İŞKENCE CUMHURİYETİ
Adana’da yaşananalar bir kez daha varlığını sürdürmek için sadece Kürdistan’ı değil tüm Türkiye’yi bir işkence cumhuriyetine çeviren bir iktidar gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz ortaya koymuştur.
Türkiye AKP iktidarlarında az gitti uz gitti, döndü dolaştı başladığı noktaya geri döndü.
Nasıl ki AKP iktidara ilk geldiği dönemde Türkiye siyasetini tanımlayan en önemli kavram kriz ise bugün için de Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut durumu kriz dışında bir kavramla tanımlamanın imkanı yoktur. Krizle gelenler krizle gitme sürecindedir.
Dahası bugün yaşanmakta olan kriz, sonuçları açısından geçmiş tüm krizlerden daha ağır ve yıkıcıdır. Kriz her alandadır. Siyaset krizdedir. Demokrasi (artık ondan ne kaldıysa tabii) krizdedir. Ekonomi krizdedir. Toplum, iktidarın on yıllardır takip ettiği politikaların sonucu derin bir değer krizi yaşamaktadır. Tüm bunların sonucu olarak, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve diğer tüm ezilen kesimlerin sırtındaki yük daha da katlanılmaz hale gelmektedir.
Ezenler cephesinde ise, daha adını koyamadıkları, doğru bir şekilde tanımlayamadıkları bu krizler derinleştikçe, iktidar iyiden iyiye kontrolünü kaybetmiş, ne yaptığını bilmez bir halde oradan oraya savrulmaktadır. Bir yaptıkları bir yaptıklarını tutmamaktadır, bir gün söylediklerinin tam tersini ertesi gün rahatlıkla söyleyebilmektedirler.
2022 yılından AKP’nin kurulduğu 2000’li yılların başına bakılırsa, yaşanan savrulma daha da net görülecektir. Siyasette ve ekonomide büyük bir çöküşün yaşandığı bir süreçte kurulan AKP, o dönem ne vaat ettiyse bugün onun tam tersini yapmaktadır. Dün eleştiriyor gibi gözüktükleri ne varsa bugün tam da ona dönüşmüş durumdadırlar.
Bu kadar kontrolü kaybetmelerinin en temel nedeni, temel dertlerinin krizleri ve sorunları çözmek değil ama kaybedeceklerini kendilerinin de için için anladığı iktidarlarını ne yapıp edip devam ettirmektir. Çok açık bir şekilde görülmektedir ki bunun için yapmayacakları şey yoktur.
Bu yüzden de “yeni” Türkiye safsatası ile yıllarca insanları oyalayıp, bugün iktidarda kalma adına eskinin de eskisi bir Türkiye’yi halklara dayatmaktadırlar. Çareyi o “eski” dedikleri Türkiye’nin siyaset tarzında yani tekçilikte, inkarcılıkta, zorbalıkta görmektedirler. Varlıklarının devamı için Çiller gibi, Perinçek gibi eski Türkiye’nin siyasi aktörlerinin desteğine muhtaç hale gelmişlerdir.
Buna bağlı olarak da, artık krizler ve sorunlar karşısında her hangi bir söylem kurma imkanları ve kabiliyetleri kalmadığından, daha fazla zora ve zorbalığa sarılmaktadırlar. En basit sorun hakkında bile bırakalım verecek cevabı söyleyecek yalanları bile olmadığından, sözü olanları susturma, bastırma yoluna gitmektedirler. Kendi yoksunlukları yüzünden en ufak bir sözden, en ufak bir eylemden bile öyle ölesiye korkmaktadırlar ki onları bastırmak için yapmayacakları hukuksuzluk, adaletsizlik, zorbalık yoktur.
Bu yüzden de bir dönem “işkenceye sıfır tolerans” diyen iktidarın bugün gelinen noktada işkenceyi artık sokakta yapar hale gelmesinde şaşıracak bir yan yoktur. Newroz günü Adana’da polisin Furkan Vakfı üyelerine sokakta herkesin gözü önünde işkence yapması, iktidarın geldiği noktanın özetidir. Adana’da yaşananlar, iktidarın tahammülsüzlüğünün sadece Kürtlerle, solcularla, kadınlarla, emekçilerle sınırlı olmadığını, kendisi gibi düşünmeyen İslami çevrelere de iktidarın en ufak bir tahammülünün olmadığını göstermektedir. Adana’da anayasal haklarını kullanmak isteyenlere uygulanan orantısız ve ölçüsüz polis şiddeti, kadınların kadın polisler tarafından coplanması, yere düşenlerin adeta linç edilircesine dövülmesi, tüm bunlara Kürdistan’dan fazlasıyla aşina olan bizlere bir kez “Cizre’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de öyle gireriz” sözünü hatırlatmaktadır.
Özcesi, Adana’da yaşananalar bir kez daha varlığını sürdürmek için sadece Kürdistan’ı değil tüm Türkiye’yi bir işkence cumhuriyetine çeviren bir iktidar gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz ortaya koymuştur.
İktidarın dayattığı işkence cumhuriyetine karşı yapılması gereken ise iktidarın zulmüne uğrayan tüm toplum kesimlerini bir araya getirip radikal bir demokrasi mücadelesini örgütleyecek üçüncü yolun yaşam bulmasını sağlamaktır. Ve Türkiye, Kürdistan ve dünyanın dört bir yanında Newroz kutlamalarındaki coşku ve kararlılık bu konuda umutlu olmamız gerektiğini bize göstermektedir.
CİHAN DENİZ
KAYNAK: ÖZGÜR POLİTİKA
YORUM GÖNDER