SAĞLIĞIN KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE BAĞI
Sağlık; bedensel, ruhsal, zihinsel, sosyal ve siyasal iyilik hali, hatta özgürlüklerin sürdürebildiği haldir. Yaşamın her alanında özgür olma hali de diyebiliriz. Özcesi bireyin, toplumun kendi kendine yetebilme, iyileşebilme yeteneği ve bilgisine sahip olma hali olarak da tanımlayabiliriz.
Kapitalist modernite, tekelci devlet ve iktidar aracılığıyla her şeyi kar sermaye mantığı çerçevesinde bağımlılaştırdığı gibi sağlık alanını da bağımlılaştırır. Kapitalizm, sistem ağını bu tarzda örerek egemenliğini ve hegemonyasını güçlendirir. Önderlik “Sağlık alanındaki bağımlılık genel bağımlılığın bir göstergesidir.” diye belirtir. Bu alanındaki olumsuz gelişmeler, genel alanlardaki olumsuz gelişmelerin de yansımasıdır. Bağımlılık köleliğin göstergesidir. Özellikle sağlık alanındaki özgürleşme mücadelesi toplumda ne kadar özgürleşme sorununa çözüm ürettiğinin de belirtisidir.
O zaman bir toplumun özgürleşme imkânını elde edebilmesi için fiziki, zihni ve ruhi olarak sağlık sorununu çözmesi gerekir. Öncelikle kadın özgürlük mücadelesini geliştirmek ve zaferle taçlandırmak önem arz etmektedir. Neden diye sorulduğunda, cevabı, kadın tahakküm altına alındığında, köleleştirildiğinde doğa da, toplum da, ekonomi de, sağlık da tahakküm altına alınır. Bundan dolayı kadının özgürleşmesi, sağlığın, toplumun, doğanın özgürleşmesini kısacası yaşamın her alanının özgürleşmesini sağlar. Esas olarak özgürleşme süreci doğası gereği kadında başlar. Kadın, özgürleşme sürecinin kök hücresi olarak tanımlanır. Kadının kendini tanıması, xwebunlaşması, yaşama doğru anlam yüklemesi, öz örgütlülüğünü gerçekleştirerek özgürlük yolunda yürümesi kelebek etkisi misali her alanı etkiler.
Tarihin başlangıcında doğal toplum sürecinde insan- toplum sağlıklıydı. Yaşam bütüncül olduğundan var olan hastalıklara kolay çözümler üretilir. Sağlığa öncülük yapan bilge kadın tüm bilgilerini toplumla paylaşır ve topluma mal eder. Şifa dağıtan yani Şifager’dir. Bilgisini ilk öğretmeni olan doğadan öğrenir. İyi bir gözlemci, doğayla uyumlu ve doğa güçlerini hisseden ve uygulayandır. Bilgisini doğadan öğrenerek bilince dönüştürür. Sistemini, zihniyetini, düşünce yapısını sağlıklı ve özgür yaşam üzerine kurar ana tanrıça bilge kadın. Doğayla bağı simbiyotik ilişki çerçevesinde olduğundan muazzam bir şekilde birbirini tamamlama ve empati var, doğayı hissetme var. Bilge kadının doğanın gizil güçlerini hissetmesi, bilgisini bilince dönüştürerek ve bunu toplum sağlığı için kullanması önemli bir yöntemidir. Birbirine zarar verme olgusu yok. İlişkiler sağlıklı. Zihinsel, ruhsal ve bedensel sağlık birbirinden kopuk ele alınmamakta bilge kadınlar tarafından. Bütünlüklü bir bakış açısına sahip. Sağlığın tekelleşmesi, toplumun bilgisizleştirilmesi ya da bilginin para karşılığında topluma satılması yoktur doğal toplum döneminde. Kısacası kadın öncülüğünde gerçekleşen yaşamda toplum bağımlı değil özgürdür. Sağlığını kendi bilgisiyle ve öz imkanlarıyla korumakta ve geliştirmektedir. Toplum kendi varoluşsal gerçekliğinin bilinciyle özgür yaşar. Kendi kendine yeterli konumdadır.
Kadının köleleştirilmesiyle birlikte kadının elinde bulunan sağaltıcı gücü ya da doğadan ve yaşamdan elde ettiği sağlık bilgisi de çalınır egemen erkek tarafından.
Aslında egemenler bütünlüklü bir yaşamı paramparça yapıp nasıl tekellerine alabileceklerini çok iyi planlar. İlk başta bütünlüklü zihniyet ve yaşamı temsil eden kadını- bilge kadını hedef alarak tahakküm altına alır. Tabii bu kolay olmaz. Kadının büyük direnişi ile karşılaşır kurnaz erkek. Hileleriyle, kurnazlıklarıyla, yalanlarıyla kadının direnişini kırmaya çalışır.
Sömürgeci tekelci sistem, ağlarıyla, bağlarıyla kölelik zincirlerini halka halka birbirine ekleyerek güçlendirir. Buna karşı kadın öncülüğünde özgürlüğe ulaşmak içinde her alan birbirine kenetlenerek bu zincir halkalarını parçalamak için gücünü ve enerjisini birleştirir. Diyalektiksel olarak birbirini etkileme ve tamamlama durumu söz konusudur. Yaşam bir bütündür. Parçalanamaz, bölünemez, ayrıştırılamaz. Hakikat budur. Tersi hakikatten uzaklaşmadır, körlüktür, yabancılaşmadır, sağlıksızlıktır. Demokratik modernite paradigması demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ışığında sağlık da, bütünlüklü olarak ele alınır. Ve topluma mal edilerek sağlıklı topluma ulaşılır. Sağlık toplumsallaştığında doğru rol ve misyonuna kavuşur.
Günümüzde sağlık alanı, tekelci-iktidarcı devlet kurumlarının insafına bırakılmıştır. Bu kurumlar hastalık, bağımlılık ve kölelik üretir. Her şeye kar mantığıyla bakılır. Özellikle modern tıp adı altında bunu geliştirir kapitalist modernite. Modern tıp, perspektifini pozitivist bilimden alarak doktorları, sağlık çalışanlarını yetiştirir ve kurumlarını açar. Pozitivist bilim paradigması ile açılan bu kurumlar ( Üniversite, sağlık okulları, akademiler vb) cinsiyetçiliğin tıp alanında gelişimini derinleştirerek kadının bu alanlara girmesini hem engeller hem de yasaklar. Egemen erkek zihniyet bir yandan kadının tıp alanında bilgisi, deneyimi, yeteneği sanki hiç olmamış gibi yaklaşır. Diğer yandan ise tarihin derinliklerinde akarak ve deneyimlenerek gelen sağlık bilgisini toplumla paylaşan ve toplumun hizmetine sunan bilge kadınları cadı olarak adlandırarak diri diri yakar. Her yönüyle kadının elinden çaldığı sağlık bilgisinin ve deneyiminin, kendi sisteminin ve denetiminin dışında kullanılmasına tahammül etmez. Kendisine alternatif olarak gördüğü kadını korkunç şiddet yöntemleriyle katlederek yok etmeye çalışır. Hem de kılıfına uydurarak.
Kadın bedeni sömürülmesi gereken ve hastalıklara konu edilen konuma indirgenir. Sadece kadın bedeni üzerinde değil toplumda her birey üzerinde iktidar ve sömürüsünü derinleştirmek için sağlık algısını çarpıtır. Şöyle bir algı, İnsanın- toplumun kendi kendine yeterli olamayacağı, kendini iyileştirebilme yeteneğinin ve bilgisinin bulunmadığına ikna eder. Sistemin oluşturduğu kurumlara ve yetiştirdiği doktorlara gitmeden iyileşemeyeceği. Ve doktorların verdiği ilaçları kullanması gerektiği. İnsanların sağlığına kavuşması sadece onların elinde, başka yöntemlerin doğru ve etkili olmadığı düşüncesi ve fikri insanlarda oldukça hakim durumdadır. Bu zihniyet yapılanması kadın öncülüğünde günümüze kadar gelen şifagerleri ve onların önerdiği şifalı bitkileri ve ilaçları etkisizleştirip yok sayar. Doğal tıpa karşı insanların inançsız yaklaşmasını sağlar. Çünkü kendisinin daha fazla kar elde etmesinin önünde engeldir. Çıkarına ters gelen her şey karalanmalı, küçük düşürülmeli, yok edilebiliyorsa da yok edilmeli.
Bürokratik, cinsiyetçi, bağımlılaştırıcı ve merkeziyetçi bir sağlık sistemiyle karşı karşıyayız. Tekelleştirilen böyle bir sağlık sisteminde sağlıklı olmak mümkün mü? Zaten kar çarkı sağlıksızlık üzerine kuruludur. Hastalık, tedavi süreci adeta hastaları ne kadar daha fazla sömürüp, bağımlılaştırabiliriz aşamasına dönüşmüş. Bu kar çarkı kırılmadan insan da, toplum da, doğa da sağlına kavuşamaz. Burada sağlığın üretim-tüketim ilişkisine dönüştürülmesi ve nasıl ulaşılacağına iktidarın karar vermesi bağımlılığın göstergesidir.
Modern tıp daha fazla kar ve sermaye elde etsin diye iktidara hizmet eder. Esasında bağımsız olması gerekirken bağımlıdır. Bu açıdan kadına ve doğaya ait olan hakikati ters yüz eder. Hem de hiçbir etiğe sığmayacak şekilde. Örneğin, kadında gerçekleşen aylık yaşam döngüsünü (regl dönemini) yok sayarak hastalık olarak tanımlar, bu dönemde kadında gerçekleşen değişimleri histeri olarak adlandırır. Kadın biyolojisini erkeğe göre tanımlayarak kadının erkekten türediğini belirtir. Kadını küçük, zayıf, zaaflı ve hastalıklı olarak tanımlayarak cinsiyetçiliği geliştirir ve derinleştirir. Tıp alanına kadın hastalıklı olduğu için hastalık dalı olarak jinekoloji adı verilir erkek tarafından.
Sonuç yerine, yaşadığımız yüzyılda kadının, toplumun hastalıklı kılınmasında ve ekolojik krizin derinleşmesinden beş bin yıllık ataerkil zihniyetin sorumlu olduğunun bir kez daha altını çizmek gerekir. Bu zihniyetin şifreleri tam çözülmeden ve bu zihniyete dayalı yapılanmalar aşılmadan doğru ve yetkin bir sağlık alanı geliştirilemez. Sağlığa tekrardan kavuşmak istiyorsak, sonuçla uğraşma yerine esas başlangıç nedenini doğru tespit etmek önemlidir. Önderliğinde belirttiği gibi “Zihinsel ve ruhsal sağlığına kavuşan bireyin fiziki hastalıklara karşı direnci daha da artar ve hastalıklar azalır.” Esas olan budur, hastane, doktor, reçete, kimyasal ilaçlar birer yalandan ibaret olup yeni hastalıklar üreterek sağlıksızlığı derinleştirir. Sistemin ürettiği hiçbir şeye bağımlı olmadan kendi kendine yetebilen, sorunlarına çare üreten, doğayla bağını kopartmayan, onun sağaltıcı gücüne inanan, kendine gerekli olan her şeyi kendisi üreten bir toplum sağlıklıdır.
RONAHİ MALATYA
pajk.org
YORUM GÖNDER