BİR OLMAK, İRİ OLMAK, DİRİ OLMAK
Her şeyin birleşme veya dağılma karakterinde var olabildiği evrende her birlik tümel birlik içinde tikel birliktir. Her birlik aynı zamanda bir dayanışmayı ifade etmektedir. Bunun iyi ya da kötü olduğu ise toplumsal ahlakla belirlenen bir yargıdır. Aborjinlerin törenlerde söylediği bir şarkıda şöyle demektedir: “Bize sessiz şarkılar söyleyen/ Bize birbirimiz yoluyla öğreten/ Sonsuz birlik/ Adımlarıma güç ve bilgelikle rehberlik et/ Yürürken dersimin ne olduğunu görebileyim/ Tüm yaratılışların amacı saygı duyabileyim.” Birlik için ve birlikle yürüyen insanın bu sonsuz birliğin amacına saygı duyması, bu amaca göre yaşaması demektir. Birçok kurumun evrenin sonsuz birliğin amacına yönelik farklı tanımları vardır; bizce sonsuz birliğin amacı özgürlüktür. Bu amaca bağlanmadan hiçbir birlik ve dayanışma ezilen, sömürülen insanlığın lehine başarılı olamaz.
Varlık-bilinç-form diyalektiği sonsuz bir döngü olarak hem doğada hem toplumda birbirinden farklı nitelik ve biçimlerde kendini gerçekleştirmektedir. Ona sonsuzluğu sağlayan ise birliğin kendi içinde yaşam sürecini tamamlayıp farklılaşarak dağılma eğilimine girmesidir. Yaşam diyalektiği içerisinde hiçbir form ebedi değildir. Her form bir birliği ifade ettiği gibi bu formun dinamiklerinin olgunlaşıp farklılaşma eğilimine girmesiyle o birliğin ömrü tamamlanmakta, dağılma eğilimine girmektedir. Birlik kadar dağılma, parçalanma farklılaşma da doğa ve toplumda yaşam diyalektiğinin temel karakteridir. Bu karakter bilmeden doğayı ve toplumu doğru yorumlamak olanaklı değildir. Doğada atom altı parçacıklarının birliği atomları, atomların birliği elementleri, elementlerin birliği maddi varlıkları, nesneleri oluşturarak gezegenleri, yıldızları, evreni oluşturmuştur. Hepsi en küçükten en büyüğe doğru birer birlik olmadır, birlik olmayla bir güç yoğunlaşması oluşturmaktadır. Bu güçler nitel-nicel dönüşümler yaşayarak dağılmakta veya başka varlıklarla birleşme eğilimine girerek ilk formlarını kaybetmektedir. Birleşme dağılma döngüsü kendi içindeki sonsuz değişme, dönüşme devinimiyle süreklilik kazanmaktadır.
Toplumsal yaşam da böyledir. Varlık-bilinç-form diyalektiği içinde klan, kabile, aşiret, kavim, ulus, aile, hanedan, tarikat, cemaat, mezhep, din, kültür, dil, sınıf, sosyal birlikler, ekonomik birlikler, hatta iktidar devlet birlikleri dahil olumlu-olumsuz çok fazla birlik biçimiyle tarihsel toplum niteliği kazanılmıştır. Eğer birlik kavramının oluşturduğu anlamla insanlık tarihine bakılırsa, bir yanıyla tarihin bir birleşmeler, ayrılmalar, dağılmalar tarihi olduğu görülecektir. Kendini milyonlarca yıl sürdürülebilen ilk toplumsal birliklerden olan klanlar da ömürleri yüzyılları alan devasa imparatorluklar da kabile, aşiret konfederasyonları da dağılmışlardır. Dağılanlar başka nitelik ve niceliklerde yeniden birleşmeye çalışmışlardır. Dağılmış olan birleşme eğilimine birleşmiş olan dağılma eğilimine meylederek diyalektik döngüyü tamamlamaktadır.
Buna rağmen tarihsel, toplumsal hafızasında her dönem en çok aranılan şey “birlik” olmuştur. Birlik olmak övünülmüş, birlik olamama eleştirilmiş, nasihatler hep birlik olmak için verilmiştir. Tarihsel deyimler, atasözleri hep birlik olmayı öğütlemişlerdir. “Birlikten kuvvet doğar.” “Bir elin nesi var , iki elin sesi var.” “Yek yek e, dudu gelek e, sê zibareyek e.” “Eger hûn nebin yek, hûn ê herin yek bi yek.”(Eğer bir olmazsanız, bir bir gidersiniz.) Bunlar gibi her halkın dilinde onlarca sayılabilecek benzer atasözleri birliği öğütlemektedir. Derginin bu sayısının konusu da aslında aynı tarihsel öğütlemeyi yapmaktadır.
Birlik olmak toplumsal ihtiyaçtır. Bunun niteliği ve işlevi oluştuğu olan amaç, ihtiyaç etrafında belirlenmektedir. Doğal ahlaki ve politik toplum niteliğinin korunduğu bütün toplumsal yapılarda her birlik toplumsal ve bireysel ihtiyaçları karşılamak, var olan bir soruna çare bulmak, toplumsal yaşamı korumak, sürdürmek, geliştirmek esasına dayalıdır. İnsanlık tarihinin iktidar, devlet sapmasıyla çatallandığı zamandan bu yana birlik olmanın niteliğin amacı da çatallanan bu tarihsel kolların niteliğine ve amacına bağlanmıştır.
Toplumsal tarih ırmağının çatallanmasından sonra oluşan iki ayrı kolun var olabilmesi birbirine karşı yürüttükleri mücadeleye bağlıdır. İktidar, devlet kolu, ahlaki ve politik toplumu yıkarak kendini var edip geliştirmektedir. Ahlaki ve politik toplum ise devletli uygarlığa karşı mücadelesini geliştirdikçe varlığını koruyabilmektedir. Demokratik uygarlığın da devletli uygarlığın da varlık mücadelesi bir yanıyla kendi birliğini oluşturma ve geliştirme mücadelesidir. İlk toplum formlarının oluştuğu zamandan günümüze kadar süregelen ve devlet, iktidar dışı toplumları oluşturan bütün kültür, etnisite, sosyal sınıflar, kadın, inanç hareketlerinin oluşturduğu total birlik, demokratik modernite olarak somutlaşmaktadır. Diğer tarihsel kol iktidarcı, devletçi, sömürücü sınıflar, sosyal, siyasal, ekonomik gruplar ve bunların oluşturduğu kurumlar bütünüdür. Ve devletli uygarlık veya güncel biçimiyle kapitalist modernite olarak somutlaşmaktadır. Bu iki karşıt yapının doğrudan veya dolaylı birbiriyle ilişkilendiği veya keskin biçimde ayrıştığı yaşam alanları vardır. Demokratik modernite unsurlarının kapitalist modernite unsurları tarafından sistematik bir şekilde saldırıya uğraması ve geriletilmesi sonucunda, dünya büyük çoğunluğuyla kapitalist modernite unsurları tarafından işgal edilmiş durumdadır.
Her Bir Toplumsal Örgüt, Amacına Göre Birlikler Oluşturur
Kapitalist modernite unsurlarının kendi var olma amaçları gereği sürekli güçlenmek ve demokratik modernite unsurlarına (inanç, kültür, ahlak, komün, etnisite hareketlerine, uluslara ve bunların modern biçimleri olan her türlü sivil toplum kuruluşlarına, örgütlerine) saldırarak var olabilmektedir. İnsanlığı ve oluşturduğu mirası sömürmenin olanağını bu sistematik saldırılarla elde etmektedir. Köleleştirilmeyen insanı sömürmek olanaksızdır. Bunun için saldırıp özgür iradesini kırmak, onu özgür yaşamın bütün maddi ve manevi olanaklarından mahrum bırakmak, amacına göre kendini konumlandırmaktadır.
İnsanlığın tarihsel var olma hakikatinden sapmanın ifadesi olan iktidar-devlet yapıları karşısında özgürlüğü, özgür yaşamı savunmanın yegane yolu her biçimi ile direnişi geliştirmektir. Nasıl ki iktidar devlet yapıları kültürel, sosyal, inançsal, düşünsel, ekonomik, askeri ve benzeri yaşamın bütün biçimleri ve unsurlarıyla saldırıyorsa yaşamın bütün biçimleri ve unsurlarıyla kapitalist modernitenin yıkımına karşı direnmek özgür yaşamın olanaklarını geliştirmek, savunmak bir zorunluluktur.
Üçüncü Dünya Savaşı’nın yaşandığı günümüzde ezilen, sömürülenlerin her türlü sorunlarını çözmek için birlik, dayanışma ve güç birliği yapmaya ihtiyaç vardır. Yaşamın her alanı içinden çıkılmaz sorunlar yumağına dönüşmüştür. İktidar, devlet, sömürü, sınıflaşma, sağlık, eğitim, ekoloji, kültür, dil, demokrasi, doğa, siyaset, hukuk, güvenlik, kadın, aile, sosyal vb. sorunlar birer mücadele konusu ve mücadele alanıdır. Bu mücadelede başarı, örgütlenme ve birlikte gelecektir. En küçük yerel birimden küresel boyuta kadar birlikler oluşturmak benzer sorunlar etrafında güç birliği, dayanışma örgütlemek, demokratik iradeyi açığa çıkarıp geliştirmek ve Üçüncü Dünya Savaşı’na bir karşı cephe olarak dayatmak, günümüzde insanlığın aranılan birliğidir. Her bir toplumsal örgüt, kendi alanı ve özel amacına göre yaşam üretmeye çalışan bir birlik olarak, kapitalist modernite sistemine muhalefet eden onu halkların eşitliği, özgürlüğü lehine değişime, dönüşüme zorlayan etkinliği bu temelde hareket eden bütün diğer muhalefet unsurlarıyla dolaylı birliği ve dayanışmasını da ifade etmektir. Sistem muhalefetine karşı kapitalist modernitenin geliştirdiği savunma liberal demokrasi, sosyal refah devleti politikalarıyla esnek, tolere edici bir yaklaşımla karşı muhalefetin basınç ve şiddetini emen, sistemin içine çekip kendine benzeştirmeye çalışan, etkisizleştiren yönlendirme, planlama taktikleriyle karşılamak olmuştur. Kapitalist modernite sistemi küresel çapta alternatif sistem olma iddiasıyla çıkış yapan sosyal demokrasi, reel sosyalizm, ulusal kurtuluş hareketlerini de içine çekip kendine benzeterek, sistemin birer mezhebi haline getirmiş, onlar aracılığıyla halkların, bütün toplumsal muhalefet örgütlenmelerinin fasifizasyonunu, marjinalleşmesini önemli oranda sağlamıştır. Alternatif bir cephe, birlik olma hedefi olan muhalefetin sistemin içine çekilerek tolere edilebilir sınırlara (sistemin hukuksal, idari siyasi yapısına bağlanması) hapsedilmiştir. Tolere edilemeyen sistemin esnetilmiş idari, hukuki sınırlarını aşma çabasında olan örgütlenme, muhalefet birlikleri ise yalnızlaştırılarak hedef haline getirilmekte ve sistemin bütün iktidar araçlarıyla saldırıp tasfiye etmeyi esas almaktadır.
Tarih boyunca toplumlar çeşitli amaçlar için birlikler oluşturmuşlardır. Devletler, imparatorluklar birer güç iktidar birliğidir. Kabile, aşiret konfederasyonları, tarikat, cemaat, mezhep, din gibi inanç birlikleri de kimi zaman tarihsel süreci şekillendirmişlerdir. Tarih ırmağının devletli uygarlık kolu da demokratik uygarlık kolu da her çağın kendine özgü örgütlenme birliklerini oluşturmuş, bunlarla belli tarihsel süreçleri belirleyip etkilemişlerdir.
Demokratik Uluslar Birliği
Marksist-Leninist gelenek bütün ezilen, sömürülen halkların, sınıfların kurtuluşu adına sosyalizm, komünizm inşa etme amacıyla kapitalist modernite sistemi karşısında alternatif bir sistem kurmaya çalışmıştır. Birçok ülkede devrimler olmuş, adına sosyalist denilen devlet, iktidar yapıları oluşturulmuştur. Ancak bunların, halkların küresel birliğini oluşturmak yerine zamanla kapitalist modernite sistemine benzeşmeye başlamasının nedeni iktidar, devlet ve zor araçlarını bir inşa aracı olarak kullanılmasıyla bağlantısı vardır. Birçok ülkede gerçekleşen sosyalist devrimlerin yarattığı değerlerin üzerinde iktidar-devlet yapıları oluşmuş ve bunlar halkları, toplumları özgürleştirmek, özgür toplumlar birliği oluşturmak yerine diğer güya sosyalist olan devletlerle ekonomik, askeri, siyasi, teknolojik dayanışmayı esas almıştır. Sosyalizmde alakası olmayan iktidar, militarizm yarışı kapitalist modernite unsurlarından beter baskıcı diktatoryal yapılar oluşturmuş ve sonunda Sovyetler Birliği gibi küresel bir birlik bile sosyalizm amacına ters düşmenin bedelini dağılmayla ödemiştir.
Ezilen, sömürülenlerin, özgürlük sorunu olan bütün toplumların ve toplumsal farklılıkların nasıl bir alternatif birlik, dayanışma, mücadele oluşturması gerektiği sorusu tekrar sorulmaya başlanmıştır 1968 hareketi bu soru etrafında gelişen bir harekettir. Anarşist, ekolojist, feminist ve diğer komünal demokratik hareketler, toplumsal kurtuluş ve özgürleşme alanında oluşan boşluğu doldurmaya çalışmışlardır. Proletarya birliğiyle oluşturulmaya çalışılan diğer birlik ve özgür yaşam amacı gerçekleşmedi. Ama iktidar ve devlet sisteminin dışında kalan bütün toplumların özgür yaşam amacı devam ediyor. Bunun için yerelde komün, meclis, kooperatif, akademi gibi sınırlı örgütlenmelere kadar bölgesel, küresel dayanışmaya, birliğe de ihtiyaç var.
Kapitalist modernite, “imparatorluk”, “çokluk” kitaplarının yazarlarının anlattığı gibi dünyayı bir ağ gibi sarmış, başı ile kuyruğunda aynı kanın aktığı bir canavardır, bu ağ olabildiğince yerele, doğaya yayılmakta, oluşturduğu her yeni birimle simbiyotik bir ilişki kurmaktadır. Kanser gibi toplumsal varoluşu sağlayan tüm yaşamsal kaynakları sömürerek, kurutarak var olabilen bir birliktir. İğneden ipliğe yaşamın bütün maddi ihtiyaçlarını kapitalist modernitenin hegemonik ağının içinde tedarik edildiği, ağın dışında kalan tedavi olanaklarının sistematik olarak yok edildiği bir birliktir, bu canavar. O kadar büyümüştür ki, ölümsüzlüğe çok yakın bir aşamadadır. Fakat onun çelişkisi de budur; ölümsüzlüğe yaklaştıkça ölmeye başlayan, zirvede enerjisini yitirmeye başlayan, kendi kuyruğunu yemeye başlayan bir yapıdadır. Bu şekilde bile uzun süre yaşayabilir dünyanın herhangi bir dağından sistemin ağına bağlanmış telefonuyla oynayan çoban da dünyanın süper zenginleri listesine giren büyük sermayedarlar da bu ağın bir parçasıdır. Hegemonya o kadar yayılmıştır ki havanın, toprağın, suyun, güneşin tedarikinin dahi önemli oranda sistemsel ağdan sağlandığı bir durum yaşanmaktadır. Her dağ orman, ırmak, çeşme vs. özel mülke dönüştürülüp kapitalleştirilmektedir. Bu sistemsel ağ devasa bir doğa toplum karşıtı birliktir, her şeyi yutup midesinde öğüten, bünyesine dahil eden dinamik, değişip dönüşen zayıflıklarını, ihtiyaçlarını tespit edip gideren kendini yenileyen bir birliktir.
Bütün toplumların bu devasa kapitalist modernite birliğine karşı birlik olmaya ihtiyacı vardır. Ancak bu birlik iktidar, devlet olmaya doğru giden, hiyerarşik, merkeziyetçi karakterde değil; her türlü iktidarcılık, devletçilikten demokratikleşmeye, komünalleşmeye, ahlaki ve politik toplum olmaya doğru giden bir karakterde olmalıdır. İktidarcılığı, devletçiliği, dinciliği, sınıfçılığı, milliyetçiliği esas alan birlikler tarihsel süreç içinde çokça kurulmuşlardır. Bu birliklerin bir çokları halkların direniş mirasına çok şey de katmışlardır ancak bunlar günümüzün birlik ihtiyacına cevap olamazlar. Aşiret, kabile konfederasyonları veya Hristiyanlık, İslamiyet gibi dini birlikler işlevselliklerini yitirmiş, çağın sosyo-kültürel politik ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte değillerdir. Yeni bir anlayışı ve zihniyet yapılanmasıyla birinci ve ikinci doğayı ekolojik, demokratik bir anlayışla yeniden yapılandırma hedefi olan bir birlik olmalıdır. Topluma ve doğaya karşı saygılı olan, onların uzun süreli yaşaması için gereken şartları oluşturmaya çalışan, kapitalist modernitenin oluşturduğu yıkımı tamir edecek bir anlayışı ve programı olan bu hedefleri demokratik birlik ve örgütlenmelerle gerçekleşmeyi planlamış bir birlik, halkların birlik olma ihtiyacına cevap verebilecektir. Demokratik çeşitliliğin, her türlü homojenleştirme karşısında bir toplumsal ekoloji oluşturduğu, dayanışarak tehlikeleri bertaraf etme ve yaşam koşullarını oluşturan bir birlik, halkların, toplumların arayışına umut olabilir. Bu birlik doğa ve toplum ekolojisinin teminatı olmalıdır. Bunu gelecek bir zamana ertelemeden şimdi başarmaya çalışmalıdır. Dikey değil, yatay örgütlenmeyi esas alan; yerelden evrensele doğru en küçük toplumsal örgütü dahi içine alan, dayanışan demokratik modernite ağının kılcal ve ana damarlarını oluşturan; herkesin yaşamının diğerlerinin yaşamasına bağlı olduğu; iktidar, devlet sınırlarını aşmış bir toplumlar, halklar birliği, kapitalist modernitenin çökmeye başladığı, Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında çağın birlik ihtiyacına çare olabilir.
Bu kıstasları ilke edinmiş tek somut model A.Öcalan’ın önerdiği ve Özgürlük Hareketi tarafından pratikleştirilmeye çalışılan Demokratik Ulus, Demokratik Modernite sistemidir. Demokratik Ulus birliği ülke veya bölge özgülünde bulunan bütün kültürleri, etnisitelerin, dilleri, ezilen, sömürülen sınıfları, kadınları ve diğer sömürülen sosyal grupların, bütün inanç toplumlarını, siyasal örgütlerin, ahlaki ve politik toplumun geleneksel ve modern bütün örgütlerini radikal demokrasi etrafında, demokratik ulus çatısı altında birleştirme projesidir. Halkların ekolojik, demokratik, komün, meclisi kooperatif, akademiler şeklinde örgütlenen, kendi kendine yeten, kendi kendini yöneten, özgür demokratik toplumlar birliğidir. Bunun uluslararası biçimini Öcalan, “Demokratik Uluslar Birliği” olarak adlandırmaktadır. Demokratik Uluslar Birliği, kapitalist modernite sistemi karşısında gerçek mücadele ve alternatif sistem olarak halkların, ulusların birliği ve dayanışmasını ifade edecek ve pratikleştirecektir.
METİN YAMALAK
YORUM GÖNDER