SORUNLAR DOĞRU TANIMLANMADAN AHLAKİ-POLİTİK TOPLUM OLUNAMAZ (1.BÖLÜM)
“Sorunların çözümü, doğru tanımlanmalarıyla yakından bağlantılıdır.”
Politikanın ayağa düşürüldüğü ve ahlakın dini dogmalara hapsedilip yobaz bir baskı aracına dönüştürüldüğü bir çağda yaşıyoruz. Toplumun ahlak ve politika sorunları kendilerinin yanlış tanımlanma biçiminden, uygulanışına ve kendilerine yaklaşıma kadar geniş bir yelpazede seyrediyor.
Modernitenin kapitalizm, endüstriyalizm ve ulus-devlet unsurlarına karşı demokratik modernite alternatifinin ekolojik, ekonomik, ahlaki ve politik toplum unsurlarının özü de, içe doğru tanımlamalar yapmayla başlamaktır.
Her iki vazgeçilmez olgu bir bütünlük arz etse de tartışmaya politikayla başlayalım. Larousse Ansiklopedik Sözlük’te politikanın tanımı şöyle veriliyor:
– “Bir devletle yöneticilerin belli bir alanda uygulamaya koydukları görüşlerin tümü.
– Her hükümetin yönetimde izlediği yol, yöntem biçimi. Siyaset.
– Hükümetin belli bir alandaki tutumu, yaklaşımı. Siyaset.
– Herhangi bir konuda izlenen yol-yöntem.
– Bir amaca ulaşmak için karşısındakinin duygularını okşayarak, onun zayif noktalarından veya aralarındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak işini yürütme, istediğini elde etme taktiği. Siyaset.”
Devamında “politikacılık” maddesinde de şu iki tanım yapılıyor:
– “Politika ile uğraşan kişi.
– Karşısındakinin duygusunu okşayarak, onun zaaflarından yararlanarak çıkar elde etme: ustaca davranma.”…
Yukarıda sıraladığım her tanım bir zihniyetin ürünüdür ve ne yazık ki dile “masumane” bir şekilde yerleşen her tanım zamanla bir düşünsel şekilleniş yaratır. En devrimci çevrelerde bile bazen espri konusu olarak “bana politika yapma!,” bazen de ciddi platformlarda eleştiri ve suçlama konusu olarak komplo, entrika, demagoji ve duygu sömürüsü imasıyla birileri için “politika yapıyor” denilebiliyor. “Politikanın ayağa düşürülmesi” derken kastettiğimiz durum sadece bu değil. Bu tanımı gereksiz sayip söz konusu yaklaşımları veya benzetmeleri de argoya verip geçiştirebiliriz. Ama egemenlikçi zihniyetin politikayı toplumdan, halktan kopuk bir kısım hesapçı seçkinin elinde paçavraya çevirmesinin toplumda yarattığı politika antipatisinin de bununla bağı var. Sonuçta bu da bir tanımlama ve yaklaşım sorununa işaret ediyor.
Gerek bu tanımın ve gerekse genel olarak politika tanımının diğer boyutları devlet ve hükümet idaresini anlatıyor. Aristoteles’in “Politika” isimli kitabına “Devlet Nedir?” sorusuyla başlamış olmasının da gösterdiği gibi, karşımızdaki esas sorun bu nokta. Günümüzdeki “siyaset sosyolojisi” bilim dalı devlet konusunu öncelikli ve temel gündemi olarak ele alır. Ve ne yazık ki tarihten günümüze “siyaset felsefesi” de tartışmanın temeline devlet idaresini almıştır. Bu, politikayı toplumun elinden almanın da ötesinde, özünde politik bir varlık olan toplumun iktidar tarafından parçalanmasını ifade eder. Ali Fırat, bunu “toplumun inkarı” olarak nitelendiriyor.
Aynı sıkıntılar ahlakın tanımlanmasında da geçerlidir. Ama politikanın tersine ahlak, toplumda ve neredeyse toplumu boğan bir boyunduruk olarak bırakıldığı için daha karmaşık bir yapı-sorun teşkil ediyor. A. Cevizci’nin “Felsefe Sözlüğü”nde ahlak şu şekilde tanımlanıyor:
“- Genel anlamda, mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü. İnsanların kendine göre yaşadıkları, kendilerine rehber aldıkları ilkeler bütünü ya da kurallar toplamı.
– Bir kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiliğini ifade eden tutum ve davranışlar bütünü, huy. Ahlak, çoğunluk bir toplum tarafından benimsenmiş olan davranış kodlarını temin eden görgü kurallarından, hukuk ve dinden ayırt edilir. Bunlardan görgü kuralları ahlakla doğrudan ilişkili olan eylem türlerinden daha az ciddi olduğu düşünülen davranış için kullanılır. Hukuk ise, ahlaktan kurallara, yaptırımlara, yasaları yorumlayıp cezalar veren resmi görevlere sahip olmak bakımından farklılık gösterir. Bununla birlikte ahlak tarafından yönetilen davranışla hukuk tarafından yönetilen davranış arasında dikkate değer bir örgütleme vardır.”
Bu tanım ve yorum mevcut durumun izahı açısından doğru, ancak ahlakı tanımlamak acısından kanımca yetersizdir. Ahlakı davranış kuralları bütünü veya “ilkeler bütünü” olarak tanımlamak, onu “sözlü hukuk” olarak tanımlamaktan pek de farklı değil. Yanı sıra, onu adab-ı muaşeret ile hukuk açısından bir yerde konumlandırmak onu kategorize etmek demektir. Daha doğru bir tanım, ahlakın geniş bir yelpazede adab-ı muaşereti de hukuku da kapsadığıdır.
M. AYDIN SÖĞÜT
YORUM GÖNDER