ÖZ SAVUNMANIN TEMELİ ÖRGÜTLENMİŞ BİLİNÇLİ TOPLUMDUR
Öz savunmayı sadece askeri örgütlenme ve silahlı mücadeleyle sınırlı düşünmek oldukça yanılgılı ve dar bir yaklaşımdır. Öz savunma toplumun kendini koruma ve kolektif direnme bilinci olduğundan tüm toplumu kapsayan bir olgudur. Sömürge sistemine hizmet eden bir uygulamaya, bir siyasi oluşuma, bir yasaya, bir basın veya ekonomik faaliyete karşı tutum almak, boykot etmek bile bilinç gerektirir. Öz savunma sadece dış işgal ve sömürgecilik koşullarında değil, devletçi, iktidarcı sistemin iç gericilik, uzantısı olan faşizm, oligarşik, totaliter ve despotik rejimlere karşı toplumun direnmesini ve komünal değerlerini korunmasını da kapsar. Gerici ve baskıcı her rejim sömürücü olduğundan bir işgal biçimidir. İşgal edilen, sömürülen, haksızlığa uğrayan, ezilen sınıf, zümre, etnik grup, cins ve ulusun karşı koyma, direnme ve kendini savunması çağdaş demokrasinin bir ilkesi olmaktadır. Bu ilkeyi kullanmamak boyun eğmek, tarih karşısında suçlu duruma düşmektir. Demokratik toplum ancak bu ilke sayesinde kendini var edip koruyabilecek ve sürdürebilecektir.
MEŞRU SAVUNMA TOPLUMSAL VAROLUŞA BAĞLI OLARAK SÜREKLİLİK KAZANMIŞ
Meşru savunma hukukun ve adaletin güvencesidir. Meşru savunma gücü olmayan hiçbir topluluk kendi adaletini ve hukukunu kuramaz. Her birey ve topluluk haksızlık karşısında direnme yönündeki meşru haklarını kullanır. Yeryüzünde devletçi-iktidarcı sistem ve onun zorbalığı sürdükçe haksızlık ve adaletsizlikte var olacaktır. Buna karşı da ezilen ve sömürülen toplulukların direnişi ve meşru savunması da daima gündemde olacaktır.
Devlet odaklı olmayan Demokratik Ekolojik Toplum geliştikçe, Demokratik Komünalizm toplumsal düzlemde yayıldıkça sömürüye dayalı devletçi-iktidarcı kliklerin iktidar ve tahakküm alanı daralacak ve demokrasiye, demokratik haklara, komünal örgütlenmelere saldıracaklardır. Böylesi süreçlerde Öz savunma araçları etkinlik kazanacaktır. Bunun için haksızlığa uğrayan her birey ve topluluğun adeta bir örgüt gibi meşru savunma zihniyeti kazanarak saldırılar karşısında direnmeyi ve savunma yapması gerekecektir. Halk meşru savunma zihniyetini kazanmadan kapsamlı meşru savunma düzeyi geliştirilemez. Bu yüzden Önderliğin ilke haline getirdiği: “KENDİNİ SAVUNMAYI BİL” anlayışı: BİLİNÇ, ÖRGÜTLÜLÜK ve EYLEM düzeyinde öz savunmayı formüle etmektedir. Meşru savunma veya öz savunma bugün olduğu gibi yarında var olmaya devam edecektir. Zira sömürücü egemen güçler barışçıl, siyasal yollarla çıkar, sömürü ve tahakküm alanlarını terk ermeyecek ve demokrasiyi sınırlayacak hatta ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Örneğin meşru savunma gücümüz gerilla sonsuza kadar dağlarda kalmayacaktır, ama ortadan da kalkmayacaktır. Koşullara göre biçim-şekil-tarz değiştirecek fakat kırda, kentte, bulunduğu her alanda öz savunma gücü olarak topluma yayılan bir örgütlülükle var olmaya devam edecektir. Gerilla bu anlamda nasıl ki, meşru savunma savaşı için dağa çıkmışsa, halkın bağrına dönüşte aynı misyonu oynamaya devam edecektir. Çünkü toplumun güvenliği egemen güçlerin insafına terk edilmeyecek kadar hassastır. Esas savunmayı ve güvenliği toplumun öz gücü ve öz savunması sağlayacaktır.
Ulusal ve etnik-kültürel sorunlar çözüme kavuşturulsa bile sınıfsal ve ideoloji çelişki ve çatışmalar devam edeceğinden meşru savunma savaşları da hep gündemde olacaktır. AKP-MHP faşist iktidarında olduğu gibi egemen sömürücü güçlerin rant kapıları kapandıkça, sistemleri tehlikeye düştükçe ve iktidarlarını istedikleri gibi icra edemeyince gerici zor ve devlet aygıtlarıyla, kontra askeri örgütleriyle toplumu bastırmak, sindirmek ve tahakküm altına almak isteyeceklerdir. Eski geleneksel toplum kurumları ve devletçi sistem işlevsizleşmeyi kabul etmeyecek, hukuk ve demokratik işleyişin dışına çıkarak gizli-açık her türlü yöntemlerle Demokratik Topluma, onun Demokratik Komünal değerleri ve kazanımlarına saldıracak ve dağıtmayı hedefleyecektir. Bundan dolayı halkların öz savunma ihtiyacı stratejik bir konudur. Öz savunma ister savaşta, isterse politik süreçlerdeki uzlaşı ve ateşkes dönemlerinde olsun daima olması gereken toplumsal bir olgudur.
“Olağanüstü durumların dışında normal koşullarda halkların öz savunma sorunu da göz ardı edilemez. Kriz koşullarında genel güvenlik dışında öz güvenlik ihtiyacına cevap veremez. Devlet iktidarının oligarşik ve diktacı güçlerin eline geçmesi sınırlı hukuk güvencesini de ortadan kaldırır. Devlet adeta parsellenir. Bir ucu devletçi odaklara bağlı çok sayıda mafya ve çete türer. Halkın üzerine tam bir terör estirirler. Suçlarda patlama yaşanır. Hak aramada hukuki yollar yerine taşeron güçler tutulur. Hukuk adeta metalaşır. Devletin güvenlik güçlerinin kendileri güvenlik sorunu haline gelir. Kriz süreçlerindeki birçok ülkede günümüzde yaşanan bu tür güvenlik sorunları karşısında öz savunma kaçınılmaz bir gereksinim haline gelir. ÖZ savunma güçlerinin kurulması gerekir.” (A. Öcalan)
PKK GERÇEĞİ KÜRDİSTAN VE EZİLEN HALKLARIN ÖZ SAVUNMA GERÇEĞİDİR
Çıkışından günümüze PKK’nin geliştirdiği Devrimci Halk Savaşı öz savunma kapsamında sömürgeciliğe karşı yürütülen özgürlük savaşıdır. Sınıfsal olarak Kürdistan İşçi Partisi öncülüğünde yürütülen öz savunma savaşı sosyalist ideolojiye dayandığından evrensel karakterde olmuş salt ulusal sorunla sınırlı kalmayarak ezilen ve sömürülen tüm toplumsal kesimler için bir insanlık savaşı şeklinde somutluk kazanmıştır. Küresel ve bölgesel hâkim güçlerin PKK’ye karşı ittifak olmaları ve PKK Önderliğine karşı ortak komploya yönelmelerinin nedeni onun bu evrensel sosyalist özelliğidir. Tüm gerici saldırılar ve komplolara rağmen PKK Önderliği kendini var kılmış, yeni koşullara uyarlayarak mücadelesini büyütmüş ve toplumsal bir sistem haline getirmiştir. Demokratik kurtuluş savaşıyla PKK Kürt varlığını açığa çıkarmış, güç ve irade haline getirmiştir. Siyasal mücadele ile varlığını açığa çıkarmanın mümkün olmadığı karanlık bir süreçte ancak meşru savunma savaşıyla Kürt gerçekliği açığa çıkarılabilirdi. PKK öncülüğünde gelişen ve demokratik ulus gerçeğine dönüşen Kürdistan devrimi öz savunma savaşı temelinde gelişmiştir.15 Ağustos Atılımı Meşru savunma savaşının ilanı ve tüm ülke saffına yayılmasını ifade eder. Bağlı olarak Rojava devrimi de bu kapsamda gelişmiştir. PKK kurmaylığında gelişen Kürdistan öz savunma savaşı hem ilgili ülkelerde hem de bölgede deprem etkisi yaratmıştır. Başta sömürgeci Türk rejiminin tüm hesaplarını bozarak halklar için demokratik mücadele ve yaşam alanını yaratmıştır. Halkları gerek fiziksel ve gerekse kültürel soykırım yöntemleriyle yok eden faşist Türk ulus-devlet modeline karşı halkların özgür ve demokratik birlikteliğini ifade eden Demokratik Ulus modelini geliştirmiştir. Arap kara faşizminin ve Beyaz Türk faşizminin eritmeye çalıştığı kimlikleri yeniden diriltmiştir. Bu nedenle sömürgeci Türk rejimi PKK’yi ne pahasına olursa olsun yok edilmesi gereken beka sorunu olarak görerek “varlık-yokluk” meselesi biçiminde değerlendirdi. Rojava devriminin tasfiyesi ve Kürt soykırımını başarmak için tüm varlığını ortaya koymaktadır. Serêkanî, Kobanê savaşları ve Efrin işgalini doğrudan her şeyiyle çeteler üzeri bizzat Türk devleti yürüttü. PKK ve Önderliğine duyulan sınırsız düşmanlığın altında öz savunma savaşıyla Türk soykırım sisteminin darbelenmesi ve kırılması bulunmaktadır. Durdurulamayan PKK ve temsil ettiği özgür Kürt topluluğu faşist rejimin hegemonyalaşması önünde tek engel olarak görülmektedir.
PKK öncülüğünde gelişen meşru savunma savaşı Kürdistan’ı sömürgeleştiren rejimin beş ittifakını parçalamıştır. Birincisi; Türk sömürge sisteminin Kürdistan üzerindeki inkâr ve imha politikası darbeleyerek parçalamıştır. İkincisi; onun sol versiyonu sosyal şovenizmi deşifre edilmiş ve etkisizleştirmiştir. Üçüncüsü; işbirlikçi feodal komprador ve Kürt ilkel milliyetçi zihniyet ve sınıfla mücadele edilerek hakimiyeti kırılmıştır. Özgürlük hareketi çıkışında en büyük mücadelesini bu kesimlere karşı yürütmüştür. Dördüncüsü; Kürdistan’ı aralarında parçalayarak sömürgeleştiren devletlerin oluşturdukları ittifakı büyük oranda işlemez duruma getirmiştir. PKK meşru savunma savaşıyla imha ve inkâr rejimini işlevsizleştirmekle kalmamış, Kürt ulusunu diriltmiş, bilinçlendirmiş, örgütselliğe kavuşturmuş ve kimlik sahibi yaparak statü elde etme aşamasına getirmiştir. Beyaz Türk faşizmi, sol sosyal şovenizm ve işbirlikçi Kürt ilkel milliyetçi ve küresel kapitalist güçlerin PKK düşmanlığı Kürdistan ve Ortadoğu’daki iktidarlarının darbelenmesinden ve sistemlerinin işlemez duruma getirilmesinden kaynaklanmaktadır. En önemlisi de PKK Demokratik Modernite alternatifiyle öz savunma bilinciyle donatılmış Özgür kadın direnişini, sosyalist özgür birey ve toplum gerçeğini yaratmasını başarmıştır. Genel olarak PKK Önderliği Kürt toplumunda: birincisi; İdeolojik ve stratejik Önderlik kurumunu yerleştirmiş, ikincisi; demokratik ulus bilinciyle tüm Kürtleri kapsayan toplumsal örgütlülüğü geliştirmiş, üçüncüsü; öz savunma bilinciyle ordulaşmasını gerçekleştirmiş, dördüncüsü; İdeolojik, siyasal ve sosyal kurumlaşmalarını sağlamıştır. Bugünde bu olgular üzerinden öz savunma savaşını sürdürmektedir. Beşincisi ise; emperyalist sistemin birinci dünya savaşıyla oluşturduğu sınırları ve statüyü anlamsızlaştırarak Kürt halkını Demokratik Ulus paradigmasıyla birleştirmiş, irade ve kimlik sahibi yapmış ve herkesin kabul ettiği bir güç haline getirmiştir.
PKK nasıl ki, meşru savunma direnişiyle kendini bugüne taşımışsa, bundan sonrada toplumsal varlığını güvenceye almak için sömürgeci sistemlere karşı aynı anlayış ve pratikle mücadele edecektir. Özellikle 3.dünya savaşının merkezindeki Kürdistan ülkesinin ve soykırım kıskacındaki halkı olarak Kürtler her zamankinden daha fazla öz savunma savaşı mekanizmasına ihtiyaç duymaktadır. Kürtlerin varlığının ve özgürlüğünün güvencesi öz gücüne dayanan öz savunma örgütlülüğüdür. Kürtlerin kaderi öz savunma örgütlülüğüne ve savaşına bağlı olarak belirlenecektir.
Sonuç olarak: Özel mülkiyet, sınıf, kent ve devlet üçlüsüyle kurumlaşıp gelişen merkezi uygarlığın toplum üzerindeki tahakküm ve iktidar olgusu, kadın üzerindeki iktidar sömürüsü, doğa üzerindeki tahribatı, kapitalist Modernite sisteminde temsilini fazlasıyla bulmaktadır. Bu sistem aşılıp Demokratik Sosyalizmin felsefik, ideolojik ilkeleri ve komünal ahlakıyla toplumun kendi kendini yöneteceği; devlet-iktidar odaklı olmayan, Demokratik Ekolojik ve Cinsiyet Özgürlükçü dünyanın inşasına dek öz savunma gerçekliği halkların/toplumların en temel koruyucu ve özgürleştirici gücü ve gündemi olmaya devam edecektir.
ARİ TUFAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER