AHLAKİ-POLİTİK TOPLUMA DOĞRU; RIZA ŞEHRİ VE ALEVİLER (3.BÖLÜM)
Şarkın Sosyalistleri Mazdekçi Komünarlar;
Toplumsal mülkiyeti savunan Mazdekler, kadınları da elit tabakanın haremlerinden kurtarıp kamusal ve toplumsal hayatta eşitlikçi bir hayata taşımışlardı. Araştırmacı T. Nöldke “Şark Sosyalizmi” derken A. Christensen ise “Mazdekçi Komünizm” diye tanımlar bu ortakçı yapıyı. Mazdeklerin komünal sistemi daha sonra Karmatiler’de de vücud bulacaktır. Onlar da namazsız, oruçsuz, hacsız laik bir yönetim kurarlar.
Alevi topluluklar kadın ve erkekleri ibadet ve gündelik hayatlarında, çoğunlukla eşit statülerde tutmuşlardır. Bu seküler inanç topluluğu, sarıklarının altında yüzyıllarca dogma taşıyan adamları çok rahatsız ettmiştir. Başta Ebu Suud ve Hamza olmak üzere, çoğu Şeyhülislam, Alevilerin, kadınları kamusal alana taşımalarından büyük rahatsızlık duymuş, bu eşitlikçi sosyal pratiği ‘’ahlaksızlık’’ olarak fetvalarına gerekçe yapmışlardı.
Hubyar Ocağı’ndan Anşa Bacı 1887 yılında, Tokat kadısı tarafından yargılanırken ‘’İslama ve şeriata karşı gelip insanları dinden çıkartmak, Mezdek inancına yakın bir mezhep ortaya çıkartmak, yarin yanağından gayrı her yerde ve her şeyde ortak olmak’’ ile suçlanır.[2]
Görüldüğü üzere aradan binlerce yıl geçse de mülkiyet sahipleri ve onun korucu neferleri, ortakçı bir yaşamdan korkmaktadırlar. Korktukları için de ortakçı bir yaşam düzenini savunanlara karşı, hiç de Allah’tan korkmadan, iftira ve pogrom yapmaktan çekinmiyorlar.
‘’Kavaz’’ İsmi ‘’Kavat’a’’ Dönüşüyor…
Mazdeklerin her türlü egemenlikçi ve mülkiyetçi ilişkinin reddi üzerine kurulu sosyal düzeni, dönemin ünlü yöneticilerinden Sasani Kral 1.Kavaz’ı da aurasına alır.
Mazdeklerin kendi sosyal yaşamlarını görmesi için Kral Kavaz’ı komünlerine çağırdığı, komün hayatından çok etkilenen kralın, ziyaret sonrası, yoksulları çağırıp sarayın buğday ambarlarını kendi elleriyle ‘yağmalattığı’ (H. Rezi) söylenir.
Kavaz’ın komünarlarla birlikte hareket etmesi, bazı tarihçilere göre eşiyle birlikte orgia ayinlerine katılması, mülkiyetçi tabakayı ve ruhban sınıfı rahatsız eder. Geleneksel sistem yanlılarının “düşmanı” durumuna düşen Kavaz, isim olarak lanetliler safına itilir ve ismi günümüzdeki hali olan “Kavat”a dönüşür. (M.Anter)
Hallac-ı Mansur’dan Nesimî’ye ‘’Enel Hak’’ İtirazı
Tanrı’yı insanın cisminde gören Aleviler, binli yıllarda ‘’Enel Haq’’ (Tanrı insan) diyerek O’nu gündelik hayatın bir parçasına dönüştürmüşlerdi. Madem Tanrı insanı kendi suretinden yaratmıştı Aşık Daimi’nin nefesiyle söylersek; “Ona eğilsin(di) melekler.’’ Aynı bin yılda Ortodoks İslam bu fikri “şirk” olarak görmüş, itiraz etmiş ve itirazını da ölümle fetvalandırmıştı.
Hak ile hak olan Hallac-ı Mansur “Beni gören, O’nu görür, O’nu gören ikimizi birden görür” derken yaklaşık bin yıl sonra ortaya çıkan Kuantum Fiziği de ‘’Uzaklık da mesafe de sadece görüştedir. Zerre ne ise kül de odur’’ diyecekti. Hallac-ı Mansur’dan Baba Tahir Uryan’a, ondan Seyyit Nesimi ve diğer yol erkanlarına kadar birçok yol ereni bu fikri yüzyıllarca taşıdı.
İnsanı, felsefesinin temeline oturtan Hurufi şair Seyyid Nesimi “Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam, Cevher-i lâmekan benem, kevni mekâna sığmazam’’ diyerek insanı iki cihana sığdıramayacak kadar yüceltir.
‘’Enel Hak’’ diyen Nesimi, şiirlerinde Aleviliğin temel düsturlarından biri olan Sırrı Hakikate ulaşmış insanı tarif eder. Güzel ahlâk sahibi üstün insan Tanrı’yı bedeninde eritmiştir artık; Tanrı insan, insan tanrı olmuştur.
“Zerreye aşina olanlar” der Hallac-ı Mansur. Onlar için her şey zerredir, noktadır, sıfırdır. Sıfırı ve zerreyi görenler de İnsan-i Kamil mertebesine yükselmişlerdir. “On sekiz bin alemi bir zerrede gördüm” diyerek yol’u yürümüş Muhiddin Abdal.
Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi üç büyük dinde Tanrı ulaşılmaz olan, işine karışılmayan, her şeyi mükemmel şekilde bilenken Alevilerde Hızır (Xızır) Tanrı mertebesinde olup gündelik hayatının bir parçasında maneviyat bulur. Tanrı korkulan, kul olunması gereken ilah değil; anne, baba, kardeş, hatta dost canlısı bir arkadaştır. Işıklar saçarak gelmekten öte, atına binip gelmektedir. Sırdır aynı zamanda. İhtiyaca göre hazır ve nazırdır.
Hakikatle Sınanan Yol…
Aleviler, parça iken bütün olmak, bütün iken de parçayı görmek için inanç ve toplumsal yaşamlarını koordine eden bir sistem kurmuşlardır.
Alevilik “din adamı” üzerine kurulu bir Yol da değildir. Alevilik Talip üzerine kurulu bir Yol’dur. Aleviliğin kaynağı ocaklardır. Ocak, dede ve talip birlikteliğine dayanan sosyal bir yapıdır. Dede ve talip neredeyse ocak da oradadır.
Alevilik’te Talip Pir’e, Pir Ocağa taliptir. Talip’in Dedesi, Dede’nin de Dedesi vardır. Dede’nin Dedesi talibin Mürşididir. Mürşit ise Yol’un talibidir. Yol’a talip olmak turab olmaktır.
Mürşit, Pir, Rehber, Talip, Yol’un talipleridir. Yol, Hakk’a giden Yol’dur. Hakikat, Yol’un sonundadır. Yol’un sonu Işığa açılmaktadır. Işık ki yer gök yok iken var olandır.’’ (Ü. Öztürk, Alevilik Sır İçinde Sırdır)
Mürşid, Pir/Dede, Rehber, Talip, Müsahip ve Kirvelik gibi kategorik kurumlar oluşturmuştur.
Dört Kapı, Kırk Makam Aleviliğin temel yasa ve ilkeleri olarak inanç dünyasını düzenler. Bu kapı makamlar Aleviliğin adeta yol haritalarıdır. Bir insanın Alevi olabilmesi (kan bağı dışında) ve Yol’un üzerindeki sır perdesini aralaması için bu dereceleri layıkıyla alması/aşması gerekir.
Yol’a girmek isteyen bir Alevi öncelikle bir Müsahip edinmeli ve İkrar Cemi’nden geçmelidir. Böylece Dört Kapı’ya ulaşmak için yolculuğa çıkılabilir.
Aleviliğin temel yapı taşı olarak görülen Dört Kapı ve Kırk Makamı İnsanı Kamil olmak için yürünecek yolun anahtarlarıdırlar.
Bir Alevi ilk olarak Şeriat Kapısı’na varmalı. İçsel enerjisini burada sınamalıdır. Kişi ilk yol bilgisini Şeriat Kapısı’ndan alacaktır. Buradaki “şeriat”ın İslam şeriatıyla ilişkisi yoktur.
İkinci olarak Tarikat Kapısı’nın eşiğine varmalı kişi. Bu kapı ikrar verip Yol’a girme kapısıdır. Burada Pir, talibi Yol için sınayacaktır.
Aleviliğin üçüncü kapısı Marifet Kapısı’dır. Bu kapıya ulaşan insan bir mürşid eşliğinde dervişan olmuştur artık. Bu kapıdan geçen can İnsanı Kamil olarak itibarlandırılır.
Son ve en manevi kapı Hakikat Kapısı’dır. Sırrı Hakikat da denilen bu kapıya varan canların, Tanrı’yı kendi özünde bulma yetileri oluşmuştur. Bu aşamaya varmış canların gözlerindeki sır perdesi kalkmıştır. Batını da zahiri de görüyordur insan.
Hünkar Bektaşi Veli’nin “Hararet nardadır saçta değildir, akıl baştadır taçta değildir, her ne arar isen kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, Hacc’da değildir.” sözleri tarikat kapısındaki bireyin iç dünyasına ışık tutar.
Aleviliğin felsefi yapısını oluşturan bu dört kapının da kırk makamı vardır. Bu kırk makamın manasına erişen kişi, sırrı hakikate erişen kişi olmuş, insan Tanrı’nın içinde erimiş, Tanrı da insanın içinde erimiştir. Dört kapı, kırk makamın bilgisine nail olan insan Enel Hakk’a ulaşmış sayılır.
İnsan bu içsel ve düşünsel yolculuktan sonra edindiği güzel ahlakla Rıza Şehri’nin kapılarını çalabilir…
NESİMİ ADAY
YORUM GÖNDER