KADIN DEVRİMİNİN EVRENSEL DİLİNİ OLUŞTURMAK (2.BÖLÜM)
Kapitalist Modernitenin Savaşında Piyon Olmamak
Şimdi 21. Yüzyılda kapitalist modernite güçlerinin herkesi kendisiyle birlikte batırmaya çalıştığı üçüncü dünya savaşı koşullarındayız. Bu savaş, alışılagelen bir savaş değil. Toplumsal kriz, ekonomik kriz, ekolojik kriz iç içe geçiyor. Kapitalist sistemin felaketi bir salgın hastalık gibi yayılıyor. Kanserli hücreler nasıl canlı hücrelere saldırıp tüketerek ilerliyorsa, kapitalist modernite de toplumun en canlı hücrelerine yöneltiyor saldırılarını. Öyleyse demokrasi ve özgürlük güçlerinin kendilerini bu felaketten korumaları ve hasta hücreleri tedavi etmesi ancak kök hücre tedavisi ile mümkün olabilir. Kök hücrenin kaynağı ise yukarıda belirttiğimiz gibi kadın oluyor. Böylece bir kez daha kadına ve kadın özgürlük sorununa yaklaşım toplumsal özgürlük mücadelesinin derinliğini belirliyor. Bir yandan geçtiğimiz yüzyıllar içinde kadın mücadelesinin nasıl değişimler yarattığına şahidiz. Bir yandan bir bilinç oluştuğunu, belli haklar geri kazanıldığı belirtebiliriz, ancak diğer yandan kapitalizmin toplumsal cinsiyete, sosyal sınıfa, ırka bağlı olarak yeni baskı ve bağımlılık türleri yarattığını da görüyoruz.
Kadınlar yığınlar halinde ücretli işgücü piyasasının parçası haline gelirken ücretli emeğe, devlete, ulusötesi şirketlere, ataerkil-feodal hiyerarşiye daha fazla bağımlı hale geldiler. 1980’lerin sonunda Sovyetlerin çöküşünün sol ve devrimci toplumsal hareketlerde derinleştirdiği parçalanma ve kapitalist sistemin bu çöküşü kendi zaferi olarak ilan etmesinin etkileri hala aşılabilmiş değil. Sonuç olarak günümüzde birçok insanın kapitalist sisteme bir alternatif geliştirilebileceğine olan inancını yitirdiğini gördüğümüz gibi devrimci-muhalif hareketlerin önemli bir kısmının da vizyonunu yitirdiğini görüyoruz. Öte yandan neoliberal ve yeni sömürgeci uygulamalarla özgürlükçü hareketlerin, grupların, kişilerin uğruna mücadele ettikleri pek çok kavramın, temanın devletler, çok uluslu sivil toplum kuruluşları ve şirketler tarafından kullanılmaya başladığına da tanık oluyoruz.
Kapitalist modernite kendisine karşıt güçlerin söylemlerini kendi kara deliğine çekerek, radikal bir itirazın önünü keserken kendini de meşrulaştırıyor. Bu durumda bu sistemle derdi olanlar, sadece uyum sorunu yaşamaktadırlar. Yoksa herkes eşit fırsatlara sahiptir. Dünyanın herhangi bir yerinde olabilirsiniz, ancak iyi fikirleriniz ve doğru becerileriniz varsa, ünlü ve başarılı olabilir, zengin olabilir ve dijital medya aracılığıyla çok fazla etki sahibi olabilirsiniz. Bu fırsatlara erişmenin tek geçer yolu sistemle uzlaşma olarak sunulur. Sunulan bu resmi mümkün kılan gerçek ise ataerki, devlet ve kapitalizm tarihinin çağdaş ifadeleri olan savaşlar, sınır rejimleri, devlet şiddeti, mülksüzleştirme, güvencesizlik, toprağın sömürülmesi ve ekolojik yıkım ve kadın kırımıdır.
Sınırları Aşarak Mücadeleyi Evrenselleştirmek
Kapitalist modernitenin krizinin bu dışavurumları karşısında gelişen itirazların, hoşnutsuzlukların sınırların kapatılması, yabancı ve kadın düşmanlığı formlarına bürünerek yeni sağ ve faşist hareketlere akması, devrimci-muhalif hareketlerin ideolojik ve politik parçalılığından da kaynaklanıyor. Bu da yüzyılımızda demokratik modernite güçlerinin küresel örgütlenme, birlik ve dayanışma sorunları üzerinde ciddiyetle durmasını zorunlu kılıyor. Yine yükselen yeni sağın en fazla hedef aldığı konuların kadın mücadelesinin kazanımları olması da bu açıdan değerlendirilmesi gereken bir diğer önemli nokta. Son on yılda gelişen kitlesel eylemsellikler, küresel kampanyalar, oluşturulan ulusötesi ağlarla kadın hareketinin önemli bir direniş odağı haline geldiğini ve sağ-faşizan eğilimleri kendinden uzak tutmayı başardığı belirtilebilir. Bu anlamda kadın hareketinin deneyimlerinden daha fazla beslenmek sistem karşıtı kesimlerin örgütlenmesine katkı sunabilecek potansiyelde.Kadınların örgütlenme deneyimi, uzun bir geleneğe ve konuları ve mücadele alanlarını birbirine bağlama potansiyeline ve gücüne sahip. Günümüzde kadın mücadelesinin özneleri, cinsiyet, ırk, sınıf, cinsellik, ulus, din ve/veya diğer farklılık eksenleri, güç ve eşitsizliği, egemenlikçi kadın ve erkek tanımlamalarını sorgulayarak demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yeni kanallar açmakta. Bu mücadele, kapitalist modernite ve patriyarkanın kurduğu baskı rejiminin farklı yönlerini ve bunların birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu görme kabiliyetini geliştirdiği için çağın ihtiyaçlarına göre örgütlenmenin enerjisini etrafına taşırmakta.Dar bir yaklaşımla kadının mücadelesinin kadının çalışma hakkı, eşit ücret, eğitime erişim, kürtajın yasallaştırılması, kadına yönelik şiddete karşı vb. somut sorunlar için mücadele etmek üzerine kurulu olduğu düşünülse de, her türlü sistem karşıtı harekette kadınların büyük rol oynadığını görüyoruz. Kapitalizm ve küreselleşme karşıtı toplumsal değişim ve küresel adalet hareketinin güçlendiği 2000’li yılların başında oluşturulan Dünya Sosyal Forumunun örgütlenmesinde, birçok farklı ulusötesi, yerel veya bölgesel protesto hareketi dalgasında kadınlar seferber oldular. Bu seferberlikle Arap ülkelerinde kendi özerk meclislerini oluşturdular, halkların baharı direnişlerinin öncüsü oldular. Monsanto gibi çok uluslu şirketlerin yerel üretim formlarına saldırıları karşısında yerel tohumların savunuculuğunu yaptılar. Toprağın talan edildiği barajlara ve madenlere karşı bedenlerini siper ettiler. Kadınlar kendi hareketlerinde, cemaatlerinde ve toplumlarında baskıya karşı mücadele ediyorlar. Sömürgecilik, ırkçılık, sınıf sömürüsü ve cins sömürüsünün sorgulanması, meydan okunması son yılların en önemli gündemi olduğu görülüyor. Bütün bu mücadele dinamiği ve diyalektiği içinde radikal bir devrimci anlayışa olan ihtiyacın daha fazla belirginleştiği görülüyor. Bununla birlikte bütüncül bir mücadele geliştirmemizin önünde bizi engelleyen birçok yön, birçok çatışma çizgisi var. Bunları stratejik olarak, ama aynı zamanda somut olarak örgütlenme şekillerimizde ve yöntemlerimizde ele almamız önemli.Yukarıdaki bölümlerde de değindiğimiz gibi sorun küresel. Ancak bu küresel sorunlara en anlamlı cevaplar yerelden geliştirilebiliyor. Yerel-küresel ilişkisi birbirini gözeten, birbirinin ufkunu açan bir perspektifle kurabilmek kadın mücadelesinin uzun soluklu örgütlenmesi için önemli. Yerel koşullara göre farklı yerlerde koordineli ve birlikte çalışmamız gerekiyor. Son on yıllarda, kapitalizme karşı ulusötesi, küresel mücadele ihtiyacı konusunda artan bir bilinç görüyoruz. Kadın mücadeleleri, feminist mücadeleler, ataerkilliğe karşı mücadeleler her bölgede kendine has özellikler taşımakta. Bu zenginliğin kendisi ulus-devlet sınırlarına sığamayacak kadar devrimci potansiyel taşıyor. Dolayısıyla 21. Yüzyılın kadın devriminin yüzyılı yapma perspektifiyle hali hazırda biriktirdiğimiz deneyimleri demokratik dünya kadın konfederalizminin örülmesi için yeniden ele almak, daha güçlü ve kalıcı bağlar geliştirmek kadın mücadelesinin demokratik modernite inşasındaki öncülüğünü doğru bir örgütlenme zeminine kavuşturacaktır. Başladığımız noktaya geri dönersek bugün Rojava’da bunu geleceğe bırakmadan, tarihimizden güç alarak şimdiden yapmanın enerjisi ile kadın devriminin enternasyonal dili oluşuyor.
ANDREA WOLF ENSTİTÜSÜ
YORUM GÖNDER