrim ateşi gür bir şekilde yanarsa işte o zaman ülkemizi istediği gibi yakamaz ve bombalayamaz hale gelir. Her yurtsever, antifaşist, sosyalist bu halk savaşının öznesi olur ve direniş sürecine katılırsa AKP-MHP faşizmi yıkılarak Türkiye, Ortadoğu halkları ve insanlık için devrimci gelişmede tarihi bir ilerleme ve kazanım sağlanacaktır. Büyük devrimci Clara Zetkin’in faşizm karşıtlarına yaptığı çağrıda olduğu gibi; “Faşizmin tüm ülkelerdeki karşıtları; Kanlı zulümle, terörle, açlık ve savaşla birleşmiş faşizm paramparça edilip yere serilmeden aramızda hiç kimse dinlenme ve mola verme hakkına sahip değildir.”
Kürdistan’da, Garê’de, Metina’da, Zap’ta, Avaşin’de yenilmeyen ruh ve irade İmralı tecrit ve işkence sisteminde 24 yıldır yenilmeyen elli yıllık APOCU ruh, düşünce, duygu ve iradedir. Bu düşünce nasıl ki, bugünleri yaratmış ve yenilmez kılmışsa bundan sonrada büyük fedailiklerle, büyük şehadetlerle ve büyük kahramanlıklarla tarih yazmaya devam edecek Önderliğimizi, ülkemizi, Ortadoğu’yu ve insanlığı özgürleştirecektir.
DIJWAR SASON
YORUM GÖNDER